Bedenin Kaderi, Toplumun Yargısı

- Blog Yazısı
Arzu, insanın kendine yönelttiği ilk sorudur: Ne istiyorum? Ne olmalıyım? Fakat bu soru çoğu zaman bireyin özünden değil, toplumun taleplerinden doğar. Bir kız çocuğu, daha ergenliğe bile girmeden nasıl görünmesi gerektiğini öğrenir. Bir kadın, neyi isteyip neyi arzulayamayacağını farkında olmadan içselleştirir. Çünkü toplum, arzuyu bir özgürlük alanı olarak değil, denetlenmesi gereken potansiyel bir suç unsuru olarak görür.
Arzularımızın sahibi olduğumuzu sanırız; ama çoğu kez onları seçme hakkı bile bize ait değildir. Medya, eğitim sistemi, aile yapıları ve inanç dizgeleri—hepsi tek bir ortak amaca hizmet eder: bireyin, özellikle de kadının arzularını ehlileştirmek. Böylece arzunun kendisi değil, arzuyu taşıyan beden yargılanır. Ve o beden ya inceltilir, ya örtülür ya da bir şekilde yok edilir.
Geçtiğimiz günlerde genç bir kadın, zayıflama uğruna hayatını kaybetti. Belki de son nefesine kadar güzel olmak istemişti. Belki de yalnızca yeterince ince olursa sevileceğine inanmıştı. Ne olursa olsun, bu ölüm bize yalnızca bir can kaybını değil, aynı zamanda bedenin nasıl bir savaş alanına dönüştüğünü bir kez daha gösterdi.
Bu trajedi, bireysel bir tercih ya da kişisel bir takıntı olarak geçiştirilemez. Çünkü bu ölüm, bireyin arzularının ona ait olmadığını haykırır. Genç kız, bir bedenin içinde değil, bir imgenin içinde yaşamaya çalışıyordu. Jean Baudrillard’ın simülakr kavramıyla açıklarsak, o artık gerçek değil, medyanın sunduğu kusursuz bedenin kopyası olmaya çalışıyordu. Ve o kopya, sonunda gerçek olanı yok etti.
Evrimsel psikoloji bize şunu söyler: İnsan, özellikle dişil birey, türün devamı için seçilme ihtimalini artıran fiziksel özellikleri önemser hale gelir. Ancak bu doğal seçilim ilkesi, modern toplumda vahşi bir yarışa dönüşmüştür. Artık “beğenilme arzusu” değil, “tüketilebilir olma zorunluluğu” belirleyicidir. Kadın bedeni, yalnızca arzunun nesnesi değil, aynı zamanda bir piyasa değeri olarak konumlanır.
İşte bu yüzden genç kızın ölümü bir sonuç değil, bir sistemin çığlığıdır. Mükemmel olmak için yarışan bir bedeni değil, toplumun simetrik beğenisine mahkûm edilmiş bir hayatı kaybettik. O kız, kendi arzusu uğruna ölmedi. O, başkalarının arzularını kendi arzusu sanmaya zorlandığı için öldü.
Tıpkı bir başka genç kadının sınava yetişmeye çalışırken yaşadığı linç gibi… Arzunun bedeli, yalnızca zayıflamakla değil; görünür olmakla da ödeniyor.
Geç kalmış bir genç kız koşarak geliyor, nefes nefese. Sınava alınmıyor. Olay sosyal medyaya yansıyor. Ancak tartışma sınav sisteminin acımasızlığı ya da eğitimdeki eşitsizlikler üzerinden ilerlemiyor. Gözler kıza çevriliyor. Kıyafetine.
Bir anda toplumun gündemi değişiyor. Artık mesele, “neden sınava alınmadı?” değil; “bu kıyafetle mi sınava gelinir?” oluyor. Kız artık bir birey değil, bir imaj. Üzerine konuşulacak, yargılanacak, örnek gösterilecek bir figür. Bu noktada toplumun içgüdüsel refleksi devreye giriyor: Kadının bedeni kamusal alanda nasıl görünmelidir? Bu, görünürlükle cezalandırılan bir varlığın hikâyesidir.
Evrimsel psikolojiye göre insanlar, tarihsel olarak grup içi düzeni korumak için bazı ahlaki normlar geliştirmiştir. Ancak bu normlar, çoğu zaman kadın bedeni üzerinden şekillenir. Çünkü kadının bedeni, sadece biyolojik değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir taşıyıcı olarak kodlanmıştır. Doğurganlık, sadakat, namus gibi kavramlar bu bedenin etrafında örülür. Ve bu durum, modern toplumda hâlâ etkisini sürdürür. Kadının bedeni yalnızca ona ait değildir; aileye, topluma, hatta devlete ait bir “namus deposu” gibi işlev görür.
Simone de Beauvoir’ın dediği gibi, “Kadın doğulmaz, kadın olunur.” Bu olma hali, çoğu zaman susarak, gizlenerek, saklanarak gerçekleşir. Görünür olan kadın ise tehditkârdır, kontrolden çıkmıştır ve cezalandırılmalıdır. Sınav merkezinde yaşanan tam olarak budur: O kıyafetle değil sınava, kamusal alana bile girme hakkı sorgulanır. Çünkü toplum, kadının sadece ne düşündüğüne değil, nasıl göründüğüne de karar vermek ister.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Ahlak burada bireysel bir iç rehber değil, kolektif bir gözetim aracına dönüşür. Ve bu gözetim, en çok da sosyal medya gibi toplumsal ayna mekanizmalarıyla güçlenir. Herkesin gözü üzerinizdeyken özgürce giyinmek, bir lüksten çok bir tehdit algısına dönüşür. Kadınların giydiği her şeyin altında bir niyet aranır: İlgi mi çekmek istiyor, tahrik mi ediyor, haddini mi aşıyor? Sınava geç kalan kız yalnızca zamana değil, zihniyete de geç kalmıştır. O sınavda aslında başka bir şeye tabi tutulmuştur: Uygunluk testine.
Zayıflamak isteyen genç bir kadın öldü. Sınava girmek isteyen başka bir kadın, kıyafeti nedeniyle linç edildi. İkisinin de bedeni bir sınavdan geçti. İlki ideal güzelliğin, ikincisi ideal ahlakın ölçüsüne vuruldu. İkisi de arzularının öznesi olamadı; biri başkalarının beğenisine, diğeri başkalarının utanmasına kurban edildi.
Bu iki olay, farklı görünse de aynı yapının ürünüdür: Arzunun suç, bedenin delil, görünmenin tehdit sayıldığı bir toplumsal yapı. Ve her iki olayda da gerçek fail, bu bedenler üzerinde denetim kurmak isteyen toplumsal zihniyettir.
Kadın bedeni, hem arzunun hem de ahlakın taşıyıcısı olarak görülür. Ya metalaştırılır ya da denetlenir. Ya pazara sürülür ya da kamudan sürülür.
İnsanın sosyal kabul görmek ve gruba uyum sağlamak için şekillendiğini söyler evrimsel psikoloji. Ama modern toplum, bu uyumu bir erdem olmaktan çıkarıp bir zorunluluğa, hatta bir cezalandırma mekanizmasına dönüştürmüştür. Bu yüzden kadın, sürekli bir ikilemin içindedir: Görün ama taşkın olma. Arzu et ama edilgen kal. Güzel ol ama haddini bil. Bu sürekli denetim hali, bireyin yalnızca davranışlarını değil, düşünce ve arzularını da şekillendirir. Ve en sonunda arzu, bireyin kendisinden çıkıp topluma mal olur. O noktada da arzu, suç haline gelir.
Foucault, modern iktidarın yalnızca ne yapacağımıza değil, nasıl düşüneceğimize de hükmettiğini söyler. Beden artık sadece biyolojik bir varlık değil; bir disiplin alanıdır. Arzularımız, tercihlerimiz, kıyafetlerimiz, kilolarımız—hepsi birer denetim nesnesidir. Kadınların yaşadığı bu iki örnek, bize yalnızca bireysel trajedileri değil, yapısal bir şiddeti gösterir.
Ve belki de en acısı şudur: Bu şiddetin failini çoğu zaman göremeyiz. Çünkü o şiddet, normların, algıların, geleneklerin, ekranların içine sinmiştir. Sessizdir, sıradandır, gündeliktir. Ama çok etkilidir.
Kadınlar, artık sadece görünmek değil, var olmak istiyor. Ama toplum onların görünürlüğünü hâlâ bir tehdit, arzularını bir sapma, bedenlerini ise kamusal bir sorun olarak görüyor.
Oysa bir bedenin arzusu suç değildir. Suç, o arzuyu bastırmak için kurulan düzenin ta kendisidir.
Biri “ideal beden”e ulaşmak isterken yok oluyor,
diğeri “uygunsuz beden” sayıldığı için dışlanıyor.
İkisinin de bedeni, kendi arzularının değil, toplumun beklenti ve yargılarının hedefi haline geliyor.
Biri incelmek istedi; çünkü ona öğretilen, sevmenin ve sevilmenin yolu zayıflıktan geçiyordu.
Biri sınava girmek istedi; ama giydiği kıyafet, görünür olmaya cüret ettiği gerekçesiyle onu hedef yaptı.
Biri görünmek için bedenini yok etti,
diğeri bedenini örtmediği için görünmek zorunda kaldı.
İkisi de bedeni yüzünden yargılandı.
İkisi de toplumun gözünde “suçlu” oldu.
Arzunun iki yüzü…
Biri, başkalarının beğenisine uygun olmak için kendi bedenini cezalandırdı.
Diğeri, kendi tercihini yaşamak isterken başkalarının ahlakını çiğnemekle suçlandı.
Ama her iki hikâyede de beden, bir kadın için sadece benim diyebileceği bir yer olmaktan çıktı; bir vitrin, bir mahkeme salonu, bir hedef tahtasına dönüştü.
Çünkü kadın bedeni hâlâ toplumun aynası.
Ve o aynada çizgiler dışına taşan her varlık “düzeltilmeli”, “susturulmalı”, “geri çekilmeli.”
Arzu, bir suç gibi kodlanıyor.
Bazen o arzunun peşinden gitmek öldürüyor;
bazen o arzuyu taşıdığını göstermek bile linç edilmeye yetiyor.
Bedenin suç sayıldığı, arzunun yasaklandığı bir dünyada yaşarken sormalıyız:
Asıl suç ne?
Arzularımız mı?
Yoksa bizi onlardan utanmaya zorlayan bu sessiz şiddet mi?
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 23/06/2025 19:11:56 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20888
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.