Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Feminist Epistemoloji: Bir Şeyi Bilip Bilemeyeceğimiz, Cinsiyet ile Sınırlandırılmış Olabilir mi?

Epistemolojiyi Feministleştirmek Mümkün mü? Çağdaş Epistemolojide Bilgi ve Cinsiyet Tartışmaları, Bilebileceklerimizin Cinsel Sınırları ile İlgili Bize Neler Söylüyor?

Feminist Epistemoloji: Bir Şeyi Bilip Bilemeyeceğimiz, Cinsiyet ile Sınırlandırılmış Olabilir mi? pixabay.com
Feminizm, modern dönemde en hızlı ivme kazanan hareketlerden biridir.
17 dakika
7,099
Evrim Ağacı Akademi: Felsefe Ağacı Yazı Dizisi

Bu yazı, Felsefe Ağacı yazı dizisinin 7. yazısıdır. Bu yazı dizisini okumaya, serinin 1. yazısı olan "Felsefe Nedir? Felsefe Gerekli midir? Felsefe Nasıl Çalışır ve Alt Dalları Nelerdir?" başlıklı makalemizden başlamanızı öneririz.

Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için veya kayıt olun.

EA Akademi Hakkında Bilgi Al
Tüm Reklamları Kapat

Saplantılı bir epistemolog, epistemolojiye dair neredeyse her şey ile ilgilenme konusunda cüretkar ve azimli olmaya dikkat edecektir. Bu nedenle baştan belirtmekte fayda görüyoruz ki bu yazı, bir epistemoloji yazısıdır ve epistemoloji açısından konuyu ele almaktadır. Yazar, feminist kuram hakkında öne sürmek veya söz etmek durumunda kaldığı her konuda eleştiriye ve önerilere açıktır. Diğer yandan daha önce ele aldığımız epistemolojiye giriş, dini ve reformcu epistemoloji, doğallaştırılmış epistemoloji, erdem epistemolojisi ve Gettier problemi yazılarımızı okumanız, bu içeriğin sizin için daha verimli olmasına katkı sağlayacaktır. Çünkü çağdaş epistemolojideki yaklaşımlar birçok tartışma başlığı altında çoğunlukla birbiriyle ilişkilidir.

Bilen birinin kültürel aidiyeti, cinsiyeti, bireysel deneyimleri, eğitim süreci veya başka türden bir kimliği, bilme sürecinin kendisinde etkili midir? Bu farklılıklar bilişsel mekanizma olarak bilme aygıtı ya da işlemcisi olan zihnimize dışarıdan gelen girdilerin farklılığına işaret etmektedir. (Quine’ın işaret ettiği gibi!) Bu farklı girdiler, zihinsel çıktılar üzerinde bir etki sahibi olabilir. İşte tam bu noktada bir erkek ve bir kadının deneyimlerinin farklılıklarını düşünün. Örnek olarak bir doğumun acısını bilmeyi ele alın, bir erkek bu bilmeye epistemik olarak asla tam anlamıyla sahip olamaz gibi görünüyor. Çünkü bu acı ve doğum sürecinin bilişsel girdisini hiçbir zaman (en azından yakın zamanda) deneyimlemeyecek gibi duruyor. Bu haliyle bir erkek, kadınların bu ve benzeri konularda deneyimleri, bilişsel süreçleri ve bunların çıktıları hakkında bir bilgi sahibi, tam anlamıyla, olabilir mi? Şimdi analitik felsefenin epistemolojiye dair klasik örneğine tekrar dönelim;

Sosyal Epistemolojinin Etkisi

Geleneksel epistemolojide uzun süre kabul edilen tanım şöyleydi: S, P'yi bilir ancak:

Tüm Reklamları Kapat

  • S, P'ye inanıyorsa (zihinsel kabul)
  • P doğruysa (doğruluk unsuru: doğru olmayan şey bilinemez!)
  • S, P'yi gerekçelendirmişse.

Bilme sürecinin büyük oranda bu üç unsur (inanç, doğruluk ve gerekçelendirme unsurları) ile şekillendiği Gettier'in itirazına kadar epistemoloji tarihinde genel bir kabuldü. Bu üç parçalı bilgi tanımı bilgiye, "gerekçelendirmiş doğru inanç" adını veriyordu.

Çağdaş epistemoloji yönünü 1963 yılında yayınlanan Gettier’in bu ünlü makalesi ile büyük oranda gerekçelendirme kuramlarına dönmüştü. Doğru inancı bilgi yapan şeyin ne olduğu ve gerekçelendirmenin tam anlamıyla şans faktörünü dışlayıp dışlayamadığı hala birçok açıdan önemini koruyan bir başlıktır. Söz konusu makale, Gettier problemi ile epistemolojinin tam anlamıyla göbeğine oturmuştur. Zaman içerisinde içselcilik ve dışsalcılık olarak bilinen iki büyük epistemik gerekçelendirme kuramı kümesi Gettier problemiyle beraber bilginin doğası ve mimarisi üzerine yapılan tartışma başlıklarına yönelmiştir. Feminist epistemolojiyi tam anlamıyla kavramak için bu tartışma tarihi ve sosyal epistemoloji üzerine söz etmezsek çok şey eksik kalır.

Doğum sancısı
Doğum sancısı
Insider

“S, P’yi biliyor.” dediğimizde S’nin erkek mi yoksa kadın mı olduğuna çoğunlukla dikkat etmemişizdir. Ancak burada P’yi doğum sancısı olarak düşünürsek, “Her S gerçekten P’yi bilir mi?” sorusu daha ilgi çekici bir hal alır. Artık bu soruya cevap vermek için S’lerin kadın mı erkek mi olduğunu sormamız gerekiyor gibi görünüyor. S’nin erkek mi yoksa kadın mı olduğuna odaklanmayan, soyut ve evrensel bilen özne olarak S’yi tasavvur eden yaklaşıma Kartezyen epistemoloji adını veriyoruz; bunu yazı boyunca lütfen aklınızda tutun.

Örneğimize geri dönelim. Diyelim ki arkadaş grubumuzdayken Berkay, Can’a sigara içmenin zararlarını sordu. Ve Can’da doğru olarak kabul edilebilecek cevapları sıraladı. Bu durumda Berkay, Can’ı “bilenler” grubuna dahil edebilir. Peki Can’a doğum sancısını sorsak? Bilenler grubuna dönüp baktığımızda hepsinin kadın olduğunu fark edecek ve bilginin cinsiyet ile ilişkisine odaklanmamız gerektiğini anlayacağız denilebilir. Bu örnek dışında bir çok başka örnek de verilebilir, kolay anlaşılması adına böylesi bir doğum vakası seçmeyi uygun gördük.

Tüm Reklamları Kapat

Şöyle etraflıca baktığımızda Feminist epistemoloji soyut özne temelli, bireysel epistemoloji adını verebileceğimiz Kartezyen epistemoloji yaklaşımına şiddetle karşı çıkarak kendini temellendirmiştir. Kartezyen özne için bilen; bedensizdir! Feminist epistemologlar ise bilenin bedenine ve bu bedenin toplumsal olan ile ilişkisine işaret etmektedir. Kartezyen epistemoloji için bireylerin zihinsel yetileri bilme süreci için yeterlidir. Bu bakışta zihin, adeta kendini çevreleyen şartlardan ve unsurlardan bağımsız olarak, özerk bir konumdadır. İşte bu nokta önemli bir ayrıma işaret ediyor; bilen özne içinde yaşadığı toplumdan bağımsız olarak tek başına bilebilir mi? Bilme süreci için sosyal unsurlar nasıl bir etkiye sahiptir? Sosyal epistemoloji adını verdiğimiz yaklaşım bu soruları sorarak gözümüzü bilen soyut özneden, toplumun bir parçası olan epistemik özneye çevirmemizi söylüyor. Feminist epistemoloji de tam olarak böyle bir anlayışın içinden doğmuştur. Bunu biraz açalım.

Tanıklık bilgisi, bilme araçlarından biridir; bireyler arası etkileşim ve epistemik sürece işaret eder. Felsefe tarihinde bu konuya ilk dikkat çekenlerden birisi David Hume’dur. (Başdemir, H. Y. , s. 270). Hume’un işaretinden beri bilme sürecinin yalnızca soyut ve özerk özne ile sınırlandırılmasına şüphe ile yaklaşılıyor denilebilir.

Epistemik sürecin gerçekleştiği unsur olarak zihin, bilme sürecinin tüm kapsamını tek başına kontrol edemez gibi duruyor. Zihin birçok yönden kendisini çevreleyen koşullar ve diğer zihinler ile etkileşim içerisindedir. Epistemik sürecin önemli bir parçası da tam olarak bu etkileşim ve söz konusu etkileşimin bilginin doğasına olan yansımalarını konu alıyor. Toplumsal boyuta işaret etmek, sosyal epistemoloji ve ondan bir şekilde etkilenmiş olarak feminist epistemolojinin en önemli başlangıç noktalarından biridir. Böylesi bir yaklaşım bilgiyi toplumsal ve tarihsel süreçlerin toplamı olarak ele alır ve bu toplamı, bireylerin sahip oldukları doğru inançlar ile karşılaştırma yoluna gider. Doğal olarak bu çalışma alanında evrimsel psikoloji, bilim ve bilgi sosyolojisi, bilişsel bilimler, antropoloji gibi alanlara da dikkat çekilir. Peki bu tür bir anlayış için bilgi nasıl tanımlanır?

Tarihsel Arka Plan

Yakın geçmişe baktığımızda feminist hareketin ikinci dalgası devam ederken, analitik felsefe camiasındaki kadın epistemologlar şu soruyu sormaya başladı: Bilim felsefesi ve epistemoloji alanında neden bu kadar az kadın var?

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aristoteles’ten Locke’a Rousseau’dan Kant’a dek filozofların ve dolayısıyla felsefi kuramların erilliğini tartışmanın vakti gelmiş olabilir. (Söz konusu filozofların kadınlara yönelik tutumları birçok açıdan eril ve cinsiyetçi olarak tanımlanabilir.) Feminist epistemologlar var olan cinsiyetçi ve eril bakış açısının izlerini, bilim felsefesi ve epistemoloji içerisinde sürme konusunda epey ısrarcıdır.

Tam burada bir soruyu açıkça sormak yerinde olacaktır: Bilme süreçleri ve bilişsel mekanizma sınırı tamamen biyolojik olarak mı belirlenmiştir? Eğer tamamen biyolojik bir belirlenim, etkileşim ve neden olma söz konusu ise bunlar tüm bireylerde ve cinsiyetler de eşit oranda mı dağılmıştır? Eğer eşit dağıldıysa bundan tam anlamıyla nasıl emin olabiliriz, eşit dağılmadıysa ne yapmalıyız? Bu sorular oldukça önemli görünüyor, ancak soruyu cevaplamadan önce feminist epistemologların bilgi yaklaşımının sınırlarını belirginleştirmeye çalışalım.

Bu yaklaşımda bilginin izini üniversiteler, okullar, sendikalar, meslek örgütleri, ev, aile, sokak gibi toplumsal alanlarda aramamız gerektiği vurgulanır. Bu kurumlarda bilgi oluşturulur, dağıtılır, analiz edilir, tekrar ele alınır, tekrar dağıtıma girer ve modası geçer/saf dışı bırakılır. Sosyal süreçte bilgi sürekli inşa edilir ve bireylerin bu bilginin oluşum sürecinin bir parçası olarak kurumsallaşmış doğru inançları bilgi olarak kabul eder.

Örneğin sayısız defa, birçok farklı şekilde doğrulanan Evrim Teorisi ile hiçbir bilimsel temeli veya geçerliliği olmayan düz dünya safsatasını ele alalım. İki bilgi de epistemik olarak toplumsal bir süreçten geçerler; aralarındaki en önemli farklardan biri, Evrim Teorisi'ni destekleyen daha güçlü sosyal kurumların olması ve epistemik araçlar tarafından daha güçlü bir şekilde desteklenmesidir. Bu noktada Barnes ve Bloor gibi Edinburg Okulu temsilcilerinin tüm önermelerin güvenilirlik olarak eşit seviyede ele alınması gerektiğini söylediğini hatırlatalım. Bu bize, felsefenin başlangıç pozisyonu olarak prensipte tüm önermelere eşit düzeyde şüpheci yaklaşmamız gerektiğini de hatırlatır; ancak sadece başlangıç pozisyonunda! Öyle görülüyor ki dünya düz değildir ve bu inancı paylaşanların sahip oldukları şey de bilgi olarak adlandırılmamalıdır; felsefi bir sezgi ile bu söylediğimiz gayet açık görünüyor. Ancak düz dünyacıların paylaştığı şey bilgi değilse, tam olarak nedir?

Dünya
Dünya

Demin söz ettiğimiz “Gerekçelendirilmiş doğru inanç” şeklindeki geleneksel tanıma yönelik sosyal epistemologlar (dolayısıyla feminist epistemologlar) iki çeşit pozisyon alacaklardır. İlkinde bu tanımdaki gerekçelendirme unsurunu tamamen dışarı atmak ve bilgiyi toplumundaki bireylerin uzlaşım ile elde ettikleri “doğru inançlar toplamı” olarak görmektir. İkinci pozisyonda ise gerekçelendirme kavramının anlamı ve içeriğini değiştirip gevşek bir gerekçelendirme önerisi söz konusudur: Gerekçelendirme ile kast edilen, normatif bir içeriğe sahip olmayan bir tür onaylamadır. Bu yaklaşımda bilginin doğruluğu, Viyana Çevresi’nden beri var olan doğrulama prensibi (İng: "verification principle") ile değil, kolektif uzlaşım ve yargı ile belirlenir. Böylesi bir bakış açısı epistemik bir unsur olarak doğruluğu kolektif ve toplumsal bir unsur haline getirir. Steven Shapin’in yüksek sesle dile getirdiği bu fikirler çoğu kişinin düşündüğü üzere Thomas Kuhn’un bilim felsefesi/sosyoloji ile birçok ortaklıklar barındırmaktadır. Ancak bunu başka bir yazımızın konusu olarak bir not alalım.

Böylece epistemik unsurların önemli bir kısmı paylaşılan inançlarda uzlaşıma dayalıdır diyebilir miyiz? Eğer bu doğruysa kimlerin ve hangi grupların (erkek-kadın, ezen-ezilen, Avrupalı-Asyalı vb.) hangi inançları paylaştığına odaklanmamız anlamlı olacaktır. Benim gibi analitik epistemolojide normatiflik ve nesnellik vurgusuna önem veren kişiler için bu iddialar oldukça ilginç ama bir o kadar da çekici görünüyor.

Tüm Reklamları Kapat

Öyleyse diyebiliriz ki feminist epistemolojinin ortaya attığı soru oldukça açık: Bilme süresinde sosyal kurumlar, tabakalar, kimlikler ve cinsiyet rolleri etkiliyse Kadın ve erkeğin bilme süreçleri ve edimler tam anlamıyla özdeş midir? Erkek bir doktorun kürtaj hakkında bilmediği ve deneyimlediği ne olabilir? Erkek bir doktor kürtajın ne olduğunu epistemik olarak tam anlamıyla bilebilir mi?

Teorisyenler Grubunun Homojenliği Sorunu

Feminist bilim ve bilgi kuramcıları için araştırma veya felsefe yapanlar kümesi (veya epistemologlar kümesi)’nin homojenliği önemli bir konu başlığıdır. Bu başlıktaki odak noktası, belli bir cinsiyetin çoğunlukta olduğu cemaatin kuramlarının da bir tür homojenlik içererek çeşitliliği ve alternatifliği yok edeceği yönündedir. Homojenlik, kuram içerisindeki kavramların da homojenliği anlamına gelecektir. Sosyal yapılara odaklanma yönünde bir reçete içeren bu açıklama en temelde Descartes ile başlayan klasik epistemolojiye yönelik oldukça karşıt bir pozisyonu temsil eder.

Feministler epistemologlar epistemik sürecin sosyal boyutuna dikkat etmektedirler. Bu yönde bir girişim birçok açıdan kendisini Quine’ın doğallaştırılmış epistemoloji anlayışına yaslanırken de bulabilir; bu nedenle feminist doğallaştırılmış epistemoloji kavramsallaştırması da yapılmaktadır. Çünkü Quine, Kartezyen epistemolojinin bu soyut bilen öznesine karşı sosyal ve çevresel faktörlerin etkisine işaret eden ve biyolojik süreçleri de işin içine katan ilk filozoftu. Feminist epistemologlar da bilmenin sosyal ve biyolojik boyutlarına odaklanarak Quine’ı farklı bir patikadan takip etmektedir demek yanlış olmazdı.

Tüm Reklamları Kapat

Temelci, klasik veya teknik ismiyle Kartezyen (Descartesçı) epistemoloji, temel kavramlarını sosyal yapı ve kurumlardan soyutlanmış bireylerin varlığı üzerine inşa etmekteydi. Bu dönemde, evrensel olan ve öznede içkin olan zihin, üretim merkezi gibi çalışan soyut bir makine olarak tasavvur edilmişe benziyor. Bilen kişi cinsiyetinden ve toplumsal konumundan bağımsız düşünülür ve bu soyut “bilen özne” ile epistemolojik problemlere yöneliriz. Öyle görülüyor ki hem Kartezyen epistemoloji hem de çağdaş analitik epistemoloji bilen kişileri birbirine benzeyen varlıklar olarak düşünür; feminist epistemologlar tam olarak buraya dikkat kesilmektedirler. Onlar açıkça şu soruyu soruyorlarmış gibi görünüyor:

Bilgi ve bilgiye bağlı fenomenler, insanları ve toplulukları birbirinden ayıran özellikler bilinmeden, tanımlanıp kuramsallaştırılabilir mi? Biz buna şüpheyle yaklaşıyoruz!

Eğer bu iddialara yakından bakarsak birçok epistemik kavram ve norm da farklı türden sosyal yargı ve anlamlar ile yoğrulmuş olabilir; tarafsızlık ve akılcılık kavramlarını ele alalım. Bu kavramlar birçok anlamda nesnellik ve gerekçelendirilmişlik ile de ilişkilidir. Peki bu temel epistemik kavramlarımız hakkında feministler ne düşünmektedir? Helen Longino gibi feminist epistemologlar nesnellik veya gerekçelendirme gibi epistemik kavramların ve normların toplumsal olduğuna işaret ederek sosyal epistemolojinin kökenlerine tekrar vurgu yapmaktadır. Bu yüzdendir ki bazı feminist epistemologlar bilmenin nesnellik unsuruna birazdan değineceğimiz üzere şüpheyle yaklaşmış ve bilgiyi, bilen ile bilenin çevresini içeren birleşik bir fenomen olarak tanımlamışlardı.

Öyle görülüyor ki insanlar çoğunlukla homojen cemaatlerde yetişmekte olup, sahip oldukları inançlarını test etmemektedir; böyle bir durumda nesnel bir “nesnellik” kavramından söz edebilir miyiz? Ne olduğu tam anlamıyla sınanmayan bir nesnellik kavramı, nesnellik olarak görülmeli midir?

Longino’ya bu soruyu sorsaydık yüksek ihtimalle, içinde bulunduğu grubun nesnellik anlayışı ve inancıyla baskılanmış bir nesnellik kavramından söz ederdi. Bu haliyle nesnellik epistemik bir topluluğun içini doldurduğu bir kavram olup sosyal bir biçim alır, bireysel ve objektif olan, soyut bir nesnellikten söz etmek zor görünür. Bu bakış açısının sosyal epistemoloji vurgusu bir hayli ilgi çekicidir, Longino gibi düşünürlerin “sosyal amprisist” olarak anılmasına şaşırmamalı.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Olgularla Radyoloji Kas İskelet Radyolojisi
  • Boyut: 21,5*27,5
  • Sayfa Sayısı: 210
  • Basım: 1
  • Basım Yeri: ANKARA
  • ISBN No: 9786053554806
Devamını Göster
₺690.00
Olgularla Radyoloji Kas İskelet Radyolojisi
  • Dış Sitelerde Paylaş

Feminizm politika ve entelektüel alanların birçoğunda olduğu gibi epistemoloji içerisinde de ciddi tartışmalara dahil olmuştur.
Feminizm politika ve entelektüel alanların birçoğunda olduğu gibi epistemoloji içerisinde de ciddi tartışmalara dahil olmuştur.
Pixabay

Feminizmin epistemoloji ve bilim felsefesindeki eleştirilerinden birine yakından bakalım. Bu eleştiriye göre tarih boyunca birçok örneklem alanında bilgi ve bilim, erkekler tarafından yapıldığı kadar erkekler için de yapılmıştır denilebilir. Bu iddia bazen açıkça, bazen ise örtük olarak epistemik kurumların eril yapısına işaret etmektedir. Böylesi bir durum doğal olarak çalışılan söz konusu disiplinin ve alanın temel kavramları ile araçlarının da erilleşmiş olabileceği anlamına gelecektir.

Bu bakış açısına göre bilim yaparken veya bilme sürecinin kendisinde kullandığımız kavramlar belli bir grubun (erkekler veya ezenler) yargı ve anlamları ile yüklüdür. Doğal olarak bu kavramların içerildiği kuramlar da söz konusu grubun yargı ve anlamları ile yüklüdür denilebilir. Örneğin latince "virtus" kelimesinden gelen "virtue" kavramını ele alalım; bu kelimenin kökeni "vir"dir ve Latince "erkek" anlamına gelir. Bu kavramsallaştırma ve erdem teorisi, örtük bir şekilde erdemli olmanın erkeklere özgür bir yeti olduğunu varsayıyor olabilir (Hatta Aristoteles'in metinlerine bakarsak, o, varsaymaktan da öteye gitmiştir.) Bu kavramın Türkçeye "erdem" olarak çevrilmesi birçok anlamda kendi içinde tutarlıdır; çünkü "erdem" kavramındaki "er" kökü de cinsiyetçi bir yapıya ve erilliğe işaret etmektedir. Ahlak felsefesinin temel kavramlarından biri olan "erdem" kavramı ve erdem etiği kuramının belli bir toplumsal grubun yargıları ile yüklü olduğunu öne sürmek ve nesnel bir erdem kavramının nasıl mümkün olacağını sormak feminist epistemologların ilk itirazı olacaktır.

Feminist epistemologların büyük bir kısmı epistemoloji veya felsefenin herhangi bir alanının erilliği problemi ile çoğunlukla şunu kast eder: Bu alanda çalışma yapanların çoğu erkek olduğu için araçlar ve kavramlarda bu eril bakış açısına hizmet etmektedir, böylesi bir durum alanın homojenliği ile ilgilidir. Yani alan kendi içerisinde cinsiyet veya başka türden bir çeşitlilik barındırmadığı sürece homojen olma durumundan, bir çeşit yanlılık ve benzerlik içeren durum ortaya çıkacaktır. Tam bu noktada odağımız çeşitlilik olmalıdır; çünkü bu yaklaşım için bakış açısı ve ilginin çeşitliliği epistemik sürecin kendisine de etki edebilir. Eğer ki söz konusu felsefe alanında çalışma yapanlar çoğunlukla dişilerden oluşsaydı da benzer bir durum söz konusu olacaktı; homojen yapı bu sefer dişil bir biçim alabilirdi.

Birçok feminist kuramcıya göre insan cinsiyeti iki yönlüdür; ilk yön biyolojik cinsiyettir ve genetik temellerde vücut bulur, biyolojik bir açıklama sunar ve fiziksel özelliklerin toplamını ifade eder. Bu genetik temel bir atanma durumunu doğurur; biyolojik dişiler “kadın” biyolojik erkekler ise “erkek” cinsiyetine atanırlar. Bu cinsiyetin ikinci yönü olan atanmış cinsiyete örnektir. (Moser, P., s. 433) Atanmış olduğumuz cinsiyetimiz bize toplumsal roller biçer ve bu rollere uygun davranmamız gerektiğini tembihler. O halde şu soru yerindedir; bu ‘atanmanın’ kendisi bir tür zorunluluk mudur yoksa bir mutabakat durumunun doğal bir sonucu yani toplumsal bir inşa mıdır?

Filozofların çoğunlukla erkek olması feminist felsefecilerin ilk dikkatini çeken şeylerden biriydi.
Filozofların çoğunlukla erkek olması feminist felsefecilerin ilk dikkatini çeken şeylerden biriydi.

Eğer ki bu türden cinsiyet atamalarının doğal bir şekilde var olduğunu iddia ediyorsak özcü (İng: "essentialist") bir açıklamaya sahibizdir. Kadın ve erkekler özleri itibariyle bu atamaları yaşamak durumundadır. Diğer yandan tüm bu mekanizma ve atanma sürecinin sosyal bir inşa olarak düşünürsek bir tür sosyal anlaşmacı-inşacı konumu benimsediğimiz söylenebilir.

Özcü açıklama; bir felsefeci, araştırmacı veya epistemoloğun biyolojik cinsiyetinin, kuramcının ortaya attığı teori, kuram ve açıklamalarda ciddi bir etkisi olduğunu kabul eder. Bu etki; aldığı eğitim, bireysel deneyimler, kültürel ve pratik etkilerden bağımsız bir niteliktedir. Kadınların dil becerisinin FOXP2 geni veya benzer bir biyolojik sebepten ötürü erkeklerden daha yüksek olduğunu, bu nedenle başarılı simültane çevirmenler ve İngilizce öğretmenlerinin büyük bir kısmını kadın olduğunu iddia etmek ile hormonların etkisiyle ve genetik sebeplerle erkeklerin matematik, mühendislik gibi alanlarda daha yüksek beceriye sahip olduğunu iddia etmek, eşit düzeyde özcü bir perspektifi yansıtır.

Diğer yandan sosyal anlaşmacı konum, araştırmacının biyolojik cinsiyeti ile ilgili olan toplumsal rolünün, ortaya atılan kuram veya beceride etkisi olduğunu düşünmeye eğilimlidir. Bu yöndeki tartışmalar yalnızca feminizm değil Heath’in ifade ettiği gibi birçok alanda devam etmektedir. (Heath’in konuya dair fikirlerinin insan doğası başlığı altında özetleyen yazısını Zafer Kılıç Türkçeleştirdi) Öyle görülüyor ki feminist epistemologların büyük bir kısmı Kartezyen epistemolojiye karşı sosyal anlaşmacı pozisyonu veya bu pozisyonun bir çeşidini savunmaktadır. Sosyal anlaşmacı pozisyondaki feministlerin büyük bir kısmı bir tür bakış açısı teorisine yaslanmaktadır. Peki bu ne anlama gelir? En temelde sosyal inşacılık doğruysa tekrar inşa etmek mümkündür!

Bazı sosyal inşacı feminist epistemologlar için, toplumsal tabakalaşmanın olduğu bir yapıda, farklı türden sosyal pozisyon ve sınıflar birbirlerinden farklı epistemik konumlar yaratırlar. Bu epistemik konumlardan bazıları ahlaki anlamda ve prensip olarak diğerlerinden daha iyi bir niteliktedir. Örneğin ezilenlerin ve zulmedenlerin epistemik pozisyonlarını ele alalım; prensipte ezilenlerin bakış açısı ve pozisyonu daha iyidir. Zulmedenler kendi zulmetme araçları ve pozisyonlarını belli türden epistemik kabuller ile argümanlaştırmaktan çekinmeyecek, ezilenler ise buna inanmanın kendilerinin menfaatine olduğunu duyacaktır. İşte bu noktada kuramcıların çoğunun ifadesine göre ezilenler bu hikayeye inanmayarak kendi pozisyonlarını eleştirel bir şekilde ele almaya başlarsa bir bilinçlilik durumu içerisine girerler.

Öyle görülüyor ki epistemik araçlar olarak dikkat, tanıklık, tahminde bulunma, çıkarım yapma gibi epistemik alışkanlıklarımız ve sezgilerimiz cinsiyetimize ve sosyal pozisyonumuza göre değişkenlik göstermektedir. Eğer bu doğruysa ortaya attığımız kuramlar, kuram oluşturmacının epistemik alışkanlık ve sezgilerinden bağımsız olamaz. Bilme süreci ve dolayısıyla bilmenin doğası hakkında sosyal epistemoloji ile doğallaştırılmış epistemoloji arasında bulunan feminist epistemoloji yalnızca bu değişkenliğe işaret etmesi anlamında dahi oldukça önemli bir pozisyonda durmaktadır.

Minds Underground

Sonuç

Bilim evrenselliği ve nesnelliğine şüphe ile yaklaşan feminist epistemolojinin en temel araştırma motivasyonlarından biri, bilgi ve bilme sürecinin kendisi ile doğrudan ilişkili olan bilme kavramlarının içeriğinin erkek egemen toplumsal yapının bir ürünü olduğudur. (Keller & Longino, s. 235-248) Nesnellik, akılcılık ya da evrensellik gibi epistemik kavramların, bu kavramların içeriğini oluşturan erkeklerden bağımsız olmadığı düşüncesi, kavramların toplumsal bir değer yargısı ile yüklü olduğunu ileri onaylar. Bu temel iddiaya karşı eleştirel yaklaşmak adına matematiksel kavramların ve içeriğin toplumsal içeriğinin ne olduğu veya erillik içerip içermediğini sormamız anlamlı olacaktır.

Tüm bunların yanı sıra bilme sürecinin zaman, toplumsal şartlar ve belli bir grubun yargılarından bağımsız olmadığı düşüncesi oldukça anlamlıdır ve feminist epistemologlar bu konuda yüksek ihtimalle haklıdır. Bu türden iddiaları daha iyi kavramak için Bell Hooks, Sandra Harding, Ruth Bleier, Fox Keller ve Helen Longino gibi araştırmacıların iddialarını ayrıntılı ele almak yerinde olacaktır. Bu yazı, en nihayetinde Türkçe felsefe ve epistemoloji literatürüne bir katkı sağlamayı amaçlayan bir "alana giriş" yazısıdır.

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
Evrim Ağacı Akademi: Felsefe Ağacı Yazı Dizisi

Bu yazı, Felsefe Ağacı yazı dizisinin 7. yazısıdır. Bu yazı dizisini okumaya, serinin 1. yazısı olan "Felsefe Nedir? Felsefe Gerekli midir? Felsefe Nasıl Çalışır ve Alt Dalları Nelerdir?" başlıklı makalemizden başlamanızı öneririz.

Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için veya kayıt olun.

EA Akademi Hakkında Bilgi Al
28
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 9
  • Muhteşem! 2
  • Umut Verici! 2
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 1
  • İnanılmaz 1
  • Üzücü! 1
  • Bilim Budur! 0
  • Güldürdü 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • H. Y. Başdemir. (2011). Çağdaş Epistemolojide Bilginin Tanımı Sorunu. Yayınevi: Hitit Kitap Yayınevi.
  • P. Moser. (2018). Epistemoloji. Yayınevi: Adres Yayınları.
  • S. Harding. (1996). Rethinking Standpoint Epistemology: What Is ‘Strong Objectivity’. Yayınevi: Oxford University Press.
  • M. Solomon. (2001). Social Empiricism. ISBN: 9780262194617. Yayınevi: MIT Press.
  • E. Anderson. (1995). Knowledge, Human Interests, And Objectivity In Feminist Epistemology. Philosophical Topics, sf: 27-58. | Arşiv Bağlantısı
  • S. Harding. (1993). Rethinking Standpoint Epistemology: ‘What Is Strong Objectivity?’. Feminist Epistemologies, sf: 437-470. | Arşiv Bağlantısı
  • B. Hooks. (2000). Feminist Theory: From Margin To Center. ISBN: 978-0896086135. Yayınevi: South End Press.
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 26/04/2024 00:15:09 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8612

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Yeni Doğan
Hayvan Davranışları
Işık Yılı
Bağırsak
Virüs
Psikanaliz
Maske Takmak
Yeşil
Saldırı
Zeka
Solunum
Köpekler
Arkeoloji
Bebek Doğumu
Karar Verme
Genel Görelilik
Mistik
Epistemik
Besin
Evrim Ağacı
Ağrı
Mers
Akıl
Algoritma
Güneş
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
T. Beyter. Feminist Epistemoloji: Bir Şeyi Bilip Bilemeyeceğimiz, Cinsiyet ile Sınırlandırılmış Olabilir mi?. (26 Nisan 2020). Alındığı Tarih: 26 Nisan 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/8612
Beyter, T. (2020, April 26). Feminist Epistemoloji: Bir Şeyi Bilip Bilemeyeceğimiz, Cinsiyet ile Sınırlandırılmış Olabilir mi?. Evrim Ağacı. Retrieved April 26, 2024. from https://evrimagaci.org/s/8612
T. Beyter. “Feminist Epistemoloji: Bir Şeyi Bilip Bilemeyeceğimiz, Cinsiyet ile Sınırlandırılmış Olabilir mi?.” Edited by Taner Beyter. Evrim Ağacı, 26 Apr. 2020, https://evrimagaci.org/s/8612.
Beyter, Taner. “Feminist Epistemoloji: Bir Şeyi Bilip Bilemeyeceğimiz, Cinsiyet ile Sınırlandırılmış Olabilir mi?.” Edited by Taner Beyter. Evrim Ağacı, April 26, 2020. https://evrimagaci.org/s/8612.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close