Paraşüt Hatası: Havadayken "Paraşütünüz Açılmazsa" Neler Yapmalısınız?
Yerden neredeyse 4 kilometre yukarıda, sırtınızda bir paraşütle uçaktan atlamak üzere olduğunuzu hayal edin. Kalbiniz neredeyse duracak gibi... Dünyanın yukarıdan ne kadar güzel olduğunu düşünüyorsunuz. Birkaç saniyelik serbest düşüşten sonra paraşütünüzü açmak için ipi çekiyorsunuz ve... Korktuğunuz şey gerçekleşiyor: Paraşüt, ne kadar uğraşırsanız uğraşın açılmıyor.
Yere çakılmadan önce yaklaşık bir dakikanız (45-80 saniyeniz) var. Peki kendinizi kurtarmak için yapabileceğiniz bir şey var mı?
Paraşüt Kazası Yaşanma İhtimali Nedir?
Öncelikle temel bir gerçekle başlayalım: Paraşütle atlamanın belli bir riskinin olduğu anlaşılmalıdır; en nihayetinde paraşütle bir uçaktan atlamak, evimizde oturmak gibi güvenli bir şey değildir. Ancak bu riskin ne olduğu iyi anlaşılmalıdır.
Risk ve Risk Toleransı
ABD Paraşüt Birliği'nin verilerine göre, paraşütlerin çalışmama ihtimali 1000'de birdir.[1] Bu, düşük bir ihtimal olsa da, tipik bir senede 350.000 kişinin toplamda 3 milyon atlayış yaptığı düşünülecek olursa, bu oran birden yüksek bir ihtimal haline gelmektedir. Gerçekten de, en azından 2012 yılı içerisinde ABD'de yaşanan 19 paraşüt hatası ölümünü düşünecek olursak, ortalama bir yılda herhangi bir kişinin hava dalışı sırasında ölme ihtimalinin 100.000'de 1 civarında olduğu söylenebilir.[2]
Aynı ülkenin istatistikleri için konuşacak olursak, yine 2012 yılında 34.000 kişinin trafik kazalarında öldüğü düşünülecek olursa, her 16.000 kilometre sürüş yaptığınızda (bu, sayı Türkiye için yılda 13.500 kilometre civarındadır[3]) ölme ihtimaliniz 6.000'de 1 civarındadır.[4] Yani eğer düzenli olarak araba kullanıyorsanız ama yılda en fazla 1 atlayış yapıyorsanız, araba kazasında ölme riskiniz çok daha yüksek demektir. Ama yıl içinde ne kadar sık atlayış yaparsanız, sizin bir birey olarak paraşüt kazasına denk gelme ihtimaliniz de o kadar artacaktır. İşte "risk toleransı" dediğimiz şey, tam olarak budur.
Ancak arızalı bir paraşüt de illâ ölüm anlamına gelmez. Uzmanlara göre hayatta kalmanın sırrı, paraşüt sorun çıkardığında nasıl tepki vereceğinize bağlıdır. Vücudunuzu nasıl konumlandırmalısınız? Düşüşünü yavaşlatmak için yapabileceğiniz bir şey var mı? Neden bir çatıya inmek büyük bir su kütlesine inmekten daha iyi olabilir? İşte bu yazımızda, açılmayan bir paraşüt deneyimi yaşarsanız neler yapabileceğinizi anlatacağız.
Paraşütün Açılmaması Yaygın Bir Sorun mu?
Öncelikle şunu söyleyelim: Bir paraşütün kelimenin gerçek anlamıyla açılmaması, istatistiki olarak olanaksızdır. Yani paraşütün ipini çekip de, paraşüt çantasından paraşütün serbest kalmaması neredeyse hiçbir zaman görülmeyen bir hatadır. Haberlerde "paraşütü açılmadı" dendiğinde olan, neredeyse her zaman şudur: Paraşüt açılır; ancak uçurulabilir bir konfigürasyonda değildir; bu nedenle de asıl işi olan düşüşü yavaşlatma ve kontrollü hale getirme işlevini yerine getiremez.
Örneğin paraşüt ipleri birbirine dolanmış olabilir, paraşüt kol veya bacak gibi bir uzva dolanabilir, yedek paraşüt açıldıktan bir süre sonra ana paraşüt de birden açılabilir ve sorunlara neden olabilir ve bunun gibi bir dizi problem yaşanabilir. Ama paraşütün bakımı yeterince sık ve düzgün yapılırsa, paraşütün çantaya yerleştirilmesi ve uçuş sırasında vücut konumu doğru olursa, paraşütün açılmaması (ve hatta düzgün açılmaması) pek olası değildir.
Dahası günümüzde, belli bir yükseklikte belli bir hızdan yüksek hızla düşülüyorsa yedek paraşütü otomatik olarak açan sistemler bile mevcuttur. Hatta yanlış açılan bir paraşüt bile bir ölüm fermanı demek değildir. Birçok paraşüt hatası, uzman atlayıcılar tarafından havada çözülebilmektedir. Zaten paraşüt hatası ihtimali ile paraşüt kazası sonucu ölme ihtimali arasındaki yaklaşık 100 katlık fark, bu modern teknoloji ve atlayıcıların deneyimi sayesinde mümkün olmaktadır.
Yani havadalışı, deneyimleyebileceğiniz en heyecan verici olaylardan biridir ve genel olarak oldukça güvenli olduğu söylenebilir. Ama bu yazıyı yazma amacımız size bunu söylemek değildir. Ortada bir sorun veya anomali veya açıklanabilecek bir şey yoksa, bizim de size anlatacağımız bir şey yok demektir. O yüzden bir sorun yaratalım ve hem ana hem yedek paraşütünüzün tuhaf bir nedenle açılmadığını varsayalım. Veya daha çılgını, paraşütsüz bir şekilde atlayıp da son anda bundan pişmanlık duyduğunuzu düşünelim. Kendinizi böyle bir anda bulsanız, ne yapardınız?
Paraşütünüz Açılmazsa Yapmanız Gerekenler
Adım 1: Serbest Düşüş Fiziğini Anlayın!
Çoğu durumda olduğu gibi bu korkunç olayda da yapılacak en iyi şey, her şeyi yavaşlatmak olacaktır. Bu çok bariz gelebilir; ancak eğer en azından zihinsel olarak ne yapmanız gerektiğine hazır değilseniz, saatte 200 kilometre civarı bir hızla Dünya'ya doğru çakılırken ne yapmanız gerektiğini düşünemeyebilirsiniz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu arada, tipik bir hava dalışı 200 km/h hızla olsa da, "balıklama" pozisyona geçtiğinizde saatte 240-290 kilometre hıza erişebilirsiniz. "Süratli dalış" olarak bilinen özel bir dalış yapan kişiler, hava sürtünmesini daha da fazla yavaşlatarak saatte 500 kilometreye varan hızlara ulaşabilirler. Dolayısıyla bu hızı ne kadar düşürebilirseniz, paraşütünüzün hatasını çözmek veya bir iniş planı yapmak için o kadar fazla vaktiniz olur.
Düşüş hızınızla ilgili bilmeniz gereken en kritik terim, "terminal hız" kavramıdır. Ama bunu anlayabilmek için, serbest düşen cisimlerin fiziğinden biraz anlamanız gerekir. Siz uçaktan kendinizi bıraktığınız anda üzerinize etki eden 2 kuvvet vardır: Yere doğru olan ve sizi giderek hızlandıran kütleçekim kuvveti, yani ağırlığınız. Ağırlığınız, kütleniz (mm) ile Dünya'nın kütleçekim ivmesinin (g≈9.81ms2g\approx{9.81}\frac{m}{s^2}) çarpımıdır.
Diğeri, sizi yavaşlatma yönünde etki eden ama maalesef sizi durdurabilecek kadar güçlü olmayan hava sürtünmesi (veya "drag") isimli kuvvettir. Bunu hesaplamak içinse şöyle bir formül kullanırız:
D=CdρV22A\LARGE{D=C_d\frac{\rho{V^2}}{2}A}
Burada CdC_d hava sürtünme katsayısıdır. ρ\rho işareti havanın yoğunluğudur. VV hızınız, AA ise kesit alanınızdır. Sürtünme katsayısı ve kesit alanınız, sizin genel şeklinizle ve havayla olan etkileşiminizle belirlenen bir sayıdır. Bunların çeşitli değerlerini aşağıdaki grafikte görebilirsiniz:
Hava yoğunluğu, atmosferde birim hacme düşen moleküllerin kütlesidir. Atmosferde aşağı doğru düştükçe yoğunluk da artar, yani üzerinizdeki sürtünme de bu hava yoğunlaşmasına bağlı olarak aşağıdaki formül çerçevesinde artar; ancak birçok durumda bu sayıyı sabit ve kabaca 1kgm31\frac{kg}{m^3} alabiliriz.
İlginç bir şekilde, hızınız arttıkça da sürtünme katsayısı artmaktadır - ki bu, az sonra terminal hız dediğimiz ve hayatta kalma ihtimalinizi etkileyen şeyi belirleyecektir. Ama sürtünme katsayısının hız arttıkça artması, aynı zamanda uçaktan atladığınızda neden doğrusal olarak değil de, yavaşlayarak hızlandığınızı, yani azalan bir ivmeyle hızlandığınızı da açıklar. Siz giderek hız kazandıkça, ağırlığınızın sizi aşağı çekmesi zorlaşmaktadır, çünkü sürtünme kuvveti güç kazanmaktadır. Paraşütle atlayan birinin hız-zaman grafiği şu şekilde çizilebilir:
Son olarak kesit alanınız, hareket ettiğiniz yöne dik bir düzlemde sizi kesecek olsak, o dilimin ne kadar alan kapladığıdır. Bu nedenle gökdoğanlar veya ekstrem dalış uzmanları yere doğru dalarken mermi gibi sivri bir pozisyona geçerler. Çünkü hareket ettikleri yönde kesit alanı ne kadar azsa, sürtünme kuvveti de o kadar az olur ve düşüş hızları o kadar artar.
Şimdi paraşütün olayını daha iyi anlıyorsunuzdur: Öyle yüksek bir hava sürtünmesi yaratalım ki, hızımızı büyük oranda kesebilelim. Böylece düşmeye devam edelim ama daha yavaş düşelim ve paraşütü yönlendirerek o sürtünme kuvvetini yönlendirebilelim ve böylece düştüğümüz yönü seçebilelim. Paraşütün yaptığı, muazzam bir kesit alanı oluşturarak düşüşünüzü dengelemek ve uçak kanadına benzer tasarımı sayesinde kontrolü size vermektir.
Ama siz, şanssız olanlardansınız. Bir paraşütünüz yok. Dolayısıyla çakılacaksınız. Ama yine de az önce anlattığımız ağırlık kuvvetiyle sürtünme kuvveti arasındaki dengenin fiziği, sizin bu kontrolsüz düşüşteki tek dostunuz.
Bu berbat gidişatınızın iyi tarafı şu: Yere düştüğünüz süre boyunca sürekli hızlanmayacaksınız. Siz hızlandıkça, sürtünme kuvvetinin de arttığını söylemiştik. İşte bu nedenle bir noktada sürtünme kuvveti, Dünya'nın kütleçekimi ve kütlenizden doğan ağırlık kuvvetinizle dengelenir. Bu noktada artık üzerinizdeki iki zıt yönlü kuvvet birbirine eşitlenmiş olur ve ivme, yani hız değişiminiz ortadan kalkar. Artık sabit hızla düşersiniz. İşte bu noktadaki hızınıza "terminal hız" deriz. Maksimum hızınız bu olacaktır. Az önce öğrendiğimiz terimleri yeniden düzenleyerek, bu hızı şöyle hesaplayabiliriz:
vt=2mgρACd\LARGE{v_t=\sqrt{\frac{2mg}{\rho{AC_d}}}}
Çoğu durumda paraşütü açtığınız noktada çoktan bu hıza ulaşmış olursunuz. Paraşütünüz olsaydı, paraşüt sayesinde değişen sürtünme kuvvetinin yardımıyla yeni ve çok daha düşük, genelde yaklaşık 5 kat düşük bir terminal hızda dengelenecektiniz. Zaten "kontrollü düşüş" dediğimiz şey de budur. Ama paraşütünüz yok. Dolayısıyla terminal hızın ötesine hızlanmayacak olsanız da, saatte 200 kilometre hızla düşüyorsunuz. Bunu bir şekilde azaltmamız şart. İşte fizik, bize burada yardım ediyor. Yukarıdaki formülde ya pay kısmını (mgmg) azaltacağız, ya payda kısmını (ρACd\rho{A}C_d) artıracağız - ki bu kesirli sayı küçülsün, dolayısıyla hızımız azalsın.
Kütleçekimi ivmesini ve atmosfer yoğunluğunu kontrol edemezsiniz. Sadece 3 şeyden birini kontrol edebilirsiniz: Kütle, sürtünme katsayısı ve kesit alanı.
Adım 2: Mümkünse Fazla Kütleden Kurtulun!
Eğer üzerinizde gereksiz bir kütle varsa, o kütleden kurtularak ağırlığı azaltabilirsiniz; ama bu nadiren mümkün olur - çünkü nadiren üzerinizde anlamlı bir fark yaratabilecek büyüklükte ve atabileceğiniz bir kütle vardır.
Aslında bu, ilginç bir tartışmaya da kapı aralar: Bazen insanlar kendilerini uçaktan atmazlar; bunun yerine, bir yolcu uçağı parçalanabilir ve insanlar kendilerini koltuklarıyla veya uçağın bir parçasıyla birlikte yere doğru düşerken bulurlar. Burada kemeri çözüp gereksiz kütleden kurtulmak terminal hızı düşüreceği için avantajlı gibi gelebilir; ama aynı zamanda işin birazdan geleceğimiz çarpma kısmındaki olaylar da var. Dolayısıyla ilginç bir paradoks doğmaktadır: Bazen bir koltuğa veya uçak parçasına bağlı kalmak, yere çakıldığınızda aldığınız hasarı azaltıp hayatta kalma şansınızı artırabilir. Ancak bağlı olduğunuz uçak parçasının yapısı ve düşeceğiniz yer bu sonucu çok etkilediği için ve bir uçak parçasına veya koltuğa bağlıysanız düşeceğiniz yeri de seçemeyeceğiniz için, şimdi bunun düşünmenin sırası değil. Kütleyi boşverin.
Adım 3: X Pozisyonuna Geçin!
Düşüşü yavaşlatmak için, vücudunuzu bir X pozisyonuna (ya da göbekleme pozisyonuna) sokmanız gerekir. Kollarınızı ve bacaklarınızı açmak, göğsünüzü yere paralel tutmak ve sırtınızı ve başınızı yukarı kaldırmak alabileceğiniz en iyi pozisyon olacaktır. Bu pozisyon, %30 civarında daha fazla hava direnç katsayısı ve bu direncin etki edebileceği %300 civarında daha fazla yüzey alanı yaratacaktır ve böylece hızlanmanızı yavaşlatarak size nereye ineceğinizi seçmeniz için zaman verecektir.[5] Diğer her şeyi sabit kabul edersek, sırf bu pozisyona geçerek hızınızı %50 civarında azaltabilirsiniz. Saatte 200 kilometre yerine, 100 kilometre hızla düşmek... Hiç fena değil.
Adım 4: İniş Noktanızı Doğru Seçin (ve Sudan Uzak Durun)!
Şimdi, bir iniş noktası seçmeniz gerekiyor. Gitmek istediğiniz yöne doğru vücudunuzu çevirip, kol ve bacaklarınızı birbirine yakınlaştırırsanız, tracking adı verilen bir yöntemle istediğiniz yöne doğru ilerleyebilirsiniz. Bir profesyonel bu yolla yatayda saniyede 30 küsür metre yol alabilir ama amatörseniz, muhtemelen bu yöntemle çok uzaklara gidemeyeceksiniz. Ama düşebileceğiniz yerler arasında en iyisini seçmenizi sağlayabilir.
Peki nereye ineceksiniz? Önce herkesin ilk aklına gelen ama kesinlikle yanlış olanı söyleyerek başlayalım: Suya kesinlikle inmemelisiniz. Su, sıkıştırılamaz bir akışkandır. Yani üzerine dikeyde kuvvet bindiğinde, neredeyse hiç sıkışmayacaktır. Bir şırınganın ucunu kapatıp, içindeki havayı sıkıştırabilirsiniz ama suyu sıkıştıramazsınız. Mesela araçlarımızdaki hidrolik sistemler, suyun bu sıkıştırılamaz olma özelliği sayesinde çalışır.
Saatte 100 kilometre hızla suya çakılacak olursanız, 3 metreden atladığınızda yaptığınız gibi suyun yüzey gerilimini yarıp içine dalamazsınız, buna kütleniz yetmeyecektir. Yüzey gerilimi kırılmadığı için, su adeta beton gibi davranacaktır. Genel bir kural olarak, ne yaptığınızı bilmiyorsanız, asla 15 metrenin üzerinden atlayış yapmamalısınız.
Şöyle düşünün: 50 metreden atlayacak olursanız deneyimleyeceğiniz yavaşlama ivmesi yani g-kuvveti, 270-g civarında olacak. Kafa kafaya bir araba kazası için bu 70-g, jet pilotlarının acil durum fırlatması sırasında deneyimlediği ivme 20-g civarındadır. Suya 2-3 metreden göbekleme daldığınızda canınızın ne kadar yandığını düşünün. Şimdi onun binlerce katını düşünün. Üstelik o g-kuvvetine dayanmak sadece bir şey! Çakılmadan sonra bilinciniz kapanırsa, boğularak öleceksiniz. Dolayısıyla suyu unutun.
Olası iniş noktaları arasındaki en iyi üç seçeneğiniz; bataklıklar, kar veya ağaçlardır. Hepsinin ortak bir özelliği vardır: Hepsi, sıkıştırılabilir yapıdadır. Yani üzerine binen kuvvetin ve dolayısıyla enerjinin bir kısmını emebilecek niteliktedir. Amacımız, bunlarla temas ettiğiniz andan, sert zemine veya bunların sıkıştırılabileceği maksimum değere ulaştığınız âna kadar geçen sürede, bu yumuşak yapıların enerjinizin bir kısmını emmesini sağlamaktır.
Yani bunların hepsi, çarpma anındaki yavaşlama sürenizi uzatarak yavaşlamanıza yardımcı olur. Burada kritik olan şudur: Yüksek bir yerden düştüğünüzde sizi öldüren şey, hızınız değil, bu hızda meydana gelen ani değişime bağlı olarak ortaya çıkan çarpma kuvvetidir. Terminal hızınızı yukarıdaki formülden hesaplayabilirsiniz; çarpma kuvvetini (FF) ise şu şekilde hesaplamanız mümkündür:
F=mΔVΔT\LARGE{F=m\frac{\Delta{V}}{\Delta{T}}}
Burada mm kütleniz, ΔV\Delta{V} hızınızda meydana gelen değişim, ΔT\Delta{T} ise bu hız değişiminin yaşandığı zaman aralığıdır. Hatırlayacak olursanız, belli bir mesafeden düşerken sürekli hızlanmazsınız; bir noktada terminal hıza ulaşacaksınızdır. Dolayısıyla ΔV\Delta{V} hesabında kullanacağınız iki hız, yani başlangıç hızını (ki bu terminal hıza eşit olacaktır) ve son hızınız (ki bu sıfır olacaktır) büyük oranda sabittir. Ancak bu durmanın ne kadar sürede yaşanacağını bir nebze olsun etkileyebilirsiniz. İşte bataklıklar ve kar gibi yumuşak yüzeyler ile ağaçlar gibi kademeli bir yavaşlamayı mümkün kılacak bölgeler bu nedenle avantajlıdır.
Sert bir zemine indiğinizde, vücudunuz, saatte yaklaşık 200 kilometrelik düşme hızından, sıfır hıza yarım saniye içinde düşerek, sizi anında öldürmek için yeterli G-kuvvetiyle karşılaşır. Bu üç seçenek ise tampon görevi görerek yavaşlamayı birkaç saniye uzatır. Az gözükse de bu birkaç saniye, G kuvvetini önemli ölçüde azaltır ve size hayatta kalma şansı verir.
Ağaç dalları da esnek yapıları sayesinde bunu sağlayabilir ama o dalların yüksek hızda aynı zamanda mızrak etkisi yaparak vücudunuzu delip geçebileceğini de unutmayın. Dolayısıyla dalların açısı, dikenli olup olmadıkları, kıyafetlerinizin dayanıklılığı gibi detaylar sonucu etkileyebilir.
Yakınlarda herhangi bir yerde bataklık, kar veya ağaç göremiyorsanız, bir sonraki en iyi seçeneğiniz, çatı veya otobüs gibi düşüşünüzü aynı şekilde hafifletecek büyük bir şey aramak olacaktır. Bu yapılar çok güçlü değildir, bu yüzden onlara çarptığınızda kırılır ve düşüşte kazanılan enerjinin bir kısmını emer.
Adım 5: Çarpmadan Önce Dik Pozisyona Geçin!
Ve geldik çarpma anına... Dürüst olalım, vaziyet hiç ama hiç iyi olmayacak. Hızınızı ne kadar yavaşlatırsanız yavaşlatın, ne kadar yumuşak bir zemin seçerseniz seçin, saatte en az 100 kilometre hızla yere çakılma hiç hoş bir deneyim olmayacaktır. Canınız acıyacak. Hem de çok fazla acıyacaktır. Muhtemelen acıdan bayılacaksınız.
Ama yine de düşük de olsa, o bayılmadan sonra ayılabilmenizi, yani hayatta kalma şansınızı arttırabilmek için yapabileceğiniz son bir şey vardır: Çarpma anından hemen önce, ayaklarınız yere bakacak, kafanızsa yerden uzak duracak bir şekilde, dik bir pozisyona geçmelisiniz ve kafanızı kollarınız arasına alıp, ellerinizi arkadan kilitleyerek korumalısınız.
Burada, bacakları ve omurganızı feda ediyoruz. Ancak ayak kemikleriniz, ayak bilekleriniz, uzun bacak kemikleriniz, kalça kemiğiniz ve omurlarınız kırıldıkça, bu kırılan parçalar da tıpkı araba kazalarında arabaların yaptığı gibi enerjiyi sönümlemiş olacaklar. Tıpkı arabalarınızdaki bükülme bölgelerinin bir kaza sırasında yaptığı gibi... Bu bükülme, enerjiyi dağıtır. Bu nedenle bükülebilecek ve kırılabilecek bir şeylerin üzerine düşmek daha iyi bir fikir, bu parçalar vücudunuzu kesebilecek olsa bile.
Adım 5: Yuvarlanın!
Eğer bu ilk çarpma anında bayılmadıysanız, tıpkı futbolcuların düştükten sonra yaptıkları gibi yuvarlanmayı deneyebilirsiniz. Neymar'ın harika bir şekilde sergilediği o yuvarlanmanın, hakemi kandırmak haricinde bir anlamı var. Yuvarlandıkça, üzerinize binen kuvvetlerin yönünü değiştirerek enerjiyi dağıtmış olursunuz. Bu da vücudunuza aldığınız darbeleri, özellikle de kemik ve eklemlerinizin deneyimlediği kuvvetleri yumuşatır.
Ve bu noktada da halen hayattaysanız. Tebrikler! Ölmediniz... Şimdilik. Vücudunuzdaki onlarca kemik paramparça oldu ve muhtemelen devasa bir iç kanama geçiriyorsunuz. Omurganız hasar aldı, muhtemelen birçok kaburganız parçalandı, bir kısmı akciğerlerinizi, kalbinizi veya damarlarınızı delmiş olabilir. Kafa travması yaşamış olma ihtimaliniz çok yüksek.
Umuyoruz sizinle birlikte atlayan birileri vardı ve hemen sizi hastaneye yetiştirebilirler. Acile ne kadar hızlı ulaşırsanız, hayatta kalma şansınız da o kadar yüksek olacak.
Ne diyelim, geçmiş olsun! Umarız bilim sayesinde hayatta kalma şansınızı birazcık bile olsa artırabilmişsinizdir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 60
- 30
- 16
- 13
- 9
- 6
- 6
- 6
- 5
- 4
- 4
- 3
- ^ S. Perris. How Often Does A Parachute Not Open?. (3 Kasım 2017). Alındığı Tarih: 31 Ekim 2020. Alındığı Yer: Skydive Perris | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Brain. How Skydiving Works. (27 Ağustos 2002). Alındığı Tarih: 31 Ekim 2020. Alındığı Yer: HowStuffWorks | Arşiv Bağlantısı
- ^ Nevşehir Kent Haber Gazetesi. Bir Otomobil Yılda Kaç Km Yapar? İşte Cevabı…. (21 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 31 Ekim 2020. Alındığı Yer: Nevşehir Kent Haber Gazetesi | Arşiv Bağlantısı
- ^ NHTSA. 2019 Fatality Data Show Continued Annual Decline In Traffic Deaths. (1 Ekim 2020). Alındığı Tarih: 31 Ekim 2020. Alındığı Yer: NHTSA | Arşiv Bağlantısı
- ^ OpenStax College. Drag Forces. (19 Şubat 2014). Alındığı Tarih: 31 Ekim 2020. Alındığı Yer: OpenStax College | Arşiv Bağlantısı
- D. Koeppel. How To Fall 35,000 Feet And Survive. (28 Ocak 2010). Alındığı Tarih: 29 Ekim 2020. Alındığı Yer: Popular Mechanics | Arşiv Bağlantısı
- M. Brain. What If You Fell Out Of An Airplane Without A Parachute?. (29 Ekim 2020). Alındığı Tarih: 29 Ekim 2020. Alındığı Yer: How Stuff Works | Arşiv Bağlantısı
- J. Parkinson. How To Survive A Parachute Failure. (28 Mayıs 2018). Alındığı Tarih: 29 Ekim 2020. Alındığı Yer: BBC | Arşiv Bağlantısı
- K. Smallwood. What Is The Best Way To Survive Falling Out Of A Plane With No Parachute?. (10 Temmuz 2019). Alındığı Tarih: 29 Ekim 2020. Alındığı Yer: Today I Found Out | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 20:20:39 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9491
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.