DNA Analizi ile Çözülen İlk Dava: İki Çocuğa Tecavüz!
Çok değil, bundan 34 yıl öncesine, İngiltere’ye gidiyoruz.
Lynda Mann henüz 15 yaşındayken yabancı dillere hevesli, okuluyla arası iyi ve aynı zamanda dünyayı gezme tutkusunu içinde barındıran bir kız çocuğuydu. Lynda soğuk bir kasım günü, okuldan döndükten sonra bir şeyler atıştırdı ve Narborough’taki evinden çıktı. Karen Blackwell adındaki bir arkadaşına uğradıktan sonra, evine 15 dakikalık yürüme mesafesindeki Enderby’de, Black Pad isimli patika yola yakın bir evde oturan arkadaşına gitmek üzere yola koyuldu.
Lynda, arkadaşı Caroline’den ona ödünç verdiği plağı almayı ümit ediyordu; ama olaylar istediği gibi gelişmedi. Black Pad’de yürürken Carlton Hayes Hastanesi yakınlarında biriyle karşılaşan Lynda o gün hayata gözlerini yumdu. Adli bilimler tarihinde sıkça anlatılan ve bir ilki içinde barındıran hikaye tam da böyle başlıyordu.
Lynda’nın üvey babası Eddie Eastwood, gecenin ilerleyen saatleri olmasına rağmen hala eve gelmeyen Lynda için endişelendi ve arabasıyla kasabada gençlerin zaman geçirebileceği mekanları gezmeye başladı. Bu şekilde bir sonuç alamayan Eastwood, çareyi polise gitmekte buldu. Evine dönerken Black Pad yolunu kullanan Eastwood, üvey kızının cesedinin orada olduğundan habersizdi.
Cesedin Bulunuşu ve İlk Tespitler...
O günün sabahında Carlton Hayes Hastanesi hademelerinden biri, Black Pad’den geçerken birkaç ağacın yanında ilk bakışta cansız manken sandığı bir gövde gördü. Bembeyaz ve kaskatı bir şekilde duran gövdeye yaklaştığında, onun bir maket olmadığını, genç bir kıza ait olduğunu anladı. Hademe, Lynda Mann’in cesedini bulmuştu. Polisin olay yerine gelmesiyle 22 Kasım 1983’te dava resmen açılmış oldu. Dava gereği kapı kapı gezildi, insanların imzalı bir şekilde bilgileri alındı.
Olay yerine gelen patolog, Lynda’nın kasık kıllarında kurumuş meni lekelerini fark etmişti. Davanın çözüm kısmında oldukça işe yarayacak olan bu bilginin yanı sıra, cinsel ilişkide bulunulduğu, penetrasyonun gerçekleştiği öğrenildi. Lynda’nın ölüm nedeniyse boğulmaydı. 15 yaşındaki Lynda, tecavüze uğramış ve oksijensizlikten ölmüştü.
Yapılan araştırmalar sonunda Lynda’ya tecavüz eden ve onu öldüren kişinin PGM1+ salgılayan A grubu kana sahip biri olduğu anlaşıldı. Bu, vakanın aydınlatılması için kritik bir bilgiydi. Çünkü o dönemde Birleşik Krallık’ta yaşayan her on erkekten sadece birinde bu özellik görülüyordu.
Tabii bu bilgi tek başına yeterli olamadı. 1984 yılına kadar bu olayla ilgilenen memur sayısı 150’den 8’e kadar düşürülürken, yaza gelindiğinde de herhangi bir sonuç alınamadığından olacak ki, bu soruşturma sonuçlanamadan kapandı. Tecavüzcü katilin hala dışarıda oluşu kasaba halkını tedirgin etse de zamanla bu olay da unutulmaya başlandı. Ta ki 1986 yılının temmuz ayına kadar…
Cinayetler Devam Ediyor!
Temmuz 1986’da Lynda Mann cinayetine benzer bir olay daha gerçekleşti. Bu sefer kurban, Robin ve Barbara Ashworth’un 15 yaşındaki çocukları Dawn Ashworth’tü.
Sanatla ilgilenen Dawn, ailesiyle birlikte Narborough’un komşu kasabası Enderby’de yaşıyordu. Cep harçlığına takviye yapabilmek için yarım gün gazetede çalışan Dawn, 31 Temmuz 1986 günü bir arkadaşının doğum günü partisi için evden çıktı. Akşam yedide evde olması gereken genç kız, beklenen saatte evde olamadı. O güne kadar ailesine söylediği saatlerin dışına çıkmayan Dawn için ailesi oldukça endişendi. Polisin yolunu tutan aile, polisten bu yaşlardaki kız çocuklarının birkaç saatliğine ortadan kaybolmasının alışıldık bir durum olduğu cevabını alıyordu; ama aile bu durumun hiçbir zaman kendileri için alışıldık bir durum olmadığını biliyordu.
Polisten umduğunu bulamayan Dawn’un babası, çocuğunu aramak üzere yola koyuldu. Tıpkı az önce okuduğunuz Eastwood olayı gibi, kızının öldürüldüğü alana çok yakın bir yerden de geçtiği öğrenilen baba o gece çocuğunu bulamadı.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
O gecenin sabahında polisler, Dawn’u bulmak için Narborough bölgesinde bir arama başlattı. 2 Ağustos günü Dawn’un cesedi, belden aşağısı çıplak bir şekilde, Ten Pound Lane’e bitişik bir karaçalı kümesinin yanında bulundu. Babası, kızını teşhis etti ve o günün akşam saatlerinde otopsi yapıldı.
Otopsi sonuçlarına göre Dawn da tıpkı Lynda Mann gibi boğularak öldürülmüştü. Ayrıca Dawn, hayatını kaybettikten sonra tecavüze uğramıştı. Soruşturma bu bilgiler ışığında devam etti.
Polislerin tanıklardan elde ettikleri bilgilerde kırmızı motosikletli ya da kırmızı kasklı birilerinden bahsediliyordu. Bu da konunun aydınlanması için bir ipucu olabilirdi. Tanıkların ifadelerine göre bu kırmızılı şahıs, farklı saatlerde farklı yerlerde görülmüştü. Bir polis memurunun Carlton Hayes Hastanesi’ndeki bir hademeyi bir motosikleti iterken görmesi ve bu şahsın da Dawn’u kaybolmadan önce gördüğünü söylemesi soruşturmaya yeni bir boyut kazandırdı.
Hemen sorguya alınan 17 yaşındaki bu genç ile ilgili olarak birçok tanıkla görüşüldü. Geçmişinde birçok kadına karşı uygunsuz davranışları olduğu saptanan bu genç, Cooke isimli bir polis memuru tarafından tutuklandı. İlerleyen dönemde baskılara dayanamayarak, Dawn’u öldürdüğünü itiraf eden genç, Birmingham’daki Winson Greer Hapishanesi’ne atıldı. Lynda ile Dawn cinayetleri arasında bağlantı olduğuna inanan polisler bu konunun üzerine gittiler.
DNA, Her Şeyi Değiştirdi!
Peki bu tecavüz ve cinayetten bu genç mi sorumluydu? İşin garip kısmı burada patlak veriyor: Dawn’u öldürdüğünü itiraf eden genç, PGM1+ salgılayan A grubu kan taşımıyordu.
Tam da burada devreye Alec Jeffreys giriyor. Alec Jeffreys, Leicester Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapıyordu. Onu bu davada önemli kılan ise, yaptığı keşifti. Jeffreys, Lynda’nın öldürülüşünden bir yıl sonra, 1984 yılında bilim dünyası için oldukça önemli bir keşfe imza atmıştı. Nigel McCrery’nin Ölüler Sır Saklamaz isimli kitabında şöyle anlatılıyor:
Bir DNA deneyinin röntgen görüntüsünü incelerken, DNA örneklerini incelediği teknisyenin aile bireylerinin DNA’larının belirgin benzerlikler ve farklar gösterdiği dikkatini çekti. Jeffreys gördüğünün önemini çabucak kavradı: Bireyler, genetik kodlarındaki eşsiz özellikler sayesinde tanımlanabiliyorlardı. Herkesin kendine ait bir genetik “parmak izi” vardı. Bunun anlamıysa, en azından teoride, herhangi bir genetik malzemenin -saç, deri hücresi veya bedensel sıvılar- bu örneklerin alındığı kişiyle eşleştirilebileceğiydi.
Jeffreys’in çalışmaları Lynda ve Dawn olaylarında sonuca giden yolu aydınlatacaktı. DNA üzerinden bir şeyleri açığa kavuşturabileceğini bilen Jeffreys, birbiriyle ilintili olduğu düşünülen bu davalar için danışılan kişilerden biri olmuştu. Jeffreys, Lynda Mann duruşmasından kalan meni numunesi de dahil olmak üzere birçok şey üzerinde çalışmalar yaptı.
Çalışmalarının sonuçlarını aldıktan sonra; Başmüfettiş David Baker’a bu iki olayda sadece bir katil olduğunu, iki davanın katilinin de aynı kişi olduğunu söyleyen Jeffreys, bu konuda şüphesi olup olmadığı sorusunuysa “Bana doğru numuneleri getirdiyseniz, mümkün değil.” diyerek cevapladı.
Bu bilgi üzerine 21 Kasım 1986’da Leicester Kraliyet Mahkemesi’ne çıkarılan itirafçı delikanlı, Jeffreys’in çalışmaları neticesinde, ilk defa bir DNA testi sonucunda serbest bırakılan kişi oldu.
Haliyle bu gelişmeyle birlikte katil yeniden aranmaya başlandı. DNA üzerinden gitmeyi hedefleyen polisler, bölge civarında belirli dönemlerde yaşayan, çalışmak için gelen ve olay zamanında nerede olduğunu kanıtlayamayan erkeklerin kan örneklerini toplamaya karar verdi. İnsanlara mektuplar gidiyor, kan vermeleri gerektiği söyleniyordu. Haftanın belirli günlerinde bu işlemler yapılıyor, katil aranıyordu.
DNA Analizi, Sahtekarlığı Tetikledi!
Colin Pitchfork adında bir adam, kan vermeye gitmedi. Neden kan vermeye gitmediğini soran karısına, geçmişi nedeniyle polisin ona tuzak kurduğunu söyleyen Pitchfork, evine gelen kan vermesi gerektiğine dair mektuplar üzerine, onun yerine kan verecek birini aramaya koyuldu. Arkadaş ortamlarında para teklif etti, insanları onun yerine kan vermeye ikna etmeye çalıştı.
Kendi geçmiş hikayesini bir başkasınınmış gibi anlatan Pitchfork, sonunda Ian Kelly adında, 24 yaşındaki bir genci ikna etmeyi başardı. Hasta yatağından kalkıp Pitchfork’la onun yerine kan vermeye giden Ian Kelly, bu durumun başına dert olacağını bilmiyor gibiydi.
Olayın kendisi için kapandığını düşünen Kelly, bir öğlen molasında gittiği birahanede Pitchfork’un yerine kan verdiğini ağzından kaçırınca olanlar oldu ve bu bilgi soruşturma ekibine kadar ulaştı. Kapı kapı dolaşılarak Lynda davası hakkında bilgi toplanırken alınan imzalar ile kan verilirken alınan imzalar karşılaştırıldı ve iki imzanın uyuşmadığı, bir sahtecilik olduğu anlaşıldı. Pek tabii sonrasında da Kelly’nin Pitchfork yerine kan verdiği anlaşılmış oldu.
Polisler bu bilgi üzerine Pitchfork’un evine gittiler. Genetik parmak izi olarak söyleyebileceğimiz DNA analizinin ne kadar sağlam bir kanıt olduğu bu davayla birlikte kanıtlanmış oldu. Çünkü yapılan analizler Pitchfork’un Lynda ve Dawn cinayetlerini işlediğini gösterdi. Pitchfork’a cezasını okuyan Yargıç Otton, şu sözlerle adli durumlarda DNA’nın önemine vurgu yapan ilk yargıç olarak tarihteki yerini aldı:
Tecavüz ve cinayetler görülmedik hunharlıktaydı. DNA olmasaydı şu anda dışarıda olacak, başka kadınlar için tehlike teşkil edecektin.
Lynda ve Dawn davaları, bir adli bilimci için DNA parmak izi yönteminin önemini oldukça net bir şekilde açıklıyor diyebiliriz. Sherlock Holmes’ün hızlı düşünme ve doğru çıkarımlar yapabilme özelliklerinden daha doğru sonuçlar verebilecek olan bir şey varsa, şüphesiz ki o şey DNA parmak izi yöntemidir. Kimliğin kesin tespiti ve şahsın olay yeriyle ve olaydaki kişilerle bağlantıları bu yöntemle açığa çıkabiliyorken, yine bu yöntemle insanların isteyerek veya istemeyerek ortaya attığı yanlış ifadelerin önüne geçilebiliyor. Bu bağlamda çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki hepimiz özeliz ve farklıyız. Margaret Mead’ın da dediği gibi:
Unutmayın ki eşsizsiniz. Tıpkı diğer herkes gibi...
Not: Bu hikaye, ana hatları itibarıyla Nigel McCrery’nin Ölüler Sır Saklamaz isimli kitabından hareketle yazılmıştır. Unutulmamalıdır ki eski bir polis memuru olan McCrery, bir bilim insanı değil, televizyon şovları yapan biridir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 17
- 12
- 6
- 5
- 3
- 3
- 3
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- N. McCrery. (2013). Ölüler Sır Saklamaz. ISBN: 978-6059386210. Yayınevi: NTV Yayınları.
- BBC. No Parole For Colin Pitchfork: First Killer Caught By Dna. (29 Nisan 2016). Alındığı Tarih: 27 Ağustos 2019. Alındığı Yer: BBC | Arşiv Bağlantısı
- University of Leicester. The History Of Genetic Fingerprinting. (27 Ağustos 2019). Alındığı Tarih: 27 Ağustos 2019. Alındığı Yer: University of Leicester | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 14:51:18 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/4902
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.