Taraf Olmanın Bedeli: Fanatizm Nedir? Futbolda Fanatizm, Holiganlık ve Şiddet Neden Bu Kadar Yaygın?
"Endüstriyel futbol" 2000'li yıllar öncesinde sıkça dillendirilen ve artık kitlelerce kabul edilen bir kavramdır. Bu tanımı esasen, bütün profesyonel spor dalları için genişleterek "endüstriyel spor" kavramından söz etmek mümkündür; ancak bu tariften anlaşılması gereken, elbette sporun yapılış şeklinin değil, "yapılanın" bir endüstri haline geldiğidir. "Endüstriyel futbol" bağlamında düşünüldüğünde; saygın denetim kuruluşlarından Deloitte’un araştırmasına göre 2018 yılında sadece Avrupa’da, futbolun toplam pazar büyüklüğü 28.4 milyar avro olarak kayıtlara geçmiştir.[1] Statista futbolun pazar büyüklüğünün 2019 yılında 28.9 milyar avro olduğu belirtmektedir.[2]
Futbol, böylesine devasa ve büyümeye açık bir pazar haline gelmişken 20. yüzyılın ilk yarısında başlayan "taraftarlık" kültürü, zaman içinde fanatizme dönüşüp keskinleştirerek bugün de varlığını devam ettiriyor. Takım taraftarlığının aidiyet hissi ya da toplumsal kimliği tamamlayan / tanımlayan bir şekilde ortaya çıktığı gerçeği varken sermayenin, bu denli merkeze oturduğu bir dönemde dahi en keskin hâli ile varlığını sürdürmesi nasıl açıklanabilir? Buna fanatizmin, bizzat spor ve futbol sermaye düzeninin devam edebilmesinin garantisi konumunda olduğunu da eklersek, durum biraz daha karmaşık hale geliyor.
Bu yazımızda spor fanatizmi ve futbol özelinde holiganlığın ne olduğunu, tarihsel süreçlerine ve hakkında yapılan psikolojik ve sosyolojik araştırmalara bakarak motivasyonunu nereden aldığını ve son olarak da tehlikeleri ile olası faydalarını tartışacağız. Spor fanatizmi üzerine incelemeye geçmeden önce, kavramların temel anlamlarına ve tarihselliğine bir göz atalım.
Fanatizm Nedir?
"Fanatizm", temel olarak bir düşünceye, bir hobiye, bir dine, bir spora, bir siyasi görüşe veya bu tip bir olguya saplantılı bir şekilde inanmak ve ateşli bir şekilde o görüşün/davranışın doğruluğunu, üstünlüğünü, geçerliliğini savunmak demektir. Fanatiklere göre savundukları görüş ya da davranış, kesinlikle doğru olmak durumundadır ve aksi herhangi bir iddiada bulunulamaz.
"Fanatizm" kelimesi Latince fanaticus sözcüğünden gelmektedir. Kelime kökeni ise "bir tanrıdan esinlenen" ya da "tapınak" anlamlarına gelen fanum sözcüğüdür. İngilizce "fanatic" ve/veya "fanatical" sözcükleri de fanum kökenini karşılarcasına "coşku, delilik, tapınma" anlamlarına gelecek şekilde kullanılmaktadır.
Burada, yazımızın konusu olan spor/futbol taraftarlığı için kullanılan "fan" kelimesinin de "fanatik" kelimesinin kısaltması olması, fanatizm ile taraf tutmanın ve tapınmanın etimolojik ve tarihsel açıdan doğal olarak birbirine içkin olduğunu düşündürmektedir. Fanatizm kelimesi, siyaset ve felsefede "köktendincilik" (İng: "fundamentalism") ile benzer anlamlarda da kullanılır; keza az önce belirttiğimiz gibi, fanatizm ile tapınma arasında da tarihsel bir ilişki bulunmaktadır.
Bu yazımızda futbol fanatizmi üzerinden gideceğimiz için şimdi bu konuya biraz bakalım. Sonrasında diğer fanatizm tiplerine de hızlı bir bakış atıp, bu davranışın psikolojisine ve bilimsel analizine de yer vereceğiz.
Holiganlık: Futbol, Neden Fanatizm ve Kutuplaşma Yaratıyor?
Fanatizmin futboldaki karşılığına holiganizm denmektedir. Cambridge sözlüğü, "holigan" kelimesini şöyle tanımlamaktadır:
Halka açık yerlerde kavga eden veya hasara neden olan şiddet dolu/vahşi kişi.
Bu kelime, kullanım itibariyle "vandallık yapan genç" anlamına da gelmektedir. Şiddet eylemleri sergileyen futbol taraftarı grupları için de İngiltere'de zaten var olan holigan kelimesi "futbol holiganı" olarak kullanılmaya başlanmıştır. Tıpkı "fanatik" kelimesinin takım taraftarlığını ileri götürenler için kullanıldığı gibi... O halde bu tanımlar, taraf tutma ile bu taraftarlıktan mütevellit eyleme hatta şiddet eylemine geçme durumunu karşımıza çıkarmaktadır.
Ancak çoğu durumda fanatizm bireysel olarak sergilenen bir davranış değildir; daha ziyade bir grubun ortak hareketinin sonucudur. Dolayısıyla bireyden gruba giden yolda bir diğer kavram karşımıza çıkmaktadır: Örgütlenme.
Futbolun tarihçesi, farklı coğrafyalarda ve farklı şekillerde çok eskiye dayansa da bugün bildiğimiz anlamda futbolun bir disiplin kurumsallığında doğduğu yer İngiltere olarak kabul edilmektedir.[3] Aynı zamanda futbolun, Türkiye de dahil olmak üzere, dünyanın birçok ülkesine İngiltere'den taşındığı düşünülmektedir. Dolayısıyla ilk taraftar gruplarının doğduğu yer de yine İngiltere, daha geniş anlamda Britanya Krallığı'dır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
1863 yılında 7 farklı okul kulübünün bir araya gelerek kurduğu Football Association (FA) yani bugünkü İngiltere Futbol Federasyonu'na, Sanayi Devrimi sonrası kurulan fabrikaların takımları da zamanla eklenmiştir. Bu takımların futbolcuları, bizzat o fabrikaların işçileri ve yine o şehirlerde yaşayan kişilerdir.
Burada yeri gelmişken tarihsel bir not düşmekte de fayda var, Amerika Birleşik Devletleri'nde "soccer" olarak bilinen futbolun ismi, ABD'de Amerikan Futbolu ile bildiğimiz futbolu ayırt etmek için uydurulmuş değildir; tam tersine, İngiltere'de "association football" sözcüğü içerisindeki "soc" sözcüğünden türetilmiştir. İngiltere'de o dönemde sözcüklerin sonuna "-er" (Türkçedeki "-ci" veya "cı") eki takarak yeni kelimeler türetmek modaydı ve "birlikçi" anlamında "associationer" üzerinden zamanla sözcük "soccer" sözcüğüne evrimleşti ve ABD'de iki ayrı sporu ayırt etmekte kullanıldı.
Futbol Takımı Aidiyetinin Dinamikleri
Konumuza dönelim: Futbolu, en başta "elinde tutan" okul kulüplerinin futbolcuları da "aristokrat sınıfın temsilcileri"ydi. Yani, futbolun kurallara bağlanarak "kurumsal bir lig" hâline dönüşmesinin köklerinde aidiyet vardır ve bu aidiyet, bizzat sahada olan futbolcularla başlar.
Futbolun bir takım sporu olmasının ötesinde, sahada fiziksel temasa dayalı ve adeta bir "savaş"ı andıran mücadeleci yapısını da eklediğimizde, taraftarlığın aidiyetle beraber militer (askerî) bir zafer kazanma yönünün de olduğunu görebiliriz. Futbol taraftarlığında örgütlenmeyi sağlayan ana motivasyonlar, öncelikle bu iki bileşen olarak karşımıza çıkıyor. İngiltere örneğinde de işçi sınıfı ile aristokrat sınıfın karşı karşıya geldiğini görüyoruz. Bu durumda taraftar örgütlenmesinin siyasi yönü de rahatlıkla öne çıkıyor. Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneşte Futbol adlı kitabında şöyle yazıyor:
Bir taraftarın, "Bugün benim takımım oynuyor." dediği pek görülmez. Çoğunlukla "Biz oynuyoruz." denir.
Yani taraftarlığın tarihçesinde aidiyet vardır ve taraftar, "ben"den "biz"e geçiş yapar.
İnsanlar Neye Göre Takım Tutar?
Peki, bunu neye göre seçer? Futbol taraftarlarının bir takımı tutma kararı ve örgütlenme kriteri nedir? Bununla ilgili örneklere göz gezdirelim.
- Sınıf Takımları: İngiltere'de tarihsel olarak Liverpool ve Blackburn, "işçilerin takımı"dır. Öte yandan İspanya'da Real Madrid, diktatör Franco döneminde hükümet tarafından kollanmıştır ve İspanya'nın başkenti Madrid'in takımıdır. Türkiye'de hükümet tarafından direkt olarak desteklenen takımlar (örneğin Ankaraspor ve Başakşehir) buna örnektir.
- Etnisite Takımları: İspanya'da Barcelona, Katalanların; Athletic Bilbao ise "Baskların takımı"dır. Türkiye'de Amedspor gibi örnekler ve bunlara karşı gösterilen tepkiler de etnisite takımlarına örnek verilebilir.
- Din Takımları: İskoçya örneğinde, başkent Glasgow'un iki ezeli rakip takımından Celtics'in taraftarları Katolik, Rangers'ın taraftarları ise Protestan'dır.
- Şehir Takımları: Birçok ülkede takımlar, bir tür "şehir milliyetçiliği" denebilecek şekilde, şehre aidiyet üzerinden gelişmektedir. Bu, özellikle Türkiye'de belirgindir: Trabzonspor, Bursaspor, Eskişehirspor, Sakaryaspor... Benzer şekilde Barcelona ve Real Madrid de yine şehir takımlarına örnek olarak verilebilir.
- İlçe Takımları: Aynı şehir içerisinde bile coğrafyaya dayalı kültürel ve dolayısıyla takımsal öbeklenmeler görülebilir. Örneğin İzmir’de Göztepe ile Karşıyaka'nın şehrin iki yakasını paylaşmaları, Karşıyaka taraftarının kendilerine İzmir'in plaka numarası olan 35'ten hareketle 35,5 demeleri de coğrafi aidiyetin keskinliğine bir örnektir.
Elbette takımlar büyüdükçe ve ün kazandıkça, taraftar gruplarının çeşitliliği de artar ve buna bağlı olarak farklı fanatizm türleri birbirine karışmaya başlar. Örneğin Barcelona ve Real Madrid'in rekabeti artık sadece şehre veya tarihselliğe veya etnisiteye indirgenemez; hepsi bir aradadır (hatta bu takımların en iyi kabul edilen oyuncuları etrafında bile bir fanatizm oluşabilmektedir). Benzer şekilde Türkiye'de İstanbul özelinde "3 büyük kulüp" olarak anılan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş taraftarları, aynı şehrin farklı ilçelerini temsil etseler de rekabetleri bundan ibaret değildir; rekabetlerini kimi zaman sınıfsal, kimi zaman siyasi, kimi zamansa salt sportif başarılar üzerine kurarlar.
Anlayacağınız, taraftarlığının örgütlenme biçimlerine bakıldığında sınıf, din/mezhep, etnisite/milliyet, coğraf ya temellerini net bir şekilde görülmektedir. Tüm bu örgütlenme biçimlerinin, saf bir ait olma hâlinin ötesine geçerek kutsal değerler üzerinden atıflara sahip olduğunu ve bunların tamamının, tarihte yaşanmış çatışma, çekişme ve savaşların önemli bir nedeni olduğunu hatırladığımızda, şiddete yönelimin kaçınılmaz hâle gelmesi kulağa pek de şaşırtıcı gelmemektedir.
Futbolun oynanma biçiminin savaşı andırmasının yanında, basketbol gibi karşılıklı mücadeleye dayalı takım sporlarından daha kolay anlaşılır, daha basit, daha sürprize açık bir dış saha sporu olma özelliklerinin, taraftarların takibini ve fikren dahil olmasını kolaylaştıran etkenler olduğu söylenebilir.
Futbol başta olmak üzere genel anlamda takım taraftarlığı kültünün erkek egemen bir dünyanın ürünü olarak gelişmesi ve kazanmaya dönük tatminle iktidar ilişkisi üzerine kurgulanmış olması beraberinde eril bir dilin de bu alana hakim olmasını getirmiştir. Taraftar gruplarının tezahüratlarının çokça cinsiyetçi hakaretler içermesi buna verilecek en iyi örnektir. Dolayısıyla buraya kadar, spor fanatizminin politik ve tarihsel sürecini taraf olma, tapınma, aidiyet, savaş, kutsallara dayalı örgütlenme ve eril dil bağlamında özetleyebiliriz.
Spor Fanatizmi Üzerine Sosyolojik ve Psikolojik Çalışmalar
Spor fanatizminin, geride kalan yüzyılda; ölümlere, yaralanmalara, maddi zararlara sebep olduğu onlarca olay var. Bu alanda yapılan akademik çalışmalar ve yazılan kitaplar da belirli bir olay üzerinden olduğu gibi çeşitli örneklemler üzerinden de yapıldı. Burada spor fanatizmi/ holiganizm nedeniyle ortaya çıkan şiddetin nedenlerini daha iyi anlamak için yapılan çalışmalardan iki örneğe değinelim.
1967 Kayserispor - Sivasspor Faciası
İlki Kenan Başaran tarafından yazılan Sivas-Kayseri: Türkiye'nin En Büyük Futbol Faciası isimli kitaptır.[4] 1967 yılında Kayseri'de oynanan ve 43 kişinin ölümü, yüzlerce kişinin yaralanması ile sonuçlanan Kayserispor-Sivasspor maçını detayları ile ele alan Başaran, Birikim Dergisi’nde İsmail Melenağzı'ya verdiği röportajında bu facianın nedeni olarak bazı çevrelerce söylenen mezhepsel-sosyoekonomik açıklamasının pek karşılığı olmadığını ve esasen suni nedenlerle ortaya çıkmış komşu şehir rekabetinin temel neden olduğunu söylemektedir.
Olayın kendisine dönersek, yaşanan facia sonrasında iki şehrin gazeteleri de karşı şehri suçlarken Sivas'ta çıkan Sivas Haber gazetesindeki yazı, Başaran'ın kitabında şu şekilde verilmiştir:
(...) bizleri vururken, onların Türklüğünden şüphe ediyoruz. Hiçbir Kayserili çıkıp da ben Türküm diyemez, dese dahi yaptıkları hareket bizim kaybettiklerimizi geri getiremez. Bundan böyle Kayserilileri Türk toprakları içinde yaşayan casus olarak tanıyacağız.
Buradaki ifadelerin içeriği de şehir aidiyeti üzerinden çıkan çatışmanın, milliyetçilik tartışmasına nasıl dönüştüğüne verilecek iyi bir örnek.
Avrupa'da Spor Şiddeti
Bu alanda yapılan bir başka çalışma da Ian Taylor'a aittir. Sosyoloji ve Antropoloji alanında bir akademisyen olan Taylor, futbol şiddeti ile ilgili önemli akademik araştırmalar yapmış ve bu konuda tezler sunmuş bir isim. Avrupa'da Futbol Şiddeti isimli araştırmasında şöyle yazıyor:[5]
İkinci Dünya Savaşı sonrası, kulüplerin topluluk özelliğini yitirip ticari niteliğinin öne çıkarılmasıyla değişen spor yapısının futbol holiganizmine yol açtığı, işçi sınıfının yabancılaşmasında oyunun ticarileşmesinin önemli payı vardır.
İlk örnekte, aidiyet temelli yönelimleri ortaya çıksa da bununla beraber aidiyet hissinin arka planının da -takım taraftarlığı yönünden bakıldığında- "suni olduğu" görülebilmektedir. Örneğin, neden bir Fenerbahçe taraftarı, Fenerbahçeli olmuştur? Normal şartlarda, sabah akşam birbirine selam veren iki komşunun, hafta sonu bir maçta karşılıklı iki tribünden birbirlerine her türlü küfrü edecek duruma gelmesi rasyonel bir insan davranışı olarak izah edilebilir mi? Bu perspektif hakkında daha fazla bilgi almak için Sosyal Kimlik Teorisi ile ilgili yazımızı okumanızı öneririz.
İkinci çalışmanın yaklaşımını ise ticarileşen spor yapısında, aidiyetlerin somut olmaktan çıkıp "bir boşluğu doldurma" ve bunun devamında "şiddete yönelme sonucunun" kaçınılmaz olduğu ortaya çıkmaktadır. Eskilerin deyimiyle: "Maça git, deşarj ol!" Bunun anlamı, kendi hayatında yaşadığı sıkıntıların çözümünü kendi hayatı içinde bulamayan insanların, futbol sevsin sevmesin, tribünde ne şekilde olursa olsun bağırarak kendisini sağaltması talebidir. Diğer yandan takımına bağlı bir taraftarın psikolojisi de tribünde, hem kendisi ile aynı düşüncede olan insanlarla bir arada olmanın verdiği güçlülük ve pozitif duygu, hem de kendi yaşadığı/yaşayacağı duyguları takımı üzerinden anlamlandırma olarak karşılanabilir. Yazının başında tartıştığımız "fanatizm" ile "tapınma" arasındaki ilişkiye bakılarak takım taraftarlığının psikolojik açılımı da bu yönden ayrıca araştırmaya muhtaç görünmektedir.
Spor Fanatizmi Tehlikeli mi, Faydalı mı?
Spor fanatizminin gerek tarihsel süreci gerekse de bizzat aidiyet ve kazanma üzerine kurulmuş olması nedeniyle ortaya çıkardığı şiddet ve çatışma, elbette hem kamusal hem de bireysel yönden zararlıdır. Bu durumun sosyolojik ve psikolojik nedenlerini, bu nedenlerin spor fanatizmini nasıl şekillendirdiğini tartışmaya çalıştık.
Diğer yandan başta statlarda olmak üzere, takım taraftarlığı üzerinden her türlü şiddetin önlenmesi için özellikle 2000’li yılların başından bu yana, yasal düzenlemelerden sivil toplum kampanyalarına; UEFA ve FIFA gibi futbol birliklerinden kulüp yönetimlerinin kendilerine kadar çaba gösterildiği âşikardır. Bu noktada, yazının başında pazar büyüklüğünü verdiğimiz ve adına "endüstriyel futbol" denilen yeni dönemin sermaye yapısı da devreye girmektedir. 1960-70'li yıllarda, Barcelona takımının bir Katalan'a "Katalanlığı" üzerinden ifade ettikleri, bugün Barcelona’da milyon dolarlık yıldızlar oynarken de aynı düşünce ve hissiyatı koruyabilir mi? Bunun tartışmaya açık bir soru olduğu açıktır.
Spor fanatizminin ortaya koyduğu bir başka gerçek de örgütlenme deneyimidir. Bu deneyimin ise bir başka güç tarafından kullanılabilir olması bir riski ifade ederken, aynı deneyimin daha somut ve insani ihtiyaçlara yanıt vermek üzere bizzat örgütlenenler tarafından kullanılması da belki faydalar arasında görülebilir. Örneğin; Portekiz diktatör Salazar'a atfedilen, ülkeyi 3F (Fado, Futbol, Fatima) yani "müzik, futbol ve din" ile yönettiğine dair sözünden, İspanya diktatörü Franco'nun Real Madrid'e yakınlığı, Adolf Hitler'in Berlin Olimpiyatları gövde gösterisi ve son 5 yılda Türkiye'de tartışılan ve geçen sezon şampiyon olan Başakşehir'in mevcut hükümete yakınlığı gibi örnekler, futbol-taraftar ilişkisinin makrosiyaseti yakından ilgilendiren bir durum olduğunu göstermektedir.
2013 yılında yaşanan Gezi olaylarında Beşiktaş'ın Çarşı grubu başta olmak üzere Fenerbahçe ve Galatasaray'ın bazı taraftar gruplarının da meydanlarda hükümete karşı durması ya da tam tersi Konyaspor taraftarının hükümet lehine bir tutumda bulunması gibi etmenler de yeni dönemde taraftarların bizzat makrosiyaset alanına kendi örgütlükleri ile müdahale etmesine örnek gösterilebilir. Benzer şekilde, Amed Sportif ile Kürt kimliğinin yan yana anılması ya da Karşıyaka taraftarının "İzmir Marşı" rutinleri de buna başka örneklerdir. Sürekli yeni mevziler kazanan feminist hareketin de kadın futbolunun gelişimine paralel taraftarlık alanına müdahalesi ile tribün kültüründeki eril dilin değişimi ya da daha fazla olumsuz bir şekilde eleştirilerek tartışılmasını da bekleyebiliriz. Tüm bunlar, "Futbol, asla sadece futbol değildir." sözünün anlamını da daha belirginleştirmektedir.
Fanatizmin Kusurları
Fanatizm hangi aidiyet duygusunun bir uzantısı olarak gelişiyor olursa olsun, bazı kritik sorunlardan mustariptir. Bunları analiz etmek, hayatınızdaki fanatizm unsurlarını azaltmanıza yardımcı olabilir.
İdefiks: Sabit Fikirlilik
Rasyonel ve bilimsel perspektife sahip kişiler için fanatizmle birlikte gelen sabit fikirlilik, kritik bir sorun yaratmaktadır. Bilimsel sorgulamada kesin fikirlerden bahsetmeyiz. Doğruluğundan oldukça emin olduğumuz bazı gerçekler bilsek de (kütleçekimi veya evrim gibi), bunları ne düzeyde anlayabildiğimize ve ölçebildiğimize yönelik kabiliyetimiz ve dolayısıyla bu gözlemlerden yola çıkarak geliştirdiğimiz izahlarımız konusunda her zaman şüpheci yaklaşırız. Özellikle de kendi kendini doğrulayan inançlardan, ispatlanmamış sonuçlardan, doğrulama önyargısına dayalı kabullerden ve şahsi duygularımızdan kaynaklı fikirlerden uzak durmaya çalışırız.
Dolayısıyla aşırı duygusal bağlılık ile karakterize edilen fanatizmin ana arteri hatalı bir varsayım üzerine kurulmuştur. Fanatiği olduğumuz "şey", her ne ise, onun diğerlerinden objektif olarak üstün olduğunu göstermemizin bir yolu yoktur. Özellikle de küçüklüğümüzden beri dikte edilen "başkalarının doğruları" (bu "başkaları" akrabalarımız da olabilir) etrafında şekillenen fanatizm, muhtemelen fanatiği olduğumuz şeye yönelik nesnel bir analizin ürünü değil, alışagelmişliğin bir tuzağıdır.
Fanatikler, doğru bildikleri görüşün, savundukları takım, siyasi parti, din, görüş ve benzerinin kesinlikle en iyisi, en doğrusu, en güçlüsü olduğunu düşünürler. Bu, makul bir iddia değildir. En güvenilir bilimsel veriler dahi, bu kadar üst düzeyde bir kesinlik sağlayamaz.
Aidiyetin Büyüsü
İnsan gibi sosyal hayvan türleri, bir grup içerisinde var olmak zorundadırlar; çünkü milyonlarca yıldır sosyal olacak şekilde evrimleşmiştirler. Örneğin insanlar ve insansı bile olmayan ataları yaklaşık 40 milyon yıldır sosyaldir; insansılar (hominidler) ise en azından 6 milyon yıldır sosyal hayvanlar olarak yaşamaktadırlar.
Bu sosyallik, türün toplam popülasyonu kalabalık değilken, tek bir grup olarak var olabilir. Ancak sayı artıp, yaşanılan alan genişledikçe (insan türünde olduğu gibi Dünya'ya yayıldıkça), yine sosyal gruplar bulunur; ancak bu grupların sayısı oldukça artar. Günümüzde genel olarak Dünya'yı "oyun alanı"mız olarak düşünürsek, kıtalar, ülkeler, eyaletler, şehirler, semtler, mahalleler, siteler, apartmanlar, daireler hep farklı boyuttaki sosyal gruplar olarak düşünülebilir. Belki de şehir yaşantısına geçen insanlar bunlarla yetinmeyerek, kendisine yeni gruplar yaratma ihtiyacı hissetmiştir. Çünkü bildiğimiz kadarıyla fanatizmin tarihi, evrimsel sürecin 4 milyar yıllık tarihine nazaran çok da eski sayılmaz. Yani insanlar, şehir hayatında birbirlerilye gün geçtikçe bağlarının kopması sonucu insanlar kendilerini yalnız hissetmiş olabilirler ve bu yüzden başka gruplar kurarak ya da var olan gruplara bağlanarak aidiyet duygularını tatmin etmiş olabilirler. Zaman içerisinde bu aidiyet duygularının, özellikle var edilen bu grupların çıkarları ve görüşlerinin de çatışmaya başlamasıyla, psikolojik bir savunma hissiyatı içerisinde gruplarını savunmaya başlamış olabilirler. Bu sebeple de fanatizm zamanla gelişmiş ve gelişen toplum yapısında karmaşıklaşan insan ilişkileri sonucunda iyice ateşlenmiş olabilir.
Sonuç
Sonuç olarak, spor fanatizminin tarihsel sürecinde aidiyet/mülkiyet bağlamında bir gelişimle her türlü iktidar ve egemenlik araçlarının kullanımı ve buna bağlı olarak şiddet karşımıza çıkmaktadır. Birey psikolojisi yönünden ise kişinin kendi hayatına ait olan duyguları, bağlı olduğu takımına delege ederek yaşama isteği öne çıkmaktadır. İleri dönemde futbolda ticari alanın daha da genişlemesi, iletişim olanaklarının gelişimi ile bu alandaki psikolojik ve sosyolojik tablonun daha da değişeceğini ve şiddet faktörünün de belki azaltılabileceğini ummak mümkündür.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 13
- 4
- 3
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ Deloitte LLP. Annual Review Of Football Finance. Alındığı Tarih: 1 Ocak 2021. Alındığı Yer: Deloitte LLP | Arşiv Bağlantısı
- ^ Statista. Market Size Of The European Professional Football Market From 2006/07 To 2018/19. (1 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 1 Ocak 2021. Alındığı Yer: Statista | Arşiv Bağlantısı
- ^ Encyclopedia Britannica. Football | History, Rules, & Significant Players. Alındığı Tarih: 1 Ocak 2021. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. Başaran. (2017). Sivas – Kayseri Türkiye’nin En Büyük Futbol Faciası. Yayınevi: İletişim Yayıncılık.
- ^ G. Carnibella, et al. (1996). Football Violence In Europe. Social Issues Research Center, sf: 161. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/12/2024 08:07:25 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9827
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.