GÜNÜMÜZ FELSEFE PROBLEMLERİ
ÖLÜM PROBLEMİ

- Blog Yazısı
Varlığımızın en derin bilmecesi olan ölüm; hem bireysel hem de kolektif bir biçimde düşündüğümüz bir konudur(Güngör,2016:227). Yüzyıllardır üstüne düşünülen, çıkar yol bulmak, çözüme kavuşturmak değil de anlamaya çalışılan bir konu olmuştur. Sonuçta yaşam kadar ölümde mutlak bir hakikattir.
Ölüme karşı insanların ölümü inkâr etme, ölüme meydan okuma, ölümü isteme ve ölümü kabullenme olmak üzere dört farklı tutum geliştirdikleri söylenebilir. Ölüm korkusu, aslında bireyler için gerekli bir korkudur. Bu korku olmasaydı bireylerin zevk ve mutluluk anlayışlarının sonu olmaz, onların bu istek ve arzuları, belki de umumî felaketlere sebep olabilirdi. Bu baglamda ölüm korkusu, bireyin yaşamına ivme kazandırıp anlam kattığı için tamamen pozitif bir fonksiyona sahip olarak görülebilir.
İnsanlığın en temel sorunlarından olan ölüm için Stoacı filozoflarının ölüme bakışı “kabullenme ve felsefe gücüyle ona meydan okuma” şeklinde gelişmiştir. Nitekim doğaya uygun yaşam, Stoacıların ortak amacıdır. Yaşam, ölümü gerektiren bir kavramdır ve her canlı bir gün ölür. Yani ölüm, aslında doğanın bir kanunudur. Dolayısıyla bu kanunu reddetmek yerine ona uygun davranmak gerekir ( Pattabanoğlu, 2015: 76).
Stoacı filozoflardan ölüme dair bazı düşünceler aktarmak meseleyi daha açık hale getirir. Örnegin ruhun ölümsüz olduğunu düşünen Cicero’ya göre ölüm, ölseler de şanları şöhretleri yok olmayacak kişiler için değil, yaşamlarıyla birlikte her şeylerini kaybedenler için vahimdir. Erdemi ve ahlâkı övgüye lâyık olmayan kişinin aslında yaşamı da övgüye lâyık olmamaktadır. Cicero ölüm korkusundan kurtulmanın gerek mutlu olma gerekse ruh sağlığı açısından zorunlu olduğuna inanır. Bu korkuyu yanlış bilgiye, halk arasında anlatılan yanlış ve gerçek dışı efsanelere yani rivayetlere, bildik anlamda yaşamdan yoksun olmanın doğurduğu kaygılara, onun kaçınılmazlığı ve bu kaçınılmazlığın insan aklını sürekli kurcalamasına, ölümle mutlu bir geleceğin kaybolacağı gibi düşüncelere ve genel olarak akıl yerine, arzulara bağlar. Bu baglamda Cicero’ya göre “ruhu hazdan, bedenden, özel mülkten ve her türlü işten ayırmak gerekmektedir” ( Pattabanoğlu,2015: 77).
Geç stoa döneminde ise ölümğn bir felaket olmadıgı konusu Epiktetos’la birlikte ele alınmışıtr. Felaket zannedilen şeylerin hepsinin Tanrı’dan geldiğini kabul eden filozofa göre ilâhî aklın bizim için istedikleri, bizim kendimiz için istediklerimizden daha hayırlıdır. İnsanları üzen eşya ve hadiseler değil, fakat bunlar hakkında sahip olduğu düşüncelerdir. Ancak ölümün bir felaket ve kötü olduğu hakkındaki kanaat, asıl felakettir. Çünkü insanlar ölümden, hastalıktan, fakirlikten korkarlarsa mutsuz olurlar ve alçalırlar. Hâlbuki insanın her zaman ölümü göz önünde bulundurması gerekir. Çünkü ölüm korkunç bir şey değil, gerçeğin ta kendisidir. İnsan ölümü düşünmediği zaman her adımda kırılır, incinir ve incitir ( Pattabanoğlu, 2015:78).
İslam filozofları açısından ölüm konusunu degerlendirmek istediğimizde önümüze Kindi ve Farabi çıkmaktadır. İslâm dünyasında Kindî’den itibaren ölüm konusu keder, tasa ve kaygılar, mutluluğa engel olan psikolojik rahatsızlıklar olarak ele alınmış, bunlar fikrî ve ahlâkî tedbirlerle tedavi edilmesi gereken problemler şeklinde değerlendirilmiştir. Kindî’ye göre ölüm, insan tabiatının tamamlayıcı unsuru, insan tanımının temel öğesidir. Nitekim insanın “akıllı ve ölümlü canlı” olarak tanımlanmasında da tabiat esas alınmıştır. Yani insanın tabiatı, akıllı ve ölümlüdür. Eğer bir varlık ölümlü değilse, bu varlık insan olamaz. Dolayısıyla olmamız gereken şey neyse, öyle olmamamız, bir eksikliktir (Pattabanoğlu, 2015:80).
Farabi için ise ölüm sorunu şu şekilde ele alınmıştır: “erdemli insan, ölüm karşısında dirayetle durur.” Ölümün gerçekleşmesiyle, kendisine hiçbir kötülüğün asla ulaşamayacağını ve ölüm anına kadar kendisine gelmiş olan iyiliğin kendisiyle beraber olduğunu ve ölümle kendisinden ayrılmayacağını düşünür. Bu yüzden erdemli kişi, mutluluğu arttırmaya aracı olan iyi eylemleri gittikçe daha da çoğaltmak için hayatta kalmayı sever. Ölümden korkanlar bilgisiz şehirlerin halkıdır yani cahil insanlardır. Nitekim Farabi’nin burada bahsettiği cahil insanlar, dünyevi zevklere olan düşkünlükten ölümden kaçarlar. Mahrum kalma hissi ile ölümden korkarlar.
Günümüze dogru bu problemi Heidegger’de görmek mümkündür. Onun genel felsefesinde varlık tutumu büyük ölçüde yer edinmiştir. Bu sebeple ölüm konusuna farklı bir açıdan bakması kaçınılamazdır. Heidegger’e göre ölüm varlığın en belirgin özelliği olduğundan onun kendisine doğru yönelişini durdurur ve bunları birbirinden ayırmaktadır. Dolayısıyla ölüm kendisinden ayrılmayan bir özelliği içerdiğinden, kendisinin etkinliği ve önceliği olduğundan buradaki varlığı diğer bir ifadeyle insanı bir bütün ve tam olarak ele alır. İnsanın diğer tüm özellikleri bundan sonra gelir. Heidegger’e göre ölüm ve zaman; varlık gibi varlığın modaliteleri olarak düşüncelerdir. Heidegger felsefesinde ölüm, dünyada varlığın sonu olduğunu bizlere bir kez daha göstermektedir. Bu durum aynı zamanda ölümü korku olarak da tanıtmaktadır. Çünkü o kısmen buradaki varlığın yıkımından başka bir şey değildir.
. Antikçağ’dan bu yana “ruhun ölümsüzlüğü” konusunu her filozof da görmek mümkündür. Bu bağlamda yaşam bir sınırlılık halidir, bizlere sınırlılıklar getirir ancak ölüm ufukta olmayı yani sonsuzluğu işaret eder kanaatindeyim. Bu konu bakımından şöyle diyebilmek mümkündür: Felsefe, yaşamı anlamlı kılmaktan daha çok ölümü anlamlı kılmaktadır. Bu durumu niteler bir durumda olan Heidegger’e göre “varoluşun tüm imkanlarını kuşatan ölüm, bu imkanların yaşamasını sınırlandırır ve önüne bir engel koyar. Bu bağlamda ölüm yukarıda belirttiğimiz gibi varoluşun basit olumsuzluğundan başkası değildir.”
Sonuç olarak, Ölümün tam tanımını bilemeyeceğimizi, matematiksel bir formül gibi kesin yargılara dayanmadığını onu ancak çevremizden deneyimlediğimiz kadar bilebiliriz. Ölümü birinci şahıs olan ben, tecrübe edinemediğim için daha doğrusu ölüm bana geldiğinde ölüm bilgisine sahip olmadığımdan dolayı direkt olarak ölüm hakkında kesin tecrübe yargısına varamayız. Ölümü sadece dış dünyadan hareketle betimleyebiliriz. Ölüm “Levinas’ın da belirttiği gibi “yanıt yokluğu”dur; insan başkasının ölümünden, gözünün önünde gerçekleşse bile, sorularına yanıt alamaz”( Levinas,2006:12, Akt. Güngör 2016:229).
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 27/04/2025 15:12:48 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/12150
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.