Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

DNA Analizi ile Çözülen İlk Dava: İki Çocuğa Tecavüz!

7 dakika
14,955
DNA Analizi ile Çözülen İlk Dava: İki Çocuğa Tecavüz! Gawker
Tüm Reklamları Kapat

Çok değil, bundan 34 yıl öncesine, İngiltere’ye gidiyoruz.

Lynda Mann henüz 15 yaşındayken yabancı dillere hevesli, okuluyla arası iyi ve aynı zamanda dünyayı gezme tutkusunu içinde barındıran bir kız çocuğuydu. Lynda soğuk bir kasım günü, okuldan döndükten sonra bir şeyler atıştırdı ve Narborough’taki evinden çıktı. Karen Blackwell adındaki bir arkadaşına uğradıktan sonra, evine 15 dakikalık yürüme mesafesindeki Enderby’de, Black Pad isimli patika yola yakın bir evde oturan arkadaşına gitmek üzere yola koyuldu.

Lynda, arkadaşı Caroline’den ona ödünç verdiği plağı almayı ümit ediyordu; ama olaylar istediği gibi gelişmedi. Black Pad’de yürürken Carlton Hayes Hastanesi yakınlarında biriyle karşılaşan Lynda o gün hayata gözlerini yumdu. Adli bilimler tarihinde sıkça anlatılan ve bir ilki içinde barındıran hikaye tam da böyle başlıyordu. 

Tüm Reklamları Kapat

Lynda’nın üvey babası Eddie Eastwood, gecenin ilerleyen saatleri olmasına rağmen hala eve gelmeyen Lynda için endişelendi ve arabasıyla kasabada gençlerin zaman geçirebileceği mekanları gezmeye başladı. Bu şekilde bir sonuç alamayan Eastwood, çareyi polise gitmekte buldu. Evine dönerken Black Pad yolunu kullanan Eastwood, üvey kızının cesedinin orada olduğundan habersizdi.

Cesedin Bulunuşu ve İlk Tespitler...

O günün sabahında Carlton Hayes Hastanesi hademelerinden biri, Black Pad’den geçerken birkaç ağacın yanında ilk bakışta cansız manken sandığı bir gövde gördü. Bembeyaz ve kaskatı bir şekilde duran gövdeye yaklaştığında, onun bir maket olmadığını, genç bir kıza ait olduğunu anladı. Hademe, Lynda Mann’in cesedini bulmuştu. Polisin olay yerine gelmesiyle 22 Kasım 1983’te dava resmen açılmış oldu. Dava gereği kapı kapı gezildi, insanların imzalı bir şekilde bilgileri alındı.

Olay yerine gelen patolog, Lynda’nın kasık kıllarında kurumuş meni lekelerini fark etmişti. Davanın çözüm kısmında oldukça işe yarayacak olan bu bilginin yanı sıra, cinsel ilişkide bulunulduğu, penetrasyonun gerçekleştiği öğrenildi. Lynda’nın ölüm nedeniyse boğulmaydı. 15 yaşındaki Lynda, tecavüze uğramış ve oksijensizlikten ölmüştü.

Yapılan araştırmalar sonunda Lynda’ya tecavüz eden ve onu öldüren kişinin PGM1+ salgılayan A grubu kana sahip biri olduğu anlaşıldı. Bu, vakanın aydınlatılması için kritik bir bilgiydi. Çünkü o dönemde Birleşik Krallık’ta yaşayan her on erkekten sadece birinde bu özellik görülüyordu.

Tüm Reklamları Kapat

Tabii bu bilgi tek başına yeterli olamadı. 1984 yılına kadar bu olayla ilgilenen memur sayısı 150’den 8’e kadar düşürülürken, yaza gelindiğinde de herhangi bir sonuç alınamadığından olacak ki, bu soruşturma sonuçlanamadan kapandı. Tecavüzcü katilin hala dışarıda oluşu kasaba halkını tedirgin etse de zamanla bu olay da unutulmaya başlandı. Ta ki 1986 yılının temmuz ayına kadar…

Cinayetler Devam Ediyor!

Temmuz 1986’da Lynda Mann cinayetine benzer bir olay daha gerçekleşti. Bu sefer kurban, Robin ve Barbara Ashworth’un 15 yaşındaki çocukları Dawn Ashworth’tü.

Sanatla ilgilenen Dawn, ailesiyle birlikte Narborough’un komşu kasabası Enderby’de yaşıyordu. Cep harçlığına takviye yapabilmek için yarım gün gazetede çalışan Dawn, 31 Temmuz 1986 günü bir arkadaşının doğum günü partisi için evden çıktı. Akşam yedide evde olması gereken genç kız, beklenen saatte evde olamadı. O güne kadar ailesine söylediği saatlerin dışına çıkmayan Dawn için ailesi oldukça endişendi. Polisin yolunu tutan aile, polisten bu yaşlardaki kız çocuklarının birkaç saatliğine ortadan kaybolmasının alışıldık bir durum olduğu cevabını alıyordu; ama aile bu durumun hiçbir zaman kendileri için alışıldık bir durum olmadığını biliyordu.

Polisten umduğunu bulamayan Dawn’un babası, çocuğunu aramak üzere yola koyuldu. Tıpkı az önce okuduğunuz Eastwood olayı gibi, kızının öldürüldüğü alana çok yakın bir yerden de geçtiği öğrenilen baba o gece çocuğunu bulamadı.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

O gecenin sabahında polisler, Dawn’u bulmak için Narborough bölgesinde bir arama başlattı. 2 Ağustos günü Dawn’un cesedi, belden aşağısı çıplak bir şekilde, Ten Pound Lane’e bitişik bir karaçalı kümesinin yanında bulundu. Babası, kızını teşhis etti ve o günün akşam saatlerinde otopsi yapıldı.

Otopsi sonuçlarına göre Dawn da tıpkı Lynda Mann gibi boğularak öldürülmüştü. Ayrıca Dawn, hayatını kaybettikten sonra tecavüze uğramıştı. Soruşturma bu bilgiler ışığında devam etti. 

Polislerin tanıklardan elde ettikleri bilgilerde kırmızı motosikletli ya da kırmızı kasklı birilerinden bahsediliyordu. Bu da konunun aydınlanması için bir ipucu olabilirdi. Tanıkların ifadelerine göre bu kırmızılı şahıs, farklı saatlerde farklı yerlerde görülmüştü. Bir polis memurunun Carlton Hayes Hastanesi’ndeki bir hademeyi bir motosikleti iterken görmesi ve bu şahsın da Dawn’u kaybolmadan önce gördüğünü söylemesi soruşturmaya yeni bir boyut kazandırdı.

Hemen sorguya alınan 17 yaşındaki bu genç ile ilgili olarak birçok tanıkla görüşüldü. Geçmişinde birçok kadına karşı uygunsuz davranışları olduğu saptanan bu genç, Cooke isimli bir polis memuru tarafından tutuklandı. İlerleyen dönemde baskılara dayanamayarak, Dawn’u öldürdüğünü itiraf eden genç, Birmingham’daki Winson Greer Hapishanesi’ne atıldı. Lynda ile Dawn cinayetleri arasında bağlantı olduğuna inanan polisler bu konunun üzerine gittiler.

DNA, Her Şeyi Değiştirdi!

Peki bu tecavüz ve cinayetten bu genç mi sorumluydu? İşin garip kısmı burada patlak veriyor: Dawn’u öldürdüğünü itiraf eden genç, PGM1+ salgılayan A grubu kan taşımıyordu.

Tam da burada devreye Alec Jeffreys giriyor. Alec Jeffreys, Leicester Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapıyordu. Onu bu davada önemli kılan ise, yaptığı keşifti. Jeffreys, Lynda’nın öldürülüşünden bir yıl sonra, 1984 yılında bilim dünyası için oldukça önemli bir keşfe imza atmıştı. Nigel McCrery’nin Ölüler Sır Saklamaz isimli kitabında şöyle anlatılıyor:

Tüm Reklamları Kapat

Bir DNA deneyinin röntgen görüntüsünü incelerken, DNA örneklerini incelediği teknisyenin aile bireylerinin DNA’larının belirgin benzerlikler ve farklar gösterdiği dikkatini çekti. Jeffreys gördüğünün önemini çabucak kavradı: Bireyler, genetik kodlarındaki eşsiz özellikler sayesinde tanımlanabiliyorlardı. Herkesin kendine ait bir genetik “parmak izi” vardı. Bunun anlamıysa, en azından teoride, herhangi bir genetik malzemenin -saç, deri hücresi veya bedensel sıvılar- bu örneklerin alındığı kişiyle eşleştirilebileceğiydi.

Jeffreys’in çalışmaları Lynda ve Dawn olaylarında sonuca giden yolu aydınlatacaktı. DNA üzerinden bir şeyleri açığa kavuşturabileceğini bilen Jeffreys, birbiriyle ilintili olduğu düşünülen bu davalar için danışılan kişilerden biri olmuştu. Jeffreys, Lynda Mann duruşmasından kalan meni numunesi de dahil olmak üzere birçok şey üzerinde çalışmalar yaptı.

Çalışmalarının sonuçlarını aldıktan sonra; Başmüfettiş David Baker’a bu iki olayda sadece bir katil olduğunu, iki davanın katilinin de aynı kişi olduğunu söyleyen Jeffreys, bu konuda şüphesi olup olmadığı sorusunuysa “Bana doğru numuneleri getirdiyseniz, mümkün değil.” diyerek cevapladı.

Bu bilgi üzerine 21 Kasım 1986’da Leicester Kraliyet Mahkemesi’ne çıkarılan itirafçı delikanlı, Jeffreys’in çalışmaları neticesinde, ilk defa bir DNA testi sonucunda serbest bırakılan kişi oldu.

Tüm Reklamları Kapat

Haliyle bu gelişmeyle birlikte katil yeniden aranmaya başlandı. DNA üzerinden gitmeyi hedefleyen polisler, bölge civarında belirli dönemlerde yaşayan, çalışmak için gelen ve olay zamanında nerede olduğunu kanıtlayamayan erkeklerin kan örneklerini toplamaya karar verdi. İnsanlara mektuplar gidiyor, kan vermeleri gerektiği söyleniyordu. Haftanın belirli günlerinde bu işlemler yapılıyor, katil aranıyordu.

DNA Analizi, Sahtekarlığı Tetikledi!

Colin Pitchfork adında bir adam, kan vermeye gitmedi. Neden kan vermeye gitmediğini soran karısına, geçmişi nedeniyle polisin ona tuzak kurduğunu söyleyen Pitchfork, evine gelen kan vermesi gerektiğine dair mektuplar üzerine, onun yerine kan verecek birini aramaya koyuldu. Arkadaş ortamlarında para teklif etti, insanları onun yerine kan vermeye ikna etmeye çalıştı.

Kendi geçmiş hikayesini bir başkasınınmış gibi anlatan Pitchfork, sonunda Ian Kelly adında, 24 yaşındaki bir genci ikna etmeyi başardı. Hasta yatağından kalkıp Pitchfork’la onun yerine kan vermeye giden Ian Kelly, bu durumun başına dert olacağını bilmiyor gibiydi.

Olayın kendisi için kapandığını düşünen Kelly, bir öğlen molasında gittiği birahanede Pitchfork’un yerine kan verdiğini ağzından kaçırınca olanlar oldu ve bu bilgi soruşturma ekibine kadar ulaştı. Kapı kapı dolaşılarak Lynda davası hakkında bilgi toplanırken alınan imzalar ile kan verilirken alınan imzalar karşılaştırıldı ve iki imzanın uyuşmadığı, bir sahtecilik olduğu anlaşıldı. Pek tabii sonrasında da Kelly’nin Pitchfork yerine kan verdiği anlaşılmış oldu.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Bedreddin: Hayatı ve Düşünceleri

Murat Küçük

“Adil bir dünyanın özlemini duyuyordum. O dünyada hepimize yer olmalıydı. Oysa iktidar savaşlarıyla birbirini boğazlayan orduların ayakları altındaydı insanlık. Yoksulların çaresizliğini düşündükçe bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyordum.”

Söz konusu Şeyh Bedreddin olunca yanıtları belki de her daim muğlak sorularla baş başa kalırız. Bir medrese âlimiyken neden tasavvuf yolunda menzil almıştır? Fikirlerinin Anadolu ve Balkanlar’da bu kadar etkili olabilmesinin nedeni nedir? Dinlerin eşitliğine dair düşüncelerinde Hıristiyan-Helen köklerinin etkisi var mıdır? İsyancılara atfedilen özel mülkiyet karşıtı fikirlerin ilham kaynağı gerçekten Şeyh Bedreddin midir? Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le yolları nasıl kesişmiştir? İsyanı planlamış mıdır yoksa rüzgârın yönüne doğru mu yürümüştür sadece?

Murat Küçük zihninde bu sorularla altı yüzyıl önceye gidip söyleşiye davet ediyor Bedreddin’i. Daha yakından tanımak istiyor bu akılcı fıkıh âlimi, gönül gözü açık sufi ve isyankarların yoldaşı şeyhi… Tarihin karanlıklarında kalmış olayları hayali bir Bedreddin’le aydınlatma emeliyle akıl ve kalple dolu bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.

Okuyucuya Not: Hayali söyleşiler, dünyayı değiştiren, onu anlamamızı sağlayan önemli isimlerle tanışmak veya onları yeniden keşfetmek isteyenlere keyifli bir okuma sağlamak amacıyla hazırlandı. Bu söyleşiler hayal ürünü olsa da biyografik gerçeklere dayanıyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori

Murat Özbank

2013 yılının Haziran ayında, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı dolduran çok dilli, çok dinli, çok ideolijili, çok kimlikli insan çoğulluğu arasında bir “ruh” dolaştı: özgürlük ve demokrasi ruhu. Bu ruh, Türkiye’de siyasal hayatı ve siyasal tahayyülü derinden etkileyebilecek gelişmelerin ve arayışların yolunu açtı. Peki nasıl doğmuş, nasıl büyümüştü bu ruh? Dile gelecek olsa hangi kavramlarla konuşur, nasıl bir kuramsal zemine yaslanırdı?

Gezi Ruhu ve Politik Teori bu sorulara yanıt arayan, öznellikle nesnelliği, bir siyaset gözlemcisinin kavramsal bakışıyla bir katılımcının heyecan, umut ve öfkesini harmanlayan, hem politik hem de teorik bir kitap. Bir yandan 2013 Haziran’ının o ateşli günleri üzerine yeniden düşünmek için bir fırsat veriyor, bir yandan da Weber, Arendt, Schumpeter ve Habermas’ın siyasete dair teorileri ve kavramlarıyla tanıştırıyor bizi. Hem politikaya ve politik teoriye merak duyanlar için bir başlangıç sunuyor, hem de Gezi olaylarının demokratik siyasetin bugünü ve geleceği açısından anlamı üzerine düşünmek isteyenlere özgün, berrak ve samimi bir üslupla rehberlik ediyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori olayların gerçekliğini doğrudan sunan bir fotoğraf değil, çıplak gözle görülenlerin gerisindeki ruhu, “Gezi Ruhu”nu yansıtan bir portre çalışması. Tam da o ruhun içerdiği öznelerarası niteliğe uygun şekilde…

WEBER’DEN ARENDT’E GEZİ’DE POLİTİK GÜÇ VE ŞİDDET

ERDOĞAN’DAN SCHUMPETER’E GEZİ’DE DEMOKRASİ VE POLİTİK MEŞRUİYET

GEZİ’DEN HABERMAS’A DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI

İşgal Et-İtaatsizlik Üzerine Üç Tez

W. J. T. Mitchell, Bernard E. Harcourt, Michael Taussig

Occupy hareketinin bir başka örneği de 2013 yılında Gezi Parkı Direnişi’yle Türkiye’de yaşandı. Direnişle birlikte Türkiye’de birçok ezberin bozulduğuna şüphe yok. Peki, Tahrir Meydanı’yla Zuccotti Park’ın “işgal”inin ardından tüm dünyayı etkisi altına alan bu hareketin temeli neye dayanıyor, talebi ne?

İşgal Et, Orta Doğu’dan New York, Chicago, Londra, Berlin, Frankfurt, Quebec ve Hong Kong gibi şehirlere uzanan “kamusal alanı işgal etme” eylemlerinin dinamiklerini üç farklı açıdan ele alıyor.

Taussig’in, eylemcilerin işgal ettiği Zuccotti Park üzerine kendi gözlemlerini etnografyayla harmanlayarak yazdığı açılış makalesinin ardından Bernard E. Harcourt “sivil itaatsizlik” ile “siyasi itaatsizlik” arasındaki önemli farkı inceliyor. Occupy Wall Street eylemcilerinin “siyasi itaatsiz”ler olarak, yani siyasi söylemleri ve stratejileri reddederek yeni, radikal bir protesto biçimini nasıl hayata geçirdiklerini gözler önüne seriyor. Son olarak medya eleştirmeni ve kuramcısı W. J. T. Mitchell, Occupy imgelerinin kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılmasını mercek altına alıp devrim anıtı olarak “boş alan”ın nasıl kullanıldığını irdeliyor.

“Belirli talepleri olmadığı için Occupy hareketinin ilkel ve dağınık olduğunu düşünüyorlar. Sanki eşitlik bir talep, üstelik bireyi de gerçekliği de yeniden tanımlayan hem ahlaki hem ekonomik bir talep değilmiş gibi.”

-Michael Taussig

“İktidarla uzlaşmayı, geleneksel siyasete uymayı, kurallara göre oynamayı en baştan reddeden Occupy yeni bir siyasi angajman, yeni bir siyaset biçimi yarattı. Geleneksel siyasetin kelime haznesine meydan okuyan, kullandığımız grameri muğlaklaştıran, siyasetin dilini bütün oyunbazlığıyla çarpıtan yeni bir angajman biçimiydi bu.”

-Bernard E. Harcourt

“Belki de ‘boş alan’ yalnızca devrimin değil… gelecek yeni bir demokrasi, yeni bir küresel düzen ihtimalinin de tek gerçek anıtıdır.”

-W. J. T. Mitchell

Marcel Duchamp ve İşin Reddi

Maurizio Lazzarato

Zamanı ve dünyayı yaşamanın bambaşka bir yolu olarak tembel eylem!

“Duchamp kapitalist toplumdaki vazife, rol ve ölçülere teslim olmayarak hem sanatsal hem de ücretli işi inatla reddetmiş, üstelik sanatın ve sanatçının tanımlarına meydan okumakla da yetinmemiştir.” Onun radikal eylemsizliği kapitalist toplumun üç sacayağına birden meydan okumasından ileri gelir: Mübadele, mülkiyet ve emek.

Maurizio Lazzarato, Marcel Duchamp’ın yerleşik iktidar ilişkilerini askıya almanın, politik kırılmayı mümkün kılan koşulları yaratmanın ve yeni bir öznelliğin inşasının başlangıç noktası olarak tanımladığı “işin reddi” ve “tembel eylem” kavramlarını, hem sosyoekonomik bir eleştiri hem de felsefi bir kategori olarak ele aldığı kitabında, henüz çözülememiş bir ihtilafa işaret ederek Duchamp üzerinden yeni bir kapı aralıyor: “Amaçlanan çalışmama özgürlüğü müdür yoksa çalışarak özgürlüğe kavuşmak mıdır?”

“İşin reddi” ve “tembel eylem” bir olanağa işaret eder ve “Olanak bir zerreciktir,” der Duchamp. Artık aynı şekilde görüp aynı şekilde duymadığımız bu olanağa erişmekse başka bir yaşam biçimine bağlıdır, “zerreciğin tembel sakinleri” gibi.

Marx Okumak

Slavoj Žižek , Frank Ruda ve Agon Hamza

Bu kitapta sunulan felsefi okuma, Marx ile Platon, Descartes ve Hegel arasında üretken olabilecek kısa devreler sunmak üzere şekilleniyor: Kapitalist mağarada Platoncu Marx, öznellik düşmanlarına öznelliği savunan Kartezyen Marx, emek temelinde özilişkisel bir olumsuzluk gören Hegelci Marx bir araya geliyor.

Günümüzün önemli Marksist düşünürlerinden Žižek, Ruda ve Hamza, cesur bir felsefi hamleyle Marx’ı yeni bir özgürleşme siyasetine zemin sunabilecek tarzda yeniden yorumluyorlar. Sonuçta, parçacık fiziğinden güncel siyasi eğilimlere uzanan bir turla kapitalizmin içinde bulunduğu krize farklı bir yaklaşım getiren muhayyel, yaratıcı ve deneysel bir okuma çıkıyor karşımıza.

“Çok yerinde bir zamanlamayla kaleme alınmış bu eserde yazarlar, alışılagelmiş şekilde Hegel eleştirisi üzerinden Marx’ı anlama yaklaşımını tersine çeviriyor, işe Marx’tan başlayıp sonra Hegel’e dönüyorlar. Önümüze yepyeni bir entelektüel ufuk açıyorlar.”

Kojin Karatani

“Marx Okumak bizi günümüzde Marx’ın kazandığı yeni önemi anlamaya çağırdığı kadar, felsefe ile Marx’ı buluşturmanın gücünü de ortaya koyuyor. Her sayfası felsefi bir Marksizmi nasıl tasavvur edilebileceğini ortaya koyan ilham verici fikirlerle dolu.”

Todd McGowan, Vermont Üniversitesi

Mümkün Ütopya: Yaşanabilir Bir Toplum İçin Stratejiler

Michael Albert

“Zihinler değişiyor. Rejimler çöküyor. Yeni yapılar doğuyor. Çalkantılı zamanlar, çalkantılı değişimler yaşanıyor. Yine de zaferin kaçınılmaz olduğunu söyleyemeyiz. Peşine düşülen hedeflere erişmek için insanlar acı ve öfkeden sıyrılıp harekete geçmeli, bölünmüşlükten beraberliğe ve mücadeleden zafere yürümeli. Anlık zaferlerin ötesinde yeni toplumsal ilişkiler biriktiren ve çeşitlendiren kazanım yörüngelerine ihtiyacımız var.”

“Yeni bir toplum yaratma yolunda aktivist bir ‘toplumsal değişim ekibi’ işe nereden başlayacağını, nihai hedefini ve başlangıç noktasından bitiş noktasına nasıl gideceğini bilmek zorundadır. Bu kitabın konusu işte tam olarak budur.”

Mümkün Ütopya yaşanılabilir bir toplum için yeni seçenekler, davranışlar ve sonuçlar doğuracak yeni uygulamalar üzerine bir çalışma. Michael Albert mevcut gerçekliğe dair kıyamet senaryolarının kurgulandığı günümüzde sabırlı, ağırbaşlı ve cüretkâr olmanın altını çizerek “İnsanların küçümsendiği bir sığınak yerine karşılıklı yardım için bir aracıya dönüşen hareketleri” nasıl yaratabileceğimize kılavuzluk edecek bir teori ortaya koyuyor. Bunu yaparken bizi bir arada tutan hükümet, ekonomi, akrabalık ve kültürün birbirleriyle, değişimle ve tarihle ilişkisini anlamaya ve bildiğimiz toplumsal hiyerarşileri yaratmadan işlevlerini nasıl yerine getirebileceklerini görmeye yardımcı oluyor.

Birbirimiz adına nasıl harekete geçebiliriz?

Harekete geçtiğimizde karşılıklı olarak nasıl fayda sağlarız?

Kendimizi nasıl örgütleriz?

Siyasal bağlantılarımız sebebiyle ne tür faydalar ve sorumluluklar ediniriz?

İnsanlar bir toplumsal harekete katıldıktan ve o hareketin tanımlanmış hedefleriyle aynı çizgiye geldikten sonra neden o hareketi terk ederler?

Mevcut kurumların kalıcılığını önden kabullenerek yalnızca kötü yanlarını iyileştirmekle mi yetineceğiz (yani reformist olacağız) yoksa mevcut kurumları ihtiyaç duyulan işlevlerini yeni yollarla karşılayan yeni kurumlarla mı değiştireceğiz (yani devrimci olacağız)?”

“Mümkün Ütopya adil bir dünya yaratabilecek dinamik bir hareket isteyen aktivistlerin yüzleştiği birçok soruyu yanıtlıyor.”

Bill Fletcher, Jr.

Rota

Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız?

Bruno Latour

“Yaşayabileceğimiz bir toprağı nasıl bulacağız? […] Nereye gideceğimizi de, nasıl yaşayacağımızı da, kimlerle birlikte yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Bir yer bulmak için ne yapmalıyız? Yönümüzü nasıl bulacağız?”

Toprak mefhumunun yapısı değişiyor, tüm aidiyetler dönüşüm sürecinde, herkes evrensel anlamda paylaşılabilir bir dünyanın, içinde yaşanabilir bir toprağın eksikliğiyle karşı karşıya ve yerküre direnmeye başladı; tarihte ilk defa insan toplumları, yer sisteminin insan eylemine verdiği tepkileri kavramak zorunda… Bruno Latour, Rota’da çizdiği bu manzaranın “belli bir tarihsel eğrinin sonu”na işaret ettiğini iddia ediyor ve bunu toplumsal sınıf mücadelesinin, bir jeo-toplumsal yer mücadelesine dönüşümü olarak yorumluyor.

Latour dünyanın karşılaştığı üç büyük sorunu bu dönüşüm temelinde değerlendirerek göç krizinin, iklim durumunun inkârının ve inanılmaz boyutlara ulaşan eşitsizliğin aslında tek bir olay olduğunu iddia ediyor. Artık Küresellik/Yerellik, Sağ/Sol, Batı hayranlığı/karşıtlığı üzerinden politika yapmanın geçersiz kaldığını, onun yerine “Modernleşmenin birbiriyle çelişkili kıldığı, aslında birbirini tamamlayan iki hareketi” gözetmemiz gerektiğini söylüyor: bir yandan toprağa bağlanmak, öte yandan dünyasallaşmak.

Devamını Göster
₺1,000.00
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Polisler bu bilgi üzerine Pitchfork’un evine gittiler. Genetik parmak izi olarak söyleyebileceğimiz DNA analizinin ne kadar sağlam bir kanıt olduğu bu davayla birlikte kanıtlanmış oldu. Çünkü yapılan analizler Pitchfork’un Lynda ve Dawn cinayetlerini işlediğini gösterdi. Pitchfork’a cezasını okuyan Yargıç Otton, şu sözlerle adli durumlarda DNA’nın önemine vurgu yapan ilk yargıç olarak tarihteki yerini aldı:

Tecavüz ve cinayetler görülmedik hunharlıktaydı. DNA olmasaydı şu anda dışarıda olacak, başka kadınlar için tehlike teşkil edecektin.

Lynda ve Dawn davaları, bir adli bilimci için DNA parmak izi yönteminin önemini oldukça net bir şekilde açıklıyor diyebiliriz. Sherlock Holmes’ün hızlı düşünme ve doğru çıkarımlar yapabilme özelliklerinden daha doğru sonuçlar verebilecek olan bir şey varsa, şüphesiz ki o şey DNA parmak izi yöntemidir. Kimliğin kesin tespiti ve şahsın olay yeriyle ve olaydaki kişilerle bağlantıları bu yöntemle açığa çıkabiliyorken, yine bu yöntemle insanların isteyerek veya istemeyerek ortaya attığı yanlış ifadelerin önüne geçilebiliyor. Bu bağlamda çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki hepimiz özeliz ve farklıyız. Margaret Mead’ın da dediği gibi:

Unutmayın ki eşsizsiniz. Tıpkı diğer herkes gibi...

Not: Bu hikaye, ana hatları itibarıyla Nigel McCrery’nin Ölüler Sır Saklamaz isimli kitabından hareketle yazılmıştır. Unutulmamalıdır ki eski bir polis memuru olan McCrery, bir bilim insanı değil, televizyon şovları yapan biridir.

Evrim Ağacı, sizlerin sayesinde bağımsız bir bilim iletişim platformu olmaya devam edecek!

Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...

O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...

O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.

Avantajlarımız
"Maddi Destekçi" Rozeti
Reklamsız Deneyim
%10 Daha Fazla UP Kazanımı
Özel İçeriklere Erişim
+5 Quiz Oluşturma Hakkı
Özel Profil Görünümü
+1 İçerik Boostlama Hakkı
ve Daha Fazlası İçin...
Aylık
Tek Sefer
Destek Ol
₺50/Aylık
Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
24
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu Makale Sana Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 18
  • Bilim Budur! 12
  • Tebrikler! 7
  • Korkutucu! 5
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 3
  • İnanılmaz 3
  • Üzücü! 3
  • Merak Uyandırıcı! 1
  • Güldürdü 0
  • Umut Verici! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • N. McCrery. (2013). Ölüler Sır Saklamaz. ISBN: 978-6059386210. Yayınevi: NTV Yayınları.
  • BBC. No Parole For Colin Pitchfork: First Killer Caught By Dna. (29 Nisan 2016). Alındığı Tarih: 27 Ağustos 2019. Alındığı Yer: BBC | Arşiv Bağlantısı
  • University of Leicester. The History Of Genetic Fingerprinting. (27 Ağustos 2019). Alındığı Tarih: 27 Ağustos 2019. Alındığı Yer: University of Leicester | Arşiv Bağlantısı
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/08/2025 05:26:20 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/4902

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Geçmiş ve Notlar
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
İşaretle
Göz Attım
Site Ayarları

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.

[Site ayalarına git...]
Bu Yazıdaki Hareketleri
Daha Fazla göster
Tüm Okuma Geçmişin
Daha Fazla göster
0/10000
Kaydet
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
E. C. Kartal, et al. DNA Analizi ile Çözülen İlk Dava: İki Çocuğa Tecavüz!. (22 Ocak 2017). Alındığı Tarih: 21 Ağustos 2025. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/4902
Kartal, E. C., Ölez, Ş. (2017, January 22). DNA Analizi ile Çözülen İlk Dava: İki Çocuğa Tecavüz!. Evrim Ağacı. Retrieved August 21, 2025. from https://evrimagaci.org/s/4902
E. C. Kartal, et al. “DNA Analizi ile Çözülen İlk Dava: İki Çocuğa Tecavüz!.” Edited by Şule Ölez. Evrim Ağacı, 22 Jan. 2017, https://evrimagaci.org/s/4902.
Kartal, Emre Can. Ölez, Şule. “DNA Analizi ile Çözülen İlk Dava: İki Çocuğa Tecavüz!.” Edited by Şule Ölez. Evrim Ağacı, January 22, 2017. https://evrimagaci.org/s/4902.
Keşfet
Ara
Yakında
Sohbet
Agora

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close