Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Arap-İsrail Savaşları'nın Tarihçesi, Nedenleri ve Sonuçları

Arap-İsrail Savaşları'nın nedenleri nelerdir? Hangi tarihlerde yaşanmıştır? Bu savaşların sonuçları nelerdir?

43 dakika
8
Arap-İsrail Savaşları'nın Tarihçesi, Nedenleri ve Sonuçları Wikimedia Commons
  • Blog Yazısı
Geçmişten günümüze olan Arap-İsrail çatışmalarından fotoğraflar
Blog Yazısı
Tüm Reklamları Kapat

Osmanlı İmparatorluğu'nun 1922'deki çöküşünün ardından, Ortadoğu'da ve özellikle Filistin bölgesinde hem Arap hem de Yahudi topluluklarının kendi kaderlerini tayin etme arzusu giderek güçlendi. İngilizlerin Filistin mandası altında yönettiği bu coğrafyada, iki toplum arasında yıllarca süren çatışmalar, kimlik, toprak mülkiyeti, güvenlik ve ulusal egemenlik gibi temel meselelerde derin ayrılıklar yarattı. 1947 yılında Birleşik Krallık, Filistin'den askeri kuvvetlerini çekmeye karar verdi; bu karar, Birleşmiş Milletler'in 181 sayılı kararını onaylayarak İngiliz mandasını, iki ayrı devlet kurma planına zemin hazırladı. Bu plana göre Filistin toprakları, bir Yahudi devleti ve bir Arap devleti olarak bölünmek istenirken, uluslararası toplum tarafından genel kabul görmesine rağmen, Arap tarafı bu düzenlemeyi reddetti. Mayıs 1948’de İngiliz kuvvetlerinin Filistin topraklarından çekilmesiyle birlikte, İsrail devleti, güvenlik düzenlemeleri, toprak mülkiyeti ve diğer pek çok konuda çözülememiş anlaşmazlıkların bulunduğu bir ortamda kuruldu.

O zamandan bu yana, İsrail’in çevresindeki Arap ülkeleri ve Filistin topluluklarıyla ilişkileri, 1948-49’daki Bağımsızlık Savaşı ve Araplar tarafından "Nakba" (Felaket) olarak adlandırılan süreçten başlayarak, 1956 Süveyş Krizi, 1967 Altı Gün Savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşı, 1982 Lübnan Savaşı, 2006 Lübnan Savaşı ve 2023'te başlayan günümüz İsrail-Hamas Savaşı gibi birçok büyük çatışma ile perçinlendi. Bu çatışmalar, bölgenin siyasi haritasını kökten değiştirmiş, binlerce sivil ve askerin hayatını kaybetmesine, insanların hayatlarının altüst olmasına, şehirlerin yıkılmasına ve milyonlarca hatta belki de milyarlarca dolar zarar oluşmasına yol açmıştır. Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde sürekli bir istikrarsızlık yaratan bu durum, bölgedeki barış çabalarını zora sokarken, her bir yeni çatışma, bu ülkelerde derin yaralar açarak taraflar arasındaki güvensizliği ve düşmanlığı artırmıştır.[1]

Bölgede yaşanan bu tarihi gelişmeler, uluslararası arenada da büyük yankılar uyandırmış, diplomatik ve askeri müdahalelere, barış girişimlerine ve sürekli müzakere süreçlerine neden olmuştur. Filistin ve İsrail arasında halen çözülememiş pek çok sorun bulunmakta olup, bu durum hem bölgesel hem de küresel barış için önemli bir engel teşkil etmektedir. Bu makalede size bu bölgede geçmişte yaşanan ve hâlâ yaşanmakta olan çatışmaları detaylıca açıklayacağım.

Tüm Reklamları Kapat

1. Arap-İsrail Savaşı

1. Arap-İsrail Savaşı, diğer adıyla 1948 Arap-İsrail Savaşı, İsrail ile Mısır, Ürdün, Irak, Suriye ve Lübnan’daki Arap güçleri arasında yaşanan varoluşsal bir çatışmadır. Bu savaş, Birleşmiş Milletler’in 29 Kasım 1947’de kabul ettiği taksim etme planının uygulanması sürecinde Filistin topraklarında başlayan iç çatışmaların ardından ortaya çıktı. Resmi olarak 15 Mayıs 1948’de başlayan bu çatışmalar, 20 Temmuz 1949’a kadar sürse de, yoğun çatışmaların 7 Ocak 1949 civarında büyük ölçüde sona erdiği kabul edilmektedir. Bu savaş, Yahudiler ve Araplar arasında süregelen iç çatışmaların doruk noktasıydı. Bu süreç, Filistin'de artan etnik ve ulusal gerilimlerin, bölgedeki siyasi belirsizliğin ve bağımsızlık arzularının sonucuydu. İç savaş, yerel unsurlar arasında başlamış olsa da, 15 Mayıs 1948'de İngiliz güçlerinin bölgeden çekilmesi ve İsrail'in bağımsızlığını ilan etmesinin hemen ardından, İsrail ile Filistin dışındaki Arap güçleri arasında geniş çaplı bir çatışmaya dönüştü.

İsrail Bağımsızlık Savaşı sırasında 15 Mayıs'tan 10 Haziran 1948'e kadar gerçekleştirilen askeri operasyonların haritası
İsrail Bağımsızlık Savaşı sırasında 15 Mayıs'tan 10 Haziran 1948'e kadar gerçekleştirilen askeri operasyonların haritası
Wikimedia Commons

Kurtuluş Savaşı: İsrail'in Açısından 1948 Savaşı

İsrail açısından bu savaş, düşman komşulara rağmen bağımsızlığını ve varlığını güvence altına aldığı için "Kurtuluş Savaşı" ya da "Bağımsızlık Savaşı" olarak adlandırılmaktadır. 29 Kasım 1947’de Birleşmiş Milletler’in Filistin’in taksim edilmesini öngören 181 sayılı kararının kabulünü kutlayan coşkulu şenlikler, ertesi sabah Lod (Lydda) yakınlarında seyir halindeki bir otobüse düzenlenen Arap saldırısında beş Yahudi yolcunun hayatını kaybetmesiyle yarıda kesildi. Bu trajik olay, bölgedeki etnik ve ulusal gerilimlerin ne kadar derinleştiğini gözler önüne serdi. Aralık ayı boyunca, Arap güçleri Filistin üzerindeki kontrollerini genişletmek amacıyla daha organize ve şiddetli saldırılar düzenledi; çünkü onlar, kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri topraklarda bir Yahudi devletinin kurulmasını kabul etmiyordu. Bu dönemde yaşanan çatışmalar, sadece askeri bir mücadele olmanın ötesinde, bölgenin demografik yapısını, siyasi dengelerini ve uluslararası ilişkilerini kökten etkileyen geniş kapsamlı bir kriz halini aldı.

Kurtuluş Savaşı sırasında Tel-Aviv'de çekilen bir fotoğraf
Kurtuluş Savaşı sırasında Tel-Aviv'de çekilen bir fotoğraf
Wikimedia Commons

Araplar, Yahudi güçlerine göre çekebilecekleri daha büyük bir nüfus, ellerinde daha iyi kaynaklar ve saldıracakları daha yüksek araziler gibi çeşitli stratejik avantajlara sahipti. Bu avantajlar, geniş toprak kontrolü, ekonomik kaynakların bolluğu ve kalabalık askerî birliklerin varlığı gibi unsurları içeriyordu. Ancak, Arapların elinde bulunan bu üstünlükler, Filistin'deki Yahudi cemaati Yishuv'un sahip olduğu kararlı savunma stratejileri karşısında beklenen etkiyi gösteremedi. Bu durum, sadece askeri güç ya da nüfus üstünlüğüne dayalı bir çatışmanın ötesinde, her iki toplumun da geçmiş deneyimleri, psikolojik motivasyonları ve ulusal kimliklerinin ne kadar farklı olduğunu gözler önüne seriyor. Araplar, sahip oldukları stratejik avantajları kullanarak bölgedeki nüfuzlarını genişletmeye çalışırken, Yishuv Cemaati'nin kararlılığı ve geçmişte yaşadıkları acıların oluşturduğu direnç, onların savunma mekanizmalarını güçlendirdi. Sonuç olarak, bu karşıt güç dinamikleri, bölgedeki güç dengelerinin seyrinde ve nihayetinde İsrail'in kuruluş sürecinde belirleyici bir rol oynadı. Ancak bunlara rağmen Arap güçleri, Kudüs ve Negev'deki Yahudi topluluklarına giden hayati önem taşıyan tedarik hatlarını tıkayarak önemli otoyolları kontrol etmeyi başardılar.

İsrail'in Bağımsızlık Bildirgesinden Önce Yaşanan Çatışmalar

1948 Nisan'ında, 15 Mayıs'ta İngiliz kuvvetlerinin Filistin'den çekilmesine yaklaşırken, David Ben-Gurion akışı değiştirmek ve Yahudi devletine ayrılan alanı ve Kudüs'e giden yolu güvence altına almak amacıyla bir taarruz planı düzenledi (bu plan "Nachshon Operasyonu" olarak bilinir). Ben-Gurion'un yönlendirmesinden bağımsız hareket eden Irgun Zvai Leumi ve Stern Gang (aynı zamanda Lehi olarak da bilinir) adlı paramiliter güçler, Tel Aviv ile Kudüs arasındaki otoyolu gören Deir Yassin adlı Arap köyüne saldırdı ve yaklaşık 100 sakini katletti. Dört gün sonra, Araplar tarafından düzenlenen şiddetli bir saldırı sırasında, Kudüs'teki Rothschild-Hadassah Üniversite Hastanesi'ne giderken, çoğunluğu sağlık görevlilerinden oluşan yaklaşık 80 Yahudi hayatını kaybetti. Bu saldırı, bölgedeki tansiyonun ne kadar yükseldiğini ve çatışmaların acımasız doğasını açıkça ortaya koyuyordu. Aynı dönemde, Yishuv'un baskın paramiliter gücü olan Haganah, stratejik olarak önemli noktalara yöneldi. Tiberya'da 18 Nisan, Hayfa'da 21-22 Nisan ve Safed'de (bölünmenin Yahudi kısmına düşen Arap-Yahudi karışık kasabalar) düzenlenen operasyonlarla, Haganah Arap güçlerinin kontrol ettiği bölgeleri ele geçirmeyi başardı. Bu askeri başarılar, Yahudi toplumunun savunma mekanizmalarını güçlendirse de, Arap yetkililerin Yahudilerin bölgede kalmalarını ısrarla istemesine rağmen, bölgedeki Arap halkı, artan baskı ve belirsizlik ortamında kaçarak yer değiştirdi. Bu durum, hem bölgedeki demografik yapıyı değiştirdi hem de ilerleyen yıllarda sürecek olan çatışmaların tohumlarını attı.[2], [3]

Tüm Reklamları Kapat

İsrail, Bağımsızlığını İlan Ediyor

Birleşik Krallık'ın Filistin'den çekilmesinin arifesinde, 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail bağımsızlığını ilan etti. Bu tarihi gelişmenin hemen ertesi günü, bölgedeki gerilim doruğa ulaştı. Mısır, Transjordan (günümüzde Ürdün), Irak, Suriye ve Lübnan orduları, Arap Birliği'nin haftalar önce aldığı ve İsrail'in varlığını kabul etmeyen kararı uygulamaya koyarak, Yahudi paramiliter güçlerinin bulunduğu bölgelere saldırıya geçti. Bu saldırılar, yalnızca askeri bir müdahale olmanın ötesinde, bölgedeki uzun süredir devam eden etnik ve ulusal çekişmelerin alevlenmesine yol açtı.

Ma'apil Kibbutzu'nun yakınındaki Kakun Köyü Savaşı sırasında çekilen askerler
Ma'apil Kibbutzu'nun yakınındaki Kakun Köyü Savaşı sırasında çekilen askerler
Wikimedia Commons

Arap orduları modern toplara ve zırhlı araçlara sahipken, Haganah'taki savaşçıların üçte ikisinden azı silahlıydı. İsrail'in Kudüs'teki Yahudi topluluklarını korumasına izin veren iç savaştan elde edilen kazanımlar, Arap ilerlemeleri tarafından tehdit altındaydı ve 28 Mayıs'ta Kudüs'ün Eski Şehri'ndeki Yahudi mahallesi, Ürdün'ün silahlı kuvvetleri (Arap Lejyonu) tarafından ele geçirildi ve enkaz altında kaldı. Arap Lejyonu, İsrail'in Batı Kudüs'e giden ikmal hatlarını kesmeye yönelik girişimlerde bulunmuş olsa da, İsrail'e ait paramiliter güçler, Arap kuvvetlerinin Eski Şehir'in ötesine batıya doğru ilerlemesini başarıyla engellediler. Bu sayede, cephe hattını savunmak için hayati öneme sahip ikmal yollarını korudular. Ayrıca, ön hatlarına kesintisiz destek sağlamak amacıyla, mevcut yolların yanı sıra yeni bir erişim yolu inşa ederek stratejik avantajlarını pekiştirdiler.

Ateşkes Dönemleri ve Barış Girişimleri

Öte yandan, BM taksim planında İsrail’e tahsis edilen Negev bölgesinde, Mısır güçleri yoğun askeri varlıklarıyla bölgeyi kuşatarak Yahudi topluluklarına karşı önemli bir tehdit oluşturdu. Bu durum, İsrail’in sadece kuzey ve doğu sınırlarında değil, aynı zamanda güneyde de ciddi zorluklarla karşılaşmasına neden oldu. Bütün bu gelişmelerin ortasında, o dönemde İsrail’in başbakanı olan David Ben-Gurion, paramiliter güçleri resmi askeri yapı olan İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) birleşik komutası altına almak için büyük bir çaba harcadı. Ben-Gurion’un hedefi, dağınık ve bağımsız hareket eden grupları, daha disiplinli ve koordineli bir askeri birlik altında toplamak ve böylece ulusal savunmayı güçlendirmekti. Bu birleşme süreci, ancak 11 Haziran ile 8 Temmuz tarihleri arasındaki ilk ateşkes döneminde, kısıtlı da olsa etkili bir şekilde gerçekleştirilebildi. Bu ateşkes, hem İsrail’in iç güvenliğini sağlamada önemli bir adım olarak kayıtlara geçti hem de bölgedeki devam eden çatışmaların geçici bir mola bulmasını sağladı.

Haziran 1948'de, İsrail’in yeni kurulan ordusu üzerindeki otoritesini sağlamlaştırmaya çalışan Başbakan David Ben-Gurion, paramiliter grupların bağımsız hareket etmelerine son vermek istiyordu. Bu süreçte, eski bir Irgun savaş gemisi olan Altalena, Fransa’dan İsrail’e silah ve mühimmat taşıyarak ülkeye ulaştı.[4] Geminin kıyıya yanaşarak silahları boşaltma girişimi, Ben-Gurion’un otoritesini sarsabilecek bir tehdit olarak görüldü. Ben-Gurion, ordu üzerindeki merkezi kontrolü sağlamak adına Altalena’nın durdurulması emrini verdi. IDF (İsrail Savunma Kuvvetleri), Irgun’un teslim olma çağrılarına yanıt vermemesi üzerine gemiye ateş açtı. Çatışma sırasında gemide yangın çıktı ve patlamalar meydana geldi. Sonuç olarak, 16 Irgun savaşçısı ve 3 IDF askeri hayatını kaybetti. Bu olay, İsrail iç politikasında büyük bir bölünmeye yol açtı ve yeni kurulan devletin otorite kurma sürecinde önemli bir dönüm noktası olarak tarihe geçti. Ben-Gurion’un bu kararlı tutumu, IDF’nin İsrail’in tek meşru askeri gücü olarak konumunu sağlamlaştırmasına yardımcı olurken, Irgun ve diğer paramiliter grupların etkisini önemli ölçüde azalttı. Ayrıca ateşkes sırasında İsrail, özellikle Çekoslovakya'dan ithal edilen yeni silahlar temin etti ve insan gücü, yurt dışından gelen yeni Yahudi göçmenler ve gönüllülerle arttı. 8 Temmuz'da 28 günlük ateşkes sona erdiğinde İsrail, iç bölgelerde ve kuzeyde Arap güçlerini yenilgiye uğrattı. IDF, Lod ve Ramla şehirlerini ele geçirerek Kudüs'e doğru ilerledi ve Arap sakinlerinin çok az direnişiyle Nasıra'nın teslim olmasını sağladı. Birkaç gün sonra, 18 Temmuz'da ikinci bir ateşkes yürürlüğe girdi.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

Altalena, Tel Aviv yakınlarında bombalandıktan sonra yanıyor
Altalena, Tel Aviv yakınlarında bombalandıktan sonra yanıyor
Wikimedia Commons

İkinci ateşkes, ara sıra yerel ihlaller olmasına rağmen büyük ölçüde üç ay boyunca yürürlükte kaldı ve taraflar savaşın yorgunluğunu üzerlerinden atmaya çalıştı. Ancak, çatışmaların tamamen durmadığı bu dönemde diplomatik girişimler de hız kazandı. Birleşmiş Milletler tarafından bölgedeki durumu yatıştırmak amacıyla atanan arabulucu Greve Folke Bernadotte, Eylül 1948’de yeni bir barış planı sundu.

Bernadotte’un önerdiği plana göre, BM’nin 1947’de kabul ettiği taksim planında İsrail’e ayrılan Negev bölgesi, Arap devletine verilecek, buna karşılık Yahudi devleti Batı Galile’de daha fazla toprak kazanacaktı. Aynı zamanda Kudüs’ün uluslararası bir statüye sahip olması ve Filistinli mültecilerin kendi topraklarına geri dönme hakkının tanınması öneriliyordu. Ancak, bu plan İsrail ve Arap tarafları tarafından kesin bir dille reddedildi. İsrail, Negev’in elinden alınmasına karşı çıkarken, Arap devletleri ve Filistinli liderler Yahudi devletinin varlığını meşrulaştıran herhangi bir anlaşmayı kabul etmeye yanaşmıyordu. Bernadotte’un girişimleri barışı sağlayamadığı gibi, durumu daha da karmaşık hale getirdi. 17 Eylül 1948’de, Kudüs’te bir suikaste kurban giden Bernadotte, aşırı sağcı Siyonist bir grup olan Lehi (Stern Çetesi) tarafından öldürüldü. Suikastın ardından BM arabuluculuk çabalarını sürdürse de, savaşın askeri sahadaki gelişmelerle şekilleneceği netleşmişti.

Filistinli Arapların çekilmiş bir fotoğrafı, Tantura, İsrail
Filistinli Arapların çekilmiş bir fotoğrafı, Tantura, İsrail
Wikimedia Commons

15 Ekim'de Mısırlıların bir İsrail konvoyuna ateş açmasının ardından IDF, İsrail'in Negev'e yeniden erişmesine olanak tanıyan Yoav Operasyonu adlı bir plan tasarladı. İki hafta sonra, Hiram Operasyonu adı verilen bir İsrail saldırısı Arap güçlerini Celile'nin dışına itti. Aralık ayının sonunda, İsrail güçleri güneydeki Mısır kuvvetlerine karşı kapsamlı bir saldırı başlattı. Horev Operasyonu olarak bilinen bu harekât, Mısır ordusunu Sina Yarımadası'na doğru geri çekilmeye zorladı ve İsrail'in stratejik olarak önemli bölgelerde kontrol sağlamasına yardımcı oldu. Yoğun çatışmaların ardından, 7 Ocak 1949'da taraflar arasında bir ateşkes yürürlüğe girdi. Bu savaş boyunca İsrail, yalnızca her taraftan gelen saldırılara direnmekle kalmadı, aynı zamanda Yishuv için BM taksim planında Yahudi devletine tahsis edilen topraklardan daha avantajlı ve savunulabilir mevziler oluşturmayı başardı. Böylece, savaşın sonunda İsrail'in sınırları önemli ölçüde genişlemiş ve bölgedeki siyasi dengeler kalıcı şekilde değişmiş oldu.[5]

Nakba ya da Felaket: Araplar'ın Açısından 1948 Savaşı

Araplar için savaş, “Nakba/Nekbe” yani “Felaket” olarak hatırlanır. Çünkü bu savaş sırasında Filistinliler, kitlesel olarak yerlerinden edilmiştir. Nakba, sadece coğrafi bir kayıp değil, aynı zamanda kültürel, sosyal ve ulusal kimliklerinin derin bir travmaya uğraması anlamına gelir. Arap toplumları, bu süreci yüzyıllardır yaşadıkları acı bir deneyim olarak hafızalarında yer edinmiş ve bölgedeki siyasi dengelerin, adaletin sağlanamadığı bir dönem olarak görmüştür.

Araplar, Birleşmiş Milletler'in 181 sayılı kararının getirdiği taksim planına büyük bir adaletsizlik olarak bakarak karara kesin bir şekilde karşı çıktı. Filistinli Araplar, onlarca yıldır topraklarında kendi kaderlerini tayin etme hakkı için mücadele etmiş, İngiliz mandası döneminde Yahudi göçünün artmasına karşı çeşitli protestolar düzenlemiş ve zaman zaman şiddetli çatışmalara girmişlerdi. Buna rağmen, BM'nin taksim planı, birçok Filistinli Arap köyünü ve yerleşimini, onların rızası olmaksızın, kurulması planlanan bir Yahudi devletinin yönetimi altına aldı. Bu durum, Filistinli Araplar arasında büyük bir öfkeye yol açtı ve Yahudi göçüne duyulan tepkiyle birleşerek daha geniş çaplı bir direnişi tetikledi. Filistinli Arapların en büyük kentsel yoğunluk merkezleri olan Yafa (bugün Tel Aviv'in bir parçası) ve Hayfa, Birleşmiş Milletler'in taksim planı kapsamında önerilen Arap devletinden koparıldı. Yafa, tamamen Yahudi devleti tarafından çevrelenmiş küçük, izole bir yerleşim bölgesi haline gelirken, Hayfa doğrudan Yahudi devletinin bir parçası olarak kabul edildi. Bu durum, Filistinli Araplar arasında büyük bir huzursuzluk yarattı çünkü plan, Yahudi devletinin sınırları içinde yaşayan Arap nüfusun neredeyse yarısını Filistinli Araplardan oluşacak şekilde belirlemişti.

Filistin'in Açısından Savaş ve Kitlesel Göçler

Filistinli Araplar, bu durumu kabul etmeyerek, Aralık 1947'de kendi şehirleri ve köyleri üzerindeki kontrolü sağlamlaştırmak ve Arap yönetimini güçlendirmek için bir direniş kampanyası başlattı. Direnişin amacı, Yahudi yerleşimlerinin genişlemesini engellemek, Arapların yoğun olarak yaşadığı bölgelerin Filistin'in Arap devletine katılımını güvence altına almak ve Yahudi nüfusun, özellikle büyük kentlerdeki konumunu zayıflatmaktı. Ancak, bu süreçte şiddet olayları giderek tırmandı ve Araplar ile Yahudiler arasındaki gerilim sokak çatışmalarına, milis gruplarının karşılıklı saldırılarına ve daha geniş ölçekli bir iç savaşa dönüştü. Filistinli Arapların saldırıları, merkezi bir komuta yapısından yoksun olmaları, paramiliter güçlerinin yeterli insan gücüne ve askeri hazırlığa sahip olmamaları nedeniyle büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlandı. Dağınık ve koordinasyondan uzak saldırılar, Yahudi milisler tarafından etkili bir şekilde püskürtüldü. Arap güçleri, yerel milis grupları ve gönüllülerden oluştuğu için organize bir savaş stratejisi geliştiremediler ve bu da onların askeri etkinliklerini zayıflattı. Haganah'ın ilk büyük saldırısı, 12 Aralık 1947'de Hayfa yakınlarındaki Balad el-Şeyh köyünde gerçekleşti. Bu saldırı, Yahudi güçlerinin savunmadan saldırıya geçmeye başladığının bir işareti olarak kabul edildi. Haganah, Yahudi yerleşim yerlerine yönelik artan Arap saldırılarına misilleme olarak köyü hedef aldı ve çatışma sırasında birçok ev zarar gördü.

Tüm Reklamları Kapat

Salmâ Köyü'nün (Kefar Şalem) işgalinden sonra çekilen bir fotoğrafı
Salmâ Köyü'nün (Kefar Şalem) işgalinden sonra çekilen bir fotoğrafı
Wikimedia Commons

Ocak 1948'de ise Batı Kudüs'te bulunan ve çoğunlukla Filistinli Araplardan oluşan Lifta köyü, nüfusunu hızla kaybetmeye başladı. Bölgedeki artan şiddet ve Yahudi güçlerinin saldırıları sonucunda, köyde yaşayan Arap aileler evlerini terk etmek zorunda kaldı. Lifta, Arap nüfusunun hızla azaldığı ve fiilen terk edilen ilk Filistinli Arap yerleşimlerinden biri oldu. Bu gelişmeler, savaşın ilerleyen aşamalarında birçok Arap topluluğunun benzer şekilde göç etmesine yol açacak olaylar zincirinin başlangıcını oluşturdu.

Nisan 1948'e gelindiğinde Yahudi paramiliter güçleri, Filistin'deki üstünlüğünü artırmak için büyük bir saldırı başlattı. Bu saldırılar sırasında, 9 Nisan'da Irgun ve Lehi militanları, Kudüs yakınlarındaki Deir Yasin köyüne saldırdı ve burada yaklaşık 100 Filistinli Arap sivil öldürüldü. Deir Yasin Katliamı, savaşın en tartışmalı olaylarından biri olarak tarihe geçti ve haberin yayılması, Filistinli Araplar arasında büyük bir korku ve paniğe neden oldu. Bu olay, ilerleyen günlerde Arap nüfusunun büyük bir kısmının yerlerinden edilmesine katkıda bulundu.

Bu dönemde Yahudi güçleri, stratejik açıdan önemli şehir ve kasabaların kontrolünü hızla ele geçirdi. 18 Nisan'da Tiberya, 21-22 Nisan'da Hayfa, 10 Mayıs'ta Safed ve 13 Mayıs'ta Yafa, Yahudi güçlerinin kontrolüne geçti. Özellikle Hayfa ve Yafa gibi şehirlerin düşmesi, Filistinli Arap nüfusun en büyük yoğunluklarından bazılarının yerlerinden edilmesine neden oldu. Şehirler Yahudi otoritelerinin eline geçerken, yerel Arap toplulukları korku, şiddet ve çatışmalar nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Tüm Reklamları Kapat

Mayıs ortasına gelindiğinde, tahminlere göre 250.000 ila 300.000 Filistinli Arap, savaşın getirdiği şiddet ve baskılar nedeniyle ya evlerini terk etti ya da zorla sürüldü. Arap cephesi çökmek üzereydi; Arap direnişinin büyük bir kısmı dağılmış, topluluklar hızla küçülmekteydi. Bu sırada, onlarca yıldır Filistin'i yöneten ve bölgedeki çatışmaları kontrol altında tutmaya çalışan İngiliz kuvvetleri, tüm kaosa rağmen bölgeden çekilmeye devam ediyordu. İngilizlerin ayrılmasıyla birlikte, bölge tam anlamıyla bir otorite boşluğuna sürüklendi ve bu boşluk, İsrail'in bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte daha büyük ve kapsamlı bir savaşa yol açtı.[6]

İlk Ateşkes Sürecinde İki Tarafın Durumu

11 Haziran 1948'de Birleşmiş Milletler'in arabuluculuğunda ilk ateşkes yürürlüğe girdiğinde, Arap kuvvetleri ciddi kayıplar vermiş ve askeri kapasitelerinin büyük bir kısmını yitirmişti. Çatışmaların başlangıcında nispeten avantajlı bir konumda olan Arap orduları, savaşın ilerleyen aşamalarında koordinasyon eksikliği, lojistik yetersizlikler ve bölgesel farklılıklar nedeniyle giderek zayıflamıştı. Ateşkes süreci, Arap tarafı için toparlanma fırsatı sunmaktan çok, İsrail’in askeri gücünü önemli ölçüde artırmasına olanak sağladı.

Bu süre zarfında İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Avrupa’dan gelen Yahudi göçmenlerden yeni askerler orduya alarak insan gücünü artırdı ve silah tedarikini güçlendirdi. Özellikle Çekoslovakya’dan temin edilen silahlar, IDF’nin modern savaş kapasitesini önemli ölçüde artırdı. Ayrıca, savaşın ilk aşamalarında dağınık halde bulunan Yahudi milis grupları tek bir komuta altında birleşerek daha düzenli ve disiplinli bir ordu haline geldi. Bu organizasyon süreci, İsrail’in askeri stratejisinin daha etkili ve koordineli bir şekilde yürütülmesini sağladı.

Temmuz ayında ateşkes sona erdiğinde, askeri dengeler büyük ölçüde değişmişti. İsrail güçleri, savaşın ilk aylarında savunmada kalırken, artık saldırı pozisyonuna geçmişti. Buna karşılık, Arap orduları yorgun düşmüş, cephane ve ikmal hatları büyük ölçüde tükenmişti. Çatışmalar yeniden başladığında, İsrail kuvvetleri birçok cephede hızlı ilerleme kaydederek stratejik bölgeleri ele geçirmeye başladı. Böylece, savaşın ikinci aşamasında İsrail üstünlüğü giderek belirginleşti ve Arap tarafı büyük ölçüde savunmaya çekilmek zorunda kaldı.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
The Haunted Man and The Ghost's Bargain (Charles Dickens)

The Haunted Man and the Ghost’s Bargain is a novella by Charles Dickens first published in 1848. It is the fifth and last of Dickens’s Christmas novellas. The story is more about the spirit of Christmas than about the holiday itself, harking back to the first in the series, A Christmas Carol. The tale centres on a Professor Redlaw and those close to him.

Redlaw is a teacher of chemistry who often broods over wrongs done him and grief from his past. He is attended to by his servants Mr. Swidger and his 87-year-old father who helps the cook, Milly William, decorate Redlaw’s rooms with holly. He is haunted by a spirit, who is not so much a ghost as Redlaw’s phantom twin and is “an awful likeness of himself…with his features, and his bright eyes, and his grizzled hair, and dressed in the gloomy shadow of his dress…” This Ghost appears and proposes to Redlaw that he can allow him to “forget the sorrow, wrong, and trouble you have known…to cancel their remembrance…” The Ghost also promises that Redlaw will have the power to bestow this same gift on anyone he meets. Redlaw is hesitant at first, but finally agrees. After the Ghost bestows his gift, a child dressed in rags with no shoes appears in Redlaw’s house. He seems terrified of Redlaw but becomes his unwilling companion.

Warning: Unlike most of the books in our store, this book is in English.
Uyarı: Agora Bilim Pazarı’ndaki diğer birçok kitabın aksine, bu kitap İngilizcedir.

Devamını Göster
₺200.00
The Haunted Man and The Ghost's Bargain (Charles Dickens)

Iraq Suwaydan köyünün 8. Tümen tarafından işgali
Iraq Suwaydan köyünün 8. Tümen tarafından işgali
Wikimedia Commons

IDF, BM'nin taksim planında Arap devletine tahsis edilen Tel Aviv ile Kudüs arasındaki stratejik öneme sahip iki Arap şehri, Lod ve Ramla'yı ele geçirdi. Aynı dönemde kuzeyde yürütülen eşzamanlı bir askeri harekât, Celile'nin Arap devletine ait bölgelerinin İsrail kontrolüne geçmesiyle sonuçlandı. İsrail güçleri, Celile'deki en önemli şehirlerden biri olan Nasıra’yı kuşatırken, IDF burada doğrudan bir çatışma yerine diplomatik bir çözüm tercih etti. İsrail komutanlığı, bölgede yaşayan Arap Hıristiyan nüfusun korunmasını ve uluslararası tepkilerin önlenmesini amaçlayan bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma sayesinde, şehir büyük ölçüde çatışma yaşanmadan ve önemli bir zarar görmeden teslim oldu. Çatışmaların yeniden başlamasından 10 gün sonra, 18 Temmuz'da ikinci bir ateşkes yürürlüğe girdi.

15 Ekim'de, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), güneyde Negev'i ve kuzeyde Celile'yi ele geçirmek amacıyla yeni askeri harekâtlar başlatarak ikinci ateşkesi sona erdirdi. Bu operasyonlar sonucunda İsrail, savaşın gidişatını kendi lehine çevirdi ve Arap kuvvetlerini geri çekilmeye zorladı. 7 Ocak 1949'da Birleşmiş Milletler aracılığıyla yeni bir ateşkes yürürlüğe girdiğinde, İsrail Filistin topraklarının %77’sini kontrol ediyordu. Bu, BM'nin 1947'deki taksim planında Yahudi devletine ayrılan %56’lık bölgeye kıyasla önemli bir genişleme anlamına geliyordu.[7]

1948 Arap-İsrail Savaşı'nın Sonuçları

Savaş sırasında hem Yahudi hem de Filistinli Arap nüfusunun kabaca yüzde 1'i öldürüldü; bunların 5.700 ila 6.400'ü Yahudi ve 10.000 ila 15.000'i Filistinli Arap'tı. Ürdün, Irak ve Suriye ordularının her birinden yüzlerce asker ve düzinelerce Lübnan askerinin yanı sıra yaklaşık 1.400 Mısır askeri de öldürüldü. İç savaşın başlangıcından konvansiyonel savaşın sonuna kadar 400'den fazla Filistinli Arap kasabası ve köyü yıkıldı veya nüfusu azaldı. Kalıcı olmayan kamplar da hesaba katıldığında bu sayı 500'ü aşıyor.[8]

Savaş patlak vermeden önce, Filistin'de yaklaşık 1.400.000 Arap yaşıyordu. 1947 Aralık ile 1949 Ocak arasındaki dönemde, orijinal evlerinden, köylerinden ve mahallelerinden yerinden edilen Arapların sayısına dair tahminler yaklaşık 520.000 ile 1.000.000 arasında değişmektedir; ancak genel bir görüş birliği vardır ki, gerçek sayı 600.000'den fazla olup muhtemelen 700.000'i aşmıştır. Yaklaşık 276.000 kişi Batı Şeria'ya göç etti; 1949'a gelindiğinde, Filistin'deki savaş öncesi Arap nüfusunun yarısından fazlası Batı Şeria'da yaşamaktaydı (1947'de 400.000'den 700.000'in üzerine çıktı). 160.000 ile 190.000 arasında kişi Gazze Şeridi'ne kaçtı. Filistinli Arapların beşte biri Filistin'i tamamen terk etti. Bu kişilerden yaklaşık 100.000'i Lübnan'a, 100.000'i Ürdün'e, 75.000 ile 90.000 arasında kişi Suriye'ye, 7.000 ile 10.000 kişi Mısır'a ve 4.000 kişi de Irak'a gitti. 1950'de Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA) faaliyetlerine başladığında yaklaşık 500.000 Filistinli, yardım almak için başvuruda bulundu. 2020'lere gelindiğinde, orijinal mültecilerin ve onların soylarının hala yerinden edilmesiyle, bu sayı 6.000.000'a yükseldi.[9], [10]

1956 Süveyş Krizi

Süveyş Krizi (1956), Orta Doğu'da büyük bir uluslararası krize yol açan ve küresel güç dengelerini etkileyen önemli bir olaydı. Kriz, 26 Temmuz 1956'da Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğini açıklamasıyla hız kazandı. O döneme kadar kanal, Fransız ve İngiliz çıkarlarının hâkim olduğu Süveyş Kanalı Şirketi tarafından işletiliyordu ve Avrupa'nın Asya ile olan ticaretinde stratejik bir geçiş noktası olarak büyük ekonomik ve siyasi öneme sahipti.

Millileştirme kararı, özellikle İngiltere ve Fransa için büyük bir ekonomik tehdit oluşturdu. Bunun üzerine iki ülke, İsrail ile gizli bir anlaşma yaparak Mısır’a karşı bir askeri operasyon planladı. 29 Ekim 1956’da İsrail, Sina Yarımadası’na saldırarak Süveyş Kanalı’na doğru ilerledi. Ardından 31 Ekim’de İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Mısır’a bir ültimatom vererek kanalı uluslararası bir kontrol altına almasını talep etti. Mısır’ın bunu reddetmesi üzerine iki ülke hava saldırıları başlattı ve kısa sürede Port Said ile çevresindeki bölgeleri işgal etti.

Sina Çölü'nden Süveyş Kanalı'na planlanan saldırılar
Sina Çölü'nden Süveyş Kanalı'na planlanan saldırılar
Wikimedia Commons

Ancak bu müdahale, ABD ve Sovyetler Birliği’nin sert tepkisiyle karşılaştı. Soğuk Savaş döneminde küresel çatışmaların tırmanmasını istemeyen ABD, İngiltere ve Fransa’ya diplomatik baskı yaparak geri çekilmelerini sağladı. Sovyetler Birliği de Mısır’a destek vererek Batılı güçleri uyardı. Birleşmiş Milletler’in devreye girmesiyle, Kasım 1956’da ateşkes sağlandı ve İngiliz-Fransız kuvvetleri geri çekilmeye başladı.[11]

1967 Altı Gün Savaşı

Altı Gün Savaşı, 5-10 Haziran 1967 tarihleri arasında gerçekleşen ve Arap-İsrail savaşlarının üçüncüsü olarak tarihe geçen kısa ancak büyük sonuçlar doğuran bir çatışmaydı. İsrail ile Mısır, Ürdün ve Suriye liderliğindeki Arap devletleri arasında yaşanan savaş, Orta Doğu'nun siyasi ve askeri dengelerini kökten değiştirdi.

Savaşın öncesinde, bölgedeki gerilim giderek artmıştı. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır, Mayıs 1967'de Sina Yarımadası'nda büyük bir askeri yığınak yapmış, Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün bölgeden çekilmesini talep etmiş ve İsrail’in Kızıldeniz'e erişimini sağlayan Tiran Boğazı’nı kapatmıştı. Bu gelişmeler, İsrail tarafından savaş ilanı olarak görüldü. Aynı zamanda Ürdün ve Suriye de İsrail'e karşı askeri hazırlıklarını hızlandırmış ve bölgede Arap milliyetçiliği yükselişe geçmişti.

5 Haziran 1967'de İsrail, savaşın ilk gününde Mısır, Suriye ve Ürdün'ün hava kuvvetlerine karşı ani bir saldırı başlatarak yüzlerce uçağı yerde imha etti. Bu hava üstünlüğü, İsrail’in kara harekâtında hızlı ilerlemesini sağladı. Kısa sürede Sina Yarımadası’nda Mısır ordusu büyük bir bozguna uğratıldı ve İsrail, Süveyş Kanalı’na kadar ilerledi. Aynı zamanda, Ürdün’e karşı Batı Şeria ve Kudüs’te, Suriye’ye karşı ise Golan Tepeleri’nde saldırılar başlatıldı.

Tüm Reklamları Kapat

Altı Gün Savaşı’nın ardından, ele geçirilen toprakların statüsü Arap-İsrail çatışmasının en önemli meselelerinden biri haline geldi. Filistinliler için Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki İsrail işgali, bağımsız bir devlet kurma umutlarını zora sokarken, Arap devletleri İsrail’in toprak kazanımlarını reddetti. 1967 savaşının ardından Kahire'de toplanan Arap Birliği, İsrail'i tanımama, İsrail'le barış yapmama ve İsrail'le müzakere etmeme yönünde ünlü "Üç Hayır" kararını aldı. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesini öngören 242 sayılı kararı kabul etti. Ancak, bu karar yıllar boyunca uygulanmadı ve Filistin sorunu ile Arap-İsrail çatışması derinleşerek devam etti.[12]

Savaştaki Önemli Olaylar

Arap komşularının görünürdeki askeri hareketliliğine karşılık olarak, İsrail 5 Haziran sabahının erken saatlerinde ani ve önleyici bir hava saldırısı düzenledi. Bu saldırı, Mısır Hava Kuvvetleri'nin yüzde 90’ından fazlasını yerde imha etti. Benzer bir hava saldırısıyla Suriye hava kuvvetleri de etkisiz hale getirildi. Hava desteğinden yoksun kalan Mısır ordusu, kara saldırılarına karşı savunmasız hale geldi. İsrail kuvvetleri, sadece üç gün içinde karada ezici bir zafer elde ederek Gazze Şeridi’ni ve Süveyş Kanalı’nın doğu kıyısına kadar olan tüm Sina Yarımadası’nı ele geçirdi.

Süveyş Kanalı'nın doğu yakasında, İsmailiye'nin karşısında bulunan İsrail askerleri
Süveyş Kanalı'nın doğu yakasında, İsmailiye'nin karşısında bulunan İsrail askerleri
Wikimedia Commons

5 Haziran'da Ürdün kuvvetleri Batı Kudüs'ü bombalamaya başladığında, İsrail'in Kral Hüseyin'e Ürdün'ü savaşın dışında tutması yönündeki uyarısını göz ardı ederek, ancak İsrail'in ezici bir karşı saldırısıyla karşı karşıya kaldığında bir doğu cephesi de açıldı. 7 Haziran'da İsrail güçleri Ürdün güçlerini Doğu Kudüs'ten ve Batı Şeria'nın büyük bir kısmından çıkardı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 7 Haziran'da ateşkes çağrısında bulundu. İsrail ve Ürdün bu çağrıyı derhal kabul etti, Mısır ise ertesi gün anlaşmayı onayladı. Ancak Suriye ateşkese direndi ve kuzey İsrail’deki köylere topçu saldırılarını sürdürdü. Bunun üzerine İsrail, 9 Haziran’da Golan Tepeleri’ndeki ağır tahkim edilmiş Suriye mevzilerine karşı bir saldırı başlattı. Yoğun çatışmaların yaşandığı bir günün ardından İsrail birlikleri, stratejik öneme sahip Golan Tepeleri’ni Suriye kuvvetlerinden ele geçirmeyi başardı. 10 Haziran’da ise Suriye, ağır kayıpların ardından ateşkesi kabul etmek zorunda kaldı.[13]

Tüm Reklamları Kapat

1973 Yom Kippur Savaşı

Yom Kippur Savaşı, 6 Ekim 1973'te Mısır ve Suriye tarafından başlatılan ve Arap-İsrail savaşlarının dördüncüsü olan büyük bir çatışmadır. Savaş, Yahudilerin en kutsal günü olan Yom Kippur'da başlamış olup, aynı zamanda Müslümanların kutsal oruç ayı Ramazan'a da denk gelmiştir. 26 Ekim 1973'e kadar süren bu savaş, Orta Doğu'daki güç dengelerini değiştiren önemli bir dönüm noktası olmuştur.

Bu savaşın kökleri, İsrail'in 1967 Altı Gün Savaşı'nda Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri de dahil olmak üzere geniş Arap topraklarını ele geçirmesine dayanmakttadır. Altı Gün Savaşı'nın ardından yıllarca süren sınır çatışmaları ve diplomatik çıkmazlar yaşandı. 1969-1970 yılları arasında Mısır ile İsrail arasında gerçekleşen Yıpratma Savaşı'nın sona ermesinden kısa bir süre sonra, Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Enver Sedat, Birleşmiş Milletler’in 242 sayılı Kararı uyarınca İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi halinde barış görüşmelerine açık olduğunu belirtti. Ancak İsrail, güvenlik endişeleri ve stratejik nedenlerle bu teklifi reddetti.

Mısır ve Suriye, diplomatik yollarla sonuç alınamayacağını düşündükleri için, işgal altındaki toprakları geri almak amacıyla 1973 yılında büyük bir askeri harekât başlattı. Savaşın ilk günlerinde Arap kuvvetleri önemli kazanımlar elde etti; Mısır birlikleri Süveyş Kanalı’nı geçerek Sina Yarımadası’nda ilerlerken, Suriye kuvvetleri Golan Tepeleri’nde büyük bir taarruz başlattı. İsrail, savaşın ilk aşamasında ciddi kayıplar verdi ve cephelerde zor durumda kaldı. Ancak, ABD’nin acil askeri desteği ve İsrail'in hızla toparlanarak karşı saldırıya geçmesiyle savaşın seyri değişti.

Yom Kippur Savaşı sırasında İsrail genelkurmay başkanı Kuzey Komutanlığında bir toplantıda
Yom Kippur Savaşı sırasında İsrail genelkurmay başkanı Kuzey Komutanlığında bir toplantıda
Wikimedia Commons

Bu savaş, ABD ve Sovyetler Birliği’ni de dolaylı olarak karşı karşıya getiren uluslararası bir krize dönüştü. İki süper güç, müttefiklerine silah ve lojistik destek sağlayarak bölgedeki çatışmaları derinleştirdi. İsrail, ağır kayıplar vermesine rağmen tamamen yenilmedi ve karşı saldırılar düzenleyerek Mısır ve Suriye kuvvetlerini geri püskürtmeyi başardı. Ancak savaşın sonucunda Arap ülkeleri, diplomatik müzakere yoluyla daha avantajlı koşullar elde etmeyi başardı. Bu süreç, 1978’de imzalanan Camp David Anlaşmaları’na giden yolu açarak, İsrail ile Mısır arasında barış sürecinin başlamasına zemin hazırladı.[14]

Tüm Reklamları Kapat

Yom Kippur Savaşı'nın Detayları

6 Ekim öğleden sonra, Mısır ve Suriye iki cephede eşzamanlı olarak İsrail'e saldırdı. Sürpriz unsurunu avantaja çeviren Mısır kuvvetleri, Süveyş Kanalı'nı beklenenden çok daha kolay bir şekilde geçti ve öngörülenin sadece küçük bir kısmı kadar kayıp verdi. Aynı zamanda Suriye birlikleri de İsrail mevzilerine saldırarak Golan Tepeleri'ne doğru ilerlemeyi başardı.

Mısır ve Suriye'nin bu ani ve yoğun saldırıları, 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan oldukça farklı bir tablo ortaya koyarak İsrail'in mühimmat stoklarını hızla tüketmeye başladı. Durumun ciddiyetini gören İsrail Başbakanı Golda Meir, ABD'den acil yardım talebinde bulundu. İsrail Genelkurmay Başkanlığı ise hızla yeni bir savaş stratejisi geliştirmek zorunda kaldı.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Yardımları

Başlangıçta İsrail’e yardım konusunda tereddüt eden ABD, Sovyetler Birliği’nin Mısır ve Suriye’ye askeri ikmal sağlamaya başlamasıyla tutumunu değiştirdi. ABD Başkanı Richard Nixon, İsrail'e acil destek sağlamak için bir hava ikmal hattı kurdu. Ancak bu müdahale, Arap ülkelerinin Batı'ya yönelik ağır bir petrol ambargosu uygulamasına yol açtı ve birçok ABD müttefiki, İsrail'e silah sevkiyatına yardımcı olmayı reddetti. Takviye birliklerin gelmesiyle birlikte İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) hızla savaşın gidişatını tersine çevirdi. İsrail, Mısır hava savunma sistemlerinin bir kısmını etkisiz hale getirmeyi başararak, General Ariel Şaron komutasındaki birliklerin Süveyş Kanalı’nı geçmesine ve Mısır Üçüncü Ordusu’nu kuşatmasına olanak sağladı.

Golan Cephesi'nde ise İsrail birlikleri ağır kayıplar vererek Suriye güçlerini püskürtmeyi başardı ve Şam’a giden yol üzerindeki Golan Platosu’nun sınırına kadar ilerledi. 22 Ekim’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), çatışmaların derhal durdurulmasını talep eden 338 sayılı kararı kabul etti. Ancak buna rağmen, çatışmalar birkaç gün daha devam etti ve BM, ateşkesi yeniden vurgulamak için 339 ve 340 sayılı kararları almak zorunda kaldı. Artan uluslararası baskılar sonucunda savaş nihayet 26 Ekim’de sona erdi.

Tüm Reklamları Kapat

Savaş, Arap-İsrail çatışmasının dinamiklerini hemen değiştirmemiş olsa da, Mısır ve İsrail arasındaki barış sürecinin gidişatını önemli ölçüde etkiledi. Sonunda, İsrail'in Sina Yarımadası'nın tamamını Mısır'a iade etmesi karşılığında kalıcı bir barış sağlanmasına yol açtı.

Savaş, İsrail, Mısır ve Suriye için oldukça maliyetli oldu; her üç ülke de ağır kayıplar verdi ve büyük miktarda askeri teçhizat ya imha edildi ya da kullanılamaz hale geldi. Ayrıca, İsrail savaş sırasında Mısır’ın Sina Yarımadası’nı geri alma girişimlerini engellemeyi başarsa da, Mısır’ın 6 Ekim’de imha ettiği Süveyş Kanalı boyunca uzanan savunma hatlarını bir daha eski gücüne kavuşturamadı. Bu savaşın sonuçları, kısa vadede iki ülkenin çatışmaların sona erdirilmesi için koordineli bir şekilde hareket etmesini gerektirirken, uzun vadede ise devam eden anlaşmazlıkların kalıcı bir barış anlaşmasıyla çözülmesi ihtiyacını daha da acil hale getirdi.

Yom Kippur Savaşı'nda ölen askerler için bir tören düzenleniyor
Yom Kippur Savaşı'nda ölen askerler için bir tören düzenleniyor
Wikimedia Commons

İsrail ve Mısır arasındaki ateşkesi sürdürmek amacıyla, 18 Ocak 1974'te imzalanan bir ayrışma anlaşması kapsamında İsrail, Mitla ve Gidi geçitlerinin batısındaki Sina’ya çekilmeyi kabul etti, Mısır ise kanalın doğu yakasındaki askerî varlığını azaltmayı taahhüt etti. Birleşmiş Milletler (BM) barış gücü, iki ordu arasında bir tampon bölge oluşturdu.[15]

Bu anlaşma, 4 Eylül 1975'te imzalanan ek bir anlaşmayla daha da genişletildi. Bu ek anlaşma, tarafların ek kuvvet çekilmesini ve BM tampon bölgesinin genişletilmesini içeriyordu.

Tüm Reklamları Kapat

Tarihi bir dönüm noktası olarak, 26 Mart 1979'da İsrail ve Mısır kalıcı bir barış anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, İsrail’in Sina Yarımadası'ndan tamamen çekilmesini ve iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin normalleşmesini sağladı.

1982 Lübnan Savaşı

1982 Lübnan Savaşı, İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesiyle hızlanan ve üç ay süren geniş çaplı bir çatışmaydı. Bu savaşın temel hedefleri, Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) askeri ve siyasi olarak zayıflatmak ve Lübnan İç Savaşı’nı İsrail’in sağcı müttefiklerinin lehine çevirmekti. Ancak savaş, planlanan hedeflerin ötesine geçerek bölgedeki güç dengelerini ve Lübnan'ın siyasi yapısını derinden etkiledi.

Beyrut'un kalbinde yoğunlaşan çatışmalara, Suriye güçleri, çeşitli Lübnanlı milis grupları ve daha sonra devreye giren çok uluslu bir barışı koruma gücü de dahil oldu. Lübnan'ın zaten iç savaşla parçalanmış olan siyasi dokusu, savaşın yol açtığı büyük yıkımla daha da kötüleşti. Binlerce sivilin hayatını kaybettiği savaş sonucunda İsrail, Güney Lübnan'ın bazı bölgelerini 2000 yılına kadar işgal etmeye devam etti.

Zibqin'deki İsrail birlikleri, Güney Lübnan, 1982
Zibqin'deki İsrail birlikleri, Güney Lübnan, 1982
Wikimedia Commons

Savaş, FKÖ ve lideri Yasir Arafat için büyük bir yenilgi anlamına geliyordu. FKÖ, Lübnan'dan çekilmek ve Tunus'ta yeni bir karargâh kurmak zorunda kaldı. Savaşın en kanlı ve tartışmalı olaylarından biri, İsrail tarafından desteklenen “Lübnan Kuvvetleri” milislerinin (Lübnan Falanj Partisi'ne bağlı) Sabra ve Şatila mültleci kamplarında gerçekleştirdiği katliam oldu. Üç gün süren bu katliamda, çoğu kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere 3.000’den fazla Filistinli sivil öldürüldü.

Tüm Reklamları Kapat

1982 Lübnan Savaşı, İsrail için de siyasi ve askeri sonuçlar doğurdu. Uluslararası tepkiler, özellikle Sabra ve Şatila Katliamları sonrası İsrail hükümeti üzerindeki baskıyı artırdı. İsrail’de savaş karşıtı protestolar yükselirken, Başbakan Menachem Begin’in siyasi kariyeri ciddi şekilde sarsıldı ve birkaç yıl içinde istifasıyla sonuçlandı. Tüm bu gelişmeler, İsrail’in bölgedeki stratejisini yeniden gözden geçirmesine neden oldu ve Lübnan'daki askeri varlığını zamanla kademeli olarak azaltmasına yol açtı.[16]

Amerika'nın Bu Savaştaki Rolü

1981’den itibaren Reagan yönetimi, Suriye ve İsrail tarafından desteklenen Lübnanlı gruplar arasındaki çatışmaların yanı sıra İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasındaki gerilimin geniş çaplı bir Arap-İsrail savaşına dönüşmesinden endişe duyuyordu. Ancak Amerikan politika yapıcıları, böyle bir çatışmayı nasıl önleyecekleri ve bu doğrultuda ABD askerlerinin bölgeye gönderilip gönderilmeyeceği konusunda farklı görüşlere sahipti.

İsrail’in 1982’de Lübnan’ı işgal etmesinin ardından, askeri müdahaleyi savunanlar yönetim içinde üstünlük kazandı ve ABD, bölgeye barışı koruma gücü göndermeye karar verdi. Ancak, 1984’e gelindiğinde artan terör saldırıları, diplomatik ilerleme sağlanamaması ve Kongre’deki muhalefet, Başkan Ronald Reagan’ı ABD güçlerini Lübnan’dan çekmeye zorladı.

Lübnan'ın Tire kenti yakınlarında bir Filistinli mülteci kampı
Lübnan'ın Tire kenti yakınlarında bir Filistinli mülteci kampı
Wikimedia Commons
Lübnan'ın Tire kenti yakınlarında bir Filistinli mülteci kampı
Lübnan'ın Tire kenti yakınlarında bir Filistinli mülteci kampı
Wikimedia Commons

Nisan 1981'de İsrail Hava Kuvvetleri, Lübnan’daki Suriye kuvvetlerine saldırarak stratejik Sannin sırtını ele geçirmelerini engellemeye çalıştı. Buna karşılık Suriye, Biqa Vadisi’ne karadan havaya füzeler yerleştirerek İsrail’in Lübnan’daki FKÖ güçlerini izleme kabiliyetini tehdit etti. Savaşın önüne geçmek isteyen Reagan yönetimi, elçi Philip Habib’i Orta Doğu’ya gönderdi. Ancak Habib, Suriyelileri füzeleri geri çekmeye ikna edemedi. Temmuz ayında İsrail ile FKÖ arasındaki çatışmalar tırmanınca, ABD yönetimi İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesinden endişe duymaya başladı. Sonunda Habib, İsrail ile FKÖ arasında fiili bir ateşkesin sağlanmasını müzakere etmeyi başardı.

Tüm Reklamları Kapat

Ateşkes, yalnızca daha büyük bir krizi erteledi. Lübnan’daki iç çatışmalar devam ederken, Suriye füzelerini geri çekmeyi reddetti ve İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) güçlenmesine ve Batı Şeria, Gazze ve Avrupa’daki saldırıların sürmesine yol açan kısıtlamalardan rahatsız oldu. 3 Haziran 1982’de Londra’da İsrail’in İngiltere Büyükelçisi Şlomo Argov’a yönelik suikast girişimi, İsrail’in 6 Haziran’da Lübnan’ı işgal etmesine yol açtı. ABD yönetimi bu işgale nasıl yanıt vereceği konusunda bölündü. İsrail, Suriye’nin Biqa Vadisi’ndeki füzelerini imha etti ve Batı Beyrut’a ilerledi. Başkan Reagan, ateşkes sağlamak için Philip Habib’i bölgeye gönderdi. Temmuz ayında FKÖ, uluslararası bir gücün Filistinli sivilleri koruması koşuluyla Beyrut’tan ayrılmayı kabul etti. İsrail’in yoğun bombardımanı sonrası, FKÖ 1 Eylül’de Beyrut’tan tahliye edildi. Ancak 14 Eylül’de İsrail destekli Lübnan Cumhurbaşkanı Beşir Cemayel’in suikasta uğraması, İsrail’in Batı Beyrut’a girmesiyle sonuçlandı. İsrail’in desteklediği Maruni milisler, Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında yüzlerce Filistinliyi katletti.

Bu gelişmeler, ABD’yi Lübnan’a yeniden barış gücü göndermeye itti. Ekim 1983’te Reagan, Lübnan’dan tüm yabancı güçlerin çekilmesi, Lübnan ordusunun yeniden inşası ve gerektiğinde çok uluslu gücün genişletilmesini öngören bir strateji benimsedi. Ancak Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, İsrail-Lübnan anlaşmasını reddetti ve Lübnan'daki Suriyeci güçleri destekledi. İsrail ise 3 Eylül 1983’te Şuf Dağı bölgesinden çekilince, Dürzi ve Maruni gruplar arasında yeni çatışmalar başladı. ABD, İsrail’in çekilmesinin Lübnan’ın parçalanmasına ve çok uluslu gücün saldırıya uğramasına neden olabileceğinden endişeliydi. Eylül ayında Amerikan güçleri, Lübnan’daki üslerini korumak için hava ve deniz bombardımanlarına başladı. Ancak 23 Ekim’de Beyrut’taki ABD ve Fransız barış gücü kışlalarına düzenlenen bombalı saldırıda 241 Amerikalı asker öldü.

Yahudi anneler hükümetin IDF güçlerini Lübnan'dan çekmesini ve oğullarını eve geri getirmesi için gösteri yapıyor
Yahudi anneler hükümetin IDF güçlerini Lübnan'dan çekmesini ve oğullarını eve geri getirmesi için gösteri yapıyor
Wikimedia Commons

Reagan yönetimi, saldırının İran destekli Şii militanlar tarafından gerçekleştirildiğini düşündü ve Suriye’nin etkisini azaltmayı amaçlayan yeni bir strateji oluşturdu. Ancak ABD yönetimi içinde görüş ayrılıkları, Suriye’nin direnişi ve Lübnan’da ilerleme sağlanamaması stratejiyi etkisiz kıldı. 4 Aralık’ta Suriye, iki ABD uçağını düşürdü ve bir pilotu esir aldı. Kongrede artan eleştiriler karşısında, Reagan 7 Şubat 1984’te deniz piyadelerinin çekileceğini açıkladı. Bu karar tartışmalı kaldı: Destekçileri, ABD’nin anlamsız bir çatışmada kayıp vermemesi gerektiğini savunurken, eleştirmenler Reagan’ın terörizme boyun eğdiğini ve ABD’yi güvenilmez bir müttefik konumuna soktuğunu öne sürdü.[17]

Sabra ve Şatilla Katliamı

Sabra ve Şatilla katliamı, 16-18 Eylül 1982 tarihleri arasında Lübnan İç Savaşı sırasında Beyrut’ta gerçekleşti ve Lübnan tarihindeki en karanlık olaylardan biri olarak kayıtlara geçti. Bu trajik olayda, çoğunluğunu Filistinli mülteciler ve Lübnanlı Şiiler oluşturan 1.300 ila 3.500 sivil, Lübnan Kuvvetleri adlı Hristiyan milis grubu tarafından vahşice katledildi. Katliam, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından kuşatılmış olan Sabra mahallesi ve bitişikteki Şatilla mülteci kampında gerçekleştirildi. İsrail kuvvetleri, bu milislere lojistik destek ve güvenlik sağladı, hatta bazılarının katliama doğrudan göz yumduğuna dair ciddi suçlamalar bulunmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Katliamın arkasında, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Lübnan’dan tahliye edilmesinin ardından, Filistinlilere karşı bir intikam arayışının ve Lübnanlı Hıristiyan milislerinin Filistinlilerden, özellikle de Sabra ve Şatilla’daki sivillerden duyduğu öfkenin olduğu düşünülmektedir. Olaylar, Lübnan’daki iç savaşın karmaşıklığı ve dış müdahalelerin etkisiyle daha da derinleşmiş, bölgedeki etnik ve dini gerilimleri bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Sabra ve Şatila mülteci kampındaki katliamın kurbanlarının cenazeleri
Sabra ve Şatila mülteci kampındaki katliamın kurbanlarının cenazeleri
Wikimedia Commons

Uluslararası kamuoyu, İsrail’in bu katliama göz yummasını sert bir şekilde eleştirmiştir. Katliamın ardından yapılan soruşturmalarda, İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron’un, milislerin kampa girmelerine ve sivil katliamı gerçekleştirmelerine izin vererek bu olayda dolaylı bir sorumluluğa sahip olduğu sonucuna varılmıştır. 1983’te yapılan Kahan Komitesi tarafından hazırlanan raporda, Şaron’un görevden alınması gerektiği vurgulanmıştır, ancak İsrail hükümeti, Şaron’a herhangi bir ceza vermek yerine, onu Savunma Bakanı olarak görevde tutmuştur.

Sabra ve Şatilla katliamı, bölgedeki etnik çatışmaların ve yabancı müdahalelerin ne kadar yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini gösteren acı bir örnek olarak tarihe geçmiştir. Hem Lübnan halkı hem de Filistinli mülteciler, bu katliamdan derin bir travma yaşamış ve bölgede barışın sağlanması giderek daha zor hale gelmiştir. Olay, Lübnan’daki iç savaşın kanlı bir dönüm noktası olurken, aynı zamanda Orta Doğu’daki uluslararası ilişkiler ve İsrail-Filistin çatışmasının evriminde de önemli bir yer tutmaktadır.[18], [19]

Birinci ve İkinci İntifada Dönemi (1987-2005)

İntifada, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin, İsrail işgaline son vermek ve bağımsız bir Filistin devleti kurmak amacıyla başlattıkları iki büyük halk ayaklanmasını ifade eder.

Tüm Reklamları Kapat

Birinci İntifada, Aralık 1987’de başladı ve Eylül 1993’te imzalanan Oslo Anlaşmaları ile sona erdi. Bu anlaşma, İsrail ile Filistin arasında barış müzakereleri için bir çerçeve sundu ve Filistinlilere sınırlı bir özerklik tanıyan Filistin Ulusal Yönetimi’nin kurulmasını sağladı. Ayaklanma sırasında Filistin halkı, İsrail’in askeri varlığına karşı kitlesel protestolar, sivil itaatsizlik eylemleri ve taşlı saldırılar gibi yöntemler kullandı. İsrail güvenlik güçleri ise ayaklanmayı bastırmak için sert önlemler aldı ve yüzlerce Filistinli hayatını kaybetti.

İkinci İntifada (El Aksa İntifadası olarak da bilinir), Eylül 2000’de başladı. İsrail’in dönemin muhalefet lideri Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa’ya yaptığı ziyaret, Filistinliler tarafından provokasyon olarak görülerek geniş çaplı protestolara ve şiddet olaylarına yol açtı. Bu süreçte çatışmalar giderek tırmandı ve hem İsrail hem de Filistin tarafında ağır kayıplar yaşandı. İsrail’in Gazze Şeridi’nden 2005 yılında çekilmesi ve Filistin’de siyasi güç dengesinin değişmesiyle birlikte, İkinci İntifada’nın etkisi azaldı ve büyük ölçüde sona erdi.[20]

1. İntifada'nın Detayları

Birinci İntifada’nın temel nedenleri, İsrail’in 1977’de sağcı Likud Partisi’nin seçim zaferinin ardından Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde artan toprak gaspı ve yerleşim inşaatları; İsrail’in 1982 Lübnan işgalinden sonra yükselen Filistin protestolarına karşı baskıcı önlemlerini artırması; İsrail’in 1980’lerin başında Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile işgal altındaki topraklar arasındaki bağları koparma çabalarıyla şekillenen, FKÖ liderliğine meydan okuyan yeni bir yerel Filistinli aktivist kuşağının ortaya çıkışı ve Lübnan işgaline tepki olarak İsrail’de güçlenen barış yanlısı hareketin Filistinlilere İsrail politikasında değişim umudu vermesiydi.

Tüm bu faktörler, Filistinlilerin ayaklanma için gerekli motivasyonunu, araçlarını ve fırsatlarını oluşturdu. Ancak bir kıvılcım gerekiyordu ve bu, Aralık 1987’de Gazze’de meydana gelen bir trafik kazasıyla geldi. Bir İsrail askeri aracının Filistinli işçileri taşıyan iki minibüse çarpması sonucu dört Filistinlinin hayatını kaybetmesi, birkaç gün önce bir İsraillinin Gazze’de bıçaklanarak öldürülmesine misilleme olarak algılandı. Olay, Filistin toplumunda büyük bir öfkeye yol açtı ve bu olayın hemen ardından Birinci İntifada başladı.

Tüm Reklamları Kapat

Gazze Şeridi'nde 1. İntifada sırasında yaşanan protestolardan biri
Gazze Şeridi'nde 1. İntifada sırasında yaşanan protestolardan biri
Wikimedia Commons

İlk başta kitlesel protestolar, grevler, gösteriler ve taşlı saldırılar gibi sivil itaatsizlik eylemleriyle süren İntifada, kısa sürede İsrail güçleriyle şiddetli çatışmalara dönüştü. İsrail’in sert önlemleri ve Filistinlilerin direnişi, bu ayaklanmayı yıllar sürecek bir halk hareketine dönüştürdü ve İsrail-Filistin çatışmasının seyrini değiştiren en önemli olaylardan biri haline getirdi.[21]

1988’de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), ABD ile resmi bir diyalog başlatabilmek için belirlenen şartları kabul etti. Bu şartlar; terörizmi reddetmek, İsrail’in var olma hakkını tanımak ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 242 ve 338 sayılı kararlarını kabul etmekti. 242 sayılı karar, Arap devletlerine İsrail’in “güvenli ve tanınmış sınırlar içinde barış içinde yaşama hakkını” kabul etmeleri çağrısında bulunurken, 338 sayılı karar, 242’nin tam olarak uygulanmasını talep ediyordu.[22]

Bu sırada İntifada, İsrail üzerinde ciddi siyasi ve ekonomik baskılar yaratıyordu. Sonuç olarak, 1992’de yeni bir İsrail hükümeti seçildi ve bu hükümet, barış görüşmeleri yapma yetkisiyle göreve başladı. 1993 yılında, Norveç’in aracılığıyla İsrail ve FKÖ arasında gizli görüşmeler yürütüldü. Bu görüşmeler, 1993-1995 yılları arasında imzalanan Oslo Anlaşmaları ile sonuçlandı.

Oslo Anlaşmaları, FKÖ’nün 1988’de verdiği taahhütleri teyit etti. İsrail, FKÖ’yü Filistin halkının meşru temsilcisi olarak tanıdı, Batı Şeria ve Gazze’den aşamalı olarak çekilmeyi kabul etti ve bu bölgeleri yönetmek üzere Filistin Yönetimi’nin kurulmasına izin verdi. İki devletli çözüm için kalan temel meselelerin beş yıl içinde müzkere edilerek çözüme kavuşturulması planlanıyordu.

Tüm Reklamları Kapat

2. İntifada'nın Detayları

İkinci İntifada, birincisine kıyasla çok daha şiddetli geçti. Yaklaşık beş yıl süren ayaklanma boyunca, 4.300’den fazla kişi hayatını kaybetti ve yine Filistinli-İsrailli ölümleri arasındaki oran 3’e 1 olarak kaydedildi.

Mart 2002’de, 30 kişinin öldüğü büyük bir intihar saldırısının ardından İsrail ordusu, Batı Şeria ve Gazze’nin bazı bölgelerini yeniden işgal etmek amacıyla Savunma Kalkanı Operasyonu’nu başlattı. Bir yıl sonra, 1996’da Gazze’de inşa edilen bariyere benzer bir şekilde Batı Şeria’da bir “ayrım duvarı” inşa edilmeye başlandı. Ayrıca, İsrail tarafından yürütülen 200’den fazla suikast, Filistinli askeri liderleri ve siyasi figürleri hedef aldı ve ayaklanmanın bastırılmasına katkı sağladı.[23], [24]

Filistinli isyancılar Ramallah yakınlarındaki "Ayosh" kavşağında güvenlik güçleriyle çatışıyor.
Filistinli isyancılar Ramallah yakınlarındaki "Ayosh" kavşağında güvenlik güçleriyle çatışıyor.
Wikimedia Commons

2005’in sonlarına doğru şiddet büyük ölçüde azalmış olsa da, bu şiddete neden olan koşullar daha da kötüleşmişti. İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetleri devam etti, Filistinlilerin hareket özgürlüğü ve ekonomik büyüme katı kısıtlamalar nedeniyle ciddi şekilde sekteye uğradı. Barış müzakereleri tamamen durmuştu. Aynı zamanda, Filistin Yönetimi, yaygın yolsuzluk iddiaları nedeniyle halk desteğini kaybetti. Bu durum, Filistinlilerin büyük bir kısmının Hamas’a yönelmesine yol açtı. 2006 seçimlerini kazanan Hamas, 2007’de Gazze’de yönetimi zorla ele geçirdi ve Filistin’de derin bir siyasi bölünme yaşandı.

2006 Lübnan Savaşı

2006 Lübnan Savaşı, İsrail ile Hizbullah arasında 12 Temmuz 2006'da başlayan ve 14 Ağustos'ta sona eren bir savaştır. Bu savaşın en önemli nedeni, Hizbullah savaşçıları tarafından birkaç İsrail askerinin kaçırılması ve sekiz askerin öldürülmesiyle sonuçlanan sınır ötesi saldırılarıydı.

Tüm Reklamları Kapat

Hizbullah Terör Örgütü'nün Ortaya Çıkışı

Hizbullah Terör Örgütü, Lübnan İç Savaşı (1975-1990) sırasında, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) savaşa dahil olmasına ve Lübnan’ı güneyden işgal etmesine karşı koymak amacıyla Güney Lübnan’da ortaya çıktı. Örgüt, çoğunluğu Şii Müslüman olan Güney Lübnanlı milis savaşçılarından oluşuyordu ve 1979’daki İran Devrimi’nin dini popülist ideolojisinden ilham aldı.[25]

İç savaşın sona ermesinin ardından Hizbullah, güney Lübnan’da işgalci güç olarak kalan IDF’ye karşı mücadelesini sürdürdü ve kendisini İsrail saldırganlığına karşı Lübnan halkının savunucusu olarak konumlandırdı. İsrail’in Mayıs 2000’de Güney Lübnan’dan çekilmesine rağmen, toprak anlaşmazlıkları ve İsrail’in Lübnanlıları alıkoyması gibi meseleler, Hizbullah ile IDF arasında sınır ötesi çatışmalara yol açtı. Ocak 2004’te İsrail, Ekim 2000’de Hizbullah tarafından kaçırılan üç İsrail askerinin naaşı ve bir İsrailli iş adamı karşılığında yüzlerce Filistinli ve Lübnanlı mahkumu serbest bıraktı.

2006 Lübnan Savaşı sırasında çekilen bir İsrail askeri
2006 Lübnan Savaşı sırasında çekilen bir İsrail askeri
Wikimedia Commons

11 Ağustos 2006’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), 1701 sayılı kararı oybirliğiyle kabul ederek çatışmaların sona erdirilmesi için bir adım attı. Bu karar, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını, İsrail’in Lübnan’dan çekilmesini ve güneyde Lübnan Silahlı Kuvvetleri ile genişletilmiş Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) konuşlandırılmasını öngörüyordu. Lübnan ordusu, 17 Ağustos’ta Güney Lübnan’a konuşlanmaya başladı ve 8 Eylül’de İsrail’in deniz ve hava ablukası kaldırıldı. 1 Ekim itibarıyla İsrail askerlerinin büyük bölümü Lübnan’dan çekildi, ancak sınırda yer alan Gacar köyünde bazı birlikler varlığını sürdürdü.[26]

Hem Hizbullah hem de İsrail hükümeti savaştan zaferle çıktıklarını iddia etti, ancak Winograd Komisyonu, savaşın İsrail açısından kaçırılmış bir fırsat olduğunu ve Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını sağlamadığını belirtti.

Tüm Reklamları Kapat

Çatışmalar sırasında yaklaşık 1.191 ila 1.300 Lübnanlı ve 165 İsrailli hayatını kaybetti. Savaş, Lübnan’ın sivil altyapısına büyük zarar verdi ve yaklaşık bir milyon Lübnanlı ile 300.000 ila 500.000 İsraillinin yerinden edilmesine neden oldu. Esir alınan iki İsrail askerinin akıbeti uzun süre belirsizliğini korudu; cenazeleri, 16 Temmuz 2008’de bir mahkum takası kapsamında İsrail’e teslim edildi.[27]

Günümüz Hamas-İsrail Savaşı

Gazze Savaşı, 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail ile Hamas liderliğindeki Filistinli militan gruplar arasında Gazze Şeridi ve İsrail'de süregelen bir çatışmadır. Bu savaş, 2008'den bu yana İsrail-Gazze çatışmaları içindeki beşinci büyük savaş olup, 1973 Yom Kippur Savaşı’ndan bu yana bölgedeki en büyük askeri çatışma olarak nitelendirilmektedir. Savaşın ilk günü, İsrail için tarihteki en kanlı gün olurken, Filistinliler açısından da çatışmanın en ağır bilançosuna yol açan savaş olmuştur. Çatışma, tüm Orta Doğu’yu etkileyen geniş kapsamlı bir krizi tetiklemiştir.

7 Ekim 2023'te Hamas liderliğindeki militan gruplar, İsrail’e ani bir saldırı düzenledi. Bu saldırıda 1.195 İsrailli ve yabancı uyruklu kişi, çoğu sivil olmak üzere hayatını kaybetti, 251 kişi rehin alındı. İsrail, kendi topraklarında militanları etkisiz hale getirdikten sonra yoğun bir bombardıman kampanyası başlattı ve 27 Ekim’de Gazze’ye kara harekâtı düzenleyerek Hamas’ı yok etme ve rehineleri kurtarma hedefini açıkladı.[28]

Arap-İsrail Çatışmalarının Sonuçları ve Bölgesel Dengeler

Arap-İsrail çatışmaları sadece askeri alanla sınırlı kalmamış, ayrıca Orta Doğu'nun siyasi ekonomik ve sosyal yapısını derinden etkilemiştir. Bu savaşlar İsrail ve Arap devletlerinin sınırlarının belirlenmesine, mülteci krizlerinin büyüyerek artmasına ve bölgedeki güç dengelerinin sürekli olarak değişmesine neden olmuştur. Bazı çatışmalar barış anlaşmalarıyla son bulmuş olabilir ancak (örneğin 1979 Camp David Anlaşması ve 1994 İsrail - Ürdün Barış Anlaşması) Filistin sorunu gibi birçok temel sorun hala çözüme kavuşamamıştır ve bu durum gelecekte yeni gerilmelere sebep olabilir.

Tüm Reklamları Kapat

Arap-İsrail savaşlarının geçmişi, bölgedeki insanların yaşamlarını derinden etkileyerek kalıcı insani ve siyasi sonuçlar doğurmuştur. Özellikle Filistin halkının yerinden edilmeleri ve belirsiz statüleri uluslararası toplumun sürekli olarak çözüm bulma çabalarını canlı tutmuştur. Bu savaşlar aynı zamanda küresel güçlerin Orta Doğu'daki stratejik çıkarlarını güçlendirmelerine ve bölgeye doğrudan müdahalelerde bulunmalarına yol açmıştır.

Bugün hala devam eden siyasi ve askeri gerilimler gösteriyor ki Arap-İsrail çatışmasının mirası oldukça karmaşık ve bu, sorunu çözmeyi daha da zorlaştırıyor. Barış süreci zaman zaman ilerleme kaydedebilse de kalıcı bir çözüme ulaşabilmek için tarafların birbirlerine güven inşa etmesi ve adil bir uzlaşma sağlamaları gerekiyor; uluslararası toplumun da kararlı bir şekilde arabuluculuk yapması hayati önem taşıyor. Arap-İsrail savaşlarının geçmişi sadece kaydedilmiş bir öykü olmanın ötesinde, gelecekte bölgede barış ve istikrar için önemli dersler içeriyor.

Okundu Olarak İşaretle
2
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Raporla
Mantık Hatası Bildir
Yukarı Zıpla
Bu Blog Yazısı Sana Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 0
  • Tebrikler! 0
  • Bilim Budur! 0
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 0
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • ^ Encyclopedia Britannica. Arab-Israeli Wars. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Britannica | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Encyclopedia Britannica. 1948 Arab-Israeli War. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Britannica | Arşiv Bağlantısı
  • ^ USA Office of the Historian. The Arab-Israeli War Of 1948. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: USA Office of the Historian | Arşiv Bağlantısı
  • ^ NavSource. (Rapor). Uss Lst-138. Not: https://www.navsource.org/archives/10/16/160138.htm.
  • ^ Netanel Lorch. (1998). History Of The War Of Independence. Yayınevi: Modan Publishing. sf: 537.
  • ^ Walid Khalidi. (1992). All That Remains: The Palestinian Villages Occupied And Depopulated By Israel In 1948. ISBN: 0-88728-224-5. Yayınevi: Washington: Institute for Palestine Studies.
  • ^ Benny Morris. (2003). The Birth Of The Palestinian Refugee Problem Revisited. ISBN: 0-521-00967-7. Yayınevi: Cambridge University Press. sf: 604.
  • ^ Adam M. Garfinkle. (2000). Politics And Society In Modern Israel: Myths And Realities. ISBN: 978-0-7656-0514-6. Yayınevi: Routledge. sf: 61.
  • ^ United Nations. (Rapor, 2025). General Progress Report And Supplementary Report Of The United Nations Conciliation Commission For Palestine Covering The Period From 11 December 1949 To 23 October 1950. Not: https://digitallibrary.un.org/record/704900?v=pdf.
  • ^ Benny Morris. (2008). 1948: A History Of The First Arab-Israeli War. ISBN: 978-0-300-14524-3. Yayınevi: Yale University Press. sf: 407.
  • ^ Encyclopedia Britannica. Suez Crisis. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Britannica | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Encyclopedia Britannica. Six-Day War. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Britannica | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Michael B. Oren. (2002). Six Days Of War: June 1967 And The Making Of The Modern Middle East. ISBN: 978-0-19-515174-9. Yayınevi: Oxford University Press. sf: 170-190.
  • ^ USA Office of the Historian. The 1973 Arab-Israeli War. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: USA Office of the Historian | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Encyclopedia Britannica. Yom Kippur War. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Michael Fischbach. Lebanon War, 1982. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Interactive Encyclopedia of the Palestine Question | Arşiv Bağlantısı
  • ^ USA Office of the Historian. The Reagan Administration And Lebanon, 1981–1984. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: USA Office of the Historian | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Robert Fisk. (2001). Pity The Nation: Lebanon At War. ISBN: 978-0-19-280130-2. Yayınevi: Oxford University Press. sf: 382-383.
  • ^ William B. Quandt. (2001). Peace Process: American Diplomacy And The Arab-Israeli Conflict Since 1967. ISBN: 978-0-520-22374-5. Yayınevi: University of California Press. sf: 266.
  • ^ Encyclopedia Britannica. Intifada. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
  • ^ David Newman, et al. (2013). Routledge Handbook On The Israeli-Palestinian Conflict. ISBN: 978-0415778626. Yayınevi: Routledge. sf: 56-57.
  • ^ United Nations. (Döküman, 1988). The Uprising (Intifadah) Of The Palestinian People – Ga Resolution. Not: https://www.un.org/unispal/document/auto-insert-185672/.
  • ^ Jewish Virtula Library. Comprehensive Listing Of Terrorism Victims In Israel (September 1993 - Present). Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Jewish Virtula Library | Arşiv Bağlantısı
  • ^ B'Tselem. (İstatistik). Statistics-Fatalities. Not: https://statistics.btselem.org/en/all-fatalities/by-date-of-incident?section=overall&tab=overview.
  • ^ Encyclopedia Britannica. Hamas. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Encyclopedia Britannica. 2006 Lebanon War. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Yaakov Katz. (2012). Israel Vs. Iran: The Shadow War. ISBN: 978-1597976688. Yayınevi: POTOMAC BOOKS. sf: 17.
  • ^ Encyclopedia Britannica. Israel-Hamas War. Alındığı Tarih: 16 Şubat 2025. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 01/05/2025 08:27:56 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19811

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close