Herkes Bir "İç Sese" Sahip Değildir ve Kendi Kendine Konuşamaz!
Bazı Yazıları Neden Başkalarının Sesiyle Okuyorsunuz?
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
"Bugün çok yoruldum." cümlesini hayal edin. Yok, ciddiyiz: Gerçekten hayal edin, şimdi. Bu cümleyi zihninizde canlandırdığınızda, sanki "iç sesiniz" bu cümleyi söylüyormuş ve kulağınız da onu "duyuyormuş" gibi hissediyor musunuz? Elbette gerçek bir ses yok, gerçek bir konuşma da yok. Ancak zihninizde bu cümlenin canlanma biçimi, sanki gerçek bir ses size bir şey söylüyormuş gibi mi algılanıyor?
İşte buna iç monolog (veya iç ses) adı veriliyor. Kimi zaman kendi kendine konuşma olarak da biliniyor; ancak burada "kendi kendine konuşmak"tan kasıt, bir kişinin kendisiyle sesli olarak konuşması değil! Sesli olarak kendi kendine konuşma konusunu buradaki yazımızda işlemiştik. Burada kastettiğimiz, kişinin kendi zihni içinde, sessiz olarak kendisiyle konuşabilmesi.
Bilindiği kadarıyla, bu sesin "şiddetini" değiştirmeniz mümkün değil; yani yazının başındaki "Bugün çok yoruldum." cümlesini daha yüksek sesle veya daha düşük sesle iç sesinize söyletemezsiniz; çünkü bu ses gerçek bir ses değildir. Sadece tonunu ve frekansını değiştirebilirsiniz ve bunu "sesin değişmesi gibi" algılayabilirsiniz; ama ses şiddeti değişmemektedir.
Popülasyonun çoğunda bu özellik var ve bu insanlar, "normal" olanın bu olduğunu düşünüyorlar. Bu öylesine yaygın ki, sağır insanlarda bile iç monolog olduğu biliniyor. Birçokları bu özelliğin varlığını sorgulamıyor bile; alternatifi ne olabilir ki, öyle değil mi?
Ancak insanların hepsinde bu iç monolog kavramı bulunmuyor. Yani bazı insanlar, bir cümleyi zihinlerinden geçirdiklerinde adeta bir "ses" onlara bu cümleyi söylüyormuş gibi deneyimlemiyorlar! Bu kişiler daha az hayal kuruyorlar, düşüncelerle daha az zaman kaybediyorlar, daha hızlı faaliyete geçiyorlar. Bir kitabı sessiz bir şekilde okurken, cümleleri zihinlerinde canlandıramıyorlar; daha ziyade cümlelerin "şekillerini" hayal ettiklerini söylüyorlar. Kitap okurken, duyulması güç bir düzeyde de olsa kelimeleri sesli bir şekilde söylemeyi tercih ediyorlar. Bir şeyler yazarken, cümleler zihinlerinde canlanmıyor; sadece yazım ve dil bilgisi kurallarını takip ediyorlar ve yazı yazarken de mırıldanmayı tercih ediyorlar.
Elbette bu kişiler soyut bir şekilde düşünebiliyorlar; hayal güçlerinde ve zihinsel algılarında hiçbir sorun veya farklılık yok. Bir üçgeni veya kırmızı çatılı bir evi zihinlerinde sorunsuz bir şekilde hayal edebiliyorlar (bunu yapamayan kişilerde afantazya isimli bir sorun bulunuyor; burada söz ettiğimiz o değil). Ancak bir cümlenin zihinde canlanması için, o cümleyi gerçek anlamıyla cümlelerle ve ses kutularını kullanarak söylemeleri gerekiyor.
İşin tuhaf tarafı ne biliyor musunuz? Onlar da "normal" olanın bu olduğunu düşünüyorlar. Sonuçta alternatifi ne olabilir ki, öyle değil mi?
Aşağıda, iç sese sahip olmayan biriyle yapılan bir röportajı izleyebilirsiniz (video dili İngilizcedir):
İç "Sessizliğin" Bilimi
İnsanların düşünme biçimlerini genel hatlarıyla 3'e ayırmak mümkündür:
- Sözlü düşünürler: Düşüncelerini zihinlerinde cümleler halinde ifade eden ve fikirleri cümlelerle imgeleyen kişiler.
- Örüntülü düşünürler: Bu kişiler, olay ve olgular arasındaki ilişkiler ve hareketler yoluyla düşünürler. Bunu "hareketli düşünme" şeklinde tanımlamak mümkündür.
- Görsel düşünürler: Bu kişiler fotoğraflar ve hareketli görseller şeklinde düşünürler; cisimleri o şekilde hayal ederler.
İnsanların büyük bir kısmı, bu 3 farklı türün bir karışımıdır; yani sadece bir şekilde düşünmezler. Ancak bazı insanlarda sözlü düşünme yeteneği ya hiç yoktur veya diğerleri tarafından fazlasıyla baskılanmış haldedir.
2008 yılında Dr. Russell T. Hurlburt ve Chris Heavey, bir üniversitede rastgele seçtikleri 30 öğrenciye, rastgele 10 farklı anda iç dünyalarıyla ilgili sorular sordular ve öğrencilerden bazılarının bu anların hiçbirinde (ve hayatlarının hiçbir noktasında) kendileriyle içten içe konuşmadıklarını gösterdiler! 2013 yılında Consciousness and Cognition dergisinde yayınlanan bir diğer araştırmada, kişilerin iç sese sahip olup olmamalarının geniş bir çeşitlilik gösterdiği ve bu sesi kullanma sıklığının %0 ile %100 arasında değiştiği anlatılmaktadır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu konu, aynı zamanda 2011 yılında Oliver Sacks'ın Aklın Gözü isimli kitabında ve 2017 yılında PBS kanalı tarafından da ele alınmaktadır ve bu sayede halk arasında da popülerlik kazanmıştır. Konu hakkında Ocak 2020'de yeniden yazılan ve paylaşılan bir blog yazısı, sosyal medyada kısa sürede popüler olarak çok defa paylaşıldı. Biz de, Twitter takipçilerimize bu soruyu yönelttik ve aldığımız cevaplar şu şekilde oldu:
Görülebileceği gibi, 24.769 kişinin %8'i, yani 1981 okurumuz bir iç sese sahip olmadığını söylüyor. Bu sosyal medya anketinden elde ettiğimiz oran, farklı çevrelerde aynı soruyu soran diğer anketlerle de uyumlu demek mümkün. Eğer ki bu oran gerçekten genel popülasyonu temsil ediyorsa, insan toplumunda potansiyel olarak yüz milyonlarca insan bir iç sese sahip olmayabilir!
Fonksiyonel MRI ile yapılan çalışmalar, beynin superior temporal girusu ile sol inferior frontal girusunun bu süreçte faal olduğunu göstermektedir. Bu bölgelerin her ikisi de normal konuşma sırasında da aktifleşen bölgelerdir. Buna ek olarak, insanların diğer zihinler hakkında düşündükleri zaman aktif olan bazı beyin bölgelerinin de iç konuşma sırasında aktifleştiği gösterilmiştir.
İlginç bir şekilde, yapılan çalışmalarda kişilerin zihinlerinde (sessiz bir şekilde) okumaları istenen cümlelerin içeriğine bağlı olarak farklı beyin bölgelerinin aktifleştiği de görülmüştür. Örneğin "Adam, 'Çekirgeleri severim.' dedi." cümlesi, bir diyalog içermektedir. Buna karşılık, "Adam, çekirgeleri sevdiğini söyledi." cümlesi, birebir aynı anlama gelse de, içinde bir diyalog barındırmaz. İç sese sahip kişiler, ilk cümleyi okurken, beyinlerindeki işitsel bölgeler de aktive olmaktadır; ancak ikinci cümleyi okurken bu kısımlar çalışmamaktadır.
Dahası, iç sese sahip kişilerin monolog (tek taraflı konuşma) ve diyalog (çift taraflı konuşma) durumuna bağlı olarak işitme korteksleri aktive olmaktadır. İç monolog sırasında bu kısımlar aktive olmazken, iç diyalog sırasında bu bölgeler aktifleşir.
Bazı Şeyleri Zihninizde Neden Başkalarının Ses Tonuyla Okuyorsunuz?
Üstelik kişilerin iç sesinin niteliği de popülasyon içinde çeşitlilik göstermektedir. Bazı kişiler, her şeyi kendi seslerinin "iç ses versiyonu" ile okurlar. Yani zihinlerinde yarattıkları ses, kendi sesleridir. Bazı insanlarsa çeşitli ton ve frekanslarla izah edilebilen farklı sesleri imgelerler. Bunun ilginç bir sonucu, Morgan Freeman, Carl Sagan, Tuncel Kurtiz veya David Attenborough gibi isimlere ait seslerin insanların zihinlerinde yer etmesi ve onlarla ilişkilendirilen konuları (örneğin bilimsel yazıları) onların sesiyle okumaktır.
Bilim Camiasında Görüş Birliği Bulunmuyor!
Ne var ki insanların iç sese sahip olmaları ve bunu ne sıklıkla yaptıkları konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. Örneğin biliş bilimin önde gelen isimlerinden Bernard Baas şöyle demektedir:
Her insan, uyandığı andan itibaren günün her bir anından kendi kendisiyle konuşmaktadır. Bu yazının birçok okuru, şu anda bile bunu yapmaktadır. Özellikle de söylemesi zor olan bazı kelimeleri okumaya çalıştığınızda bu daha belirgin hale gelir. Öyle ki, rüyalarımızda bile kendimizle konuşuruz ve hatta normal şartlar altında karşılaşabildiğimiz en derin bilinçsizlik hali olan derin uyku sırasında da bunun yapıldığını gösteren bulgular vardır. Gerçek anlamda "konuşma", uyanık olduğumuz sürenin sadece %10'unu işgal eden bir faaliyettir; ama iç ses her an devam eder.
Benzer şekilde, önde gelen dilbilimcilerden John McWhorter şöyle diyor:
Bir kelimeyi söylediğimizde, aynı zamanda onun yazılı bir versiyonunu da görmek zorundayızdır; buna engel olamayız. Beyinlerimizde, yazılı sembollerin spesifik bir dizilimi dediğimiz bir dizilim vardır. "Köpek" dediğinizde, o sözcük bir anlığına zihninizde belirir; adeta Susam Sokağı'ndaki harfler gibi... "Köpek" dediğinizi ama bir köpekgili hayal edip de sözcüğü hayal etmediğiniz bir an düşünün. Eğer bu yazıyı okuyabiliyorsanız, kafanıza silah dayansaydı bile bunu başaramazdınız.
Konuyla ilgili en büyük problem, başka insanların neyi, nasıl deneyimlediklerini kesin olarak bilemiyor ve ölçemiyor olmamızdır. Buna saf iç deneyimler adını vermekteyiz ve bu, burada değindiğimiz gibi renklerin herkesçe aynı görülüp görülmediği konusunda karşımıza çıkan kualia kavramı ile yakından ilişkili bir konudur. Bunu ölçmek için başvurabildiğimiz tek yöntem deney katılımcılarına güvenmek ve bir miktar fMRI çalışmalarından faydalanmaktır.
Örneğin Bernard Baas ve John McWhorter sadece kendi deneyimlerinden yola çıkarak mı genellemeler yapıyorlar, yoksa gerçekten herkeste iç ses olmak zorunda mı? Veriler, eğer ki yanlış bir şekilde toplanmıyorsa, iddialarını çürütüyor gibi gözüküyor. Fakat henüz bu konuda kesin bir görüş birliği bulunmuyor.
Ama ne olursa olsun bu konu hakkında gerçeğe ulaşmak önemli, çünkü zihnimizin nasıl çalıştığı ve eşsiz iç deneyimlerimizi nasıl yaşadığımızı anlamak, dolayısıyla beynin ve bilincin sırlarını çözmek yolunda adım atmamızı sağlayabilir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 75
- 52
- 45
- 27
- 17
- 16
- 11
- 6
- 3
- 2
- 1
- 1
- O. Sacks. (2011). Aklın Gözü. ISBN: 9750825748. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları.
- C. L. Heavey, et al. (2013). The Phenomena Of Inner Experience. Consciousness and Cognition, sf: 798-810. | Arşiv Bağlantısı
- R. T. Hurlburt, et al. (2013). Toward A Phenomenology Of Inner Speaking. Consciousness and Cognition, sf: 1477-1494. | Arşiv Bağlantısı
- R. T. Hurlburt. Not Everyone Conducts Inner Speech. (26 Ekim 2011). Alındığı Tarih: 3 Şubat 2020. Alındığı Yer: Psychology Today | Arşiv Bağlantısı
- J. Felton. People Are Weirded Out To Discover That Some People Don't Have An Internal Monologue. (3 Şubat 2020). Alındığı Tarih: 3 Şubat 2020. Alındığı Yer: IFLS | Arşiv Bağlantısı
- R. P. Vilhauer. (2015). Inner Reading Voices: An Overlooked Form Of Inner Speech. Psychosis, sf: 37-47. | Arşiv Bağlantısı
- C. Jarrett. You Hear A Voice In Your Head When You’re Reading, Right?. (22 Şubat 2016). Alındığı Tarih: 3 Şubat 2020. Alındığı Yer: The British Psychological Society | Arşiv Bağlantısı
- R. Langdon. Today I Learned That Not Everyone Has An Internal Monologue And It Has Ruined My Day.. (28 Ocak 2020). Alındığı Tarih: 3 Şubat 2020. Alındığı Yer: Inside My Mind | Arşiv Bağlantısı
- B. Alderson-Day, et al. (2016). The Brain’s Conversation With Itself: Neural Substrates Of Dialogic Inner Speech. Social Cognitive and Affective Neuroscience, sf: 110-120. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/12/2024 04:37:55 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8252
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.