Seks, Evrim Tarihinde Ne Zaman Eğlenceli Olmaya Başladı?
"Nereden geldik?" sorusuna verilebilecek birden fazla cevap var: homininler (büyük insansı maymunlar ailesine ait olup modern insanları, soyu tükenmiş insanları, yakın atalarımızı içeren bir grup), maymunlar, prebiyotik çorba (Dünyada 4.2 ila 4.0 milyar yıl önce mevcut olan varsayımsal şartlar)* ya da Big Bang bunlardan sadece birkaçı... Ancak "Nereden geldik?" sorusunun bugün odaklanacağımız cevabı, okuyucularımızın akıllarına muhtemelen birkaç saniye önce gelen cevap olacak: cinsel birleşme, yani o çok duyduğumuz "biiip" sesi... O zaman hep beraber, adına sansürler konulmadığı ve edebî anlatımların henüz ortada bulunmadığı dönemlere geri gidelim. Yani yüz milyonlarca yıl öncesine geri dönüp o soruyu soralım: Ne oldu, nasıl oldu da seks, hayatımıza girdi?
Akvaryumlarımızı kirleten yapışkan yeşillikler olan algler ve denizlerimizi kokutan yosunlar, dünya üzerinde, en basit şekliyle cinsel yolla üreyen organizmalar arasında yer alırlar. Bu canlılar neredeyse 2 milyar yıldır bu faaliyetleri sürdürürler. Algler, bitkiler, böcekler ve hatta mantarlar da seks yaparlar. Bahsettiğimiz seksin çoğu yosun topluluklarında, spermin (erkek üreme hücresinin) rüzgâr veya su yoluyla yumurta hücresine (dişi üreme hücresine) taşınması; birçok çiçekte erkek gametle dişi gametin farklı bir tür aracılığıyla bir araya getirilmesi ya da çoğu böcek ve kuş türlerinde bedensel sıvı transferi amacıyla dış üreme organlarının hizalanması gibi farklı mekanizmalarla gerçekleşir.
Bildiğimiz Anlamıyla Seksin Evrimi
Ancak omurgalılar olarak aşina olduğumuz cinsellik kavramının evrimi, eşeyli üremenin evriminden sonraki 1,5 milyar yıllık ek bir evrim sürecinin sonucunda olmuştur. Bahsettiğimiz cinsellik (seks), iki aktif üye gerektirmekle beraber, birinin erkek üreme kanalının bedenin dışında kalan, "verici" bir organa, (namıdiğer “penis”e), diğerinin ise dişi üreme kanalının beden içerisinde kalan "alıcı" bir alana (yani vajinaya) sahip olması lazımdır. Bu seks kavramına sahip olan canlılar arasına insanlar ve diğer memeli hayvanlar yanı sıra, bazı kuşlar, amfibiler, sürüngenler ve balıklar da girer. Bizim seksimiz, yosun seksinin aksine, havadan veya dış bir elemandan alakasız ve bağımsızdır (eh, en azından "dış elemanlara" insanların bazı seks davranışlarında rastlamak mümkün). Bizde sperm ve yumurtanın buluşması, iç döllenme ile gerçekleşir. Bu görünüşte daha güvenilir ancak aldatıcı düzeyde karmaşık olan iç döllenme, omurgalılar arasında neredeyse 400 milyon yıldır varlığını korumaktadır.
Avustralya çöllerinde bulunan birtakım taşlar sayesinde omurgalıların sahip olduğu iç döllenmenin tarihsel gelişimini izleme şansımız var. 2008 yılında, paleontologlar tarafından, annesine hâlâ bir göbek bağı aracılığıyla bağlı olan bir balık embriyosunun 380 milyon yıl öncesine işaret eden bir fosili bulundu. Fosilin görünümü, bu yeni balık türüne uygun bir ismi de doğurdu: Materpiscis, yani anne-balık.
Bu, keşfedilen tek embriyo fosili değildi. Müzelerde bulunan çok sayıda balık embriyosu fosili de, yeni buluntuların bilinciyle tekrardan incelendi ve bu sayede daha fazla balık fosilinin bulunmasına öncülük etmiş oldu. Bu keşiflerden önce aynı kalıntılar, büyük balıkların içinde sindirilmeden kalan küçük balık kalıntıları şeklinde açıklanmıştı.
Keşfedilmiş fosiller canlı doğumun (viviparite) ilk örneklerini, aynı zamanda, omurgalılarda iç döllenmenin ilk örneklerini oluştururlar. Anlaşıldığı üzere, bu fosil örnekleri, spermin döllemesi için suya atılmış yumurta mantığıyla gerçekleşmemiştir ve bu durum oldukça farklıdır. Bundan da yola çıkarak bu fosillerin seksin ilk örneklerini sembolize ettiğini söyleyebiliriz.
Araştırmaları, yukarıda bahsettiğimiz Materpiscis fosillerinin çevresinde gelişen paleontolog John Long'un Dawn of the Deed isimli kitabı bu konuda oldukça faydalıdır. Kitapta John Long ve ekibi, hamile bir dişi bulmanın verdiği heyecandan doğan umutla, tarihin korumuş olabileceği en eski "omurgalı pipisini" bulmayı istediklerini yazıyorlar. Ne büyük bir başarıdır ki John Long ve ekibi, bahsedilen bu uzvun fosillerini buldular!
Paleontolojinin çok büyük bir oranda şansa bağlı bir bilim dalı olmasına karşın, daha önceden belirlenmiş bir kanıt bulma amacıyla çıkılan çalışmaların başarıyla sonuçlanan tek örneği, John Long ve ekibininki değildir. Bu durumun diğer bir örneğini, Hollandalı anatomist Eugene Dubois’un "kayıp halka"yı bulmaya odaklı çalışmalarında da görebiliriz. Dubois'un kayıp halkası, bizim şu an Homo erectus olarak adlandırdığımız, "dik insan" anlamına gelen adı dolayısıyla, mahrem uzuvlarımızın konu olduğu göndermelere yol açan, soyu tükenmiş olan insansı türdür.
Long'un arayışı ve ardından gelen keşfi, sadece, cinsel biyoloji tarihine katkı sağlayan alelade bir buluş değildi. Onun arayışı, çok daha kapsamlı bir kavrama yönelikti: Cinselliğin ne zaman eğlenceli bir gerçek hâline geldiği sorusuna... Ancak fosilleşmiş bir penis, eğlenceli seksin oluşumuna kanıt olabilir miydi? Balıklar için eğlence diye bir gerçek var mıydı?
Bu soruların cevabını bulmak kolay değil. Cinsel birleşmenin ve dolayısıyla yakın temaslı sosyalleşmenin, bu aktiviteye katılan canlılar için taşıdığı büyük riski göz önünde bulundurduğumuzda, cinselliğin haz vermek gibi bir zorunluluğunun olduğu yönünde bir varsayımda da bulunabiliriz. Bu konuda kapsamlı bir incelememizi buradan okuyabilirsiniz.
Aslında, başarılı bir üreme süreci geçirildiği ve karşı taraftaki ikna edilebildiği sürece, çiftleşme yalnız bir taraf için haz verici bir aktivite olmakla kalabilir. Hatta bu ödüllendirici mekanizma, iç döllenme evrimsel sürecinin erken safhalarında ortaya çıkmaya başlamış, yani genital bölgeye giriş durumunu barındıran bir iç döllenmeden de öncesine dayanan bile olabilir. Ama olmayabilir de... Fosillerden eğlence ve haz konularına dair bilgi almak oldukça zordur. Ancak bu keşfedilen, hangi organların hangi bölgelere giriş izni olduğunu bu sessiz fosillere sorabiliriz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Antik balık fosillerinde bulunan pelvik yüzgeçlerin bazı balıklarda görmeye alışık olduğumuz, "çiftleşme bağlayıcıları" adını verebileceğimiz uzantılara benzemesi, Long ve ekibine ne tarz fosillerle karşılaşmak istediklerine dair bir fikir sunmuş oldu. Bahsedilen "bağlayıcılar", erkeğe bağlı uzantının dişiye girmesinden, daha doğrusu tutunmasından dolayı bu adı almıştır. Long ve takımı bu beklentiyi kullanarak fosilleşmiş çiftleşme bağlayıcılarını, bulunan en eski erkek üreme organı olarak tanımlamışlar. Aslında bahsedilen organ bir "intromittent", cinsel aktivite sırasında başka bir organizmanın içine giren organdır. Bu tanımlamaları yaklaşık 380 milyon yıllık olduğu bilinen Incisoscutum türüne ait antik balık fosilinde keşfetmişlerdir.
2014 yılında yine aynı mekanizmayı içeren Microbrachius dicki ("Dicki", İngilizcede penis teriminin argo bir karşılığıdır) adlı, daha eski bir balık türü bulunmuştur. Microbrachius dicki'nin keşfiyle omurgalılarda iç döllenme, 385 milyon yıllık bir geçmişe sahipti.
Aşağıda, Microbrachius dicki seksinin nasıl yaşanmış olabileceğine dair bir video görebilirsiniz:
Long ve ekibinin, Incisoscutum üzerinde bulduğu organ aslında bir "protopenis" olarak sınıflandırılabilir. Bunun sebebi, protopenislerin bizim alışık olduğumuz penisin tam tersi yöne yani balığın ayaklarına doğru uzamasıdır. Fosillerdeki protopenislerin varlığı, paleontologları bu balıkların seks hayatını hayal ederken oldukça yaratıcı olmak durumunda bıraktılar. Long'un anlatımına göre, dişi balığın sırtı deniz tabanına yaslanmış ve erkek balığın hafif erekte hâldeki penisi dişinin genital açıklığına kenetlenmiş bir şekilde, içeri dönük 69 pozisyonunu oluştururlar.
İnsanlarda Haz Veren Seksin Evrimi
Tüm bunlar, bizim bildiğimiz bebek yapma sahnesi midir? Antropolojik bir açıdan bakarsak, pek de sayılmaz. Yakın tarihimiz süresince dünyada yer alan çoğu heteroseksüel birleşme, bildiğimiz "misyoner pozisyonu"nda, yani erkeğin üstte olduğu pozisyon, pozisyonunda gerçekleşir. Bu arada, Peter Gray ve Justin Garcia'nın "Evrim ve İnsanın Cinsel Davranışları" başlıklı kitaplarında da anlattığı üzere, konunun gerçek "misyonerler" ile pek bir ilgisi yok gibidir; çünkü misyonerlerin yaptıkları sekste bu pozisyon en sık görülen pozisyon değildir.
Ve hangi partner üstte olursa olsun, partnerlerin yüzleri birbirine dönük olduğu pozisyonlar, biyolog Alan Dixson'ın, "Cinsel Seçilim ve İnsan Çiftleşme Sistemlerinin Kökeni" adlı kitabında anlattığı gibi, diğer hayvanlardan farklı olarak insanlar tarafından en fazla tercih edilendir. Aslında insanlar çiftleşme pozisyonlarında haz ve eğlence peşinde koşarken oldukça yaratıcı hayvanlar olmuşlardır. Ancak her hayvan gibi insanların da yöneldiği bazı temel pozisyonlar vardır. Ne yazık ki içe dönük 69, bizim üreme yolunda tercih ettiğimiz bir pozisyon olamamıştır.
Şimdi asıl konumuza geliyoruz: haz verici seks. Konuyu insan boyutunda ele alacak olursak Long'un antik balık seksi, eğlenceli seksin temellerini atan bir keşif olabilir mi? Evet, olabilir. En azından erkekler için geçerli bir durum olabilir.
Kadınların eğlencesi hakkında konuşmak istiyorsak, antik balıklarımızın büyülü bir hevesle hünerli parmaklar geliştirmesi gerekmektedir. Bu gelişim de protopenislerin birkaç milyon yıl sonrasına denk gelmiştir. Kısa zaman önce Journal of Experimental Zoology dergisinde yayımlanan Kadın Orgazmının Evrimsel Kökeni adlı bir makalede açıklandığı gibi:
Dişi insan orgazmı temel cinsel birlikteliklerde son derece nadirdir, özellikle, fazladan klitoral stimülasyon yoksa. Aslında orgazm daha çok kadınların mastürbasyon aktivitelerinde ya da homoseksüel birlikteliklerde görülür.
Yani türümüzün yarısı olan dişilerde seksin haz verici yönü, "el işçiliğine" bağlı gibi gözükmektedir. Ve çoğu erkek olan paleontologların şu ana kadar keşfettiği parmak fosilleri, kadın orgazmını açıklayabilecek bir faktör henüz hiç ele alınmamıştır. Neden acaba?
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 63
- 40
- 30
- 28
- 22
- 17
- 11
- 8
- 7
- 4
- 2
- 1
- Çeviri Kaynağı: Sapiens | Arşiv Bağlantısı
- M. Pavlicev. (2016). The Evolutionary Origin Of Female Orgasm. Journal of Experimental Zoology, sf: 326-337. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:47:50 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8071
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Sapiens. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.