BİR MALADAPTASYON OLARAK KAYGI- ODADAKİ ASLAN
- Blog Yazısı
İngiliz evrimsel biyolog ve yazar Richard Dawkins bir ropörtajında evrimsel psikoloji hakkında görüşü sorulduğunda psikolojinin zaten evrimsel biyolojiyle ilişkili olduğunu, “evrimsel olmayan” bir psikolojinin kabul edilemeyeceğini belirtmişti. Doğal seleksiyon, cinsel seleksiyon gibi mekanizmalar insan hayatının gelişiminde öncül rol oynadığına göre şüphesiz ruh halimizde evrimin izlerinin bulunmamasını beklemek hayalcilik olurdu.
Günümüzün teknolojik, şehirli günlük hayatında kaygı seviyelerinin ne kadar dramatik biçimde yükseldiği birçok araştırmayla gösterilmiş, kaygıya yönelik araştırmalar ve sosyal medya paylaşımları çoğalmıştır. J. M Twenge’ in ünlü araştırmasını muhtemelen duymuşuzdur. 80’li yıllardaki ortalama bir ABD’li çocuğun kaygı seviyesinin 1950’lerdeki psikiyatri hastalarına denk olduğunu gösteren araştırma Journal of Personality and Social Psychology dergisinde 2000 yılında yayımlanmıştır. (https://psycnet.apa.org/doiLanding?doi=10.1037%2F0022-3514.79.6.1007) Burada geçmiş dönem ile ilerleyen bir dönemde “rahatsızlık” algısının değiştiğini dikkate almak gerekir fakat eğer böyle bir “ayarlama” yapılabilseydi muhtemelen araştırma sonuçları daha da kötü çıkardı çünkü bugünün normal çocukları genel küme olarak sabit kalırken, geçmişteki rahatsızlık taşıyan bireylerin skalası büyüyecekti. Kaygıya sadece bilişsel katmanda yaklaşan kişilerin “zihninizi kontrol edin, kaygıya hükmedin, kaygıyı kullanın” şeklinde tavsiyelerde bulunduğuyla sıklıkla karşılaşırız. Peki kaygı gerçekten bilişsel bir şekilde “yönetilebilir mi?”. İnsan hayatında, evriminde bu kadar kilit rol oynayan, evrimsel, hormonel, temel bir duygu durumunu fikirlerimizle yönetebilir, bir kukla oynatıcısı gibi yönlendirebilir miyiz? Bu güce gerçekten vakıf mıyız?
Kaygı, “panik” kelimesinin kökeninin antik yunan tanrısı Pan’a dayandığını belirtmek bu konudaki yazılarda adetten gelir. Avcıların ve vahşiliğin tanrısı Pan sahip olduğu ürkütücü sesle tanrıları bile korkutabilecek güce sahiptir. Kaygıya göre daha ani etkileri olduğu düşünülen panik kelime anlamı olarak “makul eylem ve düşünceleri önleyebilecek güçte, ani ve kuvvetli korku hissi” olarak tanımlanır. Kaygıyla ilgili birçok düşünür derin yorumlamalar gerçekleştirmiştir. Kierkegaard ve Heidegger meseleyi varoluşsal ve bilişsel ölçekte incelerken Sigmund Freud insan zihninin katmanları arasındaki bir çatışma boyutunu ortaya koyar. Bu üç düşünür muhtemelen literatürde kaygıya en çok değinen etkili isimler düşünüldüğünde akla ilk gelen grubu oluşturur.
Kierkegaard 1844 yılında yayımlanan Kaygı Kavramı (Begrebet Angest) eserinde insanın sahip olduğu özgürlüğe karşılık, seçim yapma mesuliyetine kavuştuğunu ifade eder. Şüphesiz ki Kierkegaard’ın birkaç cümleyle açıklanamayacak açıklamaları kaygıyı varoluşsal bir mesele olarak inceler. Seçim, günah ve din gibi kavramlarla ilişkilendirerek, onun psikolojik doğasına ek vasıflar tanımlar. Heidegger de kaygıyı insanın dünyaya fırlatılmışlığının bir sonucu olarak, özbilincin, ölecek olmanın farkında olmanın sonucu olarak geniş boyutta ele alır. İnsan öleceğinin bilincine en kuvvetli varacak bilişsel seviyeye ulaşmış hayvan türüdür ve bu durumun kaygı yaratması bir anlamda doğaldır.
Sigmund Freud ise bu konuya birçok kitabında farklı şekillerde değinmiş, özel olarak 1925 tarihli Ketlenmeler, Belirtiler ve Anksiyete (Hemmung, Symptom und Angst) kitabını bu konuya ayırmıştır. Freud ID, ego ve süper ego arasındaki çatışmalardan beslenen kaygıyı egonun (benlik) bir tehlike anında oluşturduğu uyarı sinyali olarak tanımlar. Kaygı kimi durumlarda bir bastırma mekanizması olarak ortaya çıkar ve bireyi savunmaya yönlenir. Freud’a göre gerçekçi, nevrotik ve ahlaki olarak üçe ayrılabilecek kaygı ruhsal yapının merkezinde yer alır ve bireyin hem içsel, hem dışsal dünyayla başa çıkma yöntemi olarak sahne alır. Günümüzde hemen hemen her biyolog insan davranışlarının tamamen genlerle ve biyolojik mekanizmalarla oluşmadığını, kültürel, sonradan inşa edilmiş davranış normlarının da bizi etkilediğini ve insanın bundan dolayı çelişkili durumlara düşebildiğini onaylayacaktır. Edward O. Wilson insanın birey seleksiyonu- grup seleksiyonu arasında çelişkiye düşmüş bir canlı olduğunu belirtir ve bu çelişkinin her zaman var olacağını ifade eder. Şu ünlü söz de kimi zaman Dawkins’e atfedilse de aslen Edward O. Wilson’a aittir: “Paleolitik duygulara, Ortaçağ kurumlarına ve tanrısal teknolojiye sahibiz.”
Grup seçilimine sıcak bakmadığını bildiğimiz Dawkins kaygıyı doğrudan incelemiş olmadığından onun bu konudaki fikirlerinden alıntılar gerçekleştiremeyiz. Stanford Üniversitesi’nin ünlü biyoloji ve nöroloji profesörü Robert Sapolsky ise bu konuya ciddi şekilde odaklanmış, 1994 tarihli Why Zebras Don’t Get Ulcers kitabında bu konuyu açıklamıştır.
Sapolsky, insanın stres tepkilerinin, vücudun bir zamanlar avcıdan kaçmak, hayatta kalmak için geliştirdiği “akut” (kısa süreli) tepkilerin günümüzde “kronik psikososyal stres” (borçlar, iş stresi, gelecek kaygısı, sosyal baskı) ile sürekli devrede kaldığını belirtir. Bu da fizyolojik sistemin doğal sınırlarını zorlamaktadır. Yani bizim stres, kaç–savaş (fight-or-flight) tepkimiz atalarımızın hayatta kalma durumlarına uyumludur. Günümüzde sürekli “gezegenin sonu mu gelecek, borçları ödeyebilecek miyim, işimi kaybeder miyim?” gibi soyut kaygılarla defalarca tetiklenir. Bu, biyolojimiz için “acil durum tepkisinin sıradan hâle gelmesi” anlamına gelir — ve bu kronik tetikleme, hastalıklara yol açabilmektedir.
Evrimsel olarak: Tehdit kısa sürelidir, fizikseldir. Stres sonrası tam toparlanma vardır. Sosyal yapı küçük ve tanıdık gruplardır.
Modern dünyada ise tehdit süreklidir, soyut ve öngörülemezdir. Toparlanma nadir olarak gerçekleştir. Sosyal yapı devasa, rekabetçi, yabancıdır.
Sapolsky’nin hakemli kaynaklarla gerçekleştirdiği deneyler bütünü 1978- 2004 arasında pavian (babun) kolonisi üzerinde çalışmaları, Glukokortikoidlerin beyne etkilerine yönelik laboratuvar deneyleri, kortizolün bağışıklık sistemleri üzerinde etkileri gibi konuları kapsamaktadır.
Sapolsky’nin deneylerinde günümüzün toplumsal yapısıyla stres fenomeninin ilişkisine yönelik kilit nokta olarak düşük rütbeli babunlarda görülen stres detaylandırılabilir. Kenya’da gerçekleştirilen 30 seneyi aşan deneylerde hiyerarşinin alt seviyelerindeki babunlarda bazal kortizol seviyeleri bariz şekilde yüksek gözlemlenmiştir. Sık sık tehdit gören ve fiziksel küçümseme (itiş kakış) davranışlarına maruz kalan babunlarda bu seviye daha da yükselmekte, lökosit değişimleri, yara iyileşmesinin azalması ve paratiz/ enfeksiyon riskinin artması görülmektedir. İlginç bir nokta da şudur ki, konumların net olduğu durumlarda babunlar bu olumsuzluklardan daha az etkilenmekte, belirsizliğin hakim olduğu, istikrarsız sosyal gruplarda semptomlar daha da artmaktadır. En yüksek rütbeli babunların öldüğü ve sürünün göreli barışçıl yönetildiği durumlarda ise stres seviyeleri düşüş göstermektedir. Ayrıca sosyal dayanışma, sırt kaşıma gibi davranışlar düşük seviye babunları rahatlatmakta ve kortizol seviyelerini azaltmaktadır.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
İnsanın modern sosyal yapısı Wilson’ın vurguladığı gibi, her ne kadar arılar, karıncalar kadar süperorganizma seviyesinde biyolojik bir olgu olmasa da oluşturulan tekil toplumun büyüklüğü, soyutluğu ve genel hayata etkisi tartışılmaz şekilde tüm hayvan türleri içerisinde oldukça üst sıralarda yer alır. Neolitik Tarım Devrimi sonrasında insanın sürüden bilişsel olarak bağımsız geçirdiği gün yoktur desek yeridir. Mülkiyetle beraber aile kurumunun oluşması, tarım ve sonrasında endüstri, uzayan mesai saatleri, trafik, kitle iletişim araçları insan hayatının bir über toplumsallaşması etkisini yaratır. Modern antropolojide Neolitik Devrim bir ilerlemeden ziyade insan yaşamının yeniden örgütlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Rousseau, Yuval Noah Harari, Richard Lee gibi birçok düşünür Neolitik Devrime şüpheci yaklaşarak avcı toplayıcı insanın çok daha özgür olduğunu, yaşam standartlarının bu devrimden sonra artmış değil, düşmüş olduğunu vurgular.
Kaygının modern hayatta nasıl bir maladaptasyon rolü oynadığını en detaylı açıklayan isimlerden biri, maladaptasyon terimini kullanmasa da New York Üniversitesi Nöroloji ve Psikoloji Profesörü Joseph Ledoux’tur. Ledaoux Anxious: Using the Brain to Understand and Treat Fear and Anxiety (2015) adlı kitabında korku ve kaygının farklı süreçler olduğunu, korkunun bilince dayalı olduğunu, kaygının ise bilinçsiz tehdit devrelerinin aşırı aktif olmasından kaynaklandığını açıklar. Modern dünyada, ilksel hayatta kalma devreleri, asla tasarlanmadıkları durumlar tarafından tetiklenmektedir. Günümüzde yırtıcı hayvanları tespit etmekte kullanılması gereken mekanizmalar işteki deadline’ları, sosyal değerlendirmeleri ve finansal olumsuzlukları tespit etmekte ve ölçüsüz reaksiyon göstermektedir. Modern insanda ventromedial ve dorsolateral prefrontal korteks gibi alanlar amigdalayı baskılayarak rasyonel değerlendirmeyi uygular. Kronik stres, yorgunluk veya gelişimsel etkenler bu düzenlemeyi zayıflatmaktadır. Bu yüzden kaygı bozukluklarındaki çoğu tetikleyici sebep irrasyoneldir.
Panik atak geçiren birçok kişide toplu taşıma kullanma, kapalı bir yerde kalma, kalabalık alanlarda bulunma, hatta kimi zaman açık havada bulunma kaygısı gelişir. Kişi bu durumların zararının ve riskinin düşük olduğunun farkındadır. Bu durumlardan kaçınmanın verdiği zararın çok daha yüksek olduğunu rasyonel olarak algılasa da davranışlarını denetleyemez, bilinç dışı bir şekilde kaçınma davranışını seçer. Bunun sebebi tecrübelerde duyusal korteks’in es geçilerek Ledaoux’un “kısa yol” şeklinde adlandırdığı talamus- amigdala seyahatinin yapılmasıdır. Böyle durumlarda zihin bir somatik simülasyon gerçekleştirerek, kişi korkmadığını söylese de çarpıntı, terleme gibi semptomlar oluşturur. Oysa bu “kısa yol” denilen isabetsiz olma adına hızlı çalışan mekanizma ilkel hayatın anlık tehlikeleriyle başa çıkmak için tasarlanmış, günümüzün über toplumsal hayatında fonksiyonu dışında kullanımlara zorunlu olarak maruz kalmaktadır.
Ledaoux farelere ve çeşitli hayvanlara ek olarak insanlar üzerinde de deneyler gerçekleştirmiş, 1998 yılında gerçekleştirdiği deneyde deneklere bilinçi olarak fark edilmesi mümkün olmayan 30 ms’lik korkulu yüz resimleri sunulmuş ve amigdalanın güçlü şekilde aktive olduğunu görmüştür. Bilinçsiz kaygı, bilinçli korkudan daha hızlı tepki vermiş ve “kısa yolu” izlemiştir.
Günümüzde çevremizde , özellikle de sosyal medya platformlarında kimi bilişsel çabalarla kaygının azaltılmasına çalışıldığına hepimiz şahit olmaktayız. Bu tarz bilinçi çabaların olumlu etkisi olabilir. Bunun yanında kaygıyı oluşturan toplumsal, iktisadi ve güç ilişkileri kaynaklı durumlar değişmedikçe, insan toplumunun büyük bir kısmı toplumda alt rütbeli babun konumunda oldukça ve geleceği kimilerinin faydalı bulduğu aşırı rekabet sebebiyle belirsizlik taşıdığı sürece kaygı seviyeleri azalmayacak, aksine kapitalizmin grup seleksiyonunu, grubun esenliğini göz etmeyen spontane ve başıboş gelişimiyle muhtemelen daha kötüye gidecektir.
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2025 15:11:24 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21941
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.