Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Manyas Gölü’nün Önemi Nedir? Hangi Tehlikeler ile Karşı Karşıyadır?

24 dakika
71
Manyas Gölü’nün Önemi Nedir? Hangi Tehlikeler ile Karşı Karşıyadır? Fotoğrafı Çeken: Alper Kaan Selçukoğlu
Tüm Reklamları Kapat

Türkiye’nin kuzeybatısında, Balıkesir il sınırları içinde yer alan Manyas Gölü veya diğer adı ile Kuşcenneti gölü; yalnızca bir su kütlesi değil, aynı zamanda yaşayan bir ekosistem, göçmen kuşların durağı, yerel kültürün bir parçasıdır. Ayrıca göl suyunun tarımsal sulamada kullanılması, bölge ekonomisine önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Bu yönüyle Manyas gölü, hem ekolojik hem de sosyoekonomik bir kaynak olarak öne çıkar.

Peki bu göl nasıl oluşmuştur? Bugün barındırdığı biyoçeşitliliğin özellikleri nelerdir? Ve en önemlisi bu gölü ve sunduğu doğal hizmetleri kaybedersek neleri yitiririz? Gelin hep birlikte bu sorulara yanıt arayalım.

Manyas Gölü'nün Jeolojik Tarihçesi

Manyas Gölü, Kuzeybatı Anadolu’da aktif tektonik sistemlerin etkisi altında şekillenmiş önemli bir çöküntü havzası üzerinde yer alır.[1] Bu çöküntü alanları, yer kabuğundaki gerilme sonucu oluşur ve genellikle iki fay arasında kalan kara parçasının aşağıya doğru çökmesiyle meydana gelir. Bu tür alanlara graben denir.[2]

Tüm Reklamları Kapat

Graben yapısına bir örnek.
Graben yapısına bir örnek.
ResearchGate

Manyas Gölü, jeolojik olarak oldukça hareketli bir bölgede yer alır. Gölün bulunduğu konum, Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAFH) ile Batı Anadolu’nun genişleme tektoniği arasında kalan bir geçiş bölgesindedir. KAFH, Anadolu levhasının Arap levhasıyla çarpışması sonucu oluşan bir sıkışma rejimini temsil eder ve sağ yanal doğrultulu bir fay sistemidir. Buna karşılık Batı Anadolu, Ege Denizi'nin açılmasına bağlı olarak doğu-batı yönünde genişlemekte, yani yer kabuğu burada gerilerek açılmaktadır. Manyas Havzası ise bu iki farklı tektonik sistemin birleştiği noktada yer aldığı için hem faylanma etkilerine hem de yavaş yavaş çöken kara bloklarının hareketlerine maruz kalmaktadır. Bu durum bölgenin yer şekillerinin (jeomorfolojisinin) oldukça aktif ve sürekli değişen bir yapıya sahip olmasına neden olmaktadır.

Manyas Gölü’nün oluşumunun Geç Holosen'e, yani yaklaşık 4.000 yıl öncesine dayandığı düşünülmektedir. Holosen günümüzden yaklaşık 11.700 yıl önce başlayıp bugüne kadar süren jeolojik zaman dilimidir ve insan uygarlığının geliştiği dönemdir. Holosen boyunca iklim genel olarak ılıman ve istikrarlı seyreder; ancak bu dönem içinde daha kısa süreli iklim dalgalanmaları da yaşanmıştır. Geç Holosen, Holosen’in son evresi olup özellikle insan etkisinin giderek arttığı, tarımın yaygınlaştığı ve ormansızlaşmanın başladığı bir zaman aralığıdır.

Manyas Gölü’nün oluşumu yalnızca yerel tektonik hareketlerle değil aynı zamanda Marmara Denizi’nin tarihsel deniz seviyesi değişimleriyle de yakından ilişkilidir. Son birkaç bin yıl içinde deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte, çevredeki nehirlerin denize ulaşan ağızlarında doğal tıkanmalar meydana gelmiştir. Bu tıkanmalar, nehirlerin taşıdığı suyun akış yönünü değiştirmiş; bazı kollar deltalar oluştururken bazıları da gerisinde göl havzaları gibi kapalı su kütlelerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.[3]

Bir akarsuyun taşıdığı tortular (yani çamur, kum ve benzeri maddeler), durağan bir su kütlesine (örneğin bir göle, denize veya bataklığa) ulaştığında akış hızı aniden azalır ve bu tortular burada birikmeye başlar. Bu birikim, zamanla üçgen ya da yelpaze şeklinde bir delta oluşturur. Delta nehrin birden fazla kola ayrılarak taşıdığı maddeleri yaydığı bir yapıdır; nehrin "parmak uçları" gibi düşünülebilir. Zamanla bu birikim alanı büyüyerek hem arazi şekillerini hem de suyun akış düzenini değiştirir. Manyas Gölü'nde de özellikle Kocacık Çayı bu sürecin kaynağıdır. Çayın taşıdığı malzemeler gölün güneydoğusunda bir delta meydana getirmiş, bu delta gölün büyümesini sağlamış ve su canlıları için yeni yaşam alanları oluşturmuştur.

Tüm Reklamları Kapat

Zaman içinde çevredeki akarsular, özellikle Kocacık Çayı gibi önemli su yolları, gölün bulunduğu çöküntü alanına ince taneli tortular taşımıştır. Bu süreç gölün hem genişlemesine hem de derinliğinin artmasına neden olmuştur. Böylece göl tabanı; kil, silt ve ince kum gibi maddelerle dolarak bugünkü haline ulaşmıştır.

Manyas Gölü, doğuya doğru hafif eğimli bir çöküntü alanında yer alır. Bilimsel olarak bu alan Manyas-Karacabey grabeni olarak adlandırılır. Bu tür yapılar dünyanın en hareketli yer kabuğu bölgelerinde görülür. Çünkü bu bölgelerde yer kabuğu sıkışmaz; tam tersine gerilir ve bazı kara blokları aşağıya doğru çöker. Grabenler genellikle iki paralel fay hattı arasında oluşur ve bu faylar boyunca yer kabuğu yukarı ya da aşağı hareket edebilir. Böyle bir çöküntü alanı, doğal olarak suyun birikmesine elverişli bir çanak oluşturur. Bu tür düşük kotlu alanlarda akarsular göllenmeye neden olur ve tatlı su gölleri oluşur.

Manyas-Karacabey grabeni de bu şekilde oluşmuştur. Bölgedeki fay hareketleri zamanla kara parçalarının yer değiştirmesine neden olmuş, bu da hem gölün taban yapısını hem de çevresini sürekli olarak değiştirmiştir. Bu hareketlilik gölün oluşumunu mümkün kılmıştır.

Göl alanında yapılan jeolojik sondajlar ve tortul çekirdek (İng: "Sediment core") analizleri, gölün geçmişi hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Bu çalışmalarla gölün tabanından özel sondaj cihazlarıyla uzun, silindirik tortu örnekleri alınır ve örneklerdeki katmanlar tek tek incelenir. Her bir katman, o dönemin çevresel koşullarını gösteren bir kayıt gibidir.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.

Kreosus

Kreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.

Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.

Patreon

Patreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.

Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.

YouTube

YouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.

Diğer Platformlar

Bu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.

Giriş yapmayı unutmayın!

Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.

Yapılan analizlerde, göl tabanının üst kısmında Holosen döneme (son 11.700 yıl) ait ince taneli, yumuşak ve günümüzdeki akarsular tarafından taşınan tortular tespit edilmiştir. Bu katmanların altında ise, Geç Pleyistosen dönemine (yaklaşık 11.700 ila 126.000 yıl önce) ait daha sert, sıkışmış ve mineral yapısı farklı olan eski çökeller yer almaktadır. Bu iki katman arasındaki fark, gölün aslında sadece birkaç bin yıllık değil on binlerce yıllık bir jeolojik geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda bu farklılık iklim koşullarının ve çevresel değişimlerin zaman içinde nasıl değiştiğini anlamamıza yardımcı olur.

Manyas Gölü’nü besleyen drenaj havzası, yani göle su taşıyan alan oldukça geniştir. Bu alan, göle ulaşan suyun miktarını ve taşınan maddeleri doğrudan etkiler. Havza içindeki kayaçlar genellikle Tersiyer döneme (yaklaşık 2,5 ila 66 milyon yıl öncesi) ait volkanik ve tortul kayaçlardır. Bu kayaçlar rüzgâr, yağmur ve su akıntılarının etkisiyle zamanla parçalanır ve oluşan küçük parçalar akarsular aracılığıyla göle taşınır. Bu süreç, "sediment taşınımı" olarak adlandırılır ve göl tabanında kalın bir tortu tabakası oluşmasına yol açar.

Manyas Gölü’nün Tarihçesi: Bir Kuş Cennetinin Doğuşu ve Korunması

Manyas Gölü’nün dünya doğa literatürüne gerçek anlamda girişi, 1933 Üniversite Reformu sonrasında Almanya’dan Türkiye’ye gelen bilim insanlarından biri olan Prof. Dr. Curt Kosswig’in 1938 yılında gerçekleştirdiği keşifle başlamıştır. İstanbul Üniversitesi’nde görev yapan Kosswig, gölün Avrupa ile Asya arasındaki ana kuş göç yolları üzerinde yer aldığını ve bu nedenle olağanüstü bir kuş çeşitliliğine ev sahipliği yaptığını ilk fark eden bilim insanıdır. Kosswig, göle yaptığı ilk ziyareti yıllar sonra kaleme aldığı bir yazıda şöyle anlatır:[4]

1938 senesi mart ayı sonlarına doğru yalnız haritadan görmüş olduğum Manyas gölüne gitmek üzere Ülgen vapuru ile yola çıktık. Daha sonra Bandırma'da bir Tatar arabası tutarak yola devam ettik. Yoldaki son yokuşu geçtikten sonra göl ,parlayan kurşuni renkte büyük bir ayna gibi önümüze çıktı. Bize ne gibi yeni malûmat vereceğini ve ne gibi bilmeceler göstereceğini onu gördüğümüz ilk anda kestirememiştik.

Bugün beşinci defa olarak bu fevkalâde gölü ziyaret ettikten sonra da, gölün hayvanları hakkında bir rapor yazacak değilim. Bu işi başka bir yazıya bırakmak istiyorum. Fakat Manyas gölünün hususi bir ziyneti ve hiç şüphe yok Türkiye'de eşine rastlanmayacak ve ihtimal böyle bir güzellikte Dünya'nın başka yerlerinde bile nadir olan o göl kenarındaki kuş cenneti hakkında bazı hakikatleri tasvir etmek istiyorum...

Kosswig yalnızca doğa gözlemleriyle değil, Türkiye’de bilimin gelişimine yönelik katkılarıyla da önemli bir figürdür. İstanbul Üniversitesi’nde çok sayıda ders vermiş, üçüncü yılından itibaren bu dersleri Türkçe olarak yürütmeye başlamıştır. Ayrıca ortaöğretim ve üniversite düzeyinde kullanılan biyoloji ders kitapları kaleme almış; Anadolu’nun doğal zenginliklerini belgelemek amacıyla çok sayıda bilimsel keşif gezisi düzenlemiştir.

Tüm Reklamları Kapat

Kosswig arşivi

Kendisinin Manyas Gölü’ne olan ilgisi, gölün hem bilimsel değerinin hem de korunması gereken doğal bir miras olduğunun anlaşılmasını sağlayarak, Türkiye’de doğa koruma bilincinin gelişmesinde bir dönüm noktası olmuştur.

Kültürel Tarihi

İnsanlık tarihi başlı başına su kenarında, sulak alanların çevresinde kurulmuş bir uygarlık tarihidir. Medeniyetin beşiği sayılan Mezopotamya, Dicle ve Fırat nehirlerinin suladığı verimli topraklar üzerinde yükselmiştir. Benzer şekilde Nil Nehri boyunca gelişen Mısır uygarlığı, yalnızca nehrin taşkınlarının yarattığı bereketli topraklara değil aynı zamanda sazlıklar, deltalar ve göl çevreleri gibi sulak alanların sunduğu av, balık ve su yollarına da bel bağlamaktaydı.

Aynı şekilde Manyas Gölü çevresi de tarih boyunca birçok farklı kültürün ve göç hareketinin uğrak noktası olmuştur. Bölge doğudan ve batıdan gelen Lidyalılar, Persler, Makedonlar, Kozaklar, Çerkezler, Pomaklar gibi çeşitli halklara ev sahipliği yapmış, bu yönüyle adeta bir "göçlerin gölü" olmuştur. Göl kıyısında yer alan ve tarihî kaynaklarda sıkça anılan Daskyleion Antik Kenti, bu kültürel katmanların somut bir yansımasıdır.[5] M.Ö. 3. binyıla kadar uzandığı düşünülen bu yerleşim, Lidya döneminden başlayarak Pers, Makedon ve Doğu Roma egemenliğine kadar birçok uygarlığın idari ve ticari merkezi olmuştur. Özellikle Pers egemenliği döneminde bölge, Hellespontine Satraplığı'nın başkenti olmuş; saraylar, parklar ve sanatsal yapılarla donatılmıştır. Bu süreçte göl ve çevresindeki kalıcı sulak alanların kentin güvenliği ve tarımsal üretim olanakları açısından hayati rol oynadığı düşünülmektedir. Arkeolojik buluntular, bölgenin yalnızca yerel değil, aynı zamanda Anadolu-Balkanlar arasında stratejik bir geçiş kapısı olduğunu da göstermektedir. Ancak Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bu antik kent yerleşim dışı kalmış, Türkler bu alanı iskân etmemiştir.

Tüm Reklamları Kapat

18. yüzyıldan itibaren Osmanlı topraklarına sığınan Ortodoks Eski İnançlı Kazaklar (Kozaklar), göl çevresinin sosyal ve ekonomik dokusunu önemli ölçüde etkilemiştir. Reform karşıtı inançları ve geleneksel yaşam tarzları nedeniyle Çarlık Rusyası’nda baskıya uğrayan bu topluluk, 1708 yılında Nekrasov liderliğinde önce Kuban bölgesine, ardından Osmanlı’ya bağlı topraklara göç etmiştir. 1780 yılı itibarıyla Osmanlı Devleti kararıyla Kozaklar Enez’e, ardından Manyas Gölü kıyısındaki Kocagöl’e ve bir kısmı da Beyşehir Gölü çevresine yerleştirilmiştir.

Kozakların göçü tek seferlik bir hareket olmamış, zincirleme göç modeliyle devam etmiş; önceden yerleşenlerin ardından akrabalar ve bağlı topluluklar da Anadolu’ya yönelmiştir.[6] Örneğin, 1899 yılında Romanya’dan 61 Kozak hanesinin Manyas Gölü çevresine yerleştirildiği, bu kişilere ev yapmaları için tek seferlik vergi muafiyeti tanındığı arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Kozakların göldeki yerleşim ve yaşamları yaklaşık 182 yıl sürmüş ve bu süreçte balıkçılık, saz kesimi, tarım ve hayvancılık gibi faaliyetlerle yöre ekonomisine katkı sağlamışlardır. Kozak toplulukları göl ekosistemine zarar vermeden yaşamış, aynı zamanda inançları ve yaşam biçimleriyle bölge kültürüne özgün bir katman eklemişlerdir. Örneğin günümüzde gol kıyısındaki önemli balıkçı köylerinden biri olan Bereketli Köyü de Kozaklar tarafından kurulmuştur. Fakat özellikle 1928 ve 1962 yıllarında çoğu Kozak ailesi, Rusya ve ABD gibi ülkelere göç etmiştir. Daha sonra bölge, Balkanlar ve Kafkasya'dan da bir takım göçler almıştır. Bu göçlerde 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşının büyük etkisi olmuştur.

Antik Daskyleion’dan Ortodoks Kozaklara, Balkan muhacirlerinden Pomaklara ve Bulgaristan’dan gelen 52 göçmenlerine kadar uzanan zaman çizelgesi, göl kıyılarının hep yeniden başlayan hayatların, taşınan geleneklerin ve kurulan yeni toplulukların adresi olduğunu gösterir. Bu göçler, yalnızca birer yer değiştirme değil; beraberinde ekolojik deneyimi, üretim bilgisini ve kültürel belleği taşıyan tarihsel bir devinimdir. Her gelen grup, sazlara, balıklara, sulara; yani gölün sunduğu kaynaklara yeni bir gözle bakmış; bazen eskilerin izinden gitmiş, bazen de yeni bir yaşam pratiği inşa etmiştir. Bugün hâlâ kendini “Kabartay”, “Pomak”, “93 muhaciri” ya da “mübadil” olarak tanımlayan toplulukların varlığı, bu göçlerin toplumsal hafızada ne denli güçlü bir yer edindiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Kosswig arşivi

Binlerce yıl boyunca göl çevresinde sürdürülen bu geleneksel yaşam biçimleri (avcılık, saz kesimi, balıkçılık ve kırsal tarım) doğal döngülere saygı duyan bir üretim ilişkisi içinde var olmuştur. İnsan ve doğa arasında kurulan bu hassas denge, uzun bir süre boyunca göl ekosisteminde kalıcı bir tahribat yaratmamıştır. Ne var ki 20. yüzyılın ortalarından itibaren devreye giren mekânsal dönüşümler, yoğun sulama sistemleri, tarımsal kimyasallar, sanayi etkileri ve artan nüfus baskısı, gölün doğal dinamiklerinde ciddi kırılmalara yol açmıştır.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
SEMAVER

1940 yılında yayımlanan Semaver, Sait Faik’in ilk hikâye kitabı olmasına rağmen, derin gözlem yeteneği ve kendine has anlatım tarzıyla, yalnızca döneminin değil, Türk hikâyeciliğinin de temel taşlarından biri olmayı başarmıştır. Kitap, sıradan insanların yaşam mücadelelerini, sevinçlerini, kederlerini ve hayallerini sade ama sarsıcı bir dille ele alır. Yazar, hikâyelerinde süslü anlatımlardan uzak durarak, yalın ve samimi bir üslupla okuru kendi dünyasının bir parçası haline getirir.

Semaver, küçük mutlulukların, naif hayallerin ve insan olmanın doğallığını merkeze alır. Fabrikada çalışan bir genç, bir deniz kenarı balıkçısı, mahalledeki yaşlı bir kadın ya da işsiz bir adam… Sait Faik’in kaleminde hepsi ölümsüzleşir ve bizi yaşamın basitliğinde saklı olan güzelliklerle yüzleştirir.

Devamını Göster
₺70.00
SEMAVER

Koruma Tarihi

Manyas Gölü’nün olağanüstü doğal zenginliğini koruma altına almak için 1959 yılında gölün kuzeydoğu kısmında bulunan 64 hektarlık alan "tabiat koruma alanı" ilan edilmiştir. Bu karar Türkiye'de sulak alanların korunmasına yönelik atılan ilk bilimsel ve yasal adımlardan biridir.

Manyas gölü.
Manyas gölü.
Atlas

Bunu izleyen süreçte, 1976 yılında Avrupa Konseyi, Manyas Gölü'ne "A Sınıfı Doğal Alan Diploması" vermiştir. Bu diploma, Avrupa'da nadir bulunan ve koruma altında tutulması gereken doğal alanlara verilen prestijli bir ödüldür. Avrupa'da bu diplomanın verildiği alanlar sınırlı sayıdadır; bu nedenle Manyas Gölü'nün bu ödüle layık görülmesi, onun uluslararası düzeyde tanınan doğal bir miras olduğunu ortaya koyar.

1977 yılında, göl ve çevresi kalıcı yaban hayatı koruma sahası olarak ilan edilmiştir. Bu statü, alanın sadece belirli bir türü korumak için değil, genel olarak ekosistem bütünüyle birlikte korunması amacını güder.

1994 yılında, Manyas Gölü, Ramsar Sözleşmesi kapsamına alınarak uluslararası öneme sahip sulak alan statüsü kazanmıştır. Ramsar Sözleşmesi, 1971 yılında İran'ın Ramsar kentinde imzalanan ve sulak alanların korunması ile akılcı kullanımını hedefleyen uluslararası bir antlaşmadır. Sözleşme kapsamındaki alanlar, "Ramsar Alanı" olarak adlandırılır ve bu alanlarda biyolojik çeşitlilik, ekosistem hizmetleri ve çevresel dengeler öncelikli olarak korunur. Türkiye'de Ramsar listesine giren diğer önemli alanlar arasında Sultan Sazlığı, Göksu Deltası ve Kızılırmak Deltası da bulunur.[7]

Son olarak, 1998 yılında alınan bir kararla bu koruma statüsü sadece 64 hektarlık bir bölgeyi değil tüm Manyas Gölü'nü ve çevresindeki ekosistemleri kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

Ekolojik Önemi ve Kuş Çeşitliliği

Manyas Gölü, Türkiye’nin ve hatta Avrupa'nın en önemli kuş alanlarından biridir. Bugüne kadar 266’dan fazla kuş türü gölde gözlemlenmiş; bu türlerden 90’dan fazlası gölde düzenli olarak üremektedir. Bu yönüyle göl, yalnızca göç dönemlerinde geçici bir konaklama noktası değil, aynı zamanda süreğen bir yaşam alanı olarak da işlev görmektedir.

Gölün barındırdığı tür çeşitliliği dikkat çekicidir. Gece balıkçılı (Nycticorax nycticorax), gri balıkçıl (Ardea cinerea), kaşıkçı (Platalea leucorodia) gibi sık rastlanan türlerin yanı sıra, nesli tehlike altında olan tepeli pelikan (Pelecanus crispus) gibi daha az bulunan ve korunması gereken kuşlar da burada üremektedir. Ayrıca gölde sıkça karşılaşılan sakarmeke (Fulica atra), kıyı sazlıklarında yuvalayan bahri (Podiceps cristatus) ve saz delicesi (Circus aeruginosus) gibi yırtıcı türler de ekosistemin farklı seviyelerinde yer alır. Saz delicesi, özellikle göl çevresindeki sulak otlaklarda avlanarak hem besin döngüsünde hem de biyolojik denge içinde önemli bir rol üstlenir.

Çeltikçi (Plegadis falcinellus), Manyas.
Çeltikçi (Plegadis falcinellus), Manyas.
Alper Kaan Selçukoğlu

Bahar aylarında göle gelen flamingolar (Phoenicopterus roseus), Manyas Gölü’ne görsel bir şölen katar. Bu kuşlar, gölün sığ kesimlerinde beslenirken, aynı zamanda göç rotalarının önemli bir durağında enerji depolarlar.

Elmabaş patka (Aythya ferina)
Elmabaş patka (Aythya ferina)
Wikimedia Commons

Manyas Gölü aynı zamanda beyaz pelikan (Pelecanus onocrotalus), beyaz leylek (Ciconia ciconia), kazlar, ördekler, sumrular ve göçmen yırtıcı kuşlar gibi birçok farklı kuş grubu için de kritik öneme sahiptir. Kış aylarında ise kılkuyruk, yeşilbaş ve çamurcun gibi ördek türleri Manyas’ın sakin sularında barınak bulur. Ayrıca elmabaş patka (Aythya ferina) gibi küresel ölçekte nesli tehlike altında olan türler de kışlayan kuşlar arasında yer almaktadır.

Karşı Karşıya Olunan Tehlikeler

Hızla artan nüfus, teknolojik gelişmeler ve aşırı tüketim, yeryüzündeki doğal alanlar ve kaynaklar üzerinde büyük bir baskı oluşturmakta, kimi zaman da bunları tamamen yok etmektedir. Tarih bu durumun birçok örneğiyle doludur. Oysa sürdürülebilir bir dünya için insan-çevre ilişkilerinin belirli bir dengede tutulması, bu dengenin doğa aleyhine bozulmaması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu dengenin bozulması çeşitli biyolojik krizlere yol açabilir.

Tüm Reklamları Kapat

Bu nedenle doğal alanları insan faaliyetlerinin baskısından korumak, bozulmuş ekosistemleri onarmak ve yaban hayatının zarar görmeden varlığını sürdürebilmesini sağlamak büyük önem taşır. Bu konular son 150 yıldır devletlerin, hükümetlerin ve ulusal ve uluslararası birçok kuruluşun öncelikli gündem maddeleri arasında yer almaktadır.

Doğallığını büyük ölçüde korumuş alanları, belirli hedefler doğrultusunda hem biyolojik hem de kültürel çeşitliliği gözeterek gelecek nesillere aktarabilmek için alınması gereken hukuki, idari, teknik ve sosyal tüm önlemlerin bütününe "doğa koruma" adı verilir.[5]

Mikrobiyolojik Kirlilik

Gölün ekolojik sağlığını belirleyen asıl faktörler, çoğu zaman çıplak gözle göremediğimiz mikroskobik düzeydeki canlılar ve su kalitesidir. Bu görünmeyen dünya, hem gölde yaşayan canlıların hem de bu gölden çeşitli şekillerde faydalanan insanların sağlığını doğrudan etkileyebilir.

Karafistan ve Arık-Çolakoğlu’nun 2005 yılında yaptığı kapsamlı araştırma, Manyas Gölü'nün su kalitesini mikrobiyolojik (mikroorganizma temelli), fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerinden değerlendirmiştir.[8] Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri, gölden alınan su örneklerinde yüksek miktarda fekal koliform bakteriye rastlanmasıdır. Bunlar, başta Escherichia coli olmak üzere insan veya hayvan dışkısında bulunan bakterilerdir. Tarımsal alanlardan gelen yüzey akışı (yağmurla toprağın yüzeyinden süzülen sular), evsel atıklar ve hayvancılık faaliyetleri bu bakterilerin göle taşınmasına neden olabilir. Özellikle gölün doğu ve güneydoğusunda akarsuların göle döküldüğü bölgelerde bu bakterilerin yoğunluğu en yüksek seviyede bulunmuştur.

Tüm Reklamları Kapat

Fekal koliformlar doğrudan hastalığa yol açmasa da suda dışkı kaynaklı bir kirlilik olduğunu gösterir. Bu nedenle gölde balıkçılık, sulama ve rekreasyon (örneğin yüzme, kamp) gibi faaliyetlerin sağlıklı biçimde sürdürülebilmesi için ciddi bir tehdit niteliğindedir.

Araştırma sırasında yapılan fiziksel ve kimyasal ölçümler; su sıcaklığı, pH (asitlik/bazlık dengesi), çözünmüş oksijen (suda yaşayan canlıların soluyabildiği oksijen), elektriksel iletkenlik (suda çözünmüş iyon miktarı), bulanıklık, toplam fosfor ve azot miktarları gibi önemli verileri kapsıyordu. Özellikle yaz aylarında, sıcaklığın artmasıyla birlikte göl suyundaki çözünmüş oksijen miktarı belirgin şekilde azalmış, bu da oksijene ihtiyaç duyan canlılar için yaşamsal bir tehdit oluşturmuştur.

Fosfor ve azot gibi besin maddeleri de bazı dönemlerde yüksek bulunmuştur. Bu maddeler bitkiler ve algler (mikroskobik su bitkileri) için besin kaynağıdır. Ancak fazlalığı, gölde aşırı alg çoğalmasına neden olabilir. Bu duruma “ötrifikasyon” denir. Algler aşırı çoğaldığında sudaki oksijeni tüketir, bu da balık ölümlerine ve su kalitesinde bozulmaya yol açar.

Araştırma kapsamında gölden alınan örneklerde mikroskobik canlılar olan fitoplankton (algler) ve zooplankton (küçük hayvansal canlılar) da incelenmiştir. Özellikle yaz aylarında besin maddesi fazlalığına duyarlı olan mavi-yeşil algler (Siyanobakteriler) yoğun bir şekilde artış göstermiştir. Bu alg türleri sadece suyu bulanıklaştırmanın yanı sıra bazı türleri zararlı toksinler üretebilir. Diğer önemli fitoplankton grupları arasında yeşil algler (Chlorophyta) ve silisli algler (Bacillariophyta) yer alırken zooplankton topluluklarında ise rotiferler, kopepodlar ve cladocerlar gibi türler bulunmuştur. Bu organizmalar göldeki besin zincirinin temel halkalarıdır ve topluluk yapılarındaki değişiklikler, tüm ekosistemin dengesini etkileyebilir.

Tüm Reklamları Kapat

Ötrifikasyon.
Ötrifikasyon.
Probiotic Solutions

Araştırma, gölün su kalitesinde hem mevsimsel hem de bölgesel değişimler olduğunu da ortaya koymuştur. Yaz aylarında sıcaklık arttıkça bakteriyel faaliyetler hızlanmış, çözünmüş oksijen düşmüş ve su daha bulanık hale gelmiştir. Kış ve ilkbaharda ise göle akan derelerin taşıdığı besin miktarı artmış, bu da yıl boyunca besin yükünde dalgalanmalara neden olmuştur.

Sığırcı Deresi Kaynaklı Kirlilik ve Kuş-Balık Etkileşimine Etkileri

Manyas Gölü’ne doğrudan karışan en önemli akarsulardan biri olan Sığırcı Deresi, özellikle gölün doğu kesiminde yer alan ve Milli Park sınırları içinde bulunan ana kuş kolonilerinin yaşadığı bölgeye akmaktadır. Ancak bu dere üzerinden gelen suyun çözünmüş oksijen (DO) seviyeleri sıfıra yaklaşmakta olup, göle ciddi düzeyde oksijensiz ve kirletici yük taşıdığı bilinmektedir.

Sığırcı Deresi’nin döküldüğü alan, balıkların yumurta bırakmak için tercih ettiği sığ ve korunaklı bölgelerden biri olmasına rağmen yumurtadan çıkan larvaların gelişimi için gerekli olan temel yaşam koşulları burada sağlanamamaktadır. Özellikle çözünmüş oksijenin bu denli düşük olması, yavru balıkların hayatta kalma ihtimalini ciddi şekilde azaltmaktadır.[5]

Bu durum yalnızca balık popülasyonlarını değil, aynı zamanda bu balıklarla beslenen kuş türlerini de doğrudan etkilemektedir. Zira göldeki karabatak, pelikan, kaşıkçı, çeltikçi ve balıkçıl gibi yürüyen-kuş türlerinin beslenme rejiminin temelini oluşturan küçük balıklar, özellikle bu bölgede önemli bir gıda kaynağıdır. Bu nedenle kirlilik yükünün artması ve oksijen seviyesinin düşmesi, besin zincirinin birden fazla halkasında baskı yaratmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Öte yandan çok düşük oksijen seviyeleri ve su kalitesindeki bozulma, yalnızca balıkları değil kıyı bölgesinde yaşayan ve kuşların besinini oluşturan böcek, larva ve omurgasız topluluklarını da etkilemektedir. Bu sığ kıyı alanları sulak alan kuşlarının yavru yetiştirme ve güvenli beslenme bölgeleridir. Ancak su kalitesindeki bu bozulmalar, habitatın taşıma kapasitesini ve güvenliğini azaltarak kuşların bu alanlarda yaşama ve üreme olanaklarını da tehdit etmektedir.

Bunlara ek olarak su kirliliği suda yetişen bitki türleri üzerinde de baskı yaratmaktadır. Göl bitki örtüsü, birçok kuş türü için doğrudan ya da dolaylı olarak yaşam alanı sağlamaktadır. Özellikle sığ göllerde kışlayan ördek, kaz ve diğer su kuşlarının sayısı, bu bitkilerin bolluğu ile doğrudan ilişkilidir. Bitki örtüsündeki azalma hem gıda kaynaklarını sınırlar hem de kuşların barınma ve saklanma kapasitesini düşürür.

Kuraklık ve Su Yönetimi Baskısı

Bir diğer ciddi tehdit ise kuraklık ve buna bağlı gelişen su stresidir. Tıpkı birçok yarı kurak bölgede olduğu gibi Manyas Gölü de iklim değişikliği, azalan yağış rejimi ve artan buharlaşma nedeniyle su kaybına uğramaktadır. Ancak bu doğal süreçlere ek olarak insan kaynaklı faktörler gölün su seviyesini daha da düşürmektedir. Özellikle tarımsal sulama amacıyla yoğun su çekilmesi ve çevrede inşa edilen baraj ve su düzenleme yapıları göle ulaşması gereken tatlı suyun önemli bir kısmını kesmektedir. Göl çevresindeki tarımsal faaliyetlerin yoğunluğu, özellikle yaz aylarında tarla sulaması amacıyla akarsulardan büyük miktarlarda su çekilmesine yol açmaktadır. Bu durum, gölün ana su kaynaklarını oluşturan akarsu girişlerinde belirgin debi azalmalarına neden olur. Örneğin Kocaçay ve Sığırcı Deresi gibi göle su taşıyan ana derelerdeki akış rejimi, hem doğal kuraklık hem de insan müdahalesi nedeniyle zaman zaman kritik eşiklerin altına düşmektedir.

Buna ek olarak havza genelinde inşa edilen barajlar, regülatörler ve sulama kanalları, suyun doğal akış yönünü ve miktarını değiştirmektedir. Bu tür yapay müdahaleler, gölün doğal yenilenme döngüsünü bozar; gelen suyun mevsimsel dağılımını değiştirir ve gölün özellikle kurak mevsimlerde kendini toparlamasını engeller. Nitekim bazı yıllarda göl yüzey alanının ciddi ölçüde daraldığı, kıyı bölgelerinde habitatların geçici ya da kalıcı olarak yok olduğu gözlemlenmiştir. Bu durum başta su kuşları olmak üzere kıyıya bağımlı birçok canlı türünün yaşam döngüsünü kesintiye uğratmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Ayrıca, su seviyesindeki düzensizlikler yalnızca biyolojik çeşitlilik açısından değil, aynı zamanda gölün trofik yapısı üzerinde de belirleyici rol oynar. Su seviyesinin düşmesi, sığ alanlarda sıcaklığın artmasına ve çözünmüş oksijen miktarının azalmasına neden olur; bu da planktonik organizmalardan balıklara kadar pek çok sucul tür için yaşamsal tehdit oluşturur. Aynı zamanda, düşük debili dönemlerde besin tuzlarının göle taşınması azalır; bu da üretkenlik üzerinde mevsimsel dengesizlikler yaratır.

Sanayileşme, Sulama Projeleri ve Ekolojik Değişim

1980’li yıllardan itibaren Bandırma çevresinde hız kazanan sanayileşme süreci, Manyas Gölü üzerinde önemli çevresel baskılar oluşturmuştur. Buna paralel olarak, tarımda kimyasal gübre ve pestisit (zararlı organizmalara karşı kullanılan kimyasallar) kullanımının artması da göle ulaşan kirletici yükü ciddi ölçüde artırmıştır. Ancak, Manyas Gölü’nün ekolojik yapısının bozulmasında belki de en belirleyici unsur, gölün sulama amacıyla bir rezervuar olarak kullanılmaya başlanması olmuştur.

1980’li ve 1990’lı yıllarda yürütülen sulama projeleri kapsamında, göl çevresindeki sulak alanların yaklaşık dörtte biri kurutulmuş; bu da yaklaşık 4.000 hektarlık doğal habitatın tarım arazisine dönüştürülmesi anlamına gelmiştir. Gölün ekosisteminde kritik rol oynayan yıllık su seviyesi salınımı azalmış; bu durum, su kuşlarının üreme alanlarından bataklık bitkilerine ve balıkların yumurtlama sahalarına kadar çok sayıda ekolojik bileşenin işleyişini olumsuz yönde etkilemiştir.

Bu yapısal değişimlerin bir diğer önemli sonucu, biyoçeşitlilikte yaşanan kayıplar ve tür bileşiminde meydana gelen bozulmalardır. 2000’li yıllardan itibaren gölde gözlemlenen en dikkat çekici gelişmelerden biri, İsrail sazanı gibi hızla yayılım gösteren, baskın ve istilacı türlerin göl ekosisteminde hâkimiyet kurmasıdır. Bu türler yerli balık türleriyle rekabet ederek hem besin zincirini hem de habitat kullanımını değiştirmiş, ekosistem dengesini ciddi şekilde bozmuştur.

Tüm Reklamları Kapat

Tüm bu olumsuz değişimlere rağmen, son 10–15 yıl içinde gölün yönetiminde nispeten olumlu gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle Manyas Barajı’nın tamamlanmasıyla, göl doğala yakın bir su rejimiyle işletilmeye başlanmıştır. Bu rejim sayesinde su seviyesinin daha dengeli bir şekilde korunması mümkün olmuş; geçmişte kuruyan kıyı ağaçlandırma alanlarına yeniden ağaç dikilmiş ve bu alanlar, özellikle kuşlar için yeniden önemli üreme ve beslenme habitatlarına dönüşmüştür.

Öte yandan, göle ulaşan kirliliği azaltmak amacıyla atık su arıtma tesisleri kurulmuş ve işletmeye alınmıştır. Bu altyapılar, özellikle evsel ve endüstriyel atıkların doğrudan göle ulaşmasını engellemeye yönelik önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, su kirliliğinin kontrolü için denetim mekanizmaları güçlendirilmiş; her ne kadar bu önlemlerin göl su kalitesi üzerinde henüz belirgin bir iyileşme yaratmadığı görülse de orta ve uzun vadede olumlu etkiler yaratma potansiyeli taşımaktadır.

Sonuç

Tüm baskılara ve insan kaynaklı tahribata rağmen, Manyas Gölü hâlâ ayaktadır; Türkiye’nin en zengin ve en kritik sulak alan ekosistemlerinden biri olma özelliğini korumaktadır. Barındırdığı kuş türü çeşitliliği, yüksek biyolojik üretkenliği ve sulak alanlara özgü nadir habitatlarıyla hem ulusal hem de uluslararası düzeyde korunması gereken eşsiz bir doğal mirastır. Ancak bu mirasın geleceğe taşınabilmesi, yalnızca yasal düzenlemelerle değil, toplumsal farkındalık ve kolektif çevre bilinciyle mümkündür.

Unutulmamalıdır ki bir ekosistemi korumanın ilk adımı, onun değerini kavramaktır. Eğer gölün yaşam döngüsünü anlamaz ve bu döngüye saygı göstermezsek, Manyas gibi binlerce yılda oluşmuş bir ekosistem birkaç on yıl içinde sessizce yok olabilir. Bu nedenle doğal kaynaklarını koruyamayan bir toplumun, geleceğini de koruyamayacağı açıktır.

Bu nedenle, çevresel sorunlarla mücadelede artık yalnızca niyet değil, bilimsel yöntemlerin uygulanması ileri düzey ekolojik izleme sistemlerinin kurulması ve teknolojiye yatırım yapılması zorunludur. Uzaktan algılama, yapay zekâ destekli su kalitesi modellemesi, biyolojik erken uyarı sistemleri gibi teknolojik araçlar, sadece Manyas için değil, tüm sulak alanlar için hayati öneme sahiptir. Doğayı korumak romantik bir ideal değil, yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamak için stratejik bir zorunluluktur.

Evrim Ağacı, sizlerin sayesinde bağımsız bir bilim iletişim platformu olmaya devam edecek!

Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...

O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...

O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.

Avantajlarımız
"Maddi Destekçi" Rozeti
Reklamsız Deneyim
%10 Daha Fazla UP Kazanımı
Özel İçeriklere Erişim
+5 Quiz Oluşturma Hakkı
Özel Profil Görünümü
+1 İçerik Boostlama Hakkı
ve Daha Fazlası İçin...
Aylık
Tek Sefer
Destek Ol
₺50/Aylık
Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
Özetini Oku
6
2
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu Makale Sana Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 2
  • Tebrikler! 2
  • Bilim Budur! 2
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 2
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/07/2025 08:37:55 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20411

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Geçmiş ve Notlar
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
İşaretle
Göz Attım
Site Ayarları

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.

[Site ayalarına git...]
Bu Yazıdaki Hareketleri
Daha Fazla göster
Tüm Okuma Geçmişin
Daha Fazla göster
0/10000
Kaydet
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
A. K. Selçukoğlu, et al. Manyas Gölü’nün Önemi Nedir? Hangi Tehlikeler ile Karşı Karşıyadır?. (20 Temmuz 2025). Alındığı Tarih: 22 Temmuz 2025. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/20411
Selçukoğlu, A. K., Alparslan, E. (2025, July 20). Manyas Gölü’nün Önemi Nedir? Hangi Tehlikeler ile Karşı Karşıyadır?. Evrim Ağacı. Retrieved July 22, 2025. from https://evrimagaci.org/s/20411
A. K. Selçukoğlu, et al. “Manyas Gölü’nün Önemi Nedir? Hangi Tehlikeler ile Karşı Karşıyadır?.” Edited by Eda Alparslan. Evrim Ağacı, 20 Jul. 2025, https://evrimagaci.org/s/20411.
Selçukoğlu, Alper Kaan. Alparslan, Eda. “Manyas Gölü’nün Önemi Nedir? Hangi Tehlikeler ile Karşı Karşıyadır?.” Edited by Eda Alparslan. Evrim Ağacı, July 20, 2025. https://evrimagaci.org/s/20411.

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close