1933'te verdiği meşhur Işık ve Yaşam derslerinde Niels Bohr'un kullandığı bir analoji, fizikçilerin atomu karakterize etme çabasıyla biyologların hücreyi karakterize etme çabasını benzeştirmekteydi. Canlı hücreler de cansızlar gibi sıradan maddeden yapılmıştır ve dolayısıyla eksiksiz bir kimyasal analiz yapılabilir. Tek sorun, canlılıkta bu madde, oldukça karmaşık ve çetrefilli bir şekilde dizilmiştir. Bohr'a göre bir hücrenin kimyasını çalışmak için, o organizmanın parçalanması ve moleküllerine ayrıştırılması gerekmekteydi; ancak canlının biyolojisini çalışmak için, kimyanın görünmez olduğu çok daha üst bir seviyede çalışmak gerekmekteydi. Bu nedenle Bohr, bir organizmanın kimyasal nitelikleri ile biyolojik organizma hiyerarşisinin eş zamanlı çalışmanın imkânsız olduğunu düşündü.
1940'lardan günümüze yapılan biyolojik ve biyokimyasal atılımlar sayesinde Bohr'un tamamen hatalı olduğunu biliyoruz; ancak geçtiğimiz günlerde Singapur'daki Nanyang Teknoloji Üniversitesi'ndeki bir grup araştırmacı, modern biyoloji, kimya ve fiziğin ötesine geçerek, bu üçünü bir arada çalışabildikleri sıra dışı bir kuantum biyolojisi deneyi gerçekleştirdiler: Tardigradlar olarak da bilinen su ayılarını, süper iletken bir kuantum bit (yani "kübit" veya "qubit" olarak da bilinen kuantum bilgi birimi) içerisine yerleştirilerek, onları bir devre içerisinde "kuantum dolanıklık" durumuna soktular.