Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Yeni Soru Sor
Paylaşım Yap
Sorulara Dön
Anonim
Anonim Üye 8 Temmuz 2021
15

Tanrıyı kim yarattı, her şeyi yapabilen mutlak bir Tanrı kendini yok edebilir mi?

Bu sorular Tanrı'ya ya da dine yöneltilebilecek sorular mı? "Suyu kim ıslattı?" diye sormak gibi olmaz mı?
16,483 görüntülenme
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
7 Cevap
Barış Kurt
Barış Kurt
67K UP
akademisyen, kimyager 24 Mart

Bunun için öncelikle hiçliğin ne olduğunu tanımlamamız gerekiyor şurada https://evrimagaci.org/soru/hiclikten-bir-sey-nasil-var-olabilir--27378/20943 konuyla ilgili cevabım mevcut. Buna göre hiçlik hiç var olamayacağından bir şeyler hep vardı ve bu nedenle var olan bu şeyler, ister Tanrı olduğuna ister başka bir varlık olduğuna inanın, başlangıçsız olmak zorunda. Ancak bu da bizi başka bir soruya götürüyor başlangıçsızlık nedir ve nasıl oluyor da hiçlik bile hiç var olamazken birşeyler var olup form değiştirerek en azından formsal anlamda hiçliğe dönüşebiliyorlar örneğin doğuyoruz, ölüyoruz öldüğümüzde bedenimizdeki atomlar yok olmuyor ama canlı formu olarak da yok oluyoruz. yani hiçlik var olamaz ken varlığın kendisi de yok olamazken varlık formları yok olabiliyor ve bu da bize nasıl olur da hiçlik var olamazken varlık formları bu form isterse Tanrı olsun başlangıçsız olabiliyor sorusuna götürüyor. Kısacası Tanrı'yı biri yaratmışsa bu sefer onu da kim yarattı şeklinde eksi sonsuza doğru bir tanrılar kaosu cevabına ulaştığımız için eğer tanrı varsa başlangıçsız olacağını düşünmek şimdilik daha mantıklı. Peki Tanrı kendini yok edebilir mi? Herşeye gücü yettiğine göre yok edebilmesi gerekiyor ama yok ederse Tanrı olamaz. Bu durumda kendini yok edebilir ama bunu asla yapmaz şeklinde bir cevap sınırlı kıt bilgi ve aklımızla verebileceğimiz tek cevap gibi görünüyor. Öte yandan eğer tanrı yoksa o zaman bilinç ve anlam gibi şeyler nasıl var oldu herşey tesadüf ise tesadüflerin kendisi nasıl var oldu şeklinde yine bir sürü soru bizi bekliyor. Tabi Tanrı'yı kabul etmek de tüm sorulara cevap vermiyor o zaman da eğer evren bile kendi kendine oluşamadıysa tanrı nasıl kendiniliğinden hep vardı sorusu cevapsız kalıyor. Kısaca, sorunuzun net bilinen bir cevabı yok.

1
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Ufuk Derin
Agnostik 8 Temmuz 2021

Saçma, boş ya da hatalı bir soru olarak görünse de aslında çok güzel bir soru. Öncelikle "Işık, ışık hızında olduğu için ışık." "Dörtgen bir üçgen olabilir mi?" "Belirli hacmi olan gaz olabilir mi?" "Skaler büyüklük olan hız olabilir mi?" derseniz bu, hatalı bir eşitleme olur. Özellikle Allah gibi Tanrı inanışları için. Çünkü bunlar; "Allah" gibi sonsuz güçte, her şeye gücü yeten şeyler değil. Bunlar, evrenin dokusundan veya mantıktan dolayı sınırlandırılmış olgular. Ama anlatılan şekli ile "Allah" derken her şeyi yapabilen, sınırlandırılmamış güçteki bir varlıktan bahsediyoruz. Burada sizin savunmanızda biraz sıkıntı oluyor ama buna tekrar geleceğim.

"Allah'ı kim yarattı?" sorusuna verilen "Suyu kim ıslattı?" karşı savunusu, "Suyu birinin ıslatmasına gerek yoksa kendi kendine ıslak olabiliyor demektir o halde ona bu özellikleri Allah vermemiştir, suyun zaten özelliği buydu." sonucuna vardığı için çok kötü bir savunma şekli oluyor. Ayrıca suyun ıslak olmasının kimyasal ve fiziksel sebepleri varsa Tanrı'nın da ezeli ve ebedi olmasının başka sebepleri olabileceğini söylemek olur bu.

"Yazılımı yazanı kim yazdı?" sorusu ile karşı savunu yapılmaya çalışılır. Bu da güzel bir savunma sayılabilirdi. Ama bu mantıktan da yola çıkarsak "Evet, birisi yazmadı ama o yazılımcıyı birisi doğurdu. Yani sebepler burada bitmiyor, o zaman Allah'tan önce de sebep var." denilebilir.

Tüm Reklamları Kapat

"En öndeki vagonu kim çekiyor?" sorusu da aynı şekildedir. "Vagonun ileri gitmesine sebep olan başka etkenler de olduğundan Allah'ın bizi yaratmasına sebep olan başka sebepler de var." demektir.

Görülebileceği gibi benzetmelerle durumu anlayamazsınız. Çünkü benzetmeler sadece bildiğimiz durumlar için yapılır, Tanrı'yı ise bilmiyoruz, gözlemedik o yüzden benzetmeler daha çok sıkıntı yaratır. Özellikle Din ve Tanrı konularında benzetmelerden uzak durunuz.

Öte yandan "Allah'ı kim yarattı?" sorusu evet, hatalı bir soru, "Birisi yaratmadı, ezeli ve ebediydi." derler ve cevaplanmış olur. Çok basit değil mi? Aslında değil. Bu sorunun sorulma amacı o değil ki. Bu klasik muhabbetin özünü kaçırmamalıyız. Devam ettirirsek: "Madem Allah ezeli ve ebedi, o zaman maddesel form niye ezeli ve ebedi olmasın?"

Burada geçersiz bir eleştiri, maddenin büyük patlamadan itibaren olduğunu söylemektir. Uzay-Zaman'ın ilk anı büyük patlama olsa bile maddeye form veren maddesel formdan bahsedilebilir. Büyük patlamaya sonsuz bir döngü denilip form değiştiren maddesel formdan bahsedip Tanrısız açıklama yapılabilir. Yani büyük patlamanın öncesi değil, atası. Bunu, zigottan önce siz yoktunuz ama atalarınız vardı olarak düşünebilirsiniz. Yani bu muhabbetin asıl amacı Tanrı olasılığı dışında başka olasılıkların olduğunu göstermektir, hepsi bu.

Tüm Reklamları Kapat

Yani burada sorgulanan şey, neden Tanrı'ya ezeli ve ebedi diyebiliyoruz da başka bir şey ezeli ve ebedi olamaz? Neden ve nasıl maddesel form ezeli ve ebedi olamaz da Tanrı ezeli ve ebedi olur? Bazıları maddenin ezeli ve ebedi olduğunu söylemekle maddeyi Tanrılaştırdığımızı/ilahlaştırdığımızı söylüyor ama bu çok hatalı bir eleştiri olur. Çünkü ilk olarak zaten bunu söylerken ezeli ve ebediliği Tanrı'nın özelliği olarak varsaydık, önce neden sadece Tanrı'nın özelliği olduğu tartışılmalı. Başka bir şey ezeli ve ebedi olmaz mı ya da ezeli ve ebedi olmak, onu neden Tanrı yapsın? (Panteistik anlamda ona da Tanrı diyenler olabilir ama burada "Allah" gibi monoteist bir Tanrı'dan bahsediyoruz.) Yani ona Allah özelliği vermiyoruz, Tanrı/Allah gibi sonsuz güç, her şeyi yapabilme, "ilim, irade" vermiyoruz ki onu "Tanrılaştırmış/ilahlaştırmış" olalım. Bu noktada da insanlar, evrenin dokusundan kaynaklana yasaların bir şeyi yapamayacağını, bilinçsiz olan şeylerin böyle şeyler yapamayacağını ve "ilim, irade" gibi sıfatların kendiliğinden "olması zorunlu"ymuş gibi sunmaya çalışıyorlar. Gerek evrimsel mekanizmaları, gerek evrenin dokusundan kaynaklanan yasaları düşündüğümüzde "kendi kendiliğine" böyle şeyler olabileceğini görebiliriz ve bu, "ilim, irade, kudret" gibi ek bir varsayıma ihtiyaç duymuyor. Evet, kişi isterse "ilim, irade ve kudret"i olan bir Tanrı'nın yaptığına da inanabilir ama sorun, "ilim, irade, kudretsiz" açıklamanın bile "ilim, irade, kudret"li olmak zorunda olduğunu ve bu Tanrısal olmayan açıklamanın da bu yüzden "ilim, irade, kudreti" maddeye atfettiğini sanmak. Bu hatanın nedeni "Doğal süreçlerle oluşan peribacaları, dağlar, canlılar gibi şeyleri kendimiz yapmaya kalksak veya o varlık kendi kendine yapmaya çalışsa çok dahi birisi olması gerekirdi, o halde bizi de yapan böyle biri var ve bu gücü bilinçsiz maddeye veriyorlar." şeklindeki hatalı bir düşünce. Bu, hatalı bir düşünce çünkü her şeyin yaptığımız aletler ve araçlar gibi olduğunu varsayıp doğanın nasıl işlediğinden uzaklaşıyoruz. Oysa evrimsel ve doğal süreçte herhangi bir "çaba, istek, bilinç" olmasına gerek yok ama kendi bakış açımızdan baktığımız için bu durumda bile böyle olması gerekiyor gibi geliyor.

Şimdi gelelim ilk paragraftaki konuya. Buradaki eleştiri de "Her şeyi yapabilen, her şeye gücü yeten Tanrı" fikrinedir. Her şey kavramında "kendini yok etmek" de mevcuttur, "kendinin kopyasını yaratmak" da mevcuttur. Ama evet, bunu yapamaz çünkü tanımına aykırı. Bu durumda da Tanrı, "her şeye gücü yeten" olmuyor. Kendini yok etse ezeli ve ebedi tanımına uyamaz ve Allah olmaz. Kendinin kopyasını yaratsa "tek, benzersiz" olma tanımı ile çelişir ama yapmazsa yine "Her şeye gücü yeten" tanımı ile çelişir. "Bunu yapması çok saçma olur, gücünü azaltır. Allah saçma bir şey yapmaz." derseniz yine kendi tanımı tarafından kendi kendini sınırlandırmış oluyor. Bu durumda da "her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen tanımı" ile çelişmiş oluyor. "Neden yapsın?" gibi sorular da geçersiz oluyor çünkü yapabilmek/yapamamaktan konuşuyoruz, yapmaktan veya yapmamaktan değil.

Sonsuz güçteki her şeyi yapabilen Allah, kimilerine göre kendini öyle tanımlıyor zaten. Kimilerine göre inananlar, "her şeyi yapabilme, sonsuz güç" olarak gibi tanımları kendileri veriyor, bu önemli değil. Burada tekrar "Neden böyle olsun?" diye sormayacağım. Çünkü herhangi bir sonuca ulaşmayacak "Öyle işte." denecek. Ne şekilde olursa olsun sonuç olarak ortada her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen bir Tanrı fikri var ve zaten "her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen" olması "mantıksal" olarak sıkıntı yaratıyor. Yani, her şeye gücü yetiği için istediği sıfatı sorun olmadan alabilirdi diyemiyoruz, "her şeye gücü yettiği için" sorun çıkıyor.

Bu durumdan benzetmeler ile çıkamıyorsunuz çünkü yine tanım gereği Tanrı/Allah'ın bir eşi veya ona gerçekten benzeyen ve tartıştığımız özellikte olan başka bir şey yok, yani tam olarak ona benzetebileceğiniz başka bir şey yok. Yani yapacağınız bütün benzetmeler yukarıda açıkladıklarım gibi hatalı benzetmeler olacaktır. O yüzden benzetmelerden uzaklaşıp konunun özünü konuşmalıyız.

Elbette bu tür sorular yöneltilebilir. Hatalı demek yanlış olur çünkü her soru gerçekten çok ilginç, tartışılabilen güzel yerlere gidiyor. Yanıtı çok basit gibi görülen "Allah'ı kim yarattı sorusu?" da başta bakınca hatalı ama asıl çıkan yer, gerçekten konuşulması gereken bir konu. "Allah kendini yok edebilir mi?" gibi sorular da saçma gözükse de oldukça ilginç yerlere çıkıyor ve sorulması gerekli.

Buna verilebilecek en mantıklı cevap bence "Biz, Allah'ı/Tanrı'yı anlayamayız." olacaktır. Hatta biraz daha ileri götürüp "Anlayamayacağımız bir şekilde bu mantıksal sorunları çözmeye de gücü yeter." diyebilirsiniz. (Tabii tersini de yapabilir, anlayamayız.) Evet, bu "kaçamak" bir cevap olarak görülebilir ama hatalı eşitleme ve hatalı benzetmelere, saçma soru demeye kıyasla verilebilecek en "mantıklı" cevaptır. Bizim mantığımız sınırlı bir Dünya'da evrimleşti ve bu konuyu çözmek için evrimleşmedik. O yüzden Tanrı/Allah gibi bir varlığı anlayamayız da bilemeyiz de. Tabii burada "Neden yeterli bir mantık vermedi?" gibi sorular da doğuyor, Tanrı'yı anlayamadığımız için ve onun gibi "düşünemeyeceğimiz için" onu da bilemeyiz. Zaten inanma ihtiyacı duyan inanır, inanma ihtiyacı duymayan inanmaz. Ama bu; bizim mantığımızın üstündeki bir varlığı, hatalı benzetmelerle veya hatalı eşitlemelerle inancını savunmaktan çok daha iyi bir savunma şekli olacaktır.

2,466 görüntülenme
Bu cevabın içeriği ve doğruluğu, Evrim Ağacı editörleri tarafından kontrol edilmiş ve onaylanmıştır.
30
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Çağrı Mert Bakırcı
PhD 9 Temmuz 2021

Neden hatalı olsun? Bu tanımları biz yapıyoruz ve eğer tanım gereği Tanrı'nın "nedeni olmayan şey" olduğunu söylüyor ve bunu pekiştirmek için bir dizi sıfat ekliyorsak, o zaman elbette bir kişi Tanrı'nın "nedeni olmayan şey" olduğu iddiasını sorgulayabilir veya ispatlanmadığı için bunu reddetmeyi seçebilir. Tabii dümdüz bir reddiyenin pek bir anlamı yok, oradan nereye gidildiği ve ne tür bir felsefe inşa edildiği, bunun ne kadar tutarlı olduğu, vs. önemli ama bunlar ayrı bir tartışma konusu. "Tanrı'yı kim/ne yarattı?" veya onun edilgen versiyonu olan "Tanrı nasıl var oldu?" sorusu, İslam dini özelinde değil ama teolojik olarak elbette yöneltilebilir ve yöneltilmesi gereken bir soru.

Bunun saçma bir soru olduğu iddiası da bariz bir şekilde tartışmayı geçiştirme çabası bana kalırsa. Çünkü Tanrı, var oluşa yönelik bir hipotez. Bu hipoteze yönelik ihtiyaç, etrafımızda var olan şeylere bakıp, "Bizim yarattığımız şeylerin bir yaratıcısı var (biziz), dolayısıyla yaratılmış gibi gözüken her şeyin bizim gibi bir yaratıcısı olmalı." fikrine dayanıyor. Bu, bariz bir şekilde mantık hatası, zira Evren'deki her şeyi insan yaratmış olsaydı bile bu, insanın veya diğer yaratılmışların yaratıcısı olduğunu ispatlamakta kullanılamazdı (bu argümanda a priori safsatası, "Parça/Bütün Safsatası" veya "Aceleci Genelleme" bulunuyor: Bir şeyin yaratılmış olması, her şeyin yaratılmış olmasını gerektirmez veya garanti etmez.)

Dolayısıyla bu hipotez, "yaratılmışların yaratıcısı" olarak Tanrı kavramını ileri sürüyor (yani Tanrı'ya "yücelik", bir diğer deyişle "nedensiz neden" sıfatını veriyor). Güzel, bu elbette doğru olabilir. Doğada "Tanrı var olamaz." diye bir kural bulunmuyor. Ancak bu hipotezi geliştiren kişi, onun yaratıcısının veya yaratılma veya var olma ontolojisinin ne olduğunu izah etmek zorunda. Benzer şekilde, Evren'in kendisinin veya Evren'i mümkün kılan yasaların veya mesela matematiğin neden Tanrı gibi kendiliğinden ve ezelden beri var olamayacağını izah etmek zorunda.

Tüm Reklamları Kapat

Burada şunu anlamamız şart: Şeyler, sıfatlarını, biz onları o sıfatlarla tanımlıyoruz diye edinmezler. Şeylerin sıfatları vardır ve biz o sıfatları tespit ettikten sonra isimlendiririz. Mesela "su" örneğinden gidelim: Su, "su olduğu için" ıslak değil. Veya biz ona ıslaklık atfediyoruz diye ıslak değil. "Islaklık" ve "su"yu tanımladıktan sonra, suyun ıslak olup olmadığı, nelerin ıslak olabileceği veya suyun nasıl ıslandığını bilimsel olarak tartışabiliriz ve bir sonuca varabiliriz. Buradaki sorun linguistik (dilbilimsel) bir sorundur. Ama kritik nokta şu: Su, biz ona "ıslak" dedik diye ıslak olmaz. Suyun ıslak olduğunu düşünmemize neden olacak gerekçeler vardır ve bu gerekçelerin peşinden giderken, belli gerçeklere veya sıfatlara ulaşır ve onları nitelendiririz. Burada sorun, var olduğu kesin olarak ortaya konmamış bir şeyin sıfatlarını belirleme çabasına giriyor olmamız. Dolayısıyla su ile

Bir diğer kritik nokta şu: Şeylere özelliklerini veren başka şeyler var (atomlar, elementler, moleküler etkileşimler, vb. gibi). Sözcüklerin anlamlarında anlaştıktan sonra, bu diziyi geriye doğru takip edip (onun nedeni ne, bunun nedeni ne diye geriye gidip) "ilk neden" konusuna ulaşıyoruz. Orada da aynı sorun var: Yasalar, Tanrı gibi kendiliğinden ve ezelden beri var olabilir mi? Olamıyorlarsa, Tanrı nasıl var olabiliyor? Ve sadece Tanrı bu şekilde var olabiliyorsa, neden ekstra varsayımlar eklemek zorundayız? "Tanrı" adı verilen bir "şey" olsun, bu "şey", "nedensiz neden" olsun ve sonuç üretebildiğini bildiğimiz yasaları tetiklemiş/yaratmış olsun. Eğer derdimiz ilk nedeni açıklamak idiyse, bunu yaptığımız anda teolojik olarak "bitti gitti". Nedenlerin nedenini açıklamış olduk. Ama o noktadan sonra gelen yığınla mitoloji ve dini anlatı/kural neden gerekiyor (hele ki bunlar objektif olarak ispatlanmamış, ispatlanamayan ve hatta büyük oranda ispatlanamayacak argümanlarken)? O katmanlara ne gerek var? Mesela bu nedenlerin nedeninin bizden "beklentileri", bize "müdahale edip etmemesi", "ödül ve ceza konusu" ve daha trilyonlarca katman... İşte bu da teizm ile deizm ayrımının başladığı yer olarak tanımlanabilir ve bunun kavgası da asırlardır devam ediyor.

Bence burada çok ciddi bir bilişsel önyargıya düşüyoruz ve bu önyargının sebebi de bilgisizlik. Biçim verilmiş gibi gözüken şeylerin bilinçli bir şekilde yapılması gerektiğine yönelik bir sanrımız var. Atıyorum, peribacaları gibi sistemlerin sadece rüzgar ve jeolojik süreçler ile mümkün olduğu (veya yine atıyorum, karmaşık türlerin sadece evrimle ortaya çıkabildiği) örneğinin verilmesi, bu durumda rüzgar, jeoloji veya evrim ardında (yani yasaların ardında) bir bilinç olması gerektiğini ileri sürmemize neden oluyor; çünkü başka türlüsünü tahayyül bile edemiyoruz (tahayyül edilebilecekken). Yani biçimlendirilmiş olmanın bilinç/kudret ile ilişkisi olması gerektiğini en baştan varsayıp, bunun gerekçelendirmesini yapamadığımızda (yani sonradan) biçimlendirilmiş şeyler bulup, onların ardında bilinç arıyoruz ve baştaki varsayımımızı doğru ilan ediyoruz. Bu, döngüsel mantık safsatası.

Daha yalın bir hipotez, biçimlendirilmiş şeylerin kudret veya bilince ihtiyaç duymaksızın da biçimlenebileceklerini varsaymak, çünkü bunu her gün laboratuvarlarda ve doğada kendi gözlerimizle görüyoruz ama bilinçli yaratmayı bugüne kadar hiç gözlemedik, dolayısıyla "yaratılmışların yaratıcısı olmalıdır" şeklindeki bir varsayımla yola çıkmak zorunda kalıyoruz. Oradan da yasaların kudreti olabilir mi, doğa kendiliğinden bir şeyler yapabilir mi gibi tartışmalara geçiyoruz. Ama bunlar, daha temeli oturtmadan ileri sürülen ve dolayısıyla konuyu bulandıran tartışmalar. Hepsinin temelinde, Tanrı'nın nasıl var olduğu veya ne yöntemle ezelden beri var olabildiği, nasıl olup da bu niteliğin (diğer tanrısal sıfatlara ihtiyaç duymaksızın) başka "şey"lere transfer edilemeyeceğinin ve daha önemlisi, bu kudretin neden aynı zamanda bizimkisine benzer bir bilinç, arzu, istek, vb. unsurları içeren paket halinde gelmesi gerektiğinin açıklanmamış olması yatıyor. Bunu bugüne kadar tatmin edici bir şekilde yapabilen kimseye rastlamadım. Kişilerin kendileri birtakım ayrıntıyla donatılmış varsayımlar silsilesine başvurarak tatmin olabiliyor ama kitleleri ikna edecek kadar yalın, adım adım doğruluğu gösterilebilen bir argüman görebilmiş değilim.

Tüm Reklamları Kapat

Yani özetle sorun şu: Tanrı'nın var olması, ekstra çok sayıda varsayımlar katmanını beraberinde getiriyor (Tanrı'nın bilinci bizim gibi mi, Tanrı istemediği bir şeyi yapabilir mi ve bunun gibi, sadece teolojik olarak değil ama bilimsel olarak da ilginç ve önemli birçok soru). Bu katmanların gerçekliği ya gösterilemiyor, ya geçiştiriliyor, ya "sorunun yanlış olduğu" ileri sürülüyor (ki değil) ya da aklımızın ermeyeceği söyleniyor. Dolayısıyla dönüp dolaşıp gelinen yer, "O Tanrı olduğu için öyle." diyerek, dilbilimsel/tanımsal nedenlerle işin içinden çıkmak.

Bu arada şunu da söyleyeyim: Dindar insanlar Tanrı'nın nedensiz ve yaratıcısız bir şekilde var olduğunu ispatlamak zorunda değiller. Çünkü dindar kişiler, zaten iman ettiklerini kabul ediyorlar. Tartışma bu noktada bitti zaten, neyi tartışıyoruz? Ama sorun, bu imanı başkalarına veya bilim gibi araçlara dayattığımızda çıkıyor. Yani yöntem uyumsuzluğu olan durumlarda sıkıntı yaşıyoruz. İman-tipi inançlar, yukarıda anlattığım gibi iman-tipi olmayan inançlar (mesela bilimsel hipotezlerin doğruluğuna yönelik umudumuz, inancımız) gibi ispata ihtiyaç duymuyorlar ve onlarda ispat, kanıt, vs. aranmıyor. Veya iman eden birinin veri ışığında fikir değiştirmesi beklenmiyor mesela. Ben Dünya'da bir gün iyiliğin kazanacağına iman ettiysem, gidip de kötülükleri görüp bu imanım konusunda fikrimi değiştirmem, zaten o zaman iman olmazdı bu. Dolayısıyla bu kadar taban tabana zıt yöntemlere sahip bilgi türleri çatıştığında (veya çatıştırıldığında), sıkıntı doğuyor. Yoksa Tanrı gibi bir güce inanan birinin gidip de o gücü ispatlamak zorunda hissetmesi aslında komik ve tuhaf. Eğer ispatlanabilir olsaydı, iman etmeye gerek olmazdı, zaten herkes basitçe inanırdı (veya inanmayanların inançsızlığının yanlışlığı objektif olarak gösterilebilirdi).

Sonuç olarak Tanrı'nın yaratılmamışlığı iddiası, şu anda yapılabilenden çok daha sağlam bir şekilde gerekçelendirme zorunluluğu bulunan, çok kritik ve henüz cevaplanmamış bir soru. Zaten görebildiğim kadarıyla din felsefesinde de tartışmanın ilerleyebilmesi adına "Tanrı'nın yaratılamış yaratıcı, nedensiz neden olduğunu varsayalım." diyerek bir tanım yaptıktan sonra yola çıkılıyor, yoksa bu ispatlanmış bir gerçek veya tartışılamayacak bir kanun değil (teolojinin temel varsayımlarından biri olarak görülebilir yani). Bu bakımdan, hiç de lanse edildiği gibi "gereksiz", "saçma" veya "hatalı" bir soru değil. Tabii bu probleme bugüne kadar düzgün bir cevap üretilememiş olması ve sık sık gündeme gelmesi savunucularında bıkkınlık yaratıyor ve dolayısıyla soru, bu sıfatlarla (mesela "saçma" veya "hatalı" denerek) eleştirilip geçiştiriliyor. Tabii bu laçkalaşmada ateistlerin bu argümanı derinleştirmemesi, eğitimsiz ateistlerin bu argümanı saçma sapan ve çocukça şekillerde kullanması ve çoğu zaman din tartışmalarının bir münazara şeklinde değil de bir kuru gürültü şekilde yapılmasının da etkileri var.

1,171 görüntülenme
23
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Yasin Kayalar
Yasin Kayalar
183K UP
Bilim ve felsefe okuru 7 Mart 2022

Felsefede ve temel mantık kurallarında başı ve sonu olan şey mutlak kabul edilmez. Bir şeyin başı varsa varlığı mutlak değildir. Sonu varsa yine varlığı mutlak değildir. Yani burada 'zamana' dayalı ve bağımlı mutlak olmama hali vardır. Bu nedenle evren ve zamanın kendisi mutlak değildir. İkisinin de başı ve sonu vardır.

Mutlak var olan ise başı ve sonu olmayan demektir. Varlığı zamansızlık içinde herhangi bir başlangıca sahip değildir. Bir şeyin illa ki başlangıcı olması gerektiğini veya nedeni olması gerektiğini düşünmek bu evrende ve dünyada yaşam bulmuş ' göreli' mantık kurallarımızın getirisidir. Bunun aksini düşünen kişinin evrene göre işleyen mantığından henüz çıkmış olduğunu kabul edemeyiz. Zira bu bir mutlak şartlanma halidir. Çünkü hala alışkanlıklarından çıkamamış bir düşünce biçimine sahiptir ama farkında olmayabilir. Eğer bu göreli mantık kuralının da mutlak olmadığını kişi anlayabilirse ve aşabilirse bu durumda mutlak var olmanın ne demek olduğunu anlamaya başlayabilir. (Yanlış anlaşılmasın Ben anladığımı iddia etmiyorum çünkü mantığımız sınırları var kimse bunu tam olarak anlayamaz ancak buna hir yakınlaşma ve bu yolla mümkünlüğü hissine erişebilir. ) Çünkü mutlak var olma durumu için bir başlangıç diye bir şey yoktur o hep vardır. Hiç bir başlangıcı yoktur. (İşte bu noktayı anlamak zorlaşıyor ama zaten bildiğimiz zamanın olmadığı bir aşamayı düşündüğümüzü fark edelim ) Çünkü zaman diye bir olgu da zaten yoktur ve yaratılmış olacaktır. Nedenlerin nedeni ifadesi de (başı ve sonu olan) bu evren için çok doğru bir ifadeye dönüşür. Çünkü mutlak olmayan herşey yani başı ve sonu olan herşey kendinden önceki bir nedene ihtiyaç duyar. Bu nedeni de evrendeki fizik ile açıklamak veya buna göre düşünmek yine hatalıdır. Çünkü evrendeki fizik de evrenle ortaya çıkmış ve mutlak değildir. Dolayısıyla bu evrendeki fizik kuralları ile düşünme hatası yapan kişi evrenin ardındaki nedeni fiziğe tabi kılmış olur ki bu da mutlak olmayan şeyle mutlak olanı tanımlama mantık hatasıdır. Bunu yapan kişi farkında olmadan evren içinde kalıp evrenin öncesini açıklamaya çalışan kişi durumundadır ki büyük bir mantık hatasıdır. Çünkü evrenin nedenini tartışırken evreni (evrenle ortaya çıkan kuralları) kriter almak evren olmadığı bir aşamada evreni var saymak kadar mantıksızdır. Dolayısıyla evreni var kılan neden evrendeki hiç bir şeyle tanımlanamaz durumdadır. Çünkü evrende var olan hiçbir şey mutlak değildir. Hepsini aşan bir neden veya ortam olmadıkça evrenin varlığı izah edilemez.

Dolayısıyla Tanrıyı kim yarattı sorusu elbette sorulabilir sorgulanabilir ancak bu soru özünde şartlanmış bir mantığa dayalı olarak sorulduğu için mantık hatası içeriyor. Çünkü sonsuz olana sonlu bir nitelik arayışını içermesi şartlanmış bir mantık ürünüdür.

Tüm Reklamları Kapat

341 görüntülenme
1
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Taha Aydın
Öğrenci 3 Şubat
Orijinal Soru: Herşeyin bir yaratıcısı var ise, ilk yaratıcı olarak tanımlanan Allah'ı kim yarattı?

Bu soru aslında mantıksız bir sorudur. İlk olarak yapan ve yapılan aynı düşünülmemelidir. Örneğin bir kitabı insan yazdı, Peki insanı kim yazdı? yada evi bir mimar inşa etti, peki mimarı kim inşa etti? evi bir mimar inşa etti diye mimarıda biri inşa etmiş olmaz. Bunun gibide evreni Allah yarattı diye Allah'ı da biri yaratmış olmaz. İkinci olarak bu durumda sonsuz bir döngü çelişkisi vardır. Allah'ı yaratanı kim yarattı, peki onu kim yarattı? diyerek sonsuza kadar gider. Yani Allah'ın evreni yaratmak için bağımlı olduğu başka bir güç olsaydı ve bu sonsuza dek devam etseydi evren hiçbir zaman var olmazdı çünkü döngü bitmiyor. Üçüncü olarak; zaman yoksa, önce de yoktur. Önce, sonra ve şimdi gibi kavramlar zamanın içinde olan kavramlardır. Zamanın olmadığı yerde bu kavramlar olmaz. Allah da evreni, maddeyi ve zamanı yaratandır. Evrendeki kurallar Allah için geçerli değildir. İnsan aklı ile bunları anlamak kolay değil tabi. Umarım yardımcı olmuşumdur.

1
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Abdulsamet Açar
Düşünür 1 hafta önce
Orijinal Soru: Tanrı Her Şeyi Yapabilir mi?

Tanrı'nın kudreti, her şeyin en mükemmel şekilde var olmasını sağlar. Ancak bu kudret, mantıksal çelişkiler yaratmayı kapsamaz. Örneğin, Tanrı'nın kendisinden büyük bir varlık yaratamaması, O'nun aciz olduğu anlamına gelmez. Aksine, Tanrı'nın doğası gereği en büyük ve en kudretli olandır. Bir varlık "en büyük" olduğunda, ondan daha büyük bir şey yaratmak zaten mantıklı olarak mümkün değildir. Tanrı'nın kudreti, varlıkları kusursuz şekilde yaratmakla ilgilidir ve eksiklik ya da çelişki yaratmak, Tanrı'nın doğasına aykırıdır. Tanrı, eksikliklerden uzak ve tam bir varlık olarak her şeyi yaratmış ve düzenlemiştir. Bu nedenle, mantıksal çelişkiler yaratmak, Tanrı'nın doğasının ve kudretinin bir parçası değildir. Kudretin sınırları, yalnızca mantıklı ve eksiksiz olanı yaratmakla sınırlıdır. Bu, Tanrı'nın kudretinin bir sınırını koymak değil, O'nun kudretinin mükemmel şekilde işlediğini gösterir. Tanrı'nın yapamayacağı şeyler, mantıklı olarak imkansız olan çelişkili durumlar ve tutarsızlıklar yaratmak değildir.

0
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Daha Fazla Cevap Göster
Cevap Ver
Evrim Ağacı Soru & Cevap Platformu, Türkiye'deki bilimseverler tarafından kolektif ve öz denetime dayalı bir şekilde sürdürülen, özgür bir ortamdır. Evrim Ağacı tarafından yayınlanan makalelerin aksine, bu platforma girilen soru ve cevapların içeriği veya gerçek/doğru olup olmadıkları Evrim Ağacı yönetimi tarafından denetlenmemektedir. Evrim Ağacı, bu platformda yayınlanan cevapları herhangi bir şekilde desteklememekte veya doğruluğunu garanti etmemektedir. Doğru olmadığını düşündüğünüz cevapları, size sunulan denetim araçlarıyla işaretleyebilir, daha doğru olan cevapları kaynaklarıyla girebilir ve oylama araçlarıyla platformun daha güvenilir bir ortama evrimleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Kafana takılan neler var?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close