Yaşadığımız Coğrafya Dilimizi Nasıl Etkiler?
Diller Neden Coğrafyadan Coğrafyaya Farklılık Gösterir?

- Blog Yazısı

Bulunduğumuz coğrafyanın konuştuğumuz dilden tutun da dünyadaki olaylara bakış açımıza hatta kişiliğimizin ne yönde evrileceğine dair katkıları ve sağladığı farklılıklar yadsınamaz. Özellikle insanların yerleşik yaşama geçişinden sonraki dönemde bu farklılıklar daha açık bir şekilde gözler önünde serilmeye başlandı. Soğuk kuzey iklimlerinde patates, bezelye, pancar ekilip biçilirken, daha cömert olan güney iklimlerinde farklı ve renkli tropikal meyveler ve verimli topraklara uygun envayiçeşit sebzeler yetiştirilir. Kuzey iklimlerinde insanlar daha soğukkanlı iken güney iklimlerinde daha hareketli ve sıcakkanlı insan profili görülür. Peki bu çeşitlilik dile nasıl yansır? Bir diğer deyişle içinde yaşadığımız coğrafya dilimizi nasıl etkiler?
Dilin Sosyolojik ve Coğrafi Bakımdan İncelenmesi
Özellikle 19. yy.ın ve 20. yy.ın tamamını kapsayan dönemde sosyodilbilim (toplumdilbilim) oldukça başarılı bir şekilde ilerlemiştir. Bu dönemden önceki zamanlarda, özellikle ortaçağ ve öncesinde, insanlar dili kendi başına bir olgu olarak almaktan çok felsefe ve din gibi alanlarda gelişme sağlamak için bir araç olarak görmüşlerdir ancak 18. yy.dan, yani aydınlanma döneminden sonra, düşünürler yavaş yavaş dilin kendi başına bir olgu olarak incelenmesi gerekliliğinin farkına varmışlardır. Bu dönemde (19.yy ve 20.yy) sosyodilbilimin en önemli temsilcilerinden olan Wilhelm von Humboldt dilin sosyolojik ve ulusal yönüne en çok vurgu yapan dilbilimcilerdendir. Bunun yanında yapısal dilbilimin öncüsü olan duayen dil bilimci Ferdinand de Saussure de dilin coğrafi farklılıklara göre karakter bakımından değiştiğini vurgulamaktadır. Öyle ki Wilhelm von Humboldt ve J.J Rousseau gibi düşünürlere göre dil, uluslar ve milletler arasındaki farklılığın en önemli göstergelerinden biridir. Humboldt’a göre dil sadece bir iletişim aracı değil aynı zamanda bilincin ve dünyaya bakış açımızın bir ifadesidir. “Die Sprache ist kein Ergon sondern Energeia” sözüyle de dilin durağan bir şey olmadığını, tam tersine hareket halinde, değişken bir varlık olduğunu belirtir. Bundan dolayı içinde yaşadığımız coğrafyanın, ulusun, toplumun ve kültürün bizim üzerimizdeki etkileri dilde kendini gösterir. Buna verebileceğimiz örneklerden birisi; Rusça’da “kar” kavramına dair oldukça çeşitli deyimler ve farklı kelimeler bulunurken, arapçada ise “sıcak” ve “sıcak hava” kavramlarına dair çeşitli kelimeler ve deyimler bulunur. İnsanların yaşadığı sulak alanlardaki dillerde deniz yaşanmına dair birçok kelime ve sözcük varken insanların yaşadığı yüksek rakımlı bölgelerdeki dillerde o bölgenin sahip olduğu doğal yer şekillerine dair sulak alanlardaki dillerde olmayan birçok sözcük ve terim vardır. Bu, o coğrafyadaki toplumun doğal yaşama odaklanmak ve hayatta kalmak için zorunlu olan iletişimi sağlamak adına doğal bir şekilde ve bilinçsizce ortaya çıkan bir sonuçtur.
Dil sadece yaşanılan coğrafyanın özelliklerinden değil aynı zamanda geçmiş tarihten ve o coğrafyaya yakın toplumlardan da etkilenir. Almanca’nın geçmiş tarihten ve kişilerden nasıl etkilendiğine bakacak olursak duayen düşünür Martin Opitz’in kurduğu “Fruchtbringende Gesselschaft” topluluğu söz konusu olur. Bu topluluk Almanca’nın sadeleşmesi ve daha verimli hale gelmesi için çaba sarf etmiş ve bu çabasını edebiyata da yansıtmıştır. Ayrıca Almanca’nın bir diğer sadeleşme dönemi aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin iktidar sürecinde Almanca’yı diğer dillerden soyutlamak (özellikle ibraniceden soyutlamak) ve Almanca’yı sadece Almanca kökenli kelimelerden oluşturmak adına yapılmıştır. Her ne kadar sağcı iktidar tarafından değiştirilen bazı kelimeler günümüzde kullanılsa da elbette bu çaba pek bir sonuç vermemiştir çünkü bu çaba dili kendisinden, yani kendi benliğinden ve özelliklerinden kopartıp atmak demektir. Dilbilimci Steven Roger Fischer’ın da dediği gibi “İnsan dilleri taşa değil, süngere benzer. Bu nitelik, onlara olağanüstü bir yaratıcılığın yanı sıra, uyum sağlama ve canlılık sağlar”. Türkçe’den örnek verirsek, geçmişte Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı dil devrimi dilimize Fransızca kelimeler eklemiş ve bu eklemeler toplum tarafından kabul görmüş ve kalıcı olmuştur, ki günümüzde hala bunun etkisini görebiliyoruz. Alfabe, afiş, balkon, bisiklet, ceket, dans gibi kelimeler bunlardan bazılarıdır. Son zamanlarda gündeme gelmeye başlayan ve tartışma konusu olan; Türkçe’deki Arapça, Farsça kökenli kelimeler de bu konuya faydalı olabilecek örneklerdir. Osmanlı imparatorluğunun şark (doğu) bölgesindeki topluluklarla yaptığı yoğun kültürel etkileşimler Türkçe’ye farklı kelimeler kazandırmıştır. Buna örnek olarak Farsça için; şehir- şehr, para- pare gibi kelimeleri Arapça için ise helal, mühimmat, şeriat gibi kelimeleri gösterebiliriz. Hala günümüz Türkiye’sinde doğudan batıya doğru gerçekleşen yoğun göçler dil etkileşimlerine neden olmaktadır. Bu göçlerin dilimiz ve diğer diller üzerindeki etkileri zamanla kendini gösterecektir.
Yeri gelmişken, kafalarda soru işareti bırakan ve yanlış anlaşılan bir diğer konu Osmanlı alfabesinin Arap alfabesi olduğudur. Bu düşünce, tarafımca, Osmanlı alfabesini iyi incelemeyen insanların Arap ve Fars alfabesinin benzerliklerinden ötürü kendilerince daha ünlü olan Arap alfabesi yakıştırmasını yapmalarından kaynaklanmaktadır. Osmanlıca diye adlandırılan dil aslında yoğun olarak Fars alfabesinden oluşan Türkçe’den başka bir şey değildir. Fars alfabesinin Arap alfabesiyle oldukça benzer noktaları olsa da Osmanlıcayı ne Arapça olarak ne de Arap alfabesi olarak betimleyebiliriz.
Diller sadece içinde bulunan kelimeler ve deyimlerle kendilerini diğerlerinden ayırt etmezler, aynı zamanda yapısı ve fonetik açıdan özellikleriyle de kendi karakterlerini belirlerler. Miami Üniversitesinde bu ifademizi destekler nitelikte bir çalışma yapıldı. Çalışmadaki amaç iklimin diller üzerinde bir etkisinin olup olmadığını görmekti. Yapılan araştırmanın sonucunda bilim insanları daha kuru ve soğuk bölgelerde konuşmada kompleks ve daha karmaşık tonların kullanılmasının gırtlakta ve ses tellerinde bazı sıkıntılara yol açtığını, bu yüzden de soğuk iklimlerdeki dillerin ses özelliğinin daha az karmaşık ve az tonluyken tropik alanlar gibi nemli bölgelerdeki dillerin ses özelliğinin ise çok tonlu ve daha karmaşık olduğunu gözler önüne serdi. Aslında dilbilim ile uzaktan yakından alakası olmayan insanların bile fark ettiği, soğuk ve sert coğrafyalardaki dillerin daha cömert coğrafyadaki dillere nazaran daha farklı olduğu gerçeği bu şekilde gözler önüne seriliyor.
Belirli dil ailelerinin belirli birtakım özellikleri vardır ve bu dil aileleri belirli coğrafyalardan gelirler. Çalışmalara göre bazı bilimciler Korece’yi Türkçe’nin bulunduğu Ural-Altay dil ailesine eklerken bazıları alakaları olmadığını savunur. Japonca ve Korece’nin Ural- Altay dil ailesinden olmadığını iddia eden bilimciler bu dillerin erken bir tarihte kıta Asya’sından şuan konuşuldukları yere geldiklerini belirtirler. Dil yapılarına ve işlevlerine bakılacak olursa birbirine çok benzeyen bu iki dil büyük ihtimalle Ural- Altay dil ailesinin birer üyeleridir diyebiliriz ama yine de dil ailelerinin oluşumunda tarihsel (diachronisch) bakış açısını göz ardı etmemek gerekir. Türkçe’ye en çok benzeyen bir diğer dil de Moğolcadır. Yapı ve işlev bakımından Türkçe’ye benzeyen ve Türkçe gibi prodental (dil, damak ve dişlerle konuşulan) bir dildir. Söz konusu Hint- Avrupa dilleri olacak olursa Almanca ve İngilizce’de de çok fazla ortaklık görülüyor. Zamanlar (tenses), kelime kökleri ve cümle yapısı bakımından benzer olan bu iki dil kuşkusuz Hint-Avrupa kökenliler. Aynı dil ailesinden gelen diller normal olarak birçok ortak özellikler taşırlar elbet. Peki bu özellikleri, bu dilleri konuşan toplulukların kültürlerinden edindikleri düşünce biçimleri ve dünya görüşleri etkiliyor olabilir mi? Yine adından söz edeceğimiz dilbilimci Wilhelm Von Humboldt bu konuya da değinmiştir. Ona göre bir topluluğu ya da ulusun özelliklerini en iyi dillerine bakarak anlayabiliriz. Humboldt dillerin sadece aralarında birtakım etkileşimlerle oluştuklarını düşünmez, dillerin özelliklerinin (fonetik, kurallar, yapı) o dili konuşan topluluk tarafından bilinçsizce dünya görüşleri yani “Weltansicht”(buradaki “dünya görüşü”nden kastımız toplumun belli olaylar hakkında ne düşündüğü değil, onların genel olarak olaylara ve dünyaya ne açıdan, nasıl yaklaştığı) ile belirlendiğini söyler. Dilin düşünceden, düşüncenin de dilden etkilendiğini savunan Humboldt her bir farklı dil öğreniminin düşünce dünyamızda bize yeni bir pencere açtığını belirtir. Bu ifadelerden yola çıkarak düşünce ve dil arasındaki etkileşim ve ilişki yadsınamaz. Her milletin kendine has düşünce tarzı, olaylara yaklaşımı, birtakım normları ve bunun gibi o millete has bilişsel özellikleri vardır. Yakın coğrafyaların dillerinin ve kültürlerinin benzer olması sadece geldikleri dil aileleriyle açıklanabilecek kadar yüzeysel bir konu değildir. Son dönemlerde sosyodilbilimcilerin çalışmaları dil-düşünce konusu hakkında oldukça iyi sonuçlar vermiştir. Edward sapir, Wilhelm von Humboldt, Ferdinand de Saussure gibi son yüzyılların önde gelen isimleri dil yaklaşımımıza önemli katkıları olmuş olan düşünürlerdir.
Çağdaş Cenk Yıldırım
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ C. Bengelsdorf. (2011). Wilhelm Von Humboldts Bildungstheorie: Die Besondere Bedeutung Der Sprache. ISBN: 3640845390. Yayınevi: GRIN Verlag.
- ^ F. de Saussure. (2017). Genel Dilbilim Yazıları. ISBN: 6053753912. Yayınevi: İthaki Yayınları.
- ^ A. Elstner. (2011). Wilhelm Von Humboldt - Wie Ist Der Zusammenhang Von Sprache, Denken Und Wirklichkeit?. ISBN: 3640868706. Yayınevi: GRIN Verlag.
- ^ J.J Rousseau. (2007). Dillerin Kökeni Üstüne Deneme: Melodi Ve Müziksel Taklit Ile Ilişki İçinde. ISBN: 9944881252. Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Ya.
- ^ S.R. Fischer. (2013). Dilin Tarihi. ISBN: 6053608831. Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- ^ C. Everett. (2013). Evidence For Direct Geographic Influences On Linguistic Sounds: The Case Of Ejectives. PLOS ONE, sf: e65275. doi: 10.1371/journal.pone.0065275. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/05/2025 11:13:00 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/15191
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.