Modern Mizahın Kırık Aynası

- Blog Yazısı
Modern Mizahın Kırık Aynası: Gibi, Absürd ve Sahte Benlik”
Modern çağın bireyi, yalnızca var olmaya değil, aynı zamanda “görünmeye” mecbur bırakılmıştır. Estetik kaygılar, başarı odağı ve sosyal uyum baskısı, bireyin benlik algısını şekillendiren temel güçler haline gelmiştir. Bu gerçeklik, Gibi dizisinin mizah ve absürtlükle harmanladığı hikâyelerinde sık sık karşımıza çıkar. 6. sezonun 10. bölümünde, yaz tatili için bir sahil planı yapan karakterler üzerinden dış görünüş, kendilik algısı ve grup psikolojisi gibi temalar, ironik ve çarpıcı bir biçimde işlenir. Ersoy’un fazla kiloları nedeniyle yaşadığı aşağılık duygusu, Yılmaz’ın sorgulayan tavrı ve İlkkan’ın sahte özgüveniyle örülü dünyası, günümüz bireyinin varoluşsal gerilimlerine ışık tutar. Bu yazıda, söz konusu bölümden yola çıkarak bireyin toplumsal normlar karşısındaki kırılganlığını, görünürlük uğruna sergilediği kimlik performanslarını ve “benlik” meselesini irdeleyeceğiz.
Dış Görünüşün Psikolojik Ağırlığı – Ersoy’un Hikâyesi
Toplumsal estetik normları, bireyin bedenine yöneltilmiş en baskın tahakküm biçimlerinden biridir. Gibi’nin bu bölümünde Ersoy karakteri, bu baskının hem içselleştirilmiş hem de yıkıcı bir örneğini sunar. Fazla kiloları nedeniyle tatile hazır olmadığını düşünen Ersoy’un yaşadığı utanç ve değersizlik hissi, nihayetinde camı kırdığı sahnede öfkeye dönüşür. Bu patlama, yalnızca bir sinir boşalması değil; aynı zamanda bedensel yetersizliğin bireysel kimlik üzerinde nasıl bir baskı kurduğunun dışavurumudur.
Ersoy, kendi varlığını sosyal alanda kabul ettirebilmek için öncelikle bedenini “düzelterek” hak kazanması gerektiğine inanır. Bu, modern bireyin sık sık maruz kaldığı "önce görün, sonra var olun" mantığının bir yansımasıdır. Beden, artık bir taşıyıcı değil; bir vitrin, bir sosyal sermaye alanıdır. Ersoy’un yaşadığı aşağılık duygusu, toplumsal bakışın içselleşmiş hâlidir; başkalarının onu nasıl gördüğünü, kendisinin kim olduğunun önüne koyar.
Bu sahneler, estetik kaygıların yalnızca fiziksel bir mesele değil, aynı zamanda varoluşsal bir yük hâline geldiğini gösterir. Ersoy’un yaşadığı içsel çöküş, sadece kendi bedenine dair bir sorun değildir; toplumun bireye dayattığı “ideal beden” modelinin psikolojik sonuçlarının somut bir anlatısıdır.
Grup Psikolojisi ve Sürünün Gücü – Yılmaz’ın Direnişi
Toplum içinde birey, yalnızca kendi inançlarıyla değil; içinde bulunduğu grubun beklenti ve yönelimleriyle de şekillenir. Gibi’nin bu bölümünde Yılmaz karakteri, grup psikolojisi karşısında eleştirel bir duruş sergileyen nadir figürlerden biridir. Diyetisyen ve spor hocasının otoriter karizmasına karşı başlangıçta kuşku duyar; onların pazarlama tekniklerine ve yapay özgüvenlerine mesafeli yaklaşır. Ancak zamanla bu sorgulayıcı tutum yerini sessiz bir uyuma bırakır. Çünkü grubun parçası olmamak, dışlanmak kadar eksik kalmak hissini de beraberinde getirir.
Yılmaz’ın yaşadığı bu içsel çatışma, bireyin özgünlüğüyle sosyal aidiyet arasında sıkışıp kalmasının tipik bir örneğidir. Bir yanda eleştirel aklın sesi, diğer yanda kabul görmek isteyen duygusal benlik… Bu gerilim, çoğu zaman bireyi sorgulamaktan uzaklaştırır ve uyum yoluyla güvenli bir konfor alanına iter. Yılmaz, başta farklı düşünse de arkadaşlarının yönelimlerine ayak uydurur çünkü “doğru olanla uyumlu olan” arasındaki çizgi bulanıklaşmıştır.
Bu noktada Gibi, mizah yoluyla çok daha derin bir soruyu gündeme getirir: Fikirlerimiz bize mi aittir, yoksa birlikte yürüdüğümüz grubun bir yansıması mıdır? Yılmaz karakteri üzerinden, bireyin kendi inançlarına sadık kalma mücadelesi ile sosyal çevreye entegre olma arzusu arasındaki kırılgan denge ustalıkla işlenir.
Sahte Benlik ve Modern Performans – İlkkan Üzerinden Gösteri Toplumu
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Modern insan, çoğu zaman olduğu gibi değil, olmak istediği gibi görünmeye çalışır. Bu, yalnızca bir istek değil; adeta bir zorunluluk hâlini almıştır. Gibi dizisinin İlkkan karakteri de bu zorunluluğun karikatürize edilmiş bir temsili gibidir. İlkkan kendine, dışarıdan özgüvenli, entelektüel ve tutarlı bir figür inşa etmiştir. Ancak bu figür, içsel bir boşluğu maskelemekten öteye gitmez. Bilgiye değil, bilgili görünmeye; güçlü olmaya değil, güçlü izlenimi vermeye yönelmiştir.
İlkkan’ın sergilediği bu sahte benlik, Fransız düşünür Guy Debord’un “gösteri toplumu” kavramını hatırlatır. Bu toplumda gerçeklik, yerini imaja bırakmıştır. Bireyler artık “ne olduklarıyla” değil, “nasıl göründükleriyle” değerlendirilmektedir. İlkkan da bu sistemde kendine bir rol edinmiştir: Kusursuz gözükmeye çalışan ama derinlikten yoksun bir sahne oyuncusu. Bu nedenle sahici sorgulamalardan kaçar, yüzeyde kalmayı tercih eder. Gerçek özsaygıdan çok, onaylanma arzusuyla hareket eder.
Ancak İlkkan’ın duruşunda ince bir çatlak vardır: Mizahın arkasına gizlenen yetersizlik duygusu. Gülünçlüğü, aslında bir savunma mekanizmasıdır; çünkü görünüşe yüklediği anlam, içsel boşluğunu kapatmaya yetmez. Bu da bize şunu gösterir: Modern toplumda pek çok birey, İlkkan gibi; gülerek, süsleyerek, parlatarak var olmaya çalışır, fakat tüm bu parlaklık, derindeki kırılganlığı örtemez.
Gibi Mizahı, Gerçekliğin Aynası mı?
Gibi, ilk bakışta absürt bir mizah dizisi gibi görünse de, satır aralarına yerleştirdiği psikolojik çözümlemelerle izleyicisine hem güldüren hem düşündüren bir alan açar. 6. sezon 10. bölüm özelinde bakıldığında ise, bireyin modern toplumda beden, benlik ve aidiyetle olan çatışmaları ince bir mizah perdesiyle anlatılır. Ersoy’un aşağılık kompleksiyle kırdığı cam, yalnızca bir nesne değil; aynı zamanda kırılmış bir benliğin, utançla örselenmiş bir kimliğin metaforudur.
Yılmaz’ın sorgulayıcı aklı ve grup içinde erimeye karşı verdiği direniş, bize bireysel özgünlüğün ne kadar kırılgan olduğunu gösterir. İlkkan’ın gösteri toplumunda inşa ettiği sahte benlik ise, sosyal medyanın ve toplumsal beklentilerin insanı nasıl bir performans alanına ittiğine dair çarpıcı bir örnektir.
Bu bölümde tüm karakterler, aslında modern insanın parçalarını taşır:
• Kimi bedeninden utanır,
• Kimi grubun sürükleyiciliğinde özünü kaybeder,
• Kimi ise gerçek benliğini saklayarak bir rol oynamayı seçer.
Sonuç olarak Gibi, komediyle örülmüş bir varoluş eleştirisidir. Karakterlerin her biri, içimizde bastırdığımız, gizlediğimiz, bazen de gülerek savuşturduğumuz gerçekleri yansıtan birer aynadır. Ve bu aynada gördüğümüz şey şudur: Modern hayat, çoğu zaman bir maskeler sahnesidir.
Gösteri Toplumunun Sahte Kimlikleri ve Uyumun Ağırlığı
Gibi’nin mizahında açığa çıkan gerçek, modern gösteri toplumunun bireyi sahte benliklere zorlamasıdır. Bu sahte kimlikler, varoluşun en temel arzusu olan “olma” yerine, “görünme”yi dayatır. Özgünlük, yerini performansa, içtenlik ise gösterişe bırakır. Uyum ise, bazen özgürlüğün değil, en ağır boyun eğmenin simgesidir; çünkü kabul görmek için birey, kendi parçalarını birer birer feda eder.
Bu dizideki karakterler gibi bizler de, çoğu zaman kendi gerçekliğimizi yitirir; başkalarının bakışları ve beklentileriyle şekillenen rollerin içinde kayboluruz. Oyun alanı genişler, maskeler çoğalır; fakat her maskenin ardında, sessiz bir yabancı gibi yalnız kalan bir benlik saklıdır.
Gibi, bu yüzleşmeyi mizahla sunarken, bize şunu hatırlatır: Sahte benliklerin ve uyuma zorlanmanın ağırlığını taşıyan modern insan, aslında en çok kendine yabancı olandır çünkü
kendi gerçekliğini unutur, iç dünyasında kaybolur ve varoluşsal bir boşlukla ile yüzleşir. Bu yabancılaşma, bireyin özgürlük arayışını da derinden sınar ve onu daha büyük bir yalnızlık ve anlamsızlık girdabına sürükler.
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 24/05/2025 11:01:45 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20673
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.