Düşen Evren Modeli ve Paradoksu (DEMP)
Gözlem, Gerçeklik ve Kuantumun Kesiştiği Bir Düşünce Deneyi

- Blog Yazısı
Düşen Evren Modelinin Doğuşu
“Kapaktan içeri, küçük bir kabine doğru fırlattı. Arthur düştüğü yerde soluk soluğa yatıp kaldı.”
— Otostopçunun Galaksi Rehberi, s. 78
Bu satırları okurken, Arthur’un yere çarpmadan önceki o düşüş anı gözümde canlandı. Ve zihnimde birden şu soru belirdi:
“Uzay da düşüyor olabilir mi?”
Bu düşünce kısa sürede bir sezgisel deneyime, ardından da fiziksel bir model önerisine dönüştü:
• Evrenin kendisi düşüyor olsaydı, bu hareketi içinde bulunan bir gözlemci fark edebilir miydi?
• Eğer uzay durağan değil, dinamik ve düşen bir yapıysa; yerçekimi, bu düşüşün içsel bir sonucu olabilir miydi?
• Hiçlikte yönsüz biçimde genişleyen bir evrende, “yukarı” ya da “aşağı” gibi yön kavramları anlamlı olabilir miydi?
• Uzayın kendisi madde gibi davranıyorsa ve evren bir zar değilse, sınır nerede başlardı?
• Eğer her şey birlikte düşüyorsa, mutlak hareketsizlik yalnızca bir yanılsama mıydı?
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
• Evrenin düşüşü, klasik genişleme anlayışının yerine geçebilecek daha temel bir kozmolojik hareket olabilir miydi?
Bu sorular zamanla birbirine bağlandı. Düşen Evren Modeli, yalnızca evrenin düşüşü fikrinden değil; bu düşüşün gözlem, bilgi ve yön kavramları üzerindeki etkilerinden de beslenmeye başladı.
Düşüş, bu modelde yalnızca fiziksel bir hareket değil; geometrik ve epistemik bir kırılma alanı olarak yorumlanır.
Bu makale, söz konusu modeli bölümler hâlinde sunmayı amaçlamaktadır.
Evren gerçekten genişliyor mu, yoksa hep birlikte bir yere doğru mu düşüyoruz?
Düşen Evren Modeli, evrenin genişliyor gibi görünmesinin aslında hepimizin bir tür “düşüş” hareketi içinde olmasından kaynaklandığını savunan bir düşüncedir. Bu modele göre, biz sadece evrene dışarıdan bakan gözlemciler değiliz; evrenin bir parçası olarak onunla birlikte hareket ediyor, hatta hep birlikte bir yere “düşüyoruz.” Ama bu düşüş, dünyada bir şeyin yere düşmesi gibi değil. Çünkü evrenin her tarafı aynı anda ve aynı şekilde düşüyor. Bu yüzden yönü olmayan, “yönsüz” bir hareket bu.
Model, galaksilerin bizden uzaklaştığını gözlemlememizi evrenin gerçekten genişlemesine değil, bu düşüş hareketinin bir sonucu olarak yorumluyor. Yani sanki evrenin iç yapısı, potansiyel bir enerji eğimi boyunca aşağı doğru kayıyormuş gibi. Bu da bize evren genişliyormuş izlenimi veriyor.
Düşen Evren Modeli’ne göre boşluk, yani “kuantum vakum” da aslında sabit ve hareketsiz değil. O da bu düşüş hareketinin içinde. Dahası, bu model gerçeklikle ilgili bazı sınırları da sorguluyor. Çünkü biz gözlemlerimizi sabit bir yerden yapmıyoruz; evrenle birlikte hareket ettiğimiz için neyin “gerçek” olduğunu tam olarak bilemeyebiliriz. Bu nedenle model, “epistemik fark” dediği bir bilgi sınırı ve “simülasyon eşiği” dediği bir algı sınırı öneriyor. Yani belli bir noktadan sonra gördüğümüz şeyin gerçek mi yoksa bir simülasyon mu olduğunu ayırt edemeyebiliriz.
Bu model sadece fizik değil, zamanın nasıl aktığı, evrenin ne kadar düzenli ya da düzensiz olduğu (entropi), ve hatta gerçekliğin nasıl tanımlandığı gibi daha derin sorulara da dokunuyor. Şu anda kabul gören evren modeli olan ΛCDM modeline alternatif bir açıklama sunuyor.
Peki bu fikir sadece hayal gücü mü? Hayır. Modelin bazı öngörüleri uzaydan gelen verilerle test edilebiliyor. Örneğin, galaksilerin uzaklaşma hızlarında yönlere göre küçük farklar olması, kozmik arka plan ışınlarındaki (CMB) dalgalanmalar ya da ışığın kütleçekimi nedeniyle bükülmesinde bazı asimetriler gibi gözlemler bu modelin doğruluğu hakkında fikir verebilir.
Sonuç olarak, Düşen Evren Modeli bizlere evrene farklı bir bakış sunuyor: Belki de genişleyen bir evrende değil, birlikte düşen bir evrende yaşıyoruz.
Yapısal ve Akış Düzeyi
Bu çalışma, “Düşen Evren Modeli” adını taşıyan özgün bir kuramsal çerçeve sunar. Toplamda 26 bölüm ve birkaç ekten oluşan bu yazı dizisi, hem fiziksel hem de felsefi düzlemlerde yapılandırılmış, çok katmanlı bir yaklaşım izlemektedir. Her bölüm, belirli bir kavramsal odağa sahiptir ve modelin bir yönünü açıklığa kavuşturmayı hedefler. Bölümler arası bütünlük, ilerleyen sayfalarda yer alan çapraz atıflar ve kavramsal bağlantılarla desteklenmiştir. Gerekli yerlerde sezgisel düşünce deneyleri, matematiksel denklemler, görsel şemalar ve grafiksel temsillerle anlatım zenginleştirilmiştir.
Bu metin, her biri haftalık olarak yayımlanacak uzun soluklu bir yazı dizisinin ilk bölümüdür. Modelin bütünsel yapısı, ancak bölümlerin sırasıyla ve dikkatle okunmasıyla tam olarak kavranabilir. Her bölüm, hem kendi içinde bağımsız olarak anlaşılabilir hem de genel yapının bir parçası olarak işlev görür. Okuyucuların, diziyi takip ederken önceki bölümlere gerektiğinde geri dönmeleri ve kavramsal gelişimi bir bütün halinde izlemeleri önerilir.
Paradoks – Model Ayrımı Notu:
Düşen Evren Paradoksu bir düşünce deneyidir: “Evrenle birlikte düşen bir gözlemci ne ölçebilir?” sorusunu sorar.
Düşen Evren Modeli ise bu paradoksu açıklamak üzere fiziksel varsayımlar ve matematiksel yapı kurar.
1. GİRİŞ: EVRENİ BİR KUTU GİBİ HAYAL ETMEK
Düşen Evren Modeli: Gözlem, Gerçeklik ve Kütleçekimin Sınırında Bilimsel, Felsefi ve Kuantumsal Yaklaşımla Bir Düşünce Deneyi
Bilimsel düşünce deneyleri, fiziksel gerçekliğin sınırlarını zorlayan soruları kavramsallaştırmak ve yeni yaklaşımlar geliştirmek açısından oldukça etkili yöntemlerdir. “Düşen Evren Modeli”, bu çerçevede özgün bir kuramsal sorgulama olarak ele alınabilir. Bu modelin temel varsayımı, evrenin bütününün bir kütleçekim alanı içinde, eş zamanlı olarak serbest düşüşte olduğudur. Ortaya çıkan ortak ivmelenme durumu, gözlem ve gerçeklik algımızı kökten sorgulayan bir düşünce paradoksuna — Düşen Evren Paradoksu'na — zemin hazırlar.
Peki, eğer tüm evren aynı anda düşüşteyse, bu hareketi kim gözlemleyebilir? Daha da önemlisi, bu düşüşün evrendeki yapılar ve yasalar üzerindeki etkisi nedir?
Bu sorulara ulaşmadan önce ilk çıkış noktamı belirtmem gerekir: Evreni başlangıçta bir kutu gibi, duvarları sıvı, gaz, katı ya da bulutsu yapılardan oluşan kapalı bir alan olarak düşündüm. Bu sistemde kutu sabitti; yalnızca içindekiler düşüyordu. Ancak bu yaklaşımın sınırlı kaldığını fark ettim. Nihai modelde, evren sabit değil, bizatihi kendisi düşen bir yapıdır. Galaksiler, yıldızlar, gezegenler, atomlar, kuantum alanları — hepsi bu düşüş hareketine dâhildir.
Einstein’ın serbest düşüş ilkesi uyarınca, serbest düşen bir gözlemci bu durumu doğrudan hissedemez. Yani evrenin içindeki hiçbir varlık, bu düşüşü fark edemez ve her şey durağanmış gibi görünür. İşte bu, gözlemin ve gerçekliğin temellerini sarsan bir çerçevedir.
1.1 M Teorisi ile Bağlantı: Brane ve Bulk Nedir?
M teorisi, süpersicim kuramlarını birleştiren ve uzayı 11 boyutlu bir yapı olarak modelleyen kapsamlı bir fiziksel kuramdır. Bu kuram, evrenimizi sadece gözlemleyebildiğimiz 3+1 boyutlu yapıdan ibaret görmez; daha geniş, görünmeyen boyutlara da yer verir.
Bu bağlamda iki temel kavram tanımlanır:
Brane (membran/zar): Evrenimizin zarı.
Evrenimizdeki tüm madde, ışık ve fiziksel etkileşimler; 3 uzay + 1 zaman boyutlu bir yüzey üzerinde gerçekleşir. Bu yüzeye “3-brane” denir. Brane, fiziksel olarak bir zar gibidir. Genişleyebilir, titreşebilir ve bulk içinde yön değiştirebilir. Bizim deneyimlediğimiz tüm fiziksel olaylar bu brane üzerinde sınırlıdır.
Bulk (hacimsel alan): Evrenin içinde yüzdüğü çok boyutlu alan.
Brane’in içinde “yüzdüğü” çok daha büyük ve çok boyutlu uzaya verilen isimdir. M teorisinde bulk genellikle 11 boyutludur ve brane bu bulk içerisinde yer değiştirir, düşebilir ya da diğer branelerle çarpışabilir. Ancak bizim algımız, sadece brane’e sıkıştığı için bulk doğrudan gözlemlenemez. Bu bağlamda şunu hayal edebiliriz:
İki boyutlu bir varlık, bir balon zarının üzerinde yaşasaydı, balonun üç boyutlu genişliğini algılayamazdı. Aynı şekilde, biz de üç boyutlu evrenimizde yaşarken, bulk’un daha yüksek boyutlarını doğrudan göremeyiz ama dolaylı etkilerini algılayabiliriz.
“Zar İçinde Hareket Eden Evren”
Aşağıdaki grafik, brane’in (zar evrenimizin) bulk (çok boyutlu uzay) içindeki hareketini sembolik olarak temsil eder:

M teorisine göre:
• Brane, kütle, enerji ve bilgiyle birlikte bulk içinde düşebilir, salınım yapabilir, hatta diğer branelerle çarpışabilir.
• Bu tür hareketler; evrenin genişleme hızı, vakum enerjisi, kozmolojik sabit ve karanlık enerji gibi kozmolojik olgularla ilişkili olabilir.
• Ayrıca, graviton adı verilen kütleçekim taşıyıcısının bulk’a sızması, evrende enerji kaybına yol açabilir.
• Dahası, brane’in bulk içindeki yönlü hareketi, zamanın akışı, enerji dağılımı ve kütleçekimin davranışı üzerinde doğrudan etkili olabilir.
Bu nedenle, düşen bir brane fikri, Düşen Evren Modeli’nin merkezine yerleşir.
1.2 Simetri Kırılması ve Zaman Yönü
Evrenin — yani brane’in — bulk içindeki yönlü hareketi, içerideki bir gözlemci için sadece mekânsal değil, aynı zamanda zamansal bir yön algısı da yaratır. Bu yön, klasik anlamda bir kuvvet yönü değil; entropinin artış yönü ile örtüşen bir zaman akışıdır.
Fizikte “zaman oku” ifadesi, olayların neden-sonuç ilişkisine göre ilerlediği yönü belirtmek için kullanılır. Termodinamiğin ikinci yasasına göre, kapalı bir sistemde entropi (düzensizlik) zamanla artar. Bu da bize zamanın neden geçmişten geleceğe doğru aktığını açıklar.
Düşen Evren Modeli bağlamında düşündüğümüzde:
• Evrenin tüm yapısıyla birlikte belirli bir yöne düşmesi, bu entropi artışına doğal bir yön kazandırabilir.
• Yani zamanın akışı, evrenin düşüş yönüne bağlı olarak tanımlanıyor olabilir.
Bu bakış açısına göre:
Zaman, mutlak bir varlık değil; düşen evrenin yönlü hareketinin içeriden algılanan bir sonucudur.
Dolayısıyla zamanın oku — yani geçmişten geleceğe olan yönü — aslında evrenin bulk içindeki düşüş yönüyle özdeş olabilir. Bu, zamanın kendisinin evrenin geometrik ve dinamik özelliklerinden türeyen bir algı olduğunu düşündürür.
1.3 Düşüşün Yönü ve Yüksek Boyutlar
Evrenimizin içinde bulunduğu brane, M teorisine göre çok daha büyük ve çok boyutlu bir ortam olan bulk içinde yer alır. Bu brane'in bulk içinde yaptığı hareket, günlük anlamda bildiğimiz "yerçekimiyle düşme" gibi değildir. Daha çok, bizim algılayamadığımız bir 11. boyuta doğru gerçekleşen yönlü bir kayış gibidir.
Bu hareket, sıradan üç boyutlu uzayda değil; gözlemleyemediğimiz ekstra boyutlar boyunca olur. Yani evrenin kendisi, bu çok boyutlu uzayda adeta bir zar gibi süzülür — ivmelenir, yön değiştirir, ama biz bunu içeriden fark edemeyiz.
Kütleçekimi de sadece evrenimizin içinde (brane üzerinde) değil, bu daha büyük ortamda (bulk içinde) de etkili olabilir. Bu da evrenin düşüşünü sıradan bir hareketten çok, yüksek boyutlarda ivmelenen bir süreç hâline getirir.
Bu yönlü ve ivmeli hareketin sonuçları, yalnızca uzayda değil:
• Zamanın akışında,
• Kuantum olasılıkların dağılımında,
• Enerjinin farklı noktalarda yoğunlaşmasında da kendini gösterebilir.
1.4 Düşüşün Algısı: Düşen Evren Paradoksu
Işık, zaman ve parçacıklar brane üzerinde sıkıştığı için, brane’in bulk içindeki hareketi doğrudan algılanamaz. Bu durum, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki bir astronotun Dünya’ya doğru sürekli düşüyor olmasına rağmen bunu hissedememesi gibidir. Hem astronot hem de araç aynı ivmeyle hareket ettiğinden, ağırlıksızlık hâlinde olduklarını düşünürler — oysa serbest düşmektedirler.
Düşen Evren Modeli’nde de gözlem araçlarının kendisi düşüşe dâhil olduğu için, bu evrensel ivme hiçbir gözlemci tarafından algılanamaz.
Bu yüzden: “Hareket varsa neden fark edilmiyor?” sorusu ortaya çıkar.
Evrenin düşüşünü hem yaşayan hem ölçmeye çalışan gözlemcinin, bu hareketi asla tespit edememesi, Düşen Evren Paradoksu’nun kalbini oluşturur.
1.5 Brane Arasında Düşüş ve Fiziksel Bulgular
3-brane üzerinde yaşayan varlıklar için evrenin genişlemesi, kütleçekimi ve zaman algısı zamanla daha karmaşık hale gelmektedir. Özellikle yeni nesil kozmolojik gözlemler, bazı fiziksel büyüklüklerin — özellikle de vakum enerjisinin — uzay boyunca yönlü değişim gösterebildiğine işaret etmektedir.
Bu, evrenin yalnızca içsel bir genişleme süreci yaşamadığı; aynı zamanda daha yüksek boyutlarda belirli bir yön boyunca hareket ediyor olabileceği fikrini destekler. Yani gözlemlediğimiz genişleme ve enerji dağılımı, aslında brane’in bulk içinde “aşağı” ya da başka bir yönde düşüyor olmasının yansımaları olabilir.
Bu bağlamda, Düşen Brane Modeli şu olguların açıklanmasında bir çerçeve sunar:
• Evrenin genişleme hızındaki ivmelenme (karanlık enerji etkisi),
• Zamanın mikroskobik düzeyde düzensizlikler göstermesi,
• Kuantum alan kuramında ortaya çıkan bazı ölçümsel tutarsızlıklar.
Ancak bu düşüş doğrudan gözlemlenemez; çünkü gözlemcinin kendisi de bu hareketin içindedir. Ölçüm araçları ve fiziksel süreçler, evrenle birlikte hareket ettiği için bu yönlü ivmeyi “dışarıdan” algılamak mümkün değildir.
Tıpkı suyla birlikte akan bir yaprağın, akıntının hızını hissedememesi gibi; evrenin içinde yer alan her yapı, bu düşüşün mutlaklığını gözlemleyemez.
Bu düşüş, yalnızca makroskobik yapıları değil, boşlukta titreşen kuantum alanların davranışlarını da etkileyebilir. Olasılık yoğunluklarının düşüş yönüne göre küçük sapmalar göstermesi, ilerleyen bölümlerde tartışacağımız önemli bir konu olacaktır.
Not – Karanlık Enerjiye Alternatif Bir Yorum Olarak Düşüş
Düşen Evren Modeli, “karanlık enerji” gibi gözlemsel etkileri reddetmez; ancak bu etkilerin fiziksel kökenini klasik modele kıyasla farklı bir bakışla yorumlar.
Evrenin hızlanan genişlemesi, bu modelde evrenin içine gizlenmiş gizemli bir enerji formu yerine, brane’in daha yüksek boyutlu bir uzayda (bulk) belirli bir yönde ve ivmeli biçimde hareket etmesi ile açıklanır.
Bu yaklaşım, kozmolojik sabit, vakum enerjisi ve genişleme hızı gibi olguları korur, ancak onların nedenlerini yüksek boyutlu düşüş geometrisine dayandırır.
Böylece Düşen Evren Modeli, karanlık enerjiye yeni bir anlam kazandırır: O, belki de var olan değil, hareketin algılanamayan bir sonucudur.
1.6 Matematiksel Modelleme
Eğer evrenimizi temsil eden brane, 3+1 boyutlu bir uzay-zamanda konumlanmışsa ve bulk (yüksek boyutlu hacimsel uzay) içindeki konumu zamanın bir fonksiyonu olan f(t) ile ifade edilebiliyorsa, bu durumda evrenin düşüşü şu şekilde modellenebilir:


Jeodezik Hareket Nedir?
Jeodezik, eğimli ya da bükülmüş bir yüzeydeki en kısa yol anlamına gelir. Genel Görelilik kuramında bir parçacık, uzay-zamanın eğriliğine yanıt olarak dışarıdan herhangi bir kuvvet uygulanmadığında jeodezik bir yol izler.
Bu şu demektir:
Parçacıklar düşmüyor, savrulmuyor ya da zorlanmıyor — onlar sadece uzay-zamanın eğilmiş doğasına uygun en doğal yolu takip ediyor.
• Düz bir kâğıtta iki nokta arasındaki en kısa yol bir doğrudur.
• Ama küre gibi bir yüzeyde bu yol kıvrılır — buna jeodezik denir.
• Uzay-zaman da kütle ve enerji nedeniyle büküldüğünden, parçacıklar düz gitmez; bu eğriliğe en uygun yolu, yani jeodeziği izler.
1.7 Fiziksel Etkiler
• Zaman Dalgaları:
Düşen brane’in bulk içinde yönlü ve ivmeli hareketi, zamanın akışını geometrik olarak bozabilir. Bu, uzay-zaman dokusunda dalgalanmalar veya kırılmalar yaratabilir; zamanın farklı bölgelerde farklı akması gibi etkiler doğabilir.
• Karanlık Enerji:
Brane’in bulk içindeki hareketi, içeriden gözlemlendiğinde sanki boşluğun enerjisi artıyormuş gibi görünebilir. Bu da karanlık enerji olarak adlandırılan hızlanan genişleme etkisini açıklayan alternatif bir yorum sunar.
• Graviton Kaçışı:
Kütleçekim taşıyıcısı olan graviton, yalnızca brane’e değil, bulk’un iç hacmine de yayılabilir. Bu durum, kütleçekim gücünün bir kısmının “dışarı sızması” ve içeride enerji eksilmesi olarak algılanmasına yol açar.
Felsefi Uzantı: Gerçeklik, Hareket ve Algı
Düşen Evren Modeli, evreni sabit, durağan ve tamamıyla gözlemlenebilir bir yapı olarak değil; yönlü, ivmeli ve içkin bir süreç olarak görür. Evren, bir yapı olmaktan çok, hareketin kendisidir.
M-teorisi bu sürece boyutsal serbestlik kazandırır: Evrenimiz, daha yüksek boyutlu bir uzayda serbestçe hareket eden bir zar (brane) olabilir. Ancak biz, bu zarın yalnızca yüzeyinde yaşayan varlıklar olarak, onun yönlü hareketini doğrudan algılayamayız.
Tıpkı iki boyutlu bir varlığın bir küre üzerindeki hareketi algılayamaması gibi, biz de yüksek boyutlu düşüşü ancak yansımaları üzerinden çıkarabiliriz.
Bu, gerçekliğe dair algımızın sınırlarını gösterir:
Belki de biz, evreni değil; sadece onun hareketin içinden geçen gölgesini gözlemliyoruz.
“Evrenin düşüşü yalnızca büyük yapıları değil, mikroskobik düzeydeki kuantum alanlarını da etkileyebilir.
Bu etki, boşlukta rastgele dalgalanan olasılık yoğunluklarının belirli bir yön kazanmasına yol açabilir.
Eğer düşüş, bu kuantum alanları yönlendiriyorsa, bugün belirsizlik olarak yorumladığımız bazı kuantum sapmalar, aslında evrensel bir hareketin yansımaları olabilir.”
2. TARİHSEL VE KURAMSAL ARKA PLAN
2.1 Newton ve Galileo
Düşen Evren Modeli’nin kavramsal temeli, klasik fiziğin ilk dönemlerinden beri geliştirilen düşüş ve kütleçekim anlayışına dayanır. Isaac Newton’un evrensel kütleçekim yasası ve Galileo Galilei’nin serbest düşüş deneyleri, maddenin boşlukta nasıl hareket ettiğini anlamamıza temel oluşturmuştur. Galileo’nun Pisa Kulesi’nden gerçekleştirdiği deneyler ile Simon Stevin’in gözlemleri, farklı kütleli cisimlerin vakumda eşit ivmeyle düştüğünü göstermiştir. Bu, düşüşün kütleden bağımsız bir hareket olduğunu ortaya koyar.
2.2. Einstein ve Jeodezik Kavrayış: Geometrik Düşüş
20. yüzyılın başlarında Albert Einstein’ın geliştirdiği Genel Görelilik Kuramı, bu çerçeveyi kökten değiştirmiştir. Einstein’a göre kütle ve enerji, uzay-zaman dokusunu bükerek cisimleri yönlendirir. Cisimler bu bükülmüş uzay-zaman içinde, dış kuvvet olmadan, yalnızca geometrik zorunlulukla — yani jeodezik denilen yollar boyunca — hareket ederler.
Jeodezik kavramı, düz uzayda doğrusal harekete karşılık gelirken, eğri yüzeylerde eğrisel yolları tanımlar. Örneğin Dünya gibi küresel bir yüzeyde, iki nokta arasındaki en kısa yol büyük çember yayıdır. Uzay-zaman da benzer şekilde eğrildiğinden, cisimler “düşerken” aslında eğri bir jeodezik izlerler.
2.3. Modelin Radikal Önerisi: Ortak Düşüş ve Algılamazlık
Düşen Evren Modeli tam olarak bu noktada farklı bir öneri getirir:
Eğer yalnızca bir cisim değil, evrenin bütünü bu tür bir jeodezik boyunca ilerliyorsa, o zaman bu düşüşü tanımlamak ya da gözlemlemek mümkün olmaz. Çünkü gözlemcinin kendisi de bu ivmeye dahildir.
Çünkü gözlemcinin kendisi de bu düşüşe dâhildir. Tıpkı Galileo’nun deneylerinde vakumda kütle fark etmeksizin düşen cisimlerin aynı ivmeye sahip olması gibi, burada da tüm evren aynı ortak ivmeyi paylaştığı için bu hareket algılanamaz hale gelir.
Böylece bu modelde, klasik serbest düşüş deneyleri (Galileo-Stevin) ile Einstein’ın geometri temelli genel göreliliği birleşerek, tüm evrenin bir serbest düşüş hareketi içinde olduğu ve bu yüzden bu hareketin içeriden hiçbir gözlemle tespit edilemeyeceği savunulmuş olur.
“Gözlemcinin kendisi de düşüyorsa, gözlemlediği evrende bu düşüşün izini süremez.”
2.4. Epistemolojik Sıçrama: Düşüşün Gözlenemezliği
Modelin en çarpıcı sonucu, düşüşün yalnızca fiziksel değil, epistemolojik bir sınır oluşturduğudur. Düşmek, yalnızca bir kuvvetin değil; aynı zamanda gerçekliğin algı biçiminin de belirleyicisidir.
Bu tarihsel ve kuramsal arka plan, modelin dayandığı düşünsel temelleri oluşturur. Bir sonraki bölümde, bu düşüş hareketinin ölçüm, gözlem ve algı üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz.
3. ORTAK İVMELENME VE GÖZLEMLENEMEZLİK
3.1. Ortak İvmelenme ve Algı Sınırı
Düşen Evren Modeli, evrendeki tüm yapıların aynı kütleçekim alanı içinde serbest düşüşte olduğunu varsayar. Bu durumda tüm yapılar aynı ivmeyi paylaştığı için, aralarındaki göreli hareket sıfıra iner. Bu nedenle, sistemin içindeki bir gözlemci bu hareketi algılayamaz.
Bu durum, Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) içindeki astronotların deneyimine benzetilebilir. ISS, sürekli olarak Dünya’ya doğru düşerken yörüngesel hareketi nedeniyle yüzeye çarpmaz ve içindekiler ağırlıksızlık hisseder. Gerçekte bu bir “yerçekimsizlik” durumu değil, ortak ivmelenmenin yarattığı izafi hareketsizlik halidir.
Benzer biçimde, Düşen Evren Modeli'nde evrenin tamamı yüksek boyutlu bir kütleçekim alanında hareket ettiğinden, gözlemciler bu hareketi doğrudan hissedemez. Bu durum, Einstein’ın Eşdeğerlik İlkesi ile de örtüşür: Serbest düşen bir sistemde kütleçekimsel etki yerel olarak algılanamaz.
Tüm yapılar aynı ivmeyle düştüğü için aralarındaki fark algılanamaz; bu da evrensel hareketin içsel olarak gözlemlenememesi sonucunu doğurur.
Bu durumun felsefi uzantısı, Düşen Evren Paradoksu olarak adlandırılır:
“Evrenin tamamı düşüyorsa, bu düşüş neye göredir ve kim tarafından gözlemlenebilir?”
Bu soru, hem fiziksel hem epistemik anlamda, evrenin mutlak bir hareket içinde olup olmadığını sorgular — ve gözlemcinin bu harekete içeriden maruz kalışı nedeniyle, hareketin kendisini bile gözleyemeyeceğini gösterir.
3.2. Evrensel Metrik Yapı
Düşüşün gözlemciler tarafından “genişleme” olarak algılanmasının nedeni, tüm uzay-zaman yapısının birlikte deformasyona uğramasıdır. FLRW metriği, düşüş yönüne göre aşağıdaki şekilde genelleştirilebilir:
Genel görelilik çerçevesinde, düşen bir evrenin metriği zamanla değişen bir potansiyele sahip olabilir. Bunu ifade eden bir örnek metrik şu şekildedir:

Bu tür bir potansiyel, ivmeli düşüşü simgeler. Ancak, gözlemci bu metrik içinde jeodezik hareket üzerinde olduğu için, bu ivmeyi doğrudan ölçemez.
Bu yazı, 26 bölümlük Düşen Evren Modeli çalışmasının ilk üç bölümünü içermektedir.
Tam metin PDF versiyonu Zenodo’da arşivlenmiştir:
📄 DOI: https://doi.org/10.5281/zenodo.15796867
Kaynaklar:
Acar, M. (2015). Bilimsel Bilginin Doğası ve Felsefesi.
→ Epistemolojik altyapı ve kuramsal model inşasında bilim felsefesi çerçevesi sağlar.
(→ Yapısal gerekçelendirme + kuramsal temeller)
İlkentapar, H. (2017). Bilim Felsefesine Giriş.
→ Bilimsel modellerin yapısı, kuram-olgusal ayrımı, yazı dizisinin metodolojik yapısını destekler.
(→ Bölümler arası akış ve model kurgusunun temellendirilmesi)
Popper, K. (2002). Bilimsel Araştırmanın Mantığı.
→ Bilimsel modellerin test edilebilirliği, bölüm yapısına yönelik sistematik bakış.
(→ Modelin bütüncül sunumu ve yanlışlanabilirlik ilkesiyle ilişkilidir)
Kuhn, T. S. (1970). Bilimsel Devrimlerin Yapısı.
→ Yeni bir kuramsal modelin mevcut paradigma karşısındaki konumunun açıklanması için.
(→ Modelin bölümlere ayrılarak ilerletilmesi ve devrimsel niteliğinin vurgulanması)
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 16/07/2025 12:08:37 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21000
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.