Bugüne kadar keşfedilen bütün türlerin ve bütün fosillerin ara geçiş türü olduğu tespit edilmiştir!
İlk olarak, her tür bir ara geçiş türüdür. Çünkü evrim durağan bir süreç değildir. Bu hataya, şu anda evrimin son basamağında olduğumuz gibi hatalı bir görüşe sahip olanlar kolaylıkla düşmektedir. Biz modern insanlar ne ilk türüz ne de son olacağız. Bu sadece bizim için değil, var olmuş ve olan tüm türler için geçerli. Bizlerden, yeni türler evrimleşecek. Belki yarın değil, sonraki milenyumda değil. Ancak binlerce ve milyonlarca yıl sonra bu kaçınılmaz olarak gerçekleşecek. Milyonlarca yıl sonra, bir gecede de gerçekleşmeyecek. Şu anda zaten gerçekleşiyor. Her yeni nesil, ata nesilden birazcık farklı. Bunlar sürekli birikiyor. Bir seçilim olmasaydı bile (ki var), genetik sürüklenme gibi mekanizmaların etkisiyle tür içi çeşitlilik rastgele yönlerde birikiyor. Bu biriken özellikler, her neslin biraz daha farklı olmasına neden oluyor. Bu da, türümüzü sürekli işliyor ve değiştiriyor. Eğer üzerimizde, vahşi doğada olduğumuz zamanlardaki gibi güçlü bir seçilim baskısı olsaydı, bu evrim çok daha kestirilebilir bir yöne sahip olurdu ve kat kat hızlı işlerdi. Ancak bizde o kadar güçlü olmasa da, geri kalan istisnasız her canlıda müthiş bir baskıyla seçilim devam ediyor. Her tür, kendisinden önce gelen tür ile, kendisinden sonra gelecek türler arasında bir ara geçiş basamağı görevi görüyor.
İkincisi, bulduğumuz her fosil de bir ara geçiş türünü temsil ediyor. Çünkü yine, o fosillerin ait oldukları türler de, kendisinden önceki ve sonraki türler arasında yer alıyorlar. Dolayısıyla aslında özel bir "ara geçiş türü" diye bir şey bulunmuyor. Hah, şu fosil ara geçiş türü, bu fosil ara geçiş türü değil diye bir durum söz konusu değil. Hepsi, bir türle bir diğeri arasında geçiş özelliği gösteriyor.
---
Hamam böceklerin x milyon yıl öncekinden hiçbir farkı olmadığı iddiasına gelelim.
Her hayvan, yaşadığı müddetçe az veya çok Evrim geçirir. Çünkü türlerin evrimleşme hızı birbirinden farklıdır. Örneğin bir üzerinde uzun süredir hiç avcı ve cinsel baskı bulunmayan ve ekolojik değişime fazla maruz kalmayan timsahlar, göreceli olarak az evrimleşmişlerdir, son birkaç milyon yıldır. Ancak ondan öncesine gittiğimizde, değişen Dünya koşulları dahilinde akıl almaz bir Evrim süreci görürüz. Ancak, biraz manipülatörlerin algıda seçiciliği kullanmaları sebebiyle, biraz da bilimsel cahiliyetten ötürü hayvanların fosilleri ve modern hallerine bakan sıradan bir göz, "Hiç değişmemiş." diyebileceği gibi, bir yunus ve bir köpek balığına bakıp "İkisi de balık işte." diyebilecektir.
Ancak bu konunun eğitimini almış uzman bir anatomist, paleontolog ya da fizyolog ve daha önemlisi moleküler biyolog veya genetikçi veya evrimsel biyolog, o organizmadaki değişimleri görebilecektir.
Ayrıca bir canlının değişmemesi mümkün değildir. Çünkü Dünya'mız sürekli radyasyon altındadır ve bu ışınlar, DNA'mızda sürekli değişimlere sebep olmaktadır. 250 milyon yıl boyunca bir hayvanın genetik yapısının bu radyasyonlardan "hiç" etkilenmediğini düşünmek, çocukça ve cahilcedir. Üstelik sadece radyasyon da değil, türleşme ve Evrim Mekanizmaları altında bu canlılar, değişen doğayla birlikte zaten değişim geçirmek ve evrimleşmek zorundadır. Çünkü değişen ortama adapte olamayan bir canlı, Doğal Seçilim aracılığıyla elenecek ve genlerini yavrularına aktaramayacaktır.
Öte yandan, zaten biz, hamam böceklerinin evrimsel tarihini gayet iyi biliyoruz. Birkaç on veya yüz milyon yıllık fosiller ile modern hayvanları yan yana fotoğraflayarak, "Bakın, hiç değişmemiş." diyenlerin hiçbiri bu konuda uzman olmamakla birlikte, üniversite mezunu bile değildir. Ancak bu konuda en çok sesi çıkanlar, ilginç ama artık "doğal" olarak, onlardır.
Mantodea (mantisler ve diğerleri), Isoptera (termitler) ve Blattaria takımları, Dictyoptera süpertakımı altında birleşir. Moleküler kanıtlar, termitlerin doğrudan hamamböceklerinden türleşerek evrimleştiğini ortaya koymaktadır. Bilinen en eski hamamböceği fosilleri 354 milyon yıl ila 295 milyon yıl yaşındadır. Bu fosillerin, modern fosillerden en ciddi farkı, bu eski formların yumurta bırakmaya yarayan, "ovipozitör" (ovipositor) denen yapılara sahip olması; ancak modern türlerin bu organı kaybetmiş olmalarıdır. Bu Blattopteran denen bu antik türün, daha önce belirtildiği gibi, modern hamamböcekleri ve mantislerin atası olduğu bilinmektedir.
Ancak, hamam böceklerinin evrimleşmediği ile ilgili iddiaları ileri süren bilim-dışı kaynakların bırakın bu konuda uzman olmasını, bırakın mezuniyet derecesini, bırakın bu konuyla ilgili makale yazıp yazmadıklarını, hayatları boyunca bilimsel olarak yayınladıkları 1 tane bile makale bulunmamaktadır. Öte yandan yukarıdaki makalenin yazarlarından Maekawa'nın yayınlanmış ve katkıda bulunduğu 628 bilimsel makalesi bulunmaktadır. Üstekik kendisi, Royal Society üyesidir ki bu, gelmiş geçmiş en ciddi bilim topluluklarındandır. Ancak insanlar, bu işe ömürlerini veren bilim adamları yerine, bilim-dışı kaynakları kendilerine "kaynak" edinmektedirler. Bu, düşündürücüdür.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Kaynak 1. (29 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 29 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı
- Yazar Yok. Kaynak 2. (29 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 29 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı