Harlow'un Maymun Deneyleri: Annelerimize Neden Bu Kadar Bağlıyız?
Hayvanlar Alemi'nde, özellikle de memeli hayvanlarda ve daha spesifik olarak primatlarda, yavruların ebeveynlerine bağlılığı ve muhtaçlığı oldukça barizdir. Örneğin daha önceden, insan bebeklerinin diğer memeli hayvanların bebeklerine nazaran neden bu kadar aciz ve bakıma muhtaç olduğunu anlatmıştık.
Ancak omurgalı hayvanların birçoğunda ebeveyn katkısı evrimsel sürecin önemli parçalarından birisidir. Ebeveynlerin yavru üretimi ve bakımı için ortaya koyduğu katkı miktarı, aynı zamanda Cinsel Seçilim mekanizmasının dinamiklerini derinden etkilemektedir. Sadece yumurtanın üretiminin sperme göre çok daha masraflı olması gibi bir detay bile, evrimsel süreçte önem arz ederek dişilerin erkekleri daha sık seçen taraf olmasını tetikleyebilir. Ne var ki ebeveyn katkısı, eşey hücrelerinden ibaret değildir. Birçok canlıda doğumdan sonra ebeveyn bakımı, yavruların gelişimi için önemli bir basamaktır.
1950 ve 1960'lı yıllarda psikologlar (özellikle de davranışçı ve psikoanalist psikologlar), bebeklerin annelerine düşkünlüğü ve muhtaciyetinin ardında yatan ana nedeninin, annenin yavruya besin sağlaması olduğunu düşünmekteydiler. Besin, yavrunun hayatta kalması için önemli bir araç olsa da, memeli hayvanlar gibi (hele ki primatlar gibi) üst düzey bilişsel fonksiyonlara sahip canlılarda bu anne-bebek bağımın tek sebebinin beslenme olması makul bir fikir değildir. Dönemin psikologlarından Harry Harlow ve arkadaşları, annenin yavruya verdiği rahatlık, arkadaşlık ve sevginin görmezden gelindiğini ileri sürüyorlardı; ancak buna yönelik güvenilir bir kanıtları bulunmuyordu.
Harlow Deneylerinin Arka Planı
Bu nedenle Harry Harlow, rhesus maymunları üzerinde bir deney yapmaya karar verdi. Aslında Harlow, 1930'lu yıllardan beri Wisconsin-Madison Üniversitesi'nde insan-harici primatlar üzerinde deneyler yapmaktaydı. Araştırma sahaları arasında öğrenme, biliş ve hafıza vardı. Hatta davranış biliminde son derece meşhur bir test olan Wisconsin Genel Test Aparatı'nı da geliştiren Harlow ve arkadaşları idi. Harlow, Henry Vilas Hayvanat Bahçesi'nden edindiği maymunlar ile yaptığı deneylerde, maymunların nasıl öğrendiğini anlamaya çalışıyordu.
Ancak hayvanat bahçesinden edindiği maymunlar yeterli değildi; çünkü öğrenme yöntemlerini anlamak istiyorsa, yeni doğmuş veya çok küçük maymun yavrularına ihtiyacı vardı. Bu nedenle 1932 yılında laboratuvarında bir maymun evi açarak, kendi yavrularını üretmeye karar verdi. Bu ev içinde ebeveynlere nadiren yer veriliyordu ve genelde yavrular kendi başlarına büyütülüyordu. Buna anneden yoksunluk denmektedir ve günümüzde etik nedenlerle kullanımı neredeyse tamamen durmuş bir yöntemdir.
Anneden yoksunluk deneylerinde ortaya çıkan ilginç bir durum, yavruların kendi anneleri yerine bulabildikleri diğer maymunlara (bu durumda insanlara) bağlanmasıdır. Harlow'un kendisi, öğrencileri, çağdaşları ve iş arkadaşları kısa bir süre içinde bu yavru maymunların sağlıklı bir şekilde büyümesi için gerekli olan tüm basamakları öğrendiler ve annenin yerini aldılar. Literatürde buna vekil annelik denmektedir.
Ancak ilginç bir durum vardı: Her ne kadar yavruların sağlıklı bir şekilde gelişmesi için ellerinden geleni artlarına koymuyor olsalar da, annelerinden yoksun kalan yavruların davranışlarının, anneleriyle büyüyen yavrulara nazaran çok farklı olduğunu fark ettiler. Annelerinden yoksun yavrular garip davranışlar sergiliyorlardı, içe dönüklerdi, sosyal becerilerden yoksunlardı. Çünkü bu yavrular sadece annelerinden değil, diğer yaşıtlarından ve oyun arkadaşlarından da yoksun bir şekilde büyüyorlardı. Bu şekilde büyüyen yavruların daha agresif ve korku dolu olduklarını fark ettiler. Bir de... Bebek bezlerine aşırı düşkünlerdi.
Harlow, bebek bezine olan bu aşırı düşkünlüğün, tam da yukarıda söz ettiğimiz huzur, konfor, sevgi, sıcaklık, vb. faktörlerden ileri geldiğini düşündü. Harlow'a göre bu bebekler, bezlerine son derece düşkünlerdi, çünkü annelerinden almayı bekledikleri sıcaklığı ve konforu bu bez parçasında buluyorlardı. Bunun üzerine Harlow, deneylerini bu bağlanma kavramı üzerine kurmaya karar verdi.
Tam da bu sıralarda, yani 1952 yılında , Dünya Sağlık Örgütü tarafından fonlanan bir araştırma ve rapor yayınlandı: Anne Bakımı ve Zihin Sağlığı. Bu araştırmada John Bowlby ve arkadaşları, hapishane şartlarında yetişen çocukların gelişimine odaklandılar ve anneler ile yavrular birbirinden ayrıldıklarında, bunun çocuk gelişimini nasıl bozduğunu araştırdılar.
Bu araştırmadan yola çıkan James Robertson, 1953 yılında kısa ve son derece tartışmalı olan 2 Yaşında Bir Çocuk Hastaneye Giderse başlıklı bir belgesel yayınladı. Belgesel, annesinden ayrılan çocuklarda, neredeyse anında görülen davranışsal değişiklikleri belgelemeyi hedefliyordu. Aşağıda kısa bir kesidini görebilirsiniz.
Bowlby'nin raporuyla Robertson'ın belgeseli birleştiğinde, insan olan ve olmayan tüm primatlarda anne bakımının önemi birden spot ışığı altına girmiş oldu. Öyle ki Bowlby, annenin "besin sağlayıcı" rolünü neredeyse görmezden geliyor, çocuğun gelişimine asıl katkının konfor, huzur, sevgi gibi duygular aracılığıyla sağlandığını ileri sürüyordu. Bu sonuçları oldukça uzun bir süre boyunca tartışıldı.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
İşte Harlow'un meşhur deneyleri, tam da bu noktada devreye girdi: Yavruların annelerle bağının kaynağı neydi? Vekil anneler, neden yavruya gerçek annenin sunduklarını sunamıyordu? Anneler (veya vekil anneler), yavrularına sık sık dokunmalı ve onları okşamalılar mıydı? Çünkü o dönemde Amerika'nın (ve Dünya'nın) büyük bir kısmında, yavruya fazla dokunmanın gelişimini bozacağına yönelik bir kanı vardı. Hatta bu nedenle maymun yavruları, yavrulara dokunulmayacak bir şekilde yetiştiriliyor; insan ebeveynlere de yavrularına fazla dokunmamaları, sadece besin sağlamaları tembihleniyordu. Öyle ki, psikolog John B. Watson şöyle yazıyordu:
Çocuğunuza dokunmak istediğinizde, şunu hatırlayın: Annenin sevgisi, tehlikeli bir enstrümandır!
Bu kanı ne kadar doğruydu?
Bowlby (ve sonrasında Harlow), bu kanının tamamen hatalı olduğunu düşünüyordu. Çocuk gelişiminde annenin rolü, sadece besin sağlamaktan çok daha öte olmalıydı. Anne ile çocuk arasındaki bağın, yavrunun zihin sağlığını doğrudan etkileyen bir faktör olarak görüyorlardı.
Ancak kendilerinden önce gelen psikologlar, iddialarını deneysel olarak göstermek konusunda pek istekli ve becerikli değillerdi. Daha ziyade, kendilerince doğru olanın evrensel gerçekler olduklarını düşünmeye meyillilerdi. Öyle ki Harlow, bir keresinde şöyle yazıyordu:
Deneyselliğin yoksunluğundan ötürü, sevginin temel doğasına yönelik psikologlar, sosyologlar, antropologlar, hekimler veya psikoanalistler tarafından ileri sürülen teoriler gözlem, sağduyu ve tahminden ibaret bir seviyeye evrimleşti.
Harlow'un Maymun Deneyleri: Telden Anneler!
Harlow, bu tartışmaya yönelik olarak tel ve tahta kullanarak, maymuna pek de benzemeyen, temsili ve cansız "vekil anneler" üretti. Bu silindirik maketlerin bazılarını bezle kapladı, diğerlerini ise çıplak tel olarak bıraktı. Aşağıda bunların birer örneğini görebilirsiniz.
Bez kullandığı silindirlere, maymuna benzer yüzler tasarladı ve her bir yavrunun "sahte anne yüzü" bir miktar farklı gözüküyordu. Her bir yavru, spesifik bir "tel anneye" atandı. Yavrular, kısa sürede kendi sahte anneleriyle bağ kurmaya başladı. Yüzlerini ayırt edebiliyor ve diğer "annelere" nazaran kendilerininkini seçiyorlardı.
Harlow'un asıl görmek istediği, yavruların çıplak telden ibaret olan annelere mi, yoksa bezle kaplı annelere mi daha çok bağlandığıydı. Bu deneyinde Harlow 2 koşul yarattı: Bir koşulda, çıplak telden yapılmış annenin "elinde" bir biberon vardı. Biberonun içinde, yavruların sevdiği besinler vardı. Bezden annenin ise biberonu yoktu. Diğer koşulda ise bez annelerde biberon vardı, tel annelerde biberon yoktu.
Bu deneyin sonuçlarına göre yavrular, her iki koşulda da bez anneyi tel anneye tercih ettiler. Bez annenin elinde biberon varken tercih edilmesi zaten beklenen durumdu; ancak tel annenin elinde biberon varken ama bez annenin elinde biberon yokken bile bebeklerin bez anneleri tercih etmesi, dönemin psikologlarının suratına sert bir tokat vuruyordu: Bebekler, annelerine, kendilerine sağladıkları besin için değil, yumuşak ve sıcak bedenleri için bağlanıyordu! Elinde biberon olmayan bez annelere bağlanan yavrular, sadece karınları acıktığında, elinde biberon olan telden anneye gidiyor, sonrasında hemen bez anneye geri dönüyorlardı.
Harlow, bu verilerden yola çıkarak, bebeklerin annelerine bağlanmasının ardında sütten çok daha fazlası olduğunu, dokunma konforu adı verilen olgunun çok daha büyük öneme sahip olduğunu ilan etti. Bu deney, Bowlby'nin raporundaki iddialarına güçlü deneysel veriler sunuyordu.
Benzer Deneyler, Aynı Sonuçlar...
Tekrar deneylerinde de sonuç değişmedi: Yavruları, bezden anneleriyle birlikte yeni bir ortama (içinde daha önce hiç görmedikleri cisimler olan, aşina olmadıkları bir ortama) konan yavrular, bezden annelerini "yuva" olarak görüyorlardı. Önce bezden anneyle bağlanıyor, sonrasında yavaş yavaş yeni ortamı araştırmaya başlıyorlardı. Ama ne zaman korksalar, hemen bez anneye geri dönüyorlardı. Ancak bez anne ortamdan kaldırıldığında, yavrular da dehşete düşüp donakalıyor, bir top gibi büzüşerek parmaklarını emmeye başlıyorlardı.
Benzer bir deneyde, ortama gürültülü ve ani sesler çıkaran bir oyuncak ayı kondu. Bu sesler, yavruları ürkütüyordu. Bezden annelerin olmadığı durumlarda yavrular korkuyla donakalıyor ve oyuncak ayıdan uzak duruyorlardı. Ancak bezden anne koyulduğunda, yavruların korku düzeyleri de azalıyor ve oyuncak ayıya dokunmayı, hatta ona saldırmayı seçiyorlardı.
Bir diğer araştırmada sadece telden anne veya bezden anne ile büyütülen yavrulardaki davranış farkları incelendi. Her iki grup da eşit miktarda kilo aldılar; ancak sadece telden anne ile büyütülen yavrular süt sindiriminde sorun çektiler ve sıklıkla ishal oldular. Harlow, bu veriden yola çıkarak dokunma konforu olmadığı durumların yavrular için psikolojik açıdan stresli olduğunu, bu stresin de sindirim sorunlarına sebep olduğunu ileri sürdü. Bu sonuç, günümüzde halen kabul görmektedir.
Etiğin Sınırlarını Zorlayan Yalıtım Deneyleri
1959 yılından itibaren olan çalışmalarında Harlow, depresyona yönelik modeller geliştirmek istedi ve etiğin sınırlarını zorlayarak, yavru maymunları kısmen ve tamamen izole ederek gelişimlerindeki bozulmaları inceledi.
- Dış Sitelerde Paylaş
Kısmi yalıtım altındaki maymunlar, çıplak telden kafeslerde büyütülüyordu ve diğer maymunları görmeleri, koklamaları ve duymalarına izin veriliyordu; ancak diğer maymunlara dokunmaları yasaktı. Tamamen yalıtılmış maymunlar ise izolasyon odalarında büyütülüyordu ve bu odalar, diğer maymunlardan her türlü ve tamamen yalıtılmıştı.
Yalıtım altındaki yavrularda ciddi sosyal bozukluklar gözlendi. İzole edilmiş yavrular, türdaşlarına nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyorlardı ve çoğu zaman grubun dışında kalmayı tercih ettiler. Bu maymunlar, boşluğa dalma davranışını sergiliyorlardı ve kafeslerinde durmadan daireler çizerek dönüyorlardı. Hatta bazıları, kendilerine zarar vermeyi seçiyordu!
Günümüzdeki etik standartlar çerçevesinde bu deneylerin neredeyse hiçbiri kabul edilebilir değildir. Örneğin, maymunların bazıları 15 yıl kadar izolasyon altında büyütüldü! Bebek maymunlar 3, 6, 12 veya 24 aylık izolasyon süreleri boyunca sosyal etkileşimden tamamen yalıtılmış şekilde büyütüldüler. Bunların psikolojilerinin düzeltilmesi mümkün olmadı. Harlow şöyle yazıyor:
Maymunların henüz hiçbiri yalıtım sırasında ölmedi. Ancak tamamen sosyal izolasyon altındaki maymunlar, türdaşlarıyla etkileşime sokulduğunda, depresyon haline düşüyorlar. Bu depresyon, otistik şekilde kendine tutunma ve sallanma davranışlarıyla karakterize ediliyor. 3 ay boyunca izole edilen 6 maymundan 1 tanesi, serbest bırakıldıktan sonra yemek yemeyi reddetti ve 5 gün içinde öldü. Otopsisi sonucunda ölüm sebebi duygusal anoreksiya olarak belirlendi.
6 ay boyunca süren toptan sosyal izolasyon öylesine yıkıcı ve zedeleyiciydi ki, deneyleri sürdürmek istesek de 12 ay boyunca sürecek izolasyonun hayvanları zaten olduklarından daha kötü hale getiremeyeceğini düşünüyorduk. Ne var ki bu varsayımımız hatalı çıktı. 12 aylık izolasyon, hayvanların sosyal özelliklerini neredeyse tamamen yok etti.
Harlow, 6 ay boyunca izole olmuş maymunları, normal şekilde anneleriyle büyütülmüş yavrularla yeniden entegre etmeyi denedi. Ancak oldukça kısıtlı düzeyde başarı elde edebildi. 6 aylık toptan izolasyon, bebeklerin sosyal davranışlarının neredeyse tamamını yok etmişti. İzole edilmiş maymunlar, kendileriyle aynı yaştan normal yavrularla karşılaştığında çok az miktarda düzelme yaşadılar.
Kendilerine sonradan vekil anneler verilen toptan izole maymunlarda, Harlow'un "kaba davranışlar" olarak tanımladığı bazı davranışlar gözlendi ve pek bir gelişme görülmedi. Ancak 6 ay izole edilmiş maymunlar, 3 aylık yavru maymunlarla etkileşime sokulduğunda, sosyal olarak neredeyse tamamen normale döndüler!
Bu sonuçlar, tekrar deneyleriyle de doğrulandı. Benzer çalışmalar yapan araştırmacılar, ufak yavrularla yeniden etkileşime sokulan izole bireylerin, gerçek anneleri tarafından normal şekilde büyütülen yavrulardan ayırt edilemeyecek şekilde sosyal beceri edindiklerini gösterdiler. Ancak tıpkı Harlow gibi, tekrar deneyleri yapan araştırmacılar da sahte (vekil) anneler verilen yavrularda dikkate değer bir iyileşme göremediler.
Modern Deneyler ve Mekanizmalar
Harlow tarafından yapılan bu çalışmaların modern versiyonlarında, maymunlar yerine fareler ve sıçanlar kullanılmaktadır. Bu çalışmalarda, erken bebeklik döneminde dokunma davranşının yavrularda kortikosteroidleri azalttığı gösterilmiştir. Kortikosteroid hormonlar, stres düzeyiyle ilişkili hormonlardır. Aynı çalışmalarda beyindeki glukokortikoidlerde artış görülmüştür.
Yapılan bir çalışmada, anneyle yavru arasındaki etkileşimin kısa bir süreyle kesilmesi halinde bile, yavrunun gelişimindeki çeşitli biyokimyasal süreçlerin bozulduğu görülmüştür. Bu yavrularda, hücre gelişimi ve farklılaşmasında rol alan ornitin dekarboksilaz aktivitesi değişmiş, büyüme hormonu salgısı azalmış, kortikosteron salgısı artmıştır.
Ayrıca yapılan deneyler, dokunmanın kısıtlandığı yavrularda savunma sisteminin zayıfladığını da göstermektedir. Erken dönemde kendisine daha fazla dokunulan yavrularda, patojenlere karşı antikor (IgG ve IgM) üretme başarısı, 1 yaşın biraz üzerine kadar olan dönemde daha yüksek olmuştur.
Bu "dokunma immünolojisine" yönelik mekanizmayı aydınlatmaya çalışan uzmanlar, dokunmadan kaynaklı beyindeki ve merkezi sinir sisteminin genelindeki uyarılara odaklanmışlardır. Şimdilik elde bulunan sonuçlar, dokunma noksanlığından kaynaklanan strese bağlı olarak hipofiz-adrenal sistemin aktivasyonunun bozulduğuna, dolayısıyla da kortizol plazması ve adrenokortikotropik hormon salgısının arttığına işaret etmektedir. Buna bağlı olarak araştırmacılar, derinin düzenli ve doğal bir şekilde uyarılmasının, yavruların gelişimine pozitif katkı sağladığını ileri sürmektedirler.
Sonuç
Bu bulgular, bilim camiasında ciddi değişimlerin önünü açtı. Daha önceden de söylediğimiz gibi, o dönemde annelerin yavrularına dokunması istenen bir şey değildi; çocuğun gelişimini bozacağı ve onları şımartacağı düşünülürdü. Dönemin davranışçı psikologları, duygudurumun göz ardı edilebileceğinde ısrarcıydı. Yavruyu beslemenin, anne-çocuk bağındaki en önemli davranış olduğuna inanılıyordu.
Ancak bu yeni bulgular ışığında, pedagojik öneriler değişmeye başladı. Annelerin yavrularıyla olan dokunma düzeylerinde sınırlamaya gidilmemesi gerektiği fark edildi. Harlow'un "sevgi deneyleri" olarak da tanımlanan araştırmalarının sonuçları, yavrularına dokunan annelerin, yavrularla olan bağın önemli bir parçası olduğunu gösteriyordu.
Bu arada Harlow, aynı durumun babalar için de geçerli olduğunu düşünüyordu. Buna yönelik doğrudan deney yapmadı; ancak günümüzde bunun doğru olduğu bilinmektedir.
Harlow, günümüz için son derece sıradan, dönemi için son derece büyük bir devrim niteliğinde bir soru sordu ve o sorunun peşinden gitti. Doğadan aldığı cevaplar, insanlığın kendisine ve doğaya olan bakışını kökünden değiştirdi. İşte bilimin gücü biraz da bu. Yakın kuzenimiz olan hayvanlara bakarak, kendimize dair birçok bilgi edinebiliyoruz ve hayatlarımızı buna göre şekillendirebiliyoruz. Bu da, içine gözlerimizi açtığımız Evren'i ve kendimizi tanıma yolculuğunda ufak adımlarla ilerlememizi mümkün kılıyor.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 52
- 25
- 20
- 12
- 10
- 7
- 5
- 4
- 4
- 2
- 1
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
- H. F. Harlow, et al. (1971). Social Recovery By Isolation-Reared Monkeys. Proceedings of the National Academy of Sciences, sf: 1534-1538. | Arşiv Bağlantısı
- S. J. Suomi, et al. (2006). Monkey Psychiatrists. The American Journal of Psychiatry, sf: 927-932. | Arşiv Bağlantısı
- M. S. Cummins, et al. (1976). Long-Term Effects Of Social Rehabilitation In Rhesus Monkeys. Primates, sf: 43-51. | Arşiv Bağlantısı
- N. Jutapakdeegul, et al. (2003). Postnatal Touch Stimulation Acutely Alters Corticosterone Levels And Glucocorticoid Receptor Gene Expression In The Neonatal Rat. Developmental Neuroscience, sf: 26-33. | Arşiv Bağlantısı
- S. J. Suomi, et al. (1976). Social Rehabilitation Of Separation-Induced Depressive Disorders In Monkeys. The American Journal of Psychiatry, sf: 1279-1285. | Arşiv Bağlantısı
- V. Reinhardt, et al. (1995). Social Housing Of Previously Single-Caged Macaques: What Are The Options And The Risks?. Animal Welfare, sf: 307-328. | Arşiv Bağlantısı
- H. F. Harlow, et al. (1965). Total Social Isolation In Monkeys. Proceedings of the National Academy of Sciences, sf: 90-97. | Arşiv Bağlantısı
- M. H. Lewis, et al. (2000). Early Social Deprivation In Nonhuman Primates: Long-Term Effects On Survival And Cell-Mediated Immunity. Biological Psychiatry, sf: 119-126. | Arşiv Bağlantısı
- H. F. Harlow. (1958). The Nature Of Love. American Psychologist, sf: 673-685. | Arşiv Bağlantısı
- R. A. Spitz. (1946). Anaclitic Depression; An Inquiry Into The Genesis Of Psychiatric Conditions In Early Childhood. The Psychoanalytic Study of the Child, sf: 313-342. | Arşiv Bağlantısı
- R. Karen. (1990). Becoming Attached. The Atlantic Monthly. | Arşiv Bağlantısı
- D. M. Rumbaugh. (2008). The Psychology Of Harry F. Harlow: A Bridge From Radical To Rational Behaviorism. Philosophical Psychology, sf: 197-210. | Arşiv Bağlantısı
- F. C. P. van der Horst, et al. (2008). “When Strangers Meet”: John Bowlby And Harry Harlow On Attachment Behavior. Integrative Psychological and Behavioral Science, sf: 370-388. | Arşiv Bağlantısı
- S. McLeod. Attachment Theory. (5 Şubat 2017). Alındığı Tarih: 19 Nisan 2020. Alındığı Yer: Simply Psychology | Arşiv Bağlantısı
- Wikipedia. Monkey Studies. (19 Nisan 2020). Alındığı Tarih: 19 Nisan 2020. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
- B. Zhang, et al. (2011). Developmental Changes Of Rhesus Monkeys In Response To Separation From The Mother. Developmental Psychobiology, sf: 798-807. | Arşiv Bağlantısı
- M. L. Laudenslager, et al. (1993). Specific Antibody Levels In Free‐Ranging Rhesus Monkeys: Relationships To Plasma Hormones, Cardiac Parameters, And Early Behavior. Developmental Psychobiology, sf: 407-420. | Arşiv Bağlantısı
- Psychological Science. Harlow’s Classic Studies Revealed The Importance Of Maternal Contact. (20 Haziran 2018). Alındığı Tarih: 19 Nisan 2020. Alındığı Yer: Psychological Science | Arşiv Bağlantısı
- K. Cherry. Harry Harlow And The Nature Of Affection. (25 Şubat 2020). Alındığı Tarih: 19 Nisan 2020. Alındığı Yer: Verywell Mind | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:52:42 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8568
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.