Gazneliler Devleti'nde Teşkilat Yapısı Nasıldı?
Kurulan devletlerin veya oluşturulan büyük devlet benzeri organizasyonların yönetimi, göründüğünden daha çetrefilli ve girifttir. Monarşi ile yönetilen devletlerde dahi yönetim mekanizmasının işlemesi için birden fazla kuruma ve yüzlerce kişiye ihtiyaç vardır. Yani her bir yönetimsel oluşum kendi elit ve bürokrat sınıfını yaratmak mecburiyetindedir. İşte bu elit ve bürokrat sınıfının içinde bulunduğu yapıyı ilgili devletin "Teşkilat Yapısı" olarak adlandırmaktayız.
Devletlerin teşkilat yapılarının tarih boyunca birbirlerinden birtakım farklılıklar arz ettiği bilinmektedir. Bu farklılıkların en önemli sebepleri arasında coğrafyayı, iklimi, devlet politikalarını ve devletin siyasi sınırlarını sayabiliriz. Bu sayılanlar arasında coğrafya ve iklimin önemi bir adım daha öne çıkmaktadır. Bu önemi bir örnekle açıklamak gerekirse, Gazneli devletinin askeri teşkilatında önemli bir yer tutan filler ve bu fillerden sorumlu olan filbân kurumunu biz Osmanlı devletinde görmemekteyiz.
Gazneliler'in hakim olduğu Hindistan coğrafyası ve bu coğrafyaya uygun olan Asya filleri, filban müessesesinin Gazneli devletinin askeri teşkilatında yer almasına sebep olmuştur. Osmanlılar ise Batı Anadolu coğrafyasında güçlenip daha batıya (Balkanlara ve Doğu Avrupa'ya) doğru genişleme eğiliminde bulunmuştur. Sayılan bu bölgelerde fillerin beslenmesi coğrafi ve iklimsel olarak yeterince uygun değildir. Bu durum ise Osmanlı askeri teşkilatında fillerin görülmemesine sebep olmaktadır.
Yukarıda devletlerin farklı teşkilat yapılarından bahsetmiştik. Ancak şunun da söylenmesi gerekir ki devletleri yöneten elit tabakaların ortak kaygılarından dolayı farklı devletlerde yüzeysel olarak teşkilat "isimler"inin aynı veya benzer olduğunu da görebilmekteyiz. Örneğin hemen hemen her devletin bir askeri teşkilatı ve saray teşkilatı vardır. Ancak bu teşkilatların içerikleri ve önemi zamana, coğrafyaya ve devlet politikasına göre farklılaşmaktadır. Devlet politikasından kastımız ise herhangi bir devletin dış siyasette diplomatik (barışçıl) bir yol izleyebilmesinin yanı sıra askeri (seferler ve savaşlar) ve agresif bir yol da izleyebilir olmasıdır.
Aşağıda teşkilat yapısından ayrıntılı olarak bahsedeceğimiz Gazneliler Devleti (963-1186)'nin hakim olduğu coğrafya Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan'dan müteşekkildir. Sayılan bu coğrafya Gazneliler Devleti için kurulan çoğu müessesenin en önemli sebeplerinden bir tanesidir.
Teşkilat Yapısı
Devletlere hâkim olduğu bölgeleri yönetme konusunda kolaylık sağlayan teşkilat yapısı Gazneliler Devleti için saray teşkilatı, merkez teşkilatı, taşra teşkilatı ve askeri teşkilat olmak üzere dört kısma ayrılmıştır.
Saray Teşkilatı
Gazneliler Devleti’nin devlet teşkilatının başında "Sultan" bulunmaktaydı. Esasen Sultan tabiri, Gazneliler'in 15. hükümdarı olan İbrahim (1059-1099) ile birlikte kullanılmasına karşın galat-ı meşhur (kelime ve/veya deyimlerin geniş bir kesim tarafından yanlış bir şekilde kullanılmasına ve dile bu şekilde yerleşmesine denir) olduğundan Gazneli Mahmut'tan itibaren çoğu Gazneli hükümdara telif eserlerde Sultan denilmektedir.
Gazneliler’de sultanın mutlak bir otoritesi bulunmaktaydı ve “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” olarak düşünüldüğü için özel bir konuma sahipti. Sultan; kanun koyma, adli ve yürütme otoritesi bakımından en üst noktadaydı. Halkın üzerinde de sultanın mutlak bir otoritesi vardı. Sultan, bir karar verirken devlet erkânına danışabilirdi. Ancak son söz sahibi yine kendisiydi. Bu durum devlet adamlarından oluşan meclisin sadece bir danışma meclisi olduğunu göstermektedir.[2]
Sünni mezhebe bağlı olan Gazneli Sultanlar aynı zamanda İslam Halifesine (Abbasi Halifesi) bağlı birer emir durumunda idiler. Halifenin yüksek otoritesini kabul ediyor ve icraatlarında dini hükümler çerçevesinde kalmaya gayret ediyorlardı.[3]
Gazneli Sultanlar halifeyi yüksek otorite tanıyarak bir nevi fetihlerine meşruiyet sağlıyorlardı. Seferlerden elde edilen ganimetin bir kısmı ise Bağdat’a yani halifeye gönderilmekteydi.[2] Bundan başka sultanların şahsiyetleri, devlet idaresinde büyük önem arz etmekteydi. Bunun bir neticesi olarak devletin yükselmesi Gazneli Mahmut’a mal edilirken devletin yıkılma sürecinin başlangıcının müsebbibi olarak I. Mesud gösterilmektedir.[4]
Saray teşkilatının başında bulunan "Sultan" için bazı alametler bulunmakta olup bu alametler, hükümdarın hükümdar olduğunu kanıtlamaktadır. Bu alametler ise şu şekildedir:
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
- Halife tarafından verilen unvan ve lakaplar (örneğin, Sultan Mahmud başarılı geçen ikinci Hint seferinden sonra "Gazi", dokuzuncu Hint seferinden sonra ise "Nizameddin" lakaplarını almıştır.),
- Hükümdarın kendi adına sikke bastırması,
- Cuma günleri kendi adına hutbe okutması,
- Hil’at (Bir nevi elbisedir. Sadece hükümdarlar tarafından giyilmez aynı zamanda hükümdarların onurlandırmak istediği devlet adamlarına da sultan tarafından verilen bir kıyafettir.)
- Menşur (Bir bölgenin bir kimseye verildiğine dair belge anlamına gelir. Bu belge bazı bölgelerin kimi zaman vergi muafiyetini de göstermektedir.)
- Bayrak
- Çetr
- Başkent
- Saray
- Taht
- Nevbet (Askeri mızıka takımının hükümdarın sarayı veya otağı önünde davul vurarak icra ettiği musikiye denir. Bu musikiyi icra etme işlemi gün içinde belirli sayılarla kurallaştırılmıştır.)
- Yüzük,
- Ğaşiye (Deriden yapılmış altın sırmalı iplikle süslenmiş eyer örtüsüdür. Törenlerde ve bayramlarda hükümdarın önünde taşınır.)
- Altın kemer, toka, kabzalı kılıç, eyerli at...
Aynı zamanda bu alametlerden bazılarını, hükümdara karşı isyan eden kimselerin kullandığını da görmekteyiz. Günümüzde zaman zaman kullanılan "isyan bayrağını açmak" tabiri de bağımsızlık ve hükümdarlık simgesi olan bayraktan gelmektedir.
Saray Erbabı
Sultandan sonra gelen saray erbabına bakacak olursak:
- İlk olarak karşımıza Hâcib-i Buzurg çıkar. Buzurg kelimesi büyük, ulu, azim anlamındadır.[5] Saray teşkilatında hükümdardan, bütün devlet teşkilatında da hükümdar ve vezirden sonraki en yüksek makamdır. Bu makama bizzat sultanın kendisi atama yapar.
- Hâcib-i Buzurglar sarayın bütün işlerinden sorumlu idiler.[4] Bu makama genellikle gulamlar (Eski İslam devletlerinde orduda, idarede ve sarayda çalıştırılmış köle ve esirler) dan bilhassa da Türk gulamlardan kişiler atanırdı. Hâcib-i Buzurglar, siyah libas (elbise), iki dilimli külah ve altın kemer verilerek atanırdı.[3]
- Hâcib-i Buzurg'dan sonraki en yetkili kimse ise Hâcibler'dir. Hâcib'in kelime anlamı kapıcı, perdedâr, vezir-i mutlaktır.[5] Gazneliler’de saray hizmetleri, kumandanlık ve valilik gibi önemli vazifeler Türk gulamlardan yetişmiş ve haciblik payesine ulaşmış kişilere verilirdi. Bir gulamın hacib olabilmesi için belli bir süre eğitimden geçmesi gerekmektedir. Hâciblik unvanı, saraya mensubiyet ve hükümdarın itimadına mazhariyet gibi önemli bir anlam ifade etmektedir.[4]
- Ağaçi, Türkçe’de ağaci olarak anılan tabir hükümdar ile devlet erkânı arasındaki iletişimi sağlayan bir kurumdur.[3], [4] Bu kurumun varlığı hükümdara doğrudan ulaşılabilirliği, engellemektedir. Bu durum hükümdarın kutsiyetine ve büyüklüğüne katkı sağlarken, Ağaçi kurumuna mensup kişilerin kendi çıkarları için devlet adamlarından gelen haberleri hükümdara iletmeme veya eksik-yanlış iletme gibi sorunları da ortaya çıkartmaktadır.
- Perdedâr, kelime Farsça olup "Büyük bir kimsenin kapısında bekleyip içeri girenleri kontrol eden, içeri ve dışarıyı ayıran perdeyi kaldıran kimse, kapıcı." anlamına gelmektedir.[5] Padişahlarla vezirler ve valilerin resmi dairelerinin kapı perdesi yanında duran görevli için kullanılan bir tabirdir. Sultanın özel emirlerini gereken yerlere ulaştırmak, sultanın istediği kimseleri çağırmak, sultan tarafından verilen başka emirleri yerine getirmek gibi görevleri vardır.[3]
- Nedim kelimesinin sözlükteki anlamı şudur: "Büyük bir kimseyi sözleri ve fıkralarıyla eğlendiren kimse."[5] Aynı zamanda hükümdarın kadeh arkadaşı olarak da geçmektedir.[6] Zamanla bu tabir padişahın yakınlarını ifade etmek için kullanılır hale gelmiştir. Bunların içinde padişahları eğlendirenler bulunduğu gibi devlete zararı dokunan kişiler de bulunmaktadır. Nedimler genellikle saraylarda bulunurlar.[3] Nedimler bir açıdan da siyasi ve bürokratik işlerle bunalmış olan Sultanın rahatlamasını sağlayan kişiler konumundadır.
- Debir-i Saray, diğer bir adı debir-i gulemân idi. Debir kelimesi, Farsça olup "katip" anlamına gelmektedir.[5] Bu kişinin vazifesi, saray kölelerinin isimlerinin yazıldığı defteri tutmaktı.[4]
- Âhur Sâlâr, sarayın ve hükümdarın hayvanlarına bakan, has âhurun başındaki kişiye denir. Âhur kelimesinin aslı Türkçe olup Farsçaya geçmiştir ve günümüzde "ahır" olarak kullanılmaya devam etmektedir.[5] Sâlâr kelimesi ise, Farsça olup baş, reis anlamındadır.[5] Âhur Sâlâr'ın emri altında hademe, seyis gibi kimseler bulunur.[4]
- Emir-i Haris, saray ve çevresinin muhafazası ile sultanın ve saray büyüklerinin tutuklanma ve infazı ile ilgili emirlerini ifa eden kişidir.[3] Haris kelimesi Arapça olup "koruyucu, bekçi, muhafız" anlamlarına gelmektedir.[7] Saray ve çevresinin korunmasıyla görevli olan, Samaniler ve Abbasilerden ödünç alınan bu kişiyi Nizamülmülk, verilen cezaları uygulayan kişi olarak tanımlamıştır.[18] Bu kurumun aktif olarak faaliyet gösterdiği dönemler büyük bir olasılıkla, devletin iç organlarının yani devlet adamlarının birbirleri arasındaki mücadelelerin ve saray entrikalarının had safhada olduğu dönemlere denk gelmektedir. Bu mücadeleler ve entrikalar kimi zaman bizzat Sultanın şahsına yönelik olarak da yapılmaktadır.
- Hazinedâr, gerektiği zaman harcanmak, bağışlanmak ve hediye edilmek üzere sarayda özel bir dairede muhafaza edilen nakit, mücevher ve değerli eşyalardan müteşekkil hazinenin amiridir. "Hâzin" diye de adlandırılmaktadır.[4]
- Silahdâr, sultana ait silahların muhafazası görevini yerine getiren kişidir. Candâr tabiri de silahdâr manasında kullanılmaktadır. Muhafız ve bekçi gibi anlamlarda kullanıldığı da görülmekle birlikte sürekli olarak sultanın huzurunda kılıçlı olarak bekler.[4] Bu kurumun mensupları bir nevi sultanın yakın korumalarıdır.
- Camedâr, sultanın elbiselerini came-hanede muhafaza eden kişidir.[4] Came kelimesi Farsça olup, "elbise ve çamaşır" anlamında kullanılır.[5]
- Kethüda, vezirin kararlarını vilayet hâkimleri ve ümera vasıtasıyla ifa eden kişidir. Sadece sultanın değil, şehzade, vezir ve ümeranın da kethüdası bulunur.[3] Kelimenin etimolojisi, Farsça "ev, köy, taht" anlamındaki "ked" kelimesi ile "sahip, malik ve efendi" anlamındaki "hüda" kelimesinin birleşiminden oluşmaktadır. Hüda kelimesi aynı zamanda "tanrı" anlamında da kullanılmaktadır. Osmanlıcada bu kelimenin karşılığı olarak "kahya" kelimesi verilmektedir. Ancak kahya kelimenin kökeni tam olarak aydınlatılamamıştır.[8]
- Devaddâr değerli evrakların, mektup nüshalarının ve sultana ait kitapların muhafaza edildiği devat-hane adlı dairenin başındaki kişidir.[4] Kelime "divitdar" olarak da geçmektedir. Divit, eskiden belde taşınan, genellikle gümüşten yapılan bir nevi yazı takımıdır.[9]
- Alemdâr ve Çetrdâr, birincisi sultanın bayrağını taşıyan ve muhafaza eden görevlidir. İkincisi ise sultanın çetrini taşıyan ve muhafaza eden kişidir.[4]
- Çaşnigir ve Şaraptâr, birincisi hükümdarın yemeğini hazırlayan ve sofra hizmeti gören kimsedir. Ayrıca hükümdarın zehirlenme tehlikesini ortadan kaldırmak üzere onun yemeğini sultandan önce tadan kişidir. Diğeri, sarayın maşrubathanesinin amiridir.[4] Çaşnigir kelimesi Farsça olup, önemli kimselerin yemeklerinin lezzetini kontrol eden kimse olarak anlamlandırılır.[5]
- Resuldâr, sarayda elçi teşrifatından sorumlu kimsedir. Günümüzde mihmandarın karşılığıdır.[4] Resul kelimesi, elçi ve sefir anlamındadır.[5]
- Filbân (Fil bakıcıları), pilbân olarak da adlandırılmaktadır. Ordudaki fillerin eğitimi ve bakımından sorumlu kişilerdir. (Savaşlarda fil kullanımı için bu yazımıza bakabilirsiniz). Fillerin zarar görmesi ya da düşman eline geçmesi halinde bu kişiler sorumlu tutulmaktadır.[4] Filban kelimesindeki "bân" eki Farsça olup sonuna eklenen kelimelere gözetici, koruyucu, koruyan anlamları katar.[10]
Merkez Teşkilatı
Divan-ı Vezâret
Divan kelimesi Farsçadır ve "büyük, yüce meclis" anlamlarına gelmektedir.[11] İdari teşkilatta sultandan sonraki en yetkili makamdır. Bu divanın başında vezir bulunmaktadır.[2], [4] Vezir, sultanın vekili sıfatıyla devletin bütün işlerini idare eder. Bu makam Divan-ı Hâce ve Divan-ı Vezir olarak da adlandırılmaktadır.[4]
Veziri sultanın bizzat kendisi seçer. Vezir seçimlerinde atanacak kişinin sadakat ve doğruluğunun yanı sıra bazen de irsiyet önemlidir. Gazneli vezirleri, askeri yetkilere de sahiptirler. Ordulara bizzat kumanda edebilirler. Vezirlik semboller ise hilat-ı vezâret, yüzük (mühür), divit, sarık ve tırazdır.[4] Tıraz, eskiden elbiselerin yakalarına, yen ağızlarına, önlerine ve eteklerine sırma vb. ile işlenen alametlere verilen isimdir.[12]
Vezirlerin atanması sırasında askeri sınıfa mensup bazı devlet adamlarının olaya müdahil olduğu görülebilmektedir. Her devlet adamı kendisi ile iyi geçinecek kimselerin vezir olarak atanmasını istemektedir. Bundan dolayı hükümdarı bilgilendirmek için yazılan Siyasetnâme ve nasihatnâmelerde vezir olacak kişide aranması gereken özellikler sıralanmıştır.
Yeni tayin edilen vezirler ile sultan arasında muvazaa diye adlandırılan bir anlaşma imzalanmaktaydı. Bu anlaşma da sultanın ve vezirin yapacağı görevler yazılmaktaydı. Bu anlaşma bir bakıma vezir için hayat garantisi niteliğindeydi.[2] Çünkü devlet içerisindeki başarısızlıklardan genellikle vezirler sorumlu tutulmaktaydı.
Vezirin maiyetinde sultan tarafından atanan hacibler, debirler, mütercimler, divitdâr, perdedâr, silahdâr, camedâr, şaraptâr, çaşnigir gibi görevliler de bulunmaktaydı.[2], [4] Bütün bunların yanı sıra vezirlik çok da arzu edilen bir makam değildi. Geniş yetkilere sahip olması, zaman zaman sultandan bağımsız hareket etmesine neden olmakta bu da sultanı gücendirmekteydi.[2] Bu gibi durumlar sebebiyle vezirler çoğu zaman ölüm ile karşı karşıyaydılar.
Divan-ı Vezâret, aynı zamanda devlette mali işlerle ilgilenen en üst bölümdür. Bu divan, vergilerin ve çeşitli gelirlerin toplanması ve kullanılmasında söz sahibidir.[2] Önemli Gazneli vezirlerinden bazıları şunlardır: Abu’l Abbas Fazl b. Ahmed Isfarayâni, Abu’l Kasım Ahmed b. Hasan Meymendi, Muhammed b. Abbas b. Mikail Nişâburi (Hasenek), Ahmed b. Abdüssamed.
Divan-ı Risâlet
Devletin harici ve dâhili bütün yazılı belgelerinin idaresi ve vesikaların hazırlanmasıyla görevli olan makamdır. Bu makamın başında ise, sahib-i divan-ı risâlet olarak adlandırılan kişi vardır. Makamın asıl işi, devlete ait yazışmaları yürütmektir. Diğer bir görevi ise kendisine gelen evrakı, mektupları muhafaza etmektir.[4]
Divan-ı Risâlet makamına genellikle güvenilir kişiler tayin edilmek istendiği için devlet hizmetinde çalışmış olanların oğulları veya yakınları atanmaktaydı. Önemli haberleşmeler sultanın kendisi tarafından yazdırılmaktaydı. Divan-ı risâlet, seferde sultana eşlik ederdi.[2] Aynı zamanda herhangi bir sebepten ötürü huzura gelen elçilerle yapılan görüşmelere vezirin yanında katılırdı.[4]
Debirler, muharrirler (yazıcı, katip), mütercimler ve divan-bânlar, Divan-ı Risâlet’te görev yapan memurlardır. Bu memurlar, güzel yazı yazan ve edebi şahsiyete sahip olan kişilerdi. Bu makamda bulunan önemli kişilerden bazıları şunlardır: Ebü’l-Feth Büsti, Ebu Nasr-ı Mişkân ve Ebü’l-Fazl Beyhâki.[2]
Bu divana atanan memurların edebi yönlerinin kuvvetli olması beklenirdi. Divan-ı Risâlet memurunda istenen bu özellik, yabancı devletlere gönderilen mektuplardaki dilin etkili bir şekilde (üstü kapalı göndermeler ve tehditler) kullanılmasının ve bu mektuplarda sultanın övülüp yüceltilmesinin istenmesi dolayısıyla önem arz etmektedir. Aynı zamanda mektuptaki yazılan yazı stilinin göze hoş görünmesi de beklenmekteydi.
Divan-ı İstifâ
Bu divan, müstakil olmayıp divan-ı vezârete yardımcı olmaktadır. Divanın başındaki kişiye "müstavfi" denilmektedir. Kelime anlamı tam, mükemmel demektir.[13] Bu zat, işlerinden vezire karşı sorumludur. Görevi ise, mali işlerle ilgilenmek ve haracı toplamaktır.[2]
- Dış Sitelerde Paylaş
Divan-ı İşrâf
Devletin içteki haberleşme ve gizli haber alma makamıdır. Başındaki kişiye sahib-i divan-ı işrâf denir. Bu divan başkanının emrinde ülke genelinde “müşrif” denilen sayısız temsilcisi vardır. Müşrif kelimesi, İslam devletlerinde askeriye ve adliye dışındaki kurumları denetleyen Divan-ı İşrâf'ın başkanı ve ona bağlı memurları ifade eden bir tanımdır.[14]
Müşrifân-ı dergâh denilen memurların çoğu sarayda görevliydi. Bunlar, saray erbabını gözetim altında tutmaktaydılar. Bu gözetimden sultanın ailesi ve oğulları dahi kaçamazdı. Bu divan aynı zamanda devletin mali idaresini de kontrol etmekteydi. Ayrıca savaştan alınan ganimetin pay edilmesi sırasında müşrif sultanın beşte birlik hissesi ayrılırken hazır bulunurdu.
Gözden düşen bir memurun malının müsadere edilmesi sırasında da müşrif görev almaktaydı. Müşrif bir de vakıfları teftiş ederdi.[2] Özellikle Mahmud ve Mesud zamanında ülkedeki casus ağı artmıştır. Bu ağ komşu devletlerin saraylarına kadar ulaşmıştır.[4]
Denetlenen ve takip edilen kişilerin sultanın en yakınlarına kadar genişlemiş olması, devletin veraset sistemi ile yakından ilişkili gibi durmaktadır. Sultanın oğullarının babalarına karşı taht mücadelesine girmemesi ve devlet yönetiminin sekteye uğramaması için bu kişiler her daim gözetim altında tutulmak istenmektedir.
Divan-ı Arz
Ordunun umumi idaresinden sorumludur. Divanın başındaki kişiye "ârız" veya "sahib-i divan-ı arz" denir. Merkezdeki divandan başka eyaletlerdeki emirlerin de divan-ı arzları vardır.[4] Görevi asker toplama, teşkilatlandırma, teçhizat tedariki ve askerin terfii ve maaşlarıyla ilgilenmekti.
Ârız, ünlü komutanlardan ziyade ordu yönetmede başarılı sivillerden seçilmekteydi. Hükümette ve protokolde vezirden sonra gelen ikinci adamdı. Ârız’ın bir görevi de barış zamanlarında ordunun ihtiyacını karşılamaktı. Savaş zamanlarında ise ordunun karargâh komutanıydı. Ayrıca sefer esnasında lojistik desteği sağlardı.[2] Ârız, bizzat sultan tarafından atanırdı. Vezir ve sahib-i divan-ı risâlet gibi hâce unvanını kullanırdı. Sultanın resmi ve özel bütün kabullerinde bulunma hakkı vardı.[4]
Divan-ı Arz'ın başına ünlü komutanlardan ziyade sivillerin atanmasının sebebi temel olarak hükümdarların isyan korkusuydu. Özellikle başkentten uzak bölgelerde bazı güçlü ve nüfuz sahibi komutanlar sultandan bağımsız hareket edebilmekte ve merkezden gelen emirleri bazı durumlarda uygulamamaktaydı. Bundan dolayı askeri yönden başarılı kimseler yerine sivil kimseler bu divanın başına atanmaktaydı.
Divanın en önemli görevleri arasında barış zamanı askerlerin halkı rahatsız etmeden durmasını sağlamak yer almaktadır. Seferlerin azalması askerler için seferlerden elde edilen ganimetin de azalması anlamına gelmekte ve ordu içerisinde bu durum huzursuzluk yaratabilmekteydi. Divan-ı Arz'ın başındaki kimsenin sabit duran ordu ile halk arasındaki dengeyi koruyabilmesi ve her iki grubu da tabiri caizse küstürmemesi gerekmekteydi.
Divan-ı Berid
Berid kelimesi, "postacı, haberci ve ulak" anlamlarına gelmektedir.[15] Divan-ı Berid, posta ve haber alma işleriyle meşgul olan divan idi. Bu divanın başındaki kimseye "sahib-i berid" denilirdi. Bu divanın başına güvenilir kişilerin atanması elzemdi. Çünkü sultan devletin en uzak köşelerinden haberleri bu divan sayesinde alırdı. Bu yüzden sahib-i beridi sultan kendisi tayin ederdi. Sahib-i beridlerin atlı yardımcıları vardı.
Bu yardımcılar vasıtasıyla haberler hızlı bir şekilde sultana iletilirdi. Bu haberler şifreli bir şekilde ilk olarak merkezdeki divan-ı risâlete bildirilirdi. Bu divan da çalışanların görevlerinin önemi sebebiyle ücretleri peşin olarak ödenirdi.[2] Sahib-i beridliğe tayin edilen kimse görev yerine gitmeden önce devletine sadık kalacağına dair yemin ederdi.[4]
Divan-ı Berid memurlarının bazı konularda muafiyetleri vardır. Örneğin merkeze haber ulaştırmak için yola çıktığı zaman, hiçbir şekilde hiçbir kimse tarafından durdurulamaz ve sorgulanamazdı. Ek olarak bu memurlar elzem durumlarda istediği kervansarayda durabilir ve oradan bir binek olarak istediği atı alıp yollarına devam edebilirdi.
Divan-ı berid ve divan-ı risâlet memurlarının maaşlarının yüksek tutulma sebebi ise, herhangi bir yabancı devletten rüşvet alarak devlet sırlarını satmasını engellemekti. Devlete sadık kalacaklarına dair yemin etmeleri de aynı çekinceye karşı bir tedbirdir.
Divan-ı Vekâlet
Hükümdara ait malı ve mülkü idare eder ve hükümdarın ailesinin mali işlerine bakardı. Bundan başka saray hizmetinin düzgün bir şekilde yürütülmesi ve ihtiyaçlarının karşılanmasıyla da sorumluydu. Bu divanın başkanına "vekil-i hass" denilmektedir.[2]
Divan-ı Mezâlim
Mezâlim kelimesi "zulümler, işkenceler ve haksızlıklar" anlamına gelir.[16] Sultanın örfi hukuk gereği adı geçen divana katılmakta, doğrudan hâkimlik yaparak halkın şikayetlerini dinlemekte idi.[2]
Bu uygulama çoğu zaman hükümdara ulaşıp şikayetlerini dile getiremeyen halk için önemlidir. Divan-ı mezâlim, bir nevi ulaşılamaz ve görülemez olan hükümdarın ulaşılabilir ve görülebilir olup halkına güven vermesini ve onları kendisine bağlı kalmasına/isyan etmemesine katkı sağlar.
Divan-ı Müsâdere
Müsâdere kelimesi, "bir suçluya ait malın ve mülkün bir kısmına veya tamamına devletin el koyması" anlamına gelir.[17] Gözden düşen devlet erkânının malı ve mülkü müsâdere edilmekte idi. Müsâdere sırasında bir heyet oluşturulmaktaydı. Bu heyet müsâdere edilecek kişinin evine gider ve mal sayımı yapardı. Neticede müsâdere edilen mal ve mülk sultanın hazinesine aktarılırdı.[2]
Adli Sistem
Gazneliler Devleti’nde adlı işlerden sorumlu olarak kadılar vardı. Her şehirde bulunan kadılarla birlikte her eyalette de Kadılkudât bulunmaktaydı. Bu kimsenin görevi kadıları denetlemek idi. Kadıların ücretleri özellikle yüksek tutulmaktaydı. Kadı hükümleri, vali memurları tarafından yerine getirilirdi. Yukarıda bahsedilen Divan-ı Mezâlim de adli sistemin başka bir ayağıdır.[2]
Taşra Teşkilatı
Eyalet İdaresi
Bir eyalette merkezdeki teşkilatın üç şubesi bulunmaktaydı; bunlar sivil, asker ve adlidir. Sivil idarenin başında "sahib-i divan" denilen kişi bulunurdu. Askeri idarenin başında olan kişi aynı zamanda eyaletteki en güçlü isimdi. Bu kişiler hanedan mensupları veya ordunun başındaki komutanlar (sipehsâlârı, sâlâr) idi. Adli idarenin başında ise "Kadılkudât" bulunmaktaydı.[2] Askeri idarenin başındaki kişiler bizzat sultan tarafından emir unvanıyla atanırlardı.
Bölge İdaresi
Bölgeden kastedilen, reisin memuriyet sahası olan bir mahal ve şehir veya farklı büyüklükteki bir yerleşim merkezidir. Beyhâki’ye göre bölgeler şunlardır: Gazne, Nişabur, Rey, Belh, Büst, Tırmiz, Mükrân, Puşenk, Gurgan ve Taberistân. Bölge idaresindeki görevlilerden bazıları ise şu şekildedir: Yerli halk tarafından kabul gören bir aileden olup sultan tarafından atanan ve şahne (bir nevi şehir zabıtası)nin emrinde iş gören Reis, şehirlerden daha küçük yerleşim birimlerinin yöneticisi olan Zâim, şehirleri korumak ve asayişi sağlamakla görevli olan Şahne, şehir ve kasabaların vergi işleriyle sorumlu olup aynı zamanda vergi tahsil eden Amil, Müslümanların şeriata göre yaşayıp yaşamadığını denetleyen Muhtesib, şehrin emniyetini sağlamakla görevli olan Halife-i Şehr, bayram ve Cuma namazlarında hutbeyi okuyan Hatib ve şehrin kalesinin güvenliğinden sorumlu olan Kutval.[2], [4]
Askeri Teşkilat
Gazne ordusunun temelini gulamlar oluşturmaktadır. Bunlara vassal güçleri, hür olarak orduya katılan Türkmenleri ve sadece savaşlarda orduya katılan gazileri de ekleyebiliriz.[4] Gazneli ordusu daima savaş durumunu korumaktaydı. Bundan dolayı ordunun hareketsiz kalması ordu içinde huzursuzluk yaratabilmekteydi. Bu yüzden askeri olabildiğince bazı işlerle meşgul etmek elzemdi. Gazneli ordusu şu unsurlardan oluşmaktadır: gulamlar, muntazam birlikler, eyalet askerleri, ücretli askerler ve gönüllüler (gaziler).
Ordunun ağırlıklı kısmı gulamlardan oluşmaktaydı. Bu gulamlar Türkler, Hintliler ve Tacikler’den müteşekkildi. Bunlardan başka orduda Afganlar, Araplar ve Kürtler de bulunmaktaydı. Ücretli askerler olarak ise, Oğuzlar, Karluklar, Yağma ve Halaçları sayabiliriz. Gazneli ordusunda önemli bir unsur da Hint seferleri neticesinde alınan fillerdi.[2] Gazneli ordusundaki gulamların önemi, devletin kuruluş devrinden itibaren kendisini hissettirmektedir. Bu gulamların başında Sâlâr-ı Gulamân unvanında birisi bulunmaktaydı.[18]
Savaş anında toplanan bölge kuvvetleri ve gaziler de ordunun bir kısmını oluşturmaktaydı. Bölgedeki yetkili kişiler tarafından toplanan bu kuvvetler kendi şehirlerinin adlarıyla bilinirlerdi. Gaziler ise, Müslüman olmayan topraklara yapılan seferlere iştirak eden gönüllü birliklerdi. Bu birlikler, maaşlı askerler olmayıp sadece savaş ganimetinden pay alırlardı.[4]
Ordunun başkumandanı bizzat sultanın kendisiydi. Ondan sonra en yetkili kişi ise "Hâcib-i Buzurg" idi. Gazneli ordusu ağırlıklı olarak süvariydi. Bu askerler silah olarak ok ve yay, gürz, mızrak, kılıç gibi silahlar taşırlardı. Yayaların silahları ise ok ve yay, kısa kılıç ve gürz idi. Ayrıca ordu içerisinde zırh ve kalkan kullanımı da yaygındı.[2]
Gazneliler’in savaş teşkilatı ise, kalp (merkez), meymene (sağ kanat), meysere (sol kanat), mukaddem, talâye veya talia (öncü kuvvetler), saka veya mâyedâr (takviye kuvvetler) olarak tertip edilmiştir. Beyhâki’ye göre bu sistem, tâbiye olarak adlandırılır. Sultanın katıldığı seferlerde, ordunun sağ kanadının idaresi Horasan Sipehsâlârına, sol kanadının idaresi ise, Hâcib-i Buzurg'a verilirdi. Kanatların görevi, düşmanı her iki taraftan da sarıp yok etmekti.[4] Gazneli ordusunun sayısı hakkında bazı bilgiler vardır. Gazneli Mahmud döneminde ordunun miktarı için yaklaşık olarak yüz bin sayısı verilmektedir.[2]
Ancak verilen nüfus ve asker sayılarına her zaman ihtiyatlı yaklaşmamız gerekmektedir. Tarihi kaynaklar çoğu zaman bazı olayları ve sayıları abartarak verdikleri için bu sayıların "kesretten kinaye" olarak değerlendirilmesi daha doğru gibi gözükmektedir.
Sonuç
Devletlerin, hâkimiyetleri altına aldıkları bölgeleri düzgün ve süreklilik arz eden bir biçimde yönetebilmesinde kolaylık sağlaması bakımında teşkilatlanabilesi önemlidir. Oluşturulan kurumlar (divânlar) her şeyden önce bir ihtiyaca karşılık gelmektedir. Bununla birlikte devletin hâkim olarak yönettiği bölgelerin coğrafyası, iklimi, demografik yapısı gibi faktörler, oluşturulan kurumların içeriğini ve kapsamını etkilemektedir.
Unutulmaması gereken bir nokta daha vardır ki, bir ihtiyaca karşılık gelen kurumlar o ihtiyaç ortadan kalktığında işlevlerini yitirebilmelerine karşın çoğu zaman ortadan kaybolmamaktadırlar. Aynı coğrafyada kurulan farklı devletlerde isim ve içerik değiştirerek varlıklarını sürdürmektelerdir. Buna göre, teşkilat sistemi içerisindeki her bir kurum zamana bağlı olarak etkisini yitirebilir veya genişleyebilir. Gazneli Devleti’nin teşkilat yapısı da bu özelliklerden âzâde değildir.
Örneğin, askeri kurumların önemi savaş zamanında artarken diplomatik ilişkilerin ön planda tutulup barışın sağlandığı dönemlerde bu kurumun önemi ve etkisi nispeten azalmaktadır. Aynı şekilde devlet içerisinde taht mücadelelerinin arttığı bir dönemde saray teşkilatındaki memurlar ön plana çıkmakta ve bazen bu mücadeleler içerisinde yer alabilmekteydi.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 3
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- M. Q. İbadi. (Doktora Tezi, 2018). Bir İslam Şehri Olarak Gazne (338/949-492/1099). Not: Necmettin Erbakan Üniversitesinde yapılmıştır..
- ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v E. Merçil. (2019). Gazneliler. Yayınevi: Bilge Kültür Sanat. sf: 195.
- ^ a b c d e f g M. H. Palabıyık. (Doktora Tezi, 1996). Gazneli Devleti Saray Teşkilatı. Not: Atatürk Üniversitesinde yapılmıştır. (Erzurum)..
- ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w x y z 10 G. Nuhoğlu. (Doktora Tezi, 1995). Beyhaki Tarihine Göre Gaznelilerde Devlet Teşkilatı Ve Kültür. Not: İstanbul Üniversitesinde yapılmıştır..
- ^ a b c d e f g h i j Ş. Sami. (2016). Kamus-I Türki. ISBN: 978-605-9375-25-2. Yayınevi: Nadir Eserler Kitaplığı. sf: 664.
- ^ N. Bozkurt. Nedim. (1 Ocak 2006). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2022. Alındığı Yer: TDV İslâm Ansiklopedisi WEB SİTESİ | Arşiv Bağlantısı
- ^ Anonim. Hâris. (1 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2022. Alındığı Yer: Kubbealti Lugati | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Canatar. Kethüda. (1 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2022. Alındığı Yer: TDV İslâm Ansiklopedisi WEB SİTESİ | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kubbealti Lugati. Divit. (1 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2022. Alındığı Yer: Kubbealti Lugati | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kubbealti Lugati. Bân. Alındığı Tarih: 25 Kasım 2022. Alındığı Yer: Kubbealti Lugati | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kubbealti Lugati. Divan. (1 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 26 Kasım 2022. Alındığı Yer: Kubbealti Lugati | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kubbealti Lugati. Tıraz. (1 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 26 Kasım 2022. Alındığı Yer: Kubbealti Lugati | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kubbealti Lugati. Müstevfi. (1 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 26 Kasım 2022. Alındığı Yer: Kubbealti Lugati | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. S. Küçükaçcı. Müşrif. (1 Ocak 2006). Alındığı Tarih: 26 Kasım 2022. Alındığı Yer: TDV İslâm Ansiklopedisi WEB SİTESİ | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kubbealti Lugati. Berid. (1 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 26 Kasım 2022. Alındığı Yer: Kubbealti Lugati | Arşiv Bağlantısı
- ^ anonim. Mezalim. (1 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 26 Kasım 2022. Alındığı Yer: Kubbealti Lugati | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kubbealti Lugati. Müsadere. (1 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 26 Kasım 2022. Alındığı Yer: Kubbealti Lugati | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b C. E. Bosworth. (1992). The Ghaznavids Their Empire In Afghanistan And Eastern India 994-1040. Yayınevi: Munshiram Manoharlal Publishers. sf: 101.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 16:41:45 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13429
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.