Paralel Evrenlerin Etkileşimi ve Bilinç

- Blog Yazısı
Uzay- zaman, bilinçli bir bakış ve gözlem olmadığında, olasılık dalgası niteliği taşır. Olasılık dalgasını çökerten ve potansiyeli gerçeğe dönüştüren, bilinçli bakış/ gözlemdir. Bilinç, uzay- zamanın değil, paralel zar evrenin türevidir.
Paralel Evrenlerin Etkileşimi ve Bilinç
20. yüzyılın başlangıcı, fizikte iki ayrı teoriye tanıklık etti. Bunlardan birincisi, “genel görelilik teorisi”; diğeri ise “kuantum (tanecik) teorisi”dir.
Genel görelilik, kütle çekim gücünü açıklayan klasik bir teoridir. Einstein’ın 1915 yılında ortaya attığı bu teoriye göre; uzay-zaman düz değil, eğridir. Bu eğriliğe/bükülmeye yol açan, uzay- zamanın içindeki kütle ve enerjidir. Gezegenler gibi nesneler, uzay-zaman içinde düz bir çizgide hareket etmeye çalışırlar. Fakat uzay-zaman düz değil de eğri; bükülmüş olduğu için, yolları bükülmüş görünür. Örneğin dünya, düz bir çizgide hareket etmeye çalışmaktadır. Ancak, uzay-zamanda güneşin kütlesinin yarattığı eğrilik, dünyanın, güneşin çevresinde bir daire içerisinde hareket etmesine yol açar . Kısaca -bu teoriye göre- nesneleri birbirine doğru çeken olgu, kütle sebebiyle uzay-zamanın eğilmiş olmasıdır. Teorinin özgün halinde, uzay-zamanın sabit olduğu, büyüyüp küçülmediği ileri sürülmüşse de sonraki bilimsel gözlemler, evrenin ve dolaysıyla uzay-zamanın genişlediğini ortaya koymuştur.
Kuantum teorisinin temel önermesi, “belirsizlik ilkesi”dir. Bu ilke, bir parçacığın konumu ve momenti gibi belirli nicelik çiftlerinin, aynı anda istenilen doğrulukta ölçülemeyeceğini belirtir. Bu teoriye göre ışık, (foton ismi verilen) parçacıklar halinde yayılır. Varlığı bilinen tüm güçler de paketler/parçacıklar şeklinde yayılıp taşınırlar.
Kuantum mekaniği, atomlar ya da moleküller gibi sonlu sayıda serbestlik derecesine sahip sistemlerde başarıyla uygulandı. Ancak, sonsuz derecede serbestlik derecesine sahip olan elektromanyetik alana uygulanmasında bazı zorluklar çıktı. Bu zorluklar, “renormalizasyon” denen yöntemle giderilmeye çalışılmıştır. Bu yöntem, bazı sonsuz niceliklerin, geride sonlu artıklar bırakacak şekilde çıkarılmasına ve böylece, deneysel olarak tespit edilen -giydirilmiş- parçacıkların, teoride öngörülen çıplak parçacıklar yerine hesaplamaya konu edilmesine dayanır.
Kütle çekiminin kuantum teorisini oluşturma çabaları ise sonuç vermedi. Çünkü sonsuz sayıda sezilgen (kuvvetleri taşıyan, gerçek parçacıklar üzerindeki etkileri sezilebilen, ancak, gerçek parçacıklar gibi, varlıkları deneysel olarak tespit edilemeyen) parçacığın birbirini etkilediği kabul ediliyordu ve bu sonsuz sayıda sezilgen parçacığın etkilerinin birbirini götürmesi mümkün olmadığından, teori renormalize edilemiyordu. Gerçekten de kütle çekim gücünü taşıdığı varsayılan, “graviton” denen sezilgen parçacıkların, birbirleri üzerinde de etkisi olduğu kabul edildiğinden, hesaplama yapılması mümkün değildi.
Kütle çekim gücü ile kuantum teorisini birleştirme çabaları halen devam etmektedir. Bu hususta en çok güvenilen teoriler, ayrıntısına girilmeksizin, sadece ismiyle belirtmek gerekirse; “sicim teorisi”, “süper kütle çekim teorisi” ve bu iki teoriyi birleştiren, “süper sicim teorisi”dir.
Sicim kuramı, gerçekliğin en temel bileşenlerinin Planck uzunluğundaki (yaklaşık 10-33 cm) sicimler olduğunu ve bu sicimlerin her birinin kendine özgü bir rezonansta titreştiğini söyler. Farklı harmonikler, farklı temel parçacıkları belirler. Bir sicimdeki gerilim, Planck kuvveti (1044 newton) mertebesindedir. Kuram, örneğin kütleçekimsel kuvvetin aracı parçacığı olarak düşünülen gravitonun, dalga genliği sıfır olan bir sicim olduğunu öngörür .
Evren modellerinden birisi olan paralel zar evrenler modeli, sicim teorilerinin geliştirilmesi ile ileri sürülmüştür. Bu modele göre evrenimiz, "zar" ya da "brane" adı verilen bir yapı içerisinde var olur -ki bu zar da "yığın" ya da "bulk" adı verilen daha üst boyutlu bir yapının bir parçasıdır. Bu "yığın" içerisinde kendi evrenleri bulunan diğer zarlar da vardır. Zarlar, çok sayıda uzamsal boyut içerisinde uzanan, bünyesinde "sicim" adı verilen iplikleri barındıran hipotetik nesnelerdir. Bu zarlar birbirleriyle temas edebilir, çarpışabilir ve etkileşebilir; bu etkileşimler son derece vahşi ve güçlüdür ve o zarlar içerisindeki evrenlerin oluşmasını sağlayan "büyük patlamalara" neden olabilir .
Burada, kütle çekimi ile tanecik kuramını birleştirme imkânı veren ve dört temel gücü (kütle çekimi, güçlü kuvvet, elektromanyetik kuvvet, zayıf kuvvet) birlikte açıklayabilen bir “evren modeli” ileri sürülecek ve sonra bu evrene paralel zar evrenin, evrenimizin olasılık dalgasını çökerterek, potansiyeli gerçeğe dönüştürme gücü irdelenecektir:
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
EVREN MODELİ
1. Evrendeki (Uzay- zamandaki) toplam pozitif enerji miktarı ile toplam negatif enerji miktarı birbirine eşittir.
2. Pozitif enerji, birim zamanda/ periyotta, uzay alanı yaratır. Bu alan, örümcek ağında olduğu gibi, dairesel bir başlangıçtan, dikey bileşenlerin uzay alanını; yatay/dairesel bileşenlerin de zaman alanını oluşturdukları, birbirinin içine geçmiş ilmikler biçiminde oluşur. Öyle ki pozitif enerji miktarı büyük ise dikey bileşen büyük olacak; pozitif enerji miktarı küçük ise dikey bileşen küçük olacaktır. Böylece, başlangıçta küçük bir daireden ibret olan uzay-zaman, pozitif enerjinin alan yaratması ile örümcek ağı gibi, içten dışa doğru, yine dairesel olarak büyümeye başlayacaktır. Her birim zaman/periyotta, pozitif enerjinin miktarına göre, daha çok ya da daha az (frekansı büyük, dalga boyu küçük daha çok parçacık ya da frekansı küçük, dalga boyu büyük daha az) sayıda parçacık/foton, bu şekilde uzay-zamanı yaratır. Yani uzay zaman- zamanın dokusu yayılmış pozitif enerjiden ibarettir.
3. Negatif enerji/kütle çekimi gücü ise pozitif enerjinin yarattığı uzay-zaman alanını (öncelikle dikey olan uzay bileşenini) yok eder. Kütle çekimi gücü, gerçekte, doğrudan doğruya parçacıkların üzerine/ kütlesine etkiyen bir güç değildir; negatif enerji uzay-zaman alanını yok ettiği için parçacıkları birbirine yaklaştıran bir güçtür.
4. Açıklandığı gibi, uzay- zamanın dokusu, pozitif enerjinin yayılımı ile oluşur ve doku bir boyut uzay diğeri zaman olmak üzere pozitif enerjinin yayılması ile oluşur. Negatif enerji ise bu dokuyu yok eder, daha doğrusu yayılımı toparlar, ilmikleri çözer. Negatif enerji, uzay- zaman dokusu olan ilmikleri söktükçe, pozitif enerji bir alanda toplanır ve yoğunlaşır. Parçacıklar, negatif enerjinin topladığı uzay-zaman dokusunun, yani pozitif enerjinin yoğunlaşması ile oluşur.
5. Bir başka deyişle madde, pozitif enerjinin yoğunlaşması ile teşekkül eder. Yoğunlaşmayı sağlayan ise, uzay- zaman dokusunu yok eden negatif enerjidir. Doku küçüldükçe, yayılmış olan pozitif enerji o alanda birikmeye ve yoğunlaşmaya başlar. Parçacıklar, bu suretle oluşur.
6. Gerçek parçacıklar olan (şimdilik bilinen en küçük birimler olarak) kuvarklar (ve elektron gibi leptonları oluşturan fakat henüz varlığı saptanamamış -bu modelde ileri sürülen- daha küçük parçacıklar) birkaç tanesi bir uzay-zaman alanını/ ilmiğini işgal edecek şekilde bir arada bulunurlar. Ancak bunlar birleşerek atom altı seviyeden daha büyük parçacıkları oluşturduklarında, her bir parçacık, bir uzay- zaman alanını; yukarıda açıklanan bir ilmiği işgal eder. Böyle olsa da her bir ilmikte, birden fazla atom altı parçacığın birlikte yer alması kaçınılmazdır.
7. Birim uzay zaman alanını işgal edenler, kuvarklar veya onların daha küçük parçalarıdır. Bu sebeple hem güçlü kuvvet hem de onun ilmikten çıktığında zayıflamış hali olan kütle çekimi, sadece kuvarkları bir arada tutabilir; daha iri parçacıklar olan leptonları tutamaz. Çünkü onlar ilmiğe sığmazlar ve alanla enerji etkileşimi, ilmik içinde tutulmalarına engel olur. Bu sebeple leptonlar güçlü kuvvetten etkilenmiyor gibi algılanır.
8. Sezilgen parçacık olarak isimlendirilen gluon, graviton, foton, fonon (vs.) gerçekte uzay zaman dokusunun kendisi, daha doğrusu, dalgalanmasının yarattığı etkilerdir. Dalgalanmanın sebebi ise pozitif ve negatif enerjilerin etkileşimidir. Bu dalgalanma sebebiyle pozitif enerjinin alanı foton ve fonon gibi, negatif enerjinin alanı ise gluon, graviton gibi algılanmaktadır. Parçacıklar sezilgen parçacıklarla değil, uzay zaman dokusundaki pozitif ve negatif enerji ile etkileşime girmektedirler. Bu enerjiler ise uzay zaman dokusunu genişletmekte/ yaratmakta veya yok etmekte/ sökmektedirler.
9. Pozitif ve negatif enerjinin karşılıklı etkileşimi hem spine (dönmeye) hem de elektrik yüküne sebebiyet verir. Spin, manyetik moment oluşturur ve bu da bir pozitif enerji formu olarak, yeni uzay- zaman dokusu olarak yayılım sağlar. Şöyle ki: Negatif enerji (NE) uzay zaman alanını yok ettikçe, bu alana yayılmış pozitif enerji (PE) yoğunlaşır ve parçacığa dönüşür. Ama uzay- zaman dairesel/ küresel olduğu için, pozitif enerji yönü ile negatif enerji yönü her bir konumda çok farklıdır. Dairesel yapı, pozitif enerji ve negatif enerji yön kombinasyonlarını artırır. Bu da her bir birim alanda pozitif ve negatif enerji etkileşimin farklı yönlerde olmasına sebebiyet verir. Örneğin bir alanda sağa doğru negatif enerji, sola doğru pozitif varken, başka bir alanda tam tersi geçerlidir. Bu da yoğunlaşan parçacıkların spinlerinin farklı yönlerde oluşmasına sebebiyet verir.
10. Ama olan sadece bu değildir: Pozitif enerji uzay- zaman dokusu yaratarak yayılırken, negatif enerjiyi yoğunlaştırır ve yoğunlaşan negatif enerji, uzay- zaman dokusunda bir boşluk yaratır. Negatif enerjinin yoğunlaştığı bu alanda, uzay- zaman dokusu, boş, yani bir çeşit delik olarak kalır. Uzay-zaman dokusundaki bu boşluk, tıpkı ilmikte yer alan parçacık gibi davranır. Sadece tüm özellikleri parçacığın tam tersidir. Bu boşluk da etkileşen pozitif ve negatif enerjinin yön ve büyüklüğüyle bağlantılı şekilde döner ama onu yaratan negatif enerji olduğu için, baskın olan negatif enerji yönünde hareket eder. Oysa pozitif enerjinin yoğunlaşmasıyla oluşan parçacık, hareketleri ile yeni pozitif enerji formu yaymaya başladığı ve uzay- zaman dokusu ile de etkileştiği için, boşluğun tam tersi yönde hareket etmekte ve dönmektedir.
11. İşte karşı madde dediğimiz bu boşluktur. Yükü de spini de diğer özellikleri de parçacığa terstir; uzay- zaman alanında boşluk yarattığı için, kütlesi varmış gibi davranır ve bu boşluk, yaratılan parçacıkla orantılıdır. Bu sebeple parçacık, kendi özelliklerinin tam tersi olan bu uzay- zaman dokusu boşluğu ile yani karşı madde ile temas ettiğinde çözünür ve uzay- zaman dokusu olarak yayılır.
12. Negatif enerji, uzay zaman dokusunun ilmiği içinde çok güçlüdür ama bu ilmik sürekli sökülmekte ve dokudaki pozitif enerji, madde olarak yoğunlaşmaktadır. Bu sebeple ilmikten uzaklaştıkça negatif enerjinin güç ve etkinliği, uzaklığın karesi oranında azalır. Bu gücü, ilmiğin içindeyken güçlü kuvvet, dışındayken, kütle çekimi olarak algılarız.

13. Yukarıda açıklandığı gibi kütle, negatif enerjinin uzay- zaman ilmiğini yok etmesi sonucu yoğunlaşan pozitif enerjiden ibarettir. Pozitif enerji, her gerçek parçacıkla, daha doğrusu onun işgal ettiği alanla sürekli etkileşim halindedir. Bir gerçek parçacığın işgal ettiği alana etkiyen pozitif enerji, bu alanda, gerçek parçacıkla da etkileşime girer: Gerçek parçacık, pozitif enerjinin bir miktarını soğurur geri kalanını yeniden yayınlar. Böylece, bir miktar pozitif enerji, kütleye; yani, negatif enerjiye dönüşmüş olur. Doğal olarak bu süreç, uzay-zaman alanı da yarattığından, gerçek parçacığın hareketinin hızlanması ile sonuçlanır.
14. İşte bir gerçek parçacığın, uzay/ zaman dokusu ile yani pozitif enerji alanıyla etkileşmesi sırasında; kuvarklar (ve alt leptonlar) bir yandan pozitif enerjiyi soğurup, diğer yandan kalanını yeniden yayarken ve bu arada bir uzay- zaman alanını terk edip, (bitişik) diğer uzay- zaman alanına giderken, yaydıkları pozitif enerji parçacığının yarattığı uzay- zaman alanı sebebiyle, birbirlerinden uzaklaşma eğilimine girerler.
15. Negatif enerji, öncelikle, parçacığın kendi pozitif enerji alışverişi sonucunda yayınladığı, pozitif enerji taşıyan parçacığın yarattığı uzay-zaman alanını yok eder. Dolayısıyla gerçek parçacığın oluşmasına sebebiyet veren negatif enerji, öncelikle, parçacıkları birbirinden ayırma eğiliminde olan, uzay- zaman alanını yok ederken enerji kaybeder. En büyük negatif enerji kaybı, işte bu sırada gerçekleşir. Çünkü negatif enerji, gerçek parçacığın yayını olan pozitif enerji parçacığının ürünü ile etkileşmektedir. Negatif enerjinin, uzay- zaman ilmiğini sökerken, ilmiğin içindeki en güçlü durumuna “güçlü kuvvet” denir. Açıklamadan anlaşılacağı üzere, güçlü kuvvet, kütle çekim gücünün enerji yitirmeden önceki, en güçlü durumudur; bir negatif enerji biçimidir ve fonksiyonu, uzay- zaman alanını yok etmektir.
16. Uzay- zaman ilmiğini yok ederek enerjisinin büyük bölümünü yitiren negatif enerji, daha uzaktaki diğer uzay- zaman alanlarını da yok ederek yoluna devam eder. Ancak her bir aşamada, güç biraz daha azalır ve sonuçta tükenir. İşte bu nedenle, kütle çekimi gücü, uzaklıkla ters orantılıdır. Kısaca, güçlü kuvvet ve kütle çekim gücü; aynı nitelikteki enerjinin (negatif enerjinin) farklı şiddetteki görüntüleridir. Güçlü kuvvet, parçacığın kendi pozitif enerjisinin yarattığı uzay- zaman alanını; yani atom altı parçacıkların/ kuvarkların arasına girerek, onları farklı uzay-zaman alanlarına yerleştirme eğiliminde olan alanı yok ederken, çok büyük ölçüde güç kaybettiği için, uzay-zaman alanındaki ilmiğin dışına çıktığında, görünümünü ve şiddetini değiştirerek, kütle çekim gücüne dönüşür. Kısaca, güçlü kuvvet, aynı uzay-zaman ilmiğinin içinde mücadele eden çok daha şiddetli bir negatif enerji biçimidir. Kütle çekimi ise, negatif enerjinin, atom altı parçacıkların işgal ettiği uzay- zaman ilmiğinin dışına, şiddetini kaybetmiş olarak çıktıktan sonraki biçimidir.
17. Güçlü kuvvet bir negatif enerji biçimi olduğundan ve negatif enerji de uzay-zaman alanlarını yok ettiğinden ama gerçek parçacığın işgal ettiği alanı yok edemeyeceğinden, güçlü kuvvet, yeni bir alan oluşturma girişimi gerçekleşmedikçe, bir ilmiğin içinde etkisini göstermez. Çünkü, o ilmiğin içinde etkimiştir ve parçacıkların bulunduğu ilmiğin yok edilmesi mümkün değildir. Ne zaman ki parçacıkların yayınladığı pozitif enerji parçacığı, onların arasında yeni bir alan oluşturmaya başlar; güçlü kuvvet, işte bu yeni oluşacak alanı yok eder. Atom çekirdeği içinde güçlü kuvvetin, kuvarklar birbirine yakınken etkili olmaması; ancak, kuvarklar ayrılmaya çalışıldıkça, çok büyük bir şiddetle buna engel teşkil etmesine “asimptotik özgürlük” denir. Asimptotik özgürlüğün sebebi, işte yukarıda açıklanan olgudur. Kuvarklar birbirine yakınken etki hissedilmez; fakat uzaklaştırmaya kalkışıldığında, çok güçlü bir kuvvet buna karşı koyar.
18. Pozitif enerjinin yarattığı uzay-zaman dokusu artı elektrik alanı özelliği taşır. Negatif enerjinin yarattığı boşluk ise eksi elektrik alanı anlamına gelmektedir. Gerek parçacık gerekse karşı parçacık olarak isimlendireceğimiz uzay- zaman dokusu boşluğu, belirtilen elektrik alanlarla etkileşim içerisindedirler. Bu etkileşim, elektrik yükü şeklinde ortaya çıkar.
19. Negatif enerjinin ilmiği yoğunlaştırarak ortaya çıkardığı parçacık baskın, yani ilmiğe göre büyükse, birikmiş pozitif enerji yükü öne çıkar ve parçacık, pozitif enerjinin yükü ile yüklü kalır. Ama yoğunlaşan pozitif enerji şeklinde ortaya çıkan parçacık ilmiğe oranla küçük/ çekinik ise bu kez negatif enerjinin elektrik yükü baskın olarak kalır ve küçük parçacık negatif enerjinin yükü ile yüklü hale gelir.
20. Elektro manyetik güç, pozitif enerji ve negatif enerjinin yükleri arasındaki etkileşimle teşekkül eder. Elektrik alan, yönü farklı manyetik alanı hareket geçirir, manyetik alan elektrik alanı tetikler ve böylece elektro manyetik güç alanlar üzerinden parçacıklara etkir.
21. Zayıf kuvvet de pozitif enerjinin bir başka formudur ve karasız kütlenin pozitif enerjiye dönüşmesine sebebiyet verir. Taneciğin kütlesi, E= mc2 formülünden çıkartılabilir ama negatif enerji miktarının bilinebilmesi için, kaç ilmikteki pozitif enerjiyi yoğunlaştırdığını hesaplamak gerekir. Bu da deneyerek bulunur. NE-PE= m. Ölçülen parçacığın kütlesinden, pozitif enerji ve negatif enerji bulunabilir. Alanın enerjisi ise matris hesabı ile bulunur. Matrisin her bir elemanı, yine matris şeklinde ele alınır ve alt elemanlara bölünerek, her bir noktadaki enerji etkileşimi hesaplanır.
EVRENSEL GELİŞİM SÜRECİ
22. Bu açıklamalar ışığında, evrensel gelişim süreci şu şekilde gerçekleşir: Kütle miktarının daha fazla olduğu (pozitif enerjinin maddeye/kütleye dönüştüğü) aşamada, negatif enerji miktarı, pozitif enerji miktarının üzerine çıkar. Çünkü etkin pozitif enerji, kütleye dönüşmüştür. Böylece, yaratılan uzay-zaman alanından daha fazlası yok edilmeye başlar. Bu gelişmenin sonucu, uzay-zamanın büzülmesi ve parçacıkların birbirine yaklaşmaya başlamasıdır. Yeterince küçülme meydana geldiğinde, parçacıklar ve karşı parçacıklar birbirine çarpmaya başlar. Yukarıda açıklandığı üzere karşı parçacık, kütlesi parçacıkla eşit olan; ancak, “elektrik yükü”, “spin” gibi kuantum özellikleri parçacığın tam tersi olan parçacıklara denir. İşte bu özellikten dolayı, bir parçacık, karşı parçacığıyla; madde, karşı madde ile çarpıştığında, her ikisi de yok olur ve kütleleri pozitif enerjiye dönüşür.
23. İşte bu sürecin sonucu, kütlenin azalması; buna karşılık, pozitif enerji miktarının artmasıdır; yani kütlenin pozitif enerjiye dönüşmesidir. Bu aşamada, hızla yeni uzay-zaman alanı yaratılır ve kalan parçacıklar birbirinden hızla uzaklaşmaya başlar. Bu evrede evren hızla genişler. Ancak bir yandan uzay- zaman alanı yaratarak oluşan enerji kaybı; diğer yandan, pozitif enerjinin, çarptığı parçacıklar tarafından kısmen soğurulmak suretiyle maddeye/ kütleye dönüşmesi, bir süre sonra, negatif enerjinin miktarını, pozitif enerjinin üzerine çıkarır ve genişleme süreci, yeni bir büzüşme sürecine dönüşür. Bu süreçler, milyarlarca yıllıktır.
24. Maddeyi pozitif enerjiye dönüştüren sebeplerden birisi, madde, karşı-madde çarpışmasıdır. Diğeri ise zayıf kuvvettir. Zayıf kuvvet de pozitif enerji (nükleer enerji) oluşturan; böylece uzay-zaman alanı yaratan güçlerden birisidir.
25. Uzay-zaman, yukarıda açıklandığı gibi, (örümcek ağına benzer) dairesel şekilde genişlerken, gerçek parçacıkların bulunduğun alanların yakınlarında, negatif enerji bu alanları yok etmeye başladığı için şekil bozulur. Parçacıklar bir araya gelip kütle büyüdükçe, burada yok olan alan (ilmiğin çözülmesi) artar ve uzay- zaman bükülmeye başlar. Öyle ki çok büyük kütlenin işgal ettiği bölgelerde, uzay-zaman ilmiğinin çözülmesi ile diğer yerlerde yeni alan oluşması süreci birlikte devam ettiğinden, uzay-zaman, kütleli alanlarda (maddenin beşinci boyutu olan ve gerçek zamana dik bileşen; sanal zaman alanına doğru) bükülmeye başlar. Çünkü, dairesel büyüme, diğer alanlarda devam ederken, kütleli alanlarda durmuş ya da çok azalmıştır. Diğer alanlardaki dairesel büyümenin devam edebilmesi için, uzay- zamanın bükülmesi zorunludur. Zamanla kütlenin artması ile bükülme de devam eder ve nihayet, dairesel olarak genişleyen uzay-zaman, bükülmenin de sonucunda, bir küre oluşturacak şekilde kendi üzerine kapanır. İşte bundan sonra, negatif enerji miktarı pozitif enerji miktarını aşsa ve dolaysıyla, ilmiğin zaman bileşeni de sökülmeye başlasa dahi, bu sadece, kendi üzerine kapanma suretiyle oluşan kürenin küçülmesine yol açar. Bundan sonra küre şeklini almış olan uzay- zaman büyüyecek ya da küçülecektir. Ancak süreç hiçbir zaman sona ermeyecektir. Kısaca, uzay-zaman sonlu ama sınırsızdır.
26. Bu modele göre, kütle çekiminin, tanecik seviyesinde hesaplanması ve hatta, teorinin renormalize edilmesi de mümkündür. Çünkü, sezilgen parçacıklar, aslında uzay zaman dokusu ile bu dokuda oluşan boşluklardan ibarettir. Bu sebeple gerçek parçacıkların, sonsuz miktarda olduğu kabul edilen sezilgen parçacıklarla etkileşimini hesaplamak gerekmemektedir. Alan- parçacık etkileşimi ise matris matematiği ile kolayca bulunabilir.
27. Zamanın herkes için değişken olması, yaratılan uzay-zaman alanının uzay bileşeninin büyüklüğü ile ilgilidir. Pozitif enerji fazla ise uzay bileşeni büyük olacaktır. Bu durumda, aynı periyotta yaratılan daha küçük alana göre, büyük alanda gerçekleşen değişim daha büyük olacağından, aynı birim zamanda/ periyotta, yüksek enerjili maddeler için daha çok mesafe kat edilecektir. Bu da yüksek hızlı nesneler içinde, zamanın daha yavaş geçtiği şeklinde bir algılamaya yol açar. Bu nedenle herkesin birim zamanı kendi hızına gör değişik olmak zorundadır. Zaman mutlak değildir; ölçülen alandaki pozitif enerji miktarına (yaratılan uzay alanına) göre değişir; görelidir. Örneğin; genişleme sürecinin başlangıcında, bir saniyede dahi, çok büyük miktarda pozitif enerji açığa çıkmış ve çok miktarda uzay-zaman alanı yaratılmış olduğundan, o uzay-zamanda yaşanan bir saniye, şimdi şu anda her birimizin yaşadığı bir saniyeden çok daha farklı (uzun) algılanmaktadır.
28. Fermiyonların (1/2 spinli gerçek parçacıkların), aynı anda, aynı yerde bulunmaları mümkün değildir. Buna, “Pauli Dışarlama İlkesi” denir. İki elimizi birbirine yaklaştırdığımızda, bir elimizin diğerinin içinden geçememesinin sebebi bu ilkedir. “Dışarlama ilkesi”, kuvark üstü parçacıkların en çok bir uzay-zaman ilmiğini işgal edebilmelerinden kaynaklanır. Kuvark üstü birden çok parçacığın, aynı anda bir tek uzay-zaman ilmiğinde yer alması mümkün değildir. Kısaca önerilen model, dışarlama ilkesini de açıklamaktadır.
29. Elektromanyetik güç ise alanları -doğrudan- etkilemez; elektrik yükü üzerine evrensel olarak etkiyerek, uzay- zaman alanları üzerinde gerçek parçacıkların hareket etmesini sağlar. Bu güç, gerçek parçacıkların hareket etmesine, dolayısıyla, pozitif enerjiye yol açtığı oranda, uzay- zaman alanının yaratılmasını (dolayısıyla) etkiler. Nitekim, elektromanyetik güç ile zayıf kuvveti birleştiren ve renormalize edilebilen bir teori gerçekleştirilmiştir.
30. Kısaca, ileri sürülen evren modelinde, miktarı sabit ve eşit olan pozitif enerji ve negatif enerji, birbiriyle sürekli etkileşim halindedir. Bu etkileşimin yönüne göre, evren büzülmekte ya da genişlemektedir. Evrene etki eden güçler, işte bu dönüşümü sağlayan araçlardır. Pozitif enerji, uzay- zaman alanı yaratarak evreni genişletir. Bunu sağlayan güç, zayıf kuvvet ve kısmen elektromanyetik kuvvettir. Negatif enerji ise uzay- zaman alanını yok ederek, evrenin büzülmesine yol açar. Bunu sağlayan güçler ise kütle çekimi ve güçlü kuvvettir. Pozitif ve negatif enerjiyi taşıyan sezilgen parçacıklar, gerçekte uzay- zaman alanı ve bunun boşluklarıdır. Bu nedenle, diğer üç gücün yanında, kütle çekiminin kuantum teorisini oluşturmak, teoriyi renormalize etmek ve hesaplama yapmak mümkündür.
31. Taneciğin hem kesintili hem de dalga gibi hareket etmesinin sebebi, kuantum seviyesinde uzay zamana yayılmış olmasıdır. Dalgalanan, uzay zamanın kendi dokusudur. Tanecik uzay zaman üzerinde bulunduğu için, onun dalgalanması hareketine yansır.
32. Hem pozitif hem de negatif enerji, uzay- zamanda yer tutar, negatif enerji alanı yok ederken, pozitif enerji yenisini yaratır. Dalgalanma bu sebeple olur. Negatif enerji, uzay- zaman alanını yok ettiği ve pozitif parçacıklar bu alanda bulunduğu için, kütle çekimi uzay zamanı büküyormuş algısı yaratır. Aslında uzay zamanın dalgalanması, negatif enerjinin, alanı yok etmesinden ve pozitif enerjinin de yenisini yaratmasından kaynaklanır.
PARALEL ZAR EVRENLER VE ETKİLEŞİMİ
33. Bilinç ve irade maddenin/ enerjinin türevi olamaz. Bu tez doğruysa, serbest iradeden söz etmek mümkün değildir. Çünkü tüm atom altı parçacıklar ve enerji, evrensel gelişme yasalarıyla bağlıdır ve belirsizlik ilkesi bile insana seçme şansı vermez. Verilecek karar önceden bellidir, boşluk yoktur ve seçtiğimizi sandığımızda, bu sadece bir yanılsamadan ibarettir. Oysa belirsizlik ilkesi bir parçacığın hızı ve konumunun aynı anda bilinemeyeceğini, hız bilindikçe konumun, konum bilindikçe hızın belirsizleşeceğini öngörür. Bu durumda tüm başlangıç koşullarını eksiksiz bilsek dahi, hızın ya da konumun belirsizleşmesi sebebiyle sonuçları (yani vereceğimizi kararı) tahmin etmemiz yine de imkansızdır. Çünkü beyin parçacıklarımızın hızı ya da konumunun hangi miktarda değişeceğini sadece ölçmemiz imkânsız değildir; hız arttıkça konum belirsizliğe yönelmektedir, tam tersi de doğrudur. Bunların değişmesi, parçacığın devam eden hareketini (hız/konum ekseninde) tam olarak tespit etme imkansızlığıyla sonuçlanır hem de tüm başlangıç koşulları aynı kalsa bile. Bu da beyin parçacıklarının oluşturacağı kombinasyonun da tam olarak bilinmesini, yani seçimlerin önceden tahminini imkânsız hale getirir. Belirsizlik ilkesinden kaynaklanan bu durum, uzay zamanın madde/ enerji kombinasyonu içinde kalan bilinç ve irade açısından çok önemli değildir. Çünkü verilecek kararı önceden bilemesek, hesaplayamasak da bu bize seçme imkânı tanıyamaz; çünkü aynı yasalara tabiyiz, seçimin ne olacağı belirlenemez ama aslında seçen de değiliz.
34. Oysa bilinç ve irade, uzay zamanın türevi değil de paralel evrenlerden birisinin etkileşimi olarak değerlendirilirse, belirsizlik ilkesinin yarattığı boşluk değerlendirilebilir ve konum veya hızla oynanarak, gerçek anlamda seçme imkanına sahip olmak mümkündür. Yani irade, uzay- zamanın türevi değilse, zaten ne olduğunu hesaplayamayacağımız, bilemeyeceğimiz seçimi, gerçek bir seçim haline getirebilir; hem de yasaya ters düşmeden. Yasa, hız ya da konumun belirsizliğini emreder, türev olmayan irade ise hız ya da konumu belirsizlik çerçevesinde değiştirerek, seçimi gerçekten yapabilme imkânı tanır.
UZAY- ZAMAN, PARALEL EVRENLE ETKİLEŞİME GİRMEDİKÇE, OLASILIK DALGASI NİTELİĞİNDEDİR
35. Çift yarık deneyleri, kuantum seviyesinde parçacıkların olasılık dalgası şeklinde bulunduğunu ortaya koymuştur. Öyle ki bilinçli bir bakış yokken, yani gözlem yapılmadığında, atom altı parçacıklar, uzay-zamana yayılmış olasılık bulutu biçimindedirler . Herhangi bir anda uzay-zaman dokusunun birden fazla bölümünde yer almaktadırlar ancak hiçbir ilmikte somut olarak bulunmamaktadırlar. Yani somut değil, soyut bir potansiyel, var olma olasılığı şeklindedirler. Uzay zaman dokusunun gerçekliği budur.
36. Maddenin doğası ile ilgili ikilik fikri ilk olarak 17. yüzyıldaki ışık ve maddenin doğası tartışmalarına dayanır (Huygens&Newton). 1803’de ise fizikçi Thomas Young tarafından gerçekleştirilen “Çift Yarık”, diğer bir adıyla “Çift Delik” deneyi, maddenin doğasında yer alan bu ikiliği ortaya koymak için yapılan başlangıç çalışmalarından biridir. Young, deney düzeneğinde tek ışık kaynağı olarak, iğne deliğinden geçen güneş ışığını kullanmıştır. İğne deliğinden yayılan ışık, üzerinde birbirine yakın iki iğne deliği bulunan ve deliklerin ilk kaynağa uzaklıkları eşit olacak şekilde yerleştirilen saydam olmayan bir engele düşürülür. Birinci iğne deliğinden herhangi bir anda çıkan ışık, diğer iki iğne deliğinden aynı anda geçeceği için, iki iğne deliğinden çıkan ışık o anda aynı fazda olur ve ekranda girişim saçakları (deseni) gözlemlenir. Young’ın çift yarık deneyinde sadece ışık üzerine denemeler yapılmıştır. Ta ki 1961’de Clauss Jönsson bunu o zamana kadar parçacık tanımına uyan elektronlarla deneyene kadar .
37. 1961 deneyinde bu kez ışık yerine elektron kullanıldı. Deliklerden birisi kapatıldığında, geçen elektronlar tek bir bölgede toplanıyordu. Ama iki delik birden açık olduğunda, tıpkı ışıkta olduğu gibi, girişim deseni ortaya çıkıyordu. Yani tanecik olan elektron, sanki iki delikten aynı anda geçiyor ve dalga gibi davranıyordu. Bu sebeple girişim deseni ortaya çıkıyordu.
38. Daha ilginç olanıysa, deliklerden birisine bir detektör konduğunda, yani gözlem yapıldığında, girişim deseninin kaybolmasıdır. Bu durumda parçacık, dalga gibi davranmıyordu; tek delik açıkmış gibi, parçacık davranışı sergiliyordu.
39. Bundan çıkan sonuç şudur: Bilinçli bakış/ gözlem, olasılık dalgasını çökertir ve potansiyel, somutluğa; olasılık, gerçeğe dönüşür. Mikro evrenden makro evrene çıkış bu sebepledir. Bilinçli bakış, olasılık dalgasını çökerterek, soyutu somuta dönüştürür.
40. Bilinçli bakışı sağlayan nedir?
41. Bilinç, paralel zar evrenlerin birbirine teması ile ortaya çıkar. Uzay-zamanı olasılıktan gerçeğe, soyuttan somuta dönüştüren, paralel zar evrenlerin birbirine temasıdır. Bu enerji alışverişi, mikro evrenin olasılık dalgasını çökerterek, makro evreni ortaya çıkarır.
42. Bir başka deyişle, iki evren birbirine temas edip, enerji alışverişinde bulunmadıkça, uzay- zaman, potansiyel halindedir ve olasılık dalgası şeklindedir. Uzay- zamanın dokusu da içerdiği parçacıklar da kuantum seviyesinde olasılık dalgası niteliği taşır. Bu konumda belirsizlik hakimdir. Ancak evrenler birbirine temas ettiğinde, olasılık dalgası çöker ve bu temas devam ettiği müddetçe, bildiğimiz makro evrenin koşulları ortaya çıkar. Olasılık gerçeğe dönüşmüştür. Temas ve evrenler arası alışveriş devam ettikçe bu olgu da devam eder.
43. Uzay- zaman hem uzayı hem de zamanı kapsadığı için, zar evrenlerin teması ile olasılık dalga fonksiyonu çöktüğünde, yani, makro evren somut olarak ortaya çıktığında, biz, zamanı, doğrusal olarak akan bir süreç olarak algılarız. Bu durum, olasılık dalgası çöktüğünde, uzay- zamanın uzay boyutunu ayrı, zaman boyutunu ayrı algılamamızdan kaynaklanır. Yani olasılık dalgası, uzay ve zaman içinde yer alır. Bilinçli bakış (zar evrenlerin teması ve etkileşimi) dalga fonksiyonunu çökerttiğinde, çökme hem mekân hem zaman açısından gerçekleşir ve gerçek olarak ağıladığımız zamanın çizgisel yol izlemesi bundandır.
44. Ancak olasılık dalgası, uzay- zamanın tümünde değil, sadece paralel zar evrenin temas ettiği yerlerde çöker. Makro evren sadece temas bölgelerinde ortaya çıkar, uzay- zamanın diğer bölümleri halen olasılık dalgası şeklindedir, yani potansiyeldir.
45. Burada ileri sürülen modelde, bilinç, uzay- zamanın değil, paralel zar evrenin türevidir. Paralel zar evrenlerden birisi uzay- zamandır ve uzay- zamanın tabi olduğu yasalar, bu zar evren için geçerlidir. Paralel (diğer) zar evren (evrenler) ise uzay- zamanın dışındadır. Paralel evrenin tabi olduğu yasalar, uzay- zamanın yasalarından farklıdır; çünkü bu farklı bir evrendir, uzay- zamana göre dışsaldır. Tekrar belirtelim ki ileri sürdüğümüz modelde, bilinç ve irade, uzay- zamanın değil, paralel evrenin türevidir. Bu sebeple uzay- zamanı sınırlandıran yasalara tabi değildir. Bu, bilinç ve iradenin, paralel (diğer) zar evrenin yasalarına tabi olmadığı anlamına gelmemektedir; ileri sürülen, uzay- zamana hâkim olan yasaların, bilinci etkilemediği ve belirlemediğidir.
46. Diğer yandan iki evrenin etkileşimi karşılıklıdır. Yani temas, sadece uzay- zamanı etkilemez, uzay- zaman da paralel evrende değişime sebebiyet verir. Bilinç, paralel evrenin türevi olduğu için, bu karşılıklı etkileşimle değişime uğrayabilir. O halde sonuçta bilinç, paralel evrenlerin etkileşimi ile ortaya çıkan bir olgudur.[1], [2], [3], [6], [1], [2]
47. Özetle bilinç, paralel zar evrenin türevidir. Paralel (diğer) evrenle uzay/ zamanın etkileşimi, mikro evreni makro everene dönüştürür, potansiyeli gerçek yapar. Uzay- zamanın potansiyel niteliğini gerçeğe dönüştüren, paralel zar evrenin teması ve aktardığı enerjidir. Bu temas, bilinçli bakışın kaynağıdır. Bilinçli bir bakış olmadığında madde parçacıklarının da tıpkı enerji gibi, aynı anda hem parçacık hem de dalga özelliği taşıdığını unutmayalım. Bilinç, uzay- zamanın türevi olsaydı, olasılık dalgasını çökertmesi imkânsız olurdu. Ama uzay- zamana dışsal olan bilinç, olasılığı gerçeğe dönüştürür ve mikro evrenimizi makro evren haline getirir.
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ a b c V. Arı. (2015). Rölativite'den Kuantum'a Evrenin Gerçekliği. ISBN: 9786053993780. Yayınevi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
- ^ a b c S. Hawking. (1994). Kara Delikler Ve Bebek Evrenler. ISBN: 6053711605. Yayınevi: Sarmal Yayınları.
- ^ a b G. Hooft. Maddenin Son Yapitaslari. ISBN: 9789754031935.
- ^ B. M. Grup. Süpersicim Kuramına Genel Bir Bakış | Bilimfili.com. Alındığı Yer: Süpersicim Kuramına Genel Bir Bakış | BilimFili.com | Arşiv Bağlantısı
- ^ Ç. M. Bakırcı, et al. Çoklu Evren Teorisi Nedir? Paralel Evren Teorisi Ile Farkları Nelerdir? Paralel Evrenler Teorisi Deneysel Mi?. (3 Ocak 2021). Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b E. Haliki. Maddenin Dalga Parçacık İkiliği: Çift Yarık Deneyi Ve Varyasyonları. (13 Nisan 2018). Alındığı Yer: Rasyonalist Bilim | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 19/08/2025 17:51:12 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11793
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.