Marmara Denizi Depremleri Hakkında Mitler ve Gerçekler: Veriler Bize Ne Söylüyor?
Unsplash
- Özgün
- Fiziksel Coğrafya
Bu Makalede Neler Öğreneceksiniz?
- Marmara Denizi ve çevresinde 1900-2025 yılları arasında gerçekleşen depremler, Moment Büyüklüğü (Mw) ölçeğiyle standartlaştırılmış veri setleri kullanılarak analiz edilmiştir.
- Depremlerin gece değil, en çok 12.00-18.00 saatleri arasında gerçekleştiği ve Ay'ın evreleri ile gelgitlerin deprem tetikleyici olmadığı bilimsel verilerle kanıtlanmıştır.
- Mevsimsel etkiler veya hava durumu depremleri tetiklemez; deprem riski, yapıların dayanıklılığı ve hazırlıklı olmaya bağlıdır, mitlere değil bilimsel gerçeklere güvenilmelidir.
İnsanoğlu, varoluşunun şafağından bu yana, doğanın kudreti karşısında hem hayranlık hem de derin bir korku duymuştur. Yıldızlarla dolu bir gökyüzünün altında, ayaklarımızın bastığı toprağın sarsılmaz olduğuna dair inancımız, jeolojik zamanın o acımasız tiktakları arasında zaman zaman yerle bir olur. Evren'in uçsuz bucaksız karanlığında sürüklenen bu toz zerresinin üzerinde yaşam, incecik bir kabuğun kararsız hareketlerine pamuk ipliğiyle bağlıdır. Özellikle Anadolu gibi tektonik plakaların sürekli bir itiş kakış halinde olduğu coğrafyalarda, deprem gerçeği sadece jeofiziksel bir olay değil, kültürel kodlarımıza işlemiş kolektif bir travmadır.
Marmara Denizi, bu travmanın merkez üssünde, tarihin ve jeolojinin kesiştiği noktada uyanmayı bekleyen bir dev gibidir. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın batıya doğru uzanan ve milyonlarca yıldır Avrasya ile Anadolu blokları arasındaki gerilimi düzenleyen bu devasa kırık sistemi, insanlık tarihi boyunca imparatorlukları sarsmış, surları yıkmış ve şehirleri yutmuştur. 1509 yılında, Osmanlı tarihçilerinin "Kıyamet-i Suğra" yani "Küçük Kıyamet" olarak adlandırdığı o günde, İstanbul’un surlarını yerle bir eden güç ile 17 Ağustos 1999’da Gölcük’te binlerce canımızı alan güç aynıdır. Bu güç ne mitolojik bir canavarın öfkesi ne de ilahi bir cezalandırma aracıdır; bu, gezegenimizin ısıl dinamiklerinin, çekirdekten yüzeye doğru akan enerjinin ve plaka tektoniğinin kaçınılmaz bir sonucudur.
Ancak korku, çoğu zaman aklın en büyük düşmanıdır. Belirsizlik anlarında, insan zihni boşlukları doldurmak için desenler aramaya başlar. Evrimsel geçmişimizde, hışırdayan çalılıkların ardında bir aslan olup olmadığını tahmin etmek hayatta kalmamızı sağlamış olabilir ancak modern dünyada bu desen tanıma mekanizması, istatistiksel gerçeklikten kopup mitlerin doğmasına neden olmaktadır. "Depremler hep gece olur, dolunay fayları tetikler, hava çok sıcak, deprem olacak." gibi söylemler, bilimsel bir temelden ziyade, kontrol edemediğimiz bir doğa olayına karşı geliştirdiğimiz psikolojik savunma mekanizmalarıdır. Oysa bilim, karanlıkta yanan bir mumdur. Bize düşen, bu mumun ışığını verilerin üzerine tutmak ve gölgelerde saklanan korkuları, bilginin aydınlığıyla dağıtmaktır.
Bu yazının amacı, 1900 ile 2025 yılları arasında Marmara Denizi ve çevresinde gerçekleşen depremlerin kapsamlı veri setini masaya yatırmaktır. Elimizdeki veriler, sismometrelerin hassas uçlarıyla kaydedilmiş, bilimsel metodolojinin süzgecinden geçirilmiş ve istatistiğin diliyle konuşan somut gerçeklerdir.
Analiz, ham bir veri yığınına değil, küme arındırma işlemine tabi tutulmuş, artçı şokların gürültüsünden arındırılmış ve Moment Büyüklüğü (Mw) cinsinden standardize edilmiş bir kataloğa dayanmaktadır.
Veri Analizi ve Bilimin Mutfağı
Bir bilimsel analizin değeri, üzerine inşa edildiği metodolojinin sağlamlığı ile ölçülür. Tıpkı bir binanın temelinin sağlam olması gerektiği gibi deprem istatistikleri üzerine yapılacak bir çalışma da verinin nasıl işlendiği, hangi filtrelerden geçirildiği ve nasıl standardize edildiği konusunda şeffaf ve titiz olmalıdır. Marmara Denizi gibi karmaşık bir tektonik yapıyı analiz ederken her sarsıntıyı saymak bizi yanıltıcı sonuçlara götürebilir. Bu nedenle, bu raporda kullanılan veri seti üzerinde uygulanan işlemleri anlamak, sonuçların güvenilirliğini kavramak açısından hayatidir.
Ölçüm Karmaşası
Deprem haberlerinde sıkça duyduğumuz Richter Ölçeği tabiri, modern sismolojide aslında miadını doldurmuş bir kavramdır. 1930'larda Charles Richter tarafından Güney Kaliforniya'da belirli tipteki sismometreler için geliştirilen yerel büyüklük (ML), o dönem için devrim niteliğinde olsa da büyük depremleri ölçmekte yetersiz kalmaktadır.[1]
Richter ölçeği (ML), belirli bir enerji seviyesinden sonra doygunluğa ulaşır. Yani, 7.0 büyüklüğündeki bir deprem ile ondan 30 kat daha fazla enerji açığa çıkaran 8.0 büyüklüğündeki bir deprem, ML ölçeğinde birbirine çok yakın değerler verebilir. Bu durum, büyük depremlerin yıkıcı gücünü istatistiksel olarak maskeler. Örneğin, 1999 Gölcük Depremi ilk anlarda farklı kurumlarca 6.7 veya 7.0 gibi değerlerle duyurulmuş ancak daha sonra yapılan detaylı analizlerle gerçek büyüklüğünün Mw 7.4 olduğu anlaşılmıştır.
Bu yazıda kullanılan veri setinde, tüm depremler Moment Büyüklüğü (Mw) cinsinden standardize edilmiştir. Mw, depremin fiziksel gerçekliğine en sadık ölçektir çünkü doğrudan şu formüle dayanır:
Mo=μ×A×DMo = μ \times A \times D
- Mo = Sismik Moment
- μ = Kayanın sertliği
- A: Kırılan fayın alanı
- D: Ortalama kayma miktarı
Moment Büyüklüğü, bu fiziksel parametrelerden türetildiği için doygunluğa ulaşmaz ve depremin açığa çıkardığı enerjiyi tüm büyüklük aralıklarında (Mw 3.0'dan Mw 9.0+'a kadar) tutarlı bir şekilde ifade eder. Veri setimizin Mw cinsinden olması, 1900 yılından 2025 yılına kadar gerçekleşen tüm depremleri elma ile elma kıyaslaması olarak yapabilmemizi sağlar. Bu, özellikle Marmara Denizi gibi büyük enerji birikimlerinin olduğu bir bölgede, tarihsel veriyi doğru okumak için en sağlıklı ve modern yöntemlerden bir tanesidir.[2]
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Küme Arındırma
Halk arasındaki en büyük yanılgılardan biri, hissedilen her sarsıntının bağımsız bir doğa olayı sanılmasıdır. Oysa büyük bir deprem, tektonik bir ana şok olarak gerçekleştiğinde, çevresindeki gerilim dengelerini altüst eder ve "artçı şok" adı verilen binlerce, bazen on binlerce küçük sarsıntıyı tetikler.
Eğer biz, "Depremler günün hangi saatinde oluyor?" sorusuna yanıt ararken 17 Ağustos 1999 Depremi'nin hemen ardından gelen binlerce artçıyı da veri setine dahil edersek sonuçlarımız yapay bir şekilde gece saatlerine yığılacaktır. Çünkü ana şok gece olmuştur ve onu takip eden artçılar, istatistiksel olarak ana şokun zamanına yakın kümelenir. Bu, veride bir yanlılık (İng: "bias") oluşturur ve bilimsel gerçeği perdeler. Bizim ilgilendiğimiz, artçıların ne zaman olduğu değil; ana fayı kıran o ilk, bağımsız tetikleyicilerin ne zaman gerçekleştiğidir.
Bu sorunu çözmek için sismolojideki en güvenilir yöntemlerden biri olan Gardner & Knopoff algoritması kullanılmıştır. Bu yöntem, her depremi bir zaman ve uzay penceresi içinde değerlendirir.[3]
Yöntem şu şekilde işler:
- Katalogdaki en büyük deprem tespit edilir.
- Bu depremin büyüklüğüne (Mw) bağlı olarak bir etki süresi ve etki yarıçapı belirlenir. Örneğin, Mw 7.0 büyüklüğündeki bir deprem için bu pencere yıllarca sürebilir ve yüzlerce kilometreyi kapsayabilir.
- Bu pencere içinde kalan daha küçük tüm sarsıntılar, bağımlı olay yani artçı şok olarak etiketlenir ve analizden çıkarılır.
- Geriye kalan sarsıntılar, birbirinden bağımsız, tektonik süreçlerin doğal akışıyla oluşan bağımsız olaylar olarak kabul edilir.
Bu çalışmada analiz edilen veri seti, bu titiz temizlik sürecinden geçmiştir. Bu sayede, makalenin ilerleyen bölümlerinde sunacağımız "Depremler 12.00-18.00 arasında yoğunlaşıyor." bulgusu, 1999 Depremi'nin artçılarının bir yanılsaması değil, Marmara'daki ana kırılmaların saf istatistiğidir. Bu ayrım, mitleri çürütmekte olup aynı zamanda elimizdeki en güçlü silahtır.[4]
Veri Setinin Kaynağı ve Kapsamı
Analiz, hissedilen herhangi bir depremde hepimizin hücum ettiği ve herkese açık olan Boğaziçi Üniversitesi KOERI veritabanındaki 1900-2025 yılları arasındaki Marmara Denizi ve çevresi depremlerini kapsar.[5]
Analiz edilen 125 yıllık zaman dilimi, jeolojik açıdan saniyenin milyonda biri kadar kısa olsa da insan ömrü ve istatistiksel analiz için yeterli bir derinlik sunar. Bu dönem;
- Aletsel Dönem Öncesi ve Erken Aletsel Dönem: 1900-1960 arası, sismometrelerin az olduğu ancak büyük depremlerin tarihsel kayıtlarla iyi bilindiği dönemdir.
- Modern Aletsel Dönem: 1960 sonrası ve özellikle 1999 sonrası kurulan yoğun istasyon ağlarıyla en küçük sarsıntıların bile kaydedildiği dönemdir.
Sayıların Dili
Veriler, ham halleriyle soğuk ve anlaşılmaz görünebilir. Ancak doğru görselleştirildiklerinde karmaşık doğa olaylarının gizli ritmini ortaya koyan bir senfoniye dönüşürler. Bu bölümde, Marmara Denizi depremleri üzerine yapılan analizlerin sonuçlarını, zihninizde canlandırabileceğiniz grafiksel betimlemelerle sunacağız.
Günlük Dağılım Grafiği
Zihninizde bir pasta grafiği canlandırın. Bu pasta, günün 24 saatini temsil eden dört eşit dilime bölünmüştür. Toplumsal hafızamız ve korkularımız, bize gece diliminin (00.00 - 06.00) pastanın en büyük kısmını oluşturması gerektiğini fısıldar. Çünkü en büyük acılarımızı o saatlerde yaşadık. Ancak veri setimizden elde edilen grafik, bu beklentiyi altüst eden bambaşka bir hikaye anlatıyor.

- 12.00-18.00 (Öğle-Akşam Üstü): Pastanın en geniş, en belirgin dilimi burasıdır. Parlak, dikkat çekici bir renkle vurgulanmış bu dilim, tüm bağımsız depremlerin %28.1'ini barındırır.
- 18.00-00.0 (Akşam-Gece): İkinci sırada gelen bu dilim, %24.3'lük bir paya sahiptir.
- 06.00-12.00 (Sabah-Öğle): Üçüncü sırada gelen bu dilim, %24.2'lik oranıyla onu takip eder.
- 00.00-06.00 (Gece-Sabah): Korkularımızın merkezi olan bu dilim, %23.4 ile aslında istatistiksel olarak en sakin dilimdir.
Bu grafiksel dağılım, depremlerin Güneş'in konumuna göre bir tercih yapmadığını ancak illa bir yığılma aranacaksa bunun gece değil, gündüz saatlerinde olduğu yönünde istatistiksel bir eğilim olduğunu göstermektedir. Bu, bir tesadüf mü yoksa jeofiziksel bir neden mi? Bölüm 3'te bunu derinlemesine irdeleyeceğiz ancak şimdilik verinin görsel dili net: Gece korkusu, verilerle desteklenmiyor.
Ay ve Sismisite Çubuk Grafiği
Şimdi de karşımızda iki sütundan oluşan basit bir çubuk grafiği olduğunu düşünün. Bu grafik, "Ay'ın çekim gücünün depremleri tetiklediği" iddiasını test ediyor.

- Sol Sütun (Zayıf Çekim): Bu sütun, grafiğin tepesine değiyor. Ay'ın ilk dördün ve son dördün evrelerini, yani birbirine dik konumlandığı için toplam gelgit etkisinin zayıfladığı dönemleri temsil ediyor. Oranı %77.1.
- Sağ Sütun (Güçlü Çekim): Bu sütun ise soldakinin yanında çok düşük bir beklentide kalmış durumda. Ay ve Güneş'in hizalandığı, dolunay ve yeni ay evrelerini, yani güçlü gelgit günlerini temsil ediyor. Oranı sadece %22.9.
Eğer süper ay veya dolunay gerçek bir tetikleyici olsaydı, sağdaki sütunun en azından oransal olarak bir sapma göstermesi, bir anomali yaratması gerekirdi. Oysa grafik bize şunu söylüyor: Depremlerin büyük çoğunluğu, Ay'ın çekim gücünün en zayıf olduğu, sıradan günlerde gerçekleşiyor.
Mevsimsel Dağılım
Yıllık döngüyü gösteren bir çizgi grafiği düşünün. Ocaktan aralığa uzanan bu çizgide, keskin bir yaz veya kış zirvesi görmeyi beklersiniz. Ancak veri, kaotik dalgalanmalar arasında iki ayı öne çıkarıyor: mart ve ağustos.

Ağustos ayının yüksekliği, 1999 Depremi'nin küme arındırma (İng: "declustering") işlemine rağmen bıraktığı izler olabilir. Ancak Mart ayı gibi bir bahar ayının zirve yapması, "Yazın deprem olur." veya "Kışın deprem olmaz." genellemelerini boşa çıkarıyor. Grafik, sismik aktivitenin mevsimsel sıcaklık veya hava basıncı değişimlerinden bağımsız, kendi tektonik takvimine göre işlediğini görselleştiriyor.
İnsan Zihninin Yanılsamaları ve Bilimsel Gerçekler
Verileri ortaya koyduk. Şimdi bu verilerin ışığında, toplumun iliklerine işlemiş mitleri tek tek ele alıp bilimsel argümanlarla neden yanlış olduklarını ve -daha da önemlisi- neden bu yanlışlara inanmaya meyilli olduğumuzu analiz edelim.
MİT 1: Depremler Hep Gece Olur
Bu mit, 17 Ağustos 1999 (03.02), 6 Şubat 2023 (04.17) ve daha birçok yıkıcı depremin gece saatlerinde gerçekleşmesiyle zihinlerimize kazınmıştır. İnsanlar, "Güneş battıktan sonra yer kabuğu soğuyor, büzüşüyor ve kırılıyor." gibi sözde bilimsel açıklamalarla bu durumu rasyonalize etmeye çalışırlar.
Ancak elde ettiğimiz Marmara Denizi verileri, bu miti kesin bir dille yalanlamaktadır. En yüksek aktivite %28.1 ile 12.00-18.00 saatleri arasındadır. Depremlerin gece yarısından sonra olma olasılığı (%23.4), öğleden sonra olma olasılığından daha düşüktür.
Neden İnanıyoruz?
Bu inancın kökeni jeolojik değil, tamamen insan odaklıdır:
- Sinyal-Gürültü Oranı: Gündüz saatlerinde, şehir hayatı gürültülüdür. Trafik, inşaat çalışmaları, insan hareketi, zeminde sürekli bir titreşim yaratır. Mw 3.0 veya 4.0 büyüklüğündeki orta şiddetli bir deprem, bu gürültü arasında kaybolabilir veya bir kamyon geçti sanılarak göz ardı edilebilir. Ancak gece saat 03.00'te, şehir sessizliğe gömüldüğünde en ufak bir tıkırtı, dolaptaki bardakların şıngırtısı bile beynimiz tarafından tehdit olarak algılanır. Uykudan uyanmanın verdiği panik, bu algıyı şiddetlendirir.
- Travma ve Seçici Algı: Beynimiz, duygusal yükü ağır olan anıları daha canlı tutar. Milyonlarca insan, 1999 Depremi'ne uykusunda yakalandı. Bu kolektif travma, "depremlerin gece olduğu" düşüncesinin beynimize kazınmasına neden oldu. Eğer aynı deprem saat 14.00'te olsaydı, belki okulda veya işte olacaktık, can kaybı farklı olacaktı ama bu mit bu kadar güçlü bir şekilde yayılmayacaktı.
- Biyolojik Savunmasızlık: Evrimsel olarak uyku, en savunmasız olduğumuz andır. Gece gelen tehlike, gündüz gelenden daha korkutucudur. Bu ilkel korku, modern istatistikleri görmezden gelmemize neden olur.[6]
Yerin 10 ila 15 kilometre derinliğindeki Kuzey Anadolu Fayı için yukarıda saatin kaç olduğu, Güneş'in doğup doğmadığı tamamen önemsizdir. Bu derinlikte sıcaklık ve basınç, yüzeydeki günlük sıcaklık değişimlerinden etkilenmeyecek kadar yalıtılmış ve sabittir. Tektonik plakalar, mantodaki konveksiyon akımlarıyla hareket eder ve bu hareketin hızı yılda 2-2.5 cm'dir. Hareketin birikip kırılma noktasına gelmesi, insan saatiyle değil, jeolojik stres birikimiyle belirlenir. Verilerdeki gündüz yoğunluğu, sismik bir kural değil, istatistiksel bir dalgalanmadır ancak gece mitini çürütmek için yeterlidir.[7]
MİT 2: Ay'ın Evreleri ve Gelgitler Depremi Tetikler
Sosyal medyada her süper ay öncesi yayılan felaket senaryoları, Ay'ın çekim gücünün fayları harekete geçireceği iddiasına dayanır. "Ay okyanusları kaldırıyorsa yer kabuğunu neden kırmasın?" mantığı, ilk bakışta makul görünebilir fakat analiz sonucu elde ettiğimiz veriler, depremlerin %77.1'inin Ay'ın çekim gücünün zayıf olduğu dönemlerde, sadece %22.9'unun güçlü çekim dönemlerinde olduğunu göstermektedir. Bu veri setinde, Ay evreleri ile deprem arasında anlamlı pozitif bir ilişki görülmüyor.
Gelgit mitine şu açıdan bakmak da faydalı olacaktır: Bir fayın kırılması için üzerinde birikmesi gereken gerilim düşümü, genellikle 1 MPa ile 10 MPa arasındadır ve bu, devasa bir güçtür. Ay ve Güneş'in yer kabuğu üzerinde yarattığı katı yer gelgit stresi ise sadece 0.001 MPa ile 0.005 MPa (1-5 kPa) arasındadır.[8]
Bu durumu şöyle hayal edebilirsiniz: Freni patlamış, yokuş aşağı giden ve üzerinde tonlarca yük olan bir kamyon düşünün. Bu kamyonun kasasına konan küçük bir kelebek, kamyonun devrilmesine neden olabilir mi? Teorik olarak eğer kamyon tam olarak devrilme sınırındaysa kelebeğin ağırlığı bardağı taşıran son damla olabilir. Ancak kamyonun devrilmesinin asıl nedeni kelebek değil, o tonlarca yüktür. Kelebek olmasa da rüzgârın esmesiyle o kamyon devrilecektir.[9]
MİT 3: Mevsimsellik ve Deprem Havası
"Hava çok sıcak, kesin deprem olacak." sözü, halk meteorolojisinin bir parçasıdır.
Verilerde mart ve ağustos aylarında bir yoğunlaşma görülse de bu durum mevsimsel bir döngüden uzaktır. Eğer sıcaklık etkili olsaydı yalnızca temmuz-ağustos, soğuk etkili olsaydı ocak-şubat arasında depremler zirve yapmalıydı. Mart ve ağustos gibi alakasız ayların öne çıkması, bunun sistematik bir atmosferik etkiden ziyade, rastlantısal bir kümelenme olduğunu gösterir.
Atmosferik basınç değişimleri veya sıcaklık, fay derinliklerindeki tektonik gerilime göre çok küçük etkiler üretir. 10 km derinlikteki bir fay hattında yüzeydeki fırtına veya sıcak hava dalgası hissedilmez. Bazı çalışmalarda, aşırı yağışların yeraltı suyu basıncını değiştirmesi ve çok sığ mikro-depremleri tetiklemesi tartışılsa da Marmara'daki Mw 7.0+ potansiyelli ana faylar için bu etki ihmal edilebilir düzeydedir. Deprem havası diye bir şey yoktur, deprem her havada olur.[10]
Sonuç
Carl Sagan, "İnanmak istemiyorum, bilmek istiyorum." demiştir. Biz de deprem konusunda inanışları bir kenara bırakıp bilmeye odaklanmalıyız.
- Depremin gece olacağını sanıp sadece yatak odamızı güvenli hale getirmek yetmez; deprem, öğlen biz iş yerinde, okulda veya trafikteyken de olabilir.
- Dolunayı bekleyip tetikte olmak yetmez; deprem en karanlık, aysız bir gecede de meydana gelebilir.
Veriler bize korkmamız gerekenin zaman değil, yapı stoğu ve hazırlıksızlık olduğunu haykırmaktadır. Marmara'nın derinliklerinden gelen bu veri sinyalleri, bir uyarı çanıdır. Bu çanı duymazdan gelip mitlerin ninnisiyle uyumak mı yoksa bilimin ışığında uyanıp hazırlanmak mı? Seçim, fay hatlarının değil, bizim elimizdedir.
Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...
O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...
O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.
Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.
Soru & Cevap Platformuna Git- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ United States Geological Survey (USGS). Moment Magnitude, Richter Scale-What Are The Different Magnitude Scales, And Why Are There So Many?. (10 Eylül 2024). Alındığı Tarih: 11 Aralık 2025. Alındığı Yer: United States Geological Survey | Arşiv Bağlantısı
- ^ United States Geological Survey (USGS). Earthquake Magnitude, Energy Release, And Shaking Intensity. Alındığı Tarih: 11 Aralık 2025. Alındığı Yer: United States Geological Survey | Arşiv Bağlantısı
- ^ United States Geological Survey (USGS). A Visitation Of Earthquake Catalog Declustering. (22 Şubat 2012). Alındığı Tarih: 11 Aralık 2025. Alındığı Yer: United States Geological Survey | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Luen, et al. (2011). Declustering And Poisson Tests. Geophysical Journal International, sf: 1-11. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi. B.ü. Kandilli Rasathanesi Bdti̇m Deprem Sorgulama Sistemi. (11 Aralık 2025). Alındığı Tarih: 11 Aralık 2025. Alındığı Yer: Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi | Arşiv Bağlantısı
- ^ Near East University. People With Virtual Earthquake Syndrome Really Get The Feeling That There Is An Earthquake!. Alındığı Tarih: 11 Aralık 2025. Alındığı Yer: Near East University | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Pınar, et al. (Bilimsel Rapor, 2025). A Short Note On 23 April 2025 M6.2 Marmara Sea Earthquake.
- ^ A. A. Delorey, et al. (2016). Tidal Triggering Of Earthquakes Suggests Poroelastic Behavior On The San Andreas Fault. Elsevier BV, sf: 164-170. doi: 10.1016/j.epsl.2016.12.014. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. A. Lockner, et al. (2003). Premonitory Slip And Tidal Triggering Of Earthquakes. American Geophysical Union (AGU), sf: 20133-20151. doi: 10.1029/1999JB900205. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Jenkins, et al. (Araştırma Raporu). Seismic Imaging Of Changing Fault Zone Properties On The Northanatolian Fault Near Istanbul.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 16/12/2025 12:53:24 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21947
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.