Gezegenimizdeki Yaşamın Başlangıcının Kısa Özeti: Dünya'da Yaşam Nasıl Başladı?

Türev İçerik Nedir?
Bu türev bir içeriktir. Yani bu yazının omurgası, Phys.org isimli kaynaktan çevrilerek dilimize uyarlanmıştır; ancak "çeviri" içeriklerimizden farklı olarak, bu içerikte orijinal metin birebir korunmamıştır. Anlatım ve konu akışı gibi detaylar Evrim Ağacı yazar(lar)ı ve/veya editörler tarafından güncellenmiş, değiştirilmiş ve/veya geliştirilmiştir. Yazar, kaynaktan alınan metin omurgası üzerine kendi örneklerini, bilgilerini, detaylarını eklemiş; içeriği ve anlatımı zenginleştirmiş ve/veya çeşitlendirmiş olabilir. Bu ek kısımlarla ilgili kaynaklar da, yazının sonunda gösterilmiştir. Metnin omurgasını oluşturan kaynağı, orijinal dilinde okumak için lütfen yukarıdaki bağlantıya tıklayınız. Bu içerik, diğer tüm içeriklerimiz gibi, İçerik Kullanım İzinleri'ne tabidir.

Bu yazı, Abiyogenez Teorisi yazı dizisinin 14. yazısıdır. Dizinin ilk yazısına gitmek için buraya, dizideki tüm yazıları görmek için buraya tıklayınız. Yazı dizileri, EA Akademi'nin bir parçasıdır.
Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için giriş yapın veya kayıt olun.
Bu makalemiz, temel olarak Texas Tech Üniversitesi'nden Prof. Dr. Sankar Chatterjee'nin yayımladığı bir makalenin haberine yönelik çeviri olacaktır. Ancak bu makalemiz, Abiyogenez yazı dizimiz içerisinde bahsettiğimiz çok sayıda konuyu derleyici bir yapıda olacak ve bu sayede, yaşamın tamamen doğal süreçlerle Dünya üzerinde nasıl başlamış olabileceğine dair modern bilimde büyük oranda kabul edilen Abiyogenez Kuramı'nın popüler düzeydeki detaylarına hakim olabileceksiniz. Ayrıca bir profesörün ağzından konuyu dinlemek, sanıyoruz konunun anlaşılmasına önemli katkılar sunacaktır. Umuyoruz faydalı bir makale olacaktır. Konuya bir giriş yapalım:
Texas Tech Üniversitesi'nin Paleontoloji Müzesi'nin kurucusu ve Yer Bilimleri Yüksek Onur Profesörü Sankar Chatterjee, kimyasal evrime yönelik teoriler ile Dünya'nın erken jeolojisini bir araya getirerek cevaba ulaştığını düşünüyor.

Chatterjee şunları söylüyor:
Bu keşif, herhangi bir dinozoru bulmaktan bile daha büyük. Bu, ne zamandır bilim insanları olarak aradığımız şey: bu, bilimin Kutsal Kase'si.
Dünya'nın 4 milyar yıl kadar önceki oluşum evresinde yüzeyini bombardıman altında tutan yoğun miktarda kuyrukluyıldız ve meteor bombardımanı sayesinde, Dünya yüzeyinde yaşamın temel yapıtaşlarını ve suyu içerisinde barındıracak kraterler oluştu. Bunun haricinde bu kraterlerin varlığı, yaşamın ilk basit adımlarının oluşması için gereken kimyasal tepkimelerin oluşması için önemli bir basamak oldu. Prof. Chatterjee bulgularını 30 Ekim 2013'te Denver'da düzenlenen olan 125. Geleneksel Jeoloji Cemiyeti Toplantısı'nda sundu.
Prof. Chatterjee bu bulgusunun haricinde, ilk dinozorların nasıl uçtuğunu da keşfetmişti. Bunun haricinde Hindistan'da bulunan ve 40 kilometre çapındaki bir meteorun çarpmasıyla oluşan Shiva Krateri'nin de kaşifidir. Bu araştırmanın sonucunda, dinozorları yok eden meteorun sadece Meksika yakınlarındaki Chicxulub'daki meteor değil, Hindistan'daki bu ikinci meteorun da çarpması olabileceği keşfedilmişti.

İronik bir biçimde, Chatterjee'nin keşfi meteorların can alabilecekleri gibi, can verebileceklerini de gösteriyor. Dediğine göre meteor ve kuyrukluyıldız çarpmaları gezegenimize yaşamın temellerini atacak kimyasalları taşımış ve yaşam için gerekli ön koşulları sağlamış olabilir. Dünya'nın en eski fosillerini barındıran bu kraterleri inceleyerek, yaşamın bu krater tabanlarındaki hidrotermal bacalarda nasıl oluştuğunu keşfedebileceğini umuyor.
Chatterjee şunları söylüyor:
Dünya 4.5 milyar yıl önce oluştuğunda, yaşam için uygun olmayan bir çevreye sahipti. Akıl almaz miktarda volkan patlamalarının olduğu, sadece meteor yağmurlarından oluşan günlerin geçtiği, sıcak ve ölümcül gazların yükseldiği bir gezegendi. Bundan 1 milyar yıl kadar sonra ise, tüm canlıların atası olacak olan mikrobik yaşamın filizlenebileceği sulu bir ortam halini almıştı.
Yaşamın Tarifi
Chatterjee devam ediyor:
Uzun yıllardır yaşamın temelleri olacak canlı hücrelerin, organik moleküllerin doğal süreçlerle bir araya gelmesinden oluştuğu konusunda tartışmalar yürütülmektedir. Bana göre yaşamın oluşumunun 4 evresi vardır: kozmik, jeolojik, kimyasal ve biyolojik.
Kozmik evrede Dünya halen oluşum aşamasındadır ve Güneş Sistemi'miz sürekli olarak kaya yapılı meteorlar ve kuyrukluyıldızlar tarafından bombardıman altındadır. Bunlar, özellikle 4.1 ila 3.8 milyar yıl önce arasında yoğunlaşmaktadır. Levha tektoniği, rüzgar ve sular içerisinde bu zamanlara ait kanıtlar bulunmaktadır ancak Mars, Venüs, Merkür ve Ay'ın yüzeylerindeki kraterler, bir zamanlar meteor yağmurlarının nasıl olduğu hakkında bize en net bilgileri vermektedir.
Daha büyük meteorlar 560 kilometre çapa kadar erişebilen kraterler yaratmışlardır ve bunlar, yaşamın içinde pişebileceği mükemmel ocaklar halini almışlardır. Bu meteorlar aynı zamanda Dünya'nın kabuğunu da dövmüştürler ve bunun sonucunda, volkanik olarak sürdürülen jeotermal bacalar oluşmuştur. Ayrıca bu meteorlar yaşamın temel yapıtaşlarını da beraberlerinde taşımıştırlar ve bu kimyasallar, bu krater tabanlarında yoğunlaşarak birikmiş ve polimerize olmaya başlamıştırlar.
/evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F53788c270449af703b88d30de2b5a193.png)
Grönland, Avusturalya ve Güney Afrika'da bulunan ve Dünya'nın en eski fosillerini barındıran çevreleri inceledikten sonra Chatterjee bunların yaşamın içinde başladığı derin, karanlık ve sıcak antik kraterlerin kalıntıları olabileceğini söylüyor. Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığının uygunluğundan ötürü, gezegenimize çarpan kuyrukluyıldızların taşıdıkları buzullar eriyerek suya dönüşüyorlar ve bu kraterleri su ve diğer kimyasallarla dolduruyorlar. Bu da, jeolojik evrenin başlamasına neden oluyor.
Bu kraterler doldukça, jeotermal bacalar suyu ısıtıyorlar ve konveksiyon yoluyla ısı transferine neden oluyorlar. Bu da, suyun sürekli hareket etmesine, karışmasına ve yoğun "ilkel yaşam çorbasının" oluşmasına neden oluyor. Chatterjee bunu şöyle anlatıyor:
Jeolojik evre yaşamın küvözü olacak olan, içerisinde hidrotermal bacaları barındıran karanlık, sıcak ve izole krater yarıklarını barındırıyor. Organik moleküllerin konvektif akıntılar sebebiyle ayrışması ve yoğunlaşması bu bölgede oluyor ve bu, günümüz okyanuslarının tabanlarında da gördüğümüz bir durumdur. Ancak günümüzdekiler yine de oldukça farklıdırlar. O zamanlar etraf acımasızdı ve gezegenimiz cehennem gibiydi ve berbat kokuyordu: hidrojen sülfit, metan, nitrik oksit ve buhar... Ancak bunlar, aynı zamanda yaşamı sürdürecek olan enerjiyi de sağlıyordu.
Sonrasında kimyasal evre geliyor. Suyun içerisini karıştırıp duran ısı, kimyasalları da birbirine karıştırıyor ve basit yapılı bileşiklerin bir araya gelerek daha büyük yapılı bileşikleri oluşturmalarını sağlıyor.

Önemli Bilgilerin Korunması
Elimizdeki bilgiler dahilinde, bu kraterler içerisindeki porlar ve çatlaklar basit yapılı RNA ve protein moleküllerinin yoğunlaşabilecekleri kalıplar görevi gördüğünü söyleyebiliriz. RNA moleküllerinin önce ortaya çıkarak yaşamın bu şekilde başladığını öngören ve bizim de Evrim Ağacı olarak daha yoğunluklu olarak bahsettiğimiz teorinin aksine, Chatterjee RNA ve proteinlerin eşzamanlı olarak ortaya çıktıklarını düşünüyor ve bu ortam içerisinde kapsüller içerisinde hapsolarak (yağ kapsüllerini hatırlayınız) çevreden korunduklarını ileri sürüyor. Bunu şöyle izah ediyor:
RNA ve proteinlerin ikili oluşumu, günümüzde popüler olan tek başına RNA Dünyası teorisiniden daha mantıklıdır. RNA molekülleri oldukça dengesizdirler. Hidrotermal baca ortamında kolayca parçalanırlardı. Bazı basit yapılı proteinler gibi katalistler (tepkime hızlandırıcılar), ilkel RNA parçalarının çoğalması ve metabolizmayı oluşturmaya başlaması için gereklidir. Öte yandan proteinleri oluşturan aminoasitler, RNA parçalarından çok daha kolay oluşurlar.
RNA ve proteinlerin yağ zırhı içerisinde ne kadar gevşek olarak korundukları halen bir soru işaretidir. Chatterjee bu konuda Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden David Deamer'ın hipotezine katılıyor: zar yapılı kimyasallar, ilkel çorba içerisinde bulunuyordu. Deamer, 1969 senesinde Avusturalya'ya düşen Murchison meteorundan yağ asitlerini izole etmeyi başarmıştı. Meteordan elde edilen kozmik yağ baloncukları, günümüz hücreleriniz zarlarıyla büyük oranda benzerdi.
/evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F21603283f4af62b58fde9ce56ca21b6b.jpg)
Chattarjee'ye kulak vermeye devam edelim:
Meteoritler Dünya'ya yağ ve lipit yapılarını taşıdılar. Bu yapılar krater tabanlarındaki su yüzeylerinde birikmeye başladı ancak konveksiyon akımları ile diplere doğru da hareket ettiler. Milyonlarca yıl süren bu döngü sırasında bir noktada bunlar, basit yapılı RNA ve proteinleri içlerine hapsetti ve bir sabun köpüğü balonu gibi bir yapı oluşturdular. RNA ve proteinler bu yapı içerisinde birbirleriyle etkileşmeye başladılar ve ilk kimyasal iletişimi kurdular. Sonunda RNA, DNA'ya evrimleşti -ki DNA çok daha stabil bir yapıdır- ve böylece ilk genetik kod oluşmaya başladı. Bundan sonra da ilk hücreler bölünmeye başladılar.
Son evre olan biyolojik evre ise hücrelerin bölünmesi ve bu süreçte bilgi depolamaları, bilgiyi işlemeleri ve genetik bilgilerini sonraki nesillere aktarmalarını içeriyor. Sonsuz sayıda kombinasyon bulunuyor ve inanılmaz çok sayıda deneme, başarısızlıkla sonuçlanmış olmalı. Ancak bu denemeler ve yanılmalar içerisinde, seçilim etkisi altında, en uyumlu bölünme ve varlığını sürdürme tipi seçilmiş olmalıdır ve süreç bu şekilde devam etmiştir. Chatterjee şunları söylüyor:
Kendi kendilerine yeten bu ilk hücreler, Darwinci seçilime maruzdular. Dünya'daki ilk yaşamın başlangıcı, Dünya tarihinin kimyasal, jeolojik ve kozmin süreç geçmişinin bir birikiminin sonucunda oluşabilmiştir.
Chatterjee, RNA virüslerinin ve proteinlerce zengin yapıda olan prionların günümüzde ölümcül hastalıklar yaratabiliyor olmasını, canlılığın başlangıcındaki basit yapılı RNA ve proteinlerin evrimsel açıdan ne kadar önemli olduğuna bir kanıt olarak görüyor. Günümüzde halen var olan bu yapılar, ilk canlılığın başlamasından önceki son adımı temsil eden kimyasallar olabilirler. Hücresel yaşam bir defa başladıktan sonra, RNA virüsleri ve prionlar artık işlevselliklerini yitirdiler; ancak var olan hücreler üzerinde parazit olarak yaşamayı sürdürdüler.
/evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F129764f791dc6a64b54c41fac3b00592.jpg)
Chetterjee'ye göre yaşamın başlangıcıyla ilgili teorilerin ana sorunu, yaşamın bu başlangıcıyla ilgili çok fazla sayıda deney geliştiremiyor oluşlarıdır. Evrim Ağacı olarak bu fikre, günümüzde yaşamın başlangıcına yönelik olarak özellikle İtalya, Hollanda ve Danimarka'da yapılan baş döndürücü deeyleri düşündüğümüzde, katılamıyoruz. Ancak Chatterjee, bir sorun olarak gördüğü bu noktaya bir çözüm de öneriyor ve antik yaşam öncesi dünyayı yeniden yaratabilmek için bir deney geliştiriyor. Şöyle izah ediyor:
Eğer gelecek deneylerde zarla çevrili RNA virüslerinin ve prionların sentetik bir ön hücrenin yapımını sağlayabildiği gösterilirse, bu durum, Dünya'da yaşamın bu şekilde başlamış olacağına dair önemli ve anlaşılır bir yol sunmuş olacaktır.
Görüldüğü üzere yaşamın başlangıcı konusunda bilim camiası, farklı açılardan, aynı sonuca ulaşmaktadır: yaşam, cansızlıktan doğal süreçlerle başlamış olmalıdır, çünkü bir miktar dağınık halde de olsa elimizdeki tüm veriler buna işaret etmektedir. Araştırmacıların ayrı düştükleri nokta, yaşamın cansızlıktan başlamış olup olmamasından çok, bu sürecin tam olarak nasıl olduğu ve hangi sırayla olduğu yönündedir. Elbette günümüzde Abiyogenez Kuramı'na karşı olup, alternatif bilimsel teoriler arayan göreceli olarak ufak da olsa, dikkate alınması gereken bir grup bilim insanı bulunmaktadır. Şimdiye kadar çok güçlü bir alternatif açıklama geliştirilememiştir ve bu alternatif denemeler bile kimi zaman Abiyogenez Kuramı'nın öngördüğü gerçekleri doğrulamaya yaramıştır. Ancak yine de, bilimin bu karşıt doğası sayesinde, zaman içerisinde gerçeğe ulaşacağımızdan eminiz. Özellikle son dönemde yapılan "cansızlıktan canlılık yaratma deneyleri"nin müthiş başarı oranları, bu konuda nihai gerçeğin bulunmasına çok yakın olduğumuza dair umut vermektedir.
Umuyoruz ki bu konuda çalışmalar yürüten binlerce araştırmacının kıymetli emekleri sayesinde, yaşamın sırlarına bir bakış attığımız bu yazı dizimizi yıllar geçtikçe daha isabetli ve güncel olacak şekilde evrimleştirebileceğiz.
Carl Sagan'ın uzay için söylediği bir sözü, yaşamın başlangıcı için söyleyerek bitirmek istiyoruz:
Muhteşem bir şey, keşfedilmeyi bekliyor.
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
- Cansız polimerlerden canlı hücreye geçiş nasıl oldu?
- Dünyadaki ilk yaşam meteorlarla gelen su ile oluşmuş ise bu meteorlar nereden geliyorlardı? Ve üzerlerinde nasıl su taşıyorlardı?
İlginizi Çekebilecek Sorular
- Neden bazı insanlar solaktır ve neden solakların sayıları azdır?
- Arkadaşlar selam,yeni üye oldum siteye. Cehaletime verin bir soru sormak istiyorum. İnternetten değil de,abone olup okuyacağımız bir dergimiz var mı?
- Zaman neden bazen hızlıca geçerken bazen de 10 dakika 10 saat gibi gelir?
- 8
- 6
- 4
- 4
- 4
- 4
- 2
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: Phys.org | Arşiv Bağlantısı
- A.V. Emeline. (2003). Abiogenesis And Photostimulated Heterogeneous Reactions In The Interstellar Medium And On Primitive Earth: Relevance To The Genesis Of Life. Journal of Photochemistry and Photobiology C: Photochemistry Reviews, sf: 203–224. | Arşiv Bağlantısı
- E.A. Kuzicheva. (1999). The Possibility Of Nucleotide Abiogenic Synthesis In Conditions Of “Kosmos-2044” Satellite Space Flight. Advances in Space Research, sf: 393-396. | Arşiv Bağlantısı
- M. D. Nussinov. (1997). The Emergence Of The Non-Cellular Phase Of Life On The Fine-Grained Clayish Particles Of The Early Earth's Regolith. Biosystems, sf: 111-118. | Arşiv Bağlantısı
- P. R. Bahn, et al. (1981). Models For Protocellular Photophosphorylation. Biosystems, sf: 3-14. | Arşiv Bağlantısı
- R. V. Sole. (2009). Evolution And Self-Assembly Of Protocells. The International Journal of Biochemistry & Cell Biology, sf: 274–284. | Arşiv Bağlantısı
- Journal of Theoretical Biology. (2019). Sufficient Conditions For Emergent Synchronization In Protocell Models. Journal of Theoretical Biology, sf: 741–751. | Arşiv Bağlantısı
- W. Ma, et al. (2010). The Emergence Of Ribozymes Synthesizing Membrane Components In Rna-Based Protocells. Biosystems, sf: 201-9. | Arşiv Bağlantısı
- H. Schwegler, et al. (2019). The “Protocell”: A Mathematical Model Of Self-Maintenance. Biosystems, sf: 307-315. | Arşiv Bağlantısı
- J. Macía, et al. (2019). Protocell Self-Reproduction In A Spatially Extended Metabolism-Vesicle System. Journal of Theoretical Biology, sf: 400-10. | Arşiv Bağlantısı
- K. Tarumi, et al. (1987). A Nonlinear Treatment Of The Protocell Model By A Boundary Layer Approximation. Bulletin of Mathematical Biology, sf: 307-20. | Arşiv Bağlantısı
- W. D. Snyder, et al. (1975). A Model For The Origin Of Stable Protocells In A Primitive Alkaline Ocean. Biosystems, sf: 222-229. | Arşiv Bağlantısı
- W. Stillwell. (1976). Facilitated Diffusion Of Amino Acids Across Bimolecular Lipid Membranes As A Model For Selective Accumulation Of Amino Acids In A Primordial Protocell. Biosystems, sf: 111-117. | Arşiv Bağlantısı
- S. W.Fox. (1980). The Origins Of Behavior In Macromolecules And Protocells. Comparative Biochemistry and Physiology Part B: Comparative Biochemistry, sf: 423-436. | Arşiv Bağlantısı
- E. Meléndez-Hevia, et al. (2008). From Prebiotic Chemistry To Cellular Metabolism—Thechemicalevolution Of Metabolism Before Darwinian Natural Selection. Journal of Theoretical Biology, sf: 505-19. | Arşiv Bağlantısı
- C. Fernando, et al. (2007). Natural Selection In Chemical Evolution. Journal of Theoretical Biology, sf: 152–167. | Arşiv Bağlantısı
- F. Kaneko, et al. (2005). Chemical Evolution Of Amino Acid Induced By Soft X-Ray With Synchrotron Radiation. Journal of Electron Spectroscopy and Related Phenomena, sf: 291–294. | Arşiv Bağlantısı
- K. Nakagawa. (2009). Radiation-Induced Chemical Evolution Of Biomolecules. adiation Physics and Chemistry, sf: 1198-1201. | Arşiv Bağlantısı
- A. Jäschke, et al. (2000). Evolution Of Dna And Rna As Catalysts For Chemical Reactions. Current Opinion in Chemical Biology, sf: 257–262. | Arşiv Bağlantısı
- C. Giussani, et al. (2011). Anatomical Correlates For Category-Specific Naming Of Living And Non-Living Things. NeuroImage, sf: 323-9. | Arşiv Bağlantısı
- L. Witting. (2003). Major Life-History Transitions By Deterministic Directional Natural Selection. Journal of Theoretical Biology, sf: 389-406. | Arşiv Bağlantısı
- M. Vaneechoutte, et al. (2009). From The Primordial Soup To The Latest Universal Common Ancestor. Research in Microbiology, sf: 437-40. | Arşiv Bağlantısı
- N. Lane. (2009). How Life Evolved: Forget The Primordial Soup. The New Scientist, sf: 38–42. | Arşiv Bağlantısı
- M. R. Edwards. (2019). From A Soup Or A Seed? Pyritic Metabolic Complexes In The Origin Of Life. Trends in Ecology & Evolution, sf: 178-181. | Arşiv Bağlantısı
- D. L. Abel, et al. (2006). Self-Organization Vs. Self-Ordering Events In Life-Origin Models. Physics of Life Reviews, sf: 211–228. | Arşiv Bağlantısı
- Author links open overlay panelS.Chooniedass-Kothari, et al. (2004). The Steroid Receptor Rna Activator Is The First Functional Rna Encoding A Protein. FEBS Letters, sf: 43-47. | Arşiv Bağlantısı
- T. A. Steitz, et al. (2003). Rna, The First Macromolecular Catalyst: The Ribosome Is A Ribozyme. Trends in Ecology & Evolution, sf: 411-8. | Arşiv Bağlantısı
- O. Lupi, et al. (2007). Did The First Virus Self-Assemble From Self-Replicating Prion Proteins And Rna?. Medical Hypotheses, sf: 724-730. | Arşiv Bağlantısı
- B. Guang-Ma, et al. (2008). 607-11. Biochemical and Biophysical Research Communications, sf: 607-11. | Arşiv Bağlantısı
- A. Vanerek, et al. (2006). Coacervate Complex Formation Between Cationic Polyacrylamide And Anionic Sulfonated Kraft Lignin. Colloids and Surfaces A: Physicochemical and Engineering Aspects, sf: 55–62. | Arşiv Bağlantısı
- R. J. Stewart. (2011). Complex Coacervates As A Foundation For Synthetic Underwater Adhesives. Advances in Colloid and Interface Science, sf: 85-93. | Arşiv Bağlantısı
- C. Sagan. (1975). Biogenesis, Abiogenesis, Biopoesis And All That. Origins of Life and Evolution of Biospheres, sf: 577. | Arşiv Bağlantısı
- T. E. Pavlovskaya, et al. (1989). Conversion Of Light Energy Into Chemical One In Abiogenesis As A Precondition Of The Origin Of Life. Origins of Life and Evolution of Biospheres, sf: 227-228. | Arşiv Bağlantısı
- N. Ono. (2005). Computational Studies On Conditions Of The Emergence Of Autopoietic Protocells. Biosystems, sf: 223-233. | Arşiv Bağlantısı
- H. Zhang, et al. (2009). Bifurcation For A Free Boundary Problem Modeling A Protocell. Nonlinear Analysis: Theory, Methods & Applications, sf: 2779-2795. | Arşiv Bağlantısı
- S. W. Fox. (1983). Self-Organization Of The Protocell Was A Forward Process. Journal of Theoretical Biology, sf: 321-323. | Arşiv Bağlantısı
- Formamide in non-life/life transition, et al. (2012). R. Saladino. Physics of Life Reviews, sf: 121-123. | Arşiv Bağlantısı
- Y. N. Zhuravlev, et al. (2008). Modelling The Early Events Of Primordial Life. Ecological Modelling, sf: 536-544. | Arşiv Bağlantısı
- B. Ma, et al. (2008). Characters Of Very Ancient Proteins. Biochemical and Biophysical Research Communications, sf: 607-611. | Arşiv Bağlantısı
- H. Ohno, et al. (1991). Simple Coacervate Of Pullulan Formed By The Addition Of Poly(Ethylene Oxide) In An Aqueous Solution. Polymer, sf: 3062-3066. | Arşiv Bağlantısı
- H. Miyazaki, et al. (1996). Preparation Of Polyacrylamide Derivatives Showing Thermo-Reversible Coacervate Formation And Their Potential Application To Two-Phase Separation Processes. Polymer, sf: 681-685. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 20/01/2021 19:50:53 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/25
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.