"Bağırsak Beyni" Nedir? Bağırsak Mikrobiyotası, Canlı Psikolojisini Etkileyebilir mi?
İnsanlar dahil tüm hayvanlar, bakteriler, arkeler, mantarlar ve virüslerden oluşan mikrobiyal topluluklarla yakın ilişki içinde evrimleşmiştir. Mikrobiyota olarak adlandırılan bu mikroorganizma koleksiyonları, insan vücudundaki mikroorganizmaların en büyük yoğunluğunu ve mutlak bolluğunu temsil eden gastrointestinal sistemdeki topluluk (yani bağırsak mikrobiyotası) ile, çevreye maruz kalan neredeyse her vücut yüzeyinde yaşar. Yapılan araştırmalar, bağırsak mikrobiyotasının vücudumuzda pasif yolcular olmaktan ziyade, bağışıklık sistemimiz, metabolizma ve hatta çeşitli organların gelişimi için hayati önemi olduğunu göstermektedir.[1]
"Bağırsak Beyni": Bağırsağa Neden "İkinci Beyin" Deniyor?
Bağırsak, birbirinden farklı sinyal maddeleri, sinirleri izole eden materyaller ve bağlantı çeşitleri konusunda geniş bir yelpazeye sahiptir. Bu kadar fazla özelliğe sahip olan bir organımız daha vardır, o da beynimizdir. Bağırsaktaki sinirlerin bağlantısı, tam da bu yüzden “bağırsak beyni” olarak adlandırılır; kendisi beyin kadar büyük ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Daha teknik adıysa enterik sinir sistemidir.
Bağırsakla bağlantılı sinyaller beynin çeşitli bölgelerine varabilirler; fakat tüm bölgelere varabilme gibi bir durumları yoktur. Örneğin görme yetimizden sorumlu olan ve beynin arka kısmında bulunan yere hiçbir şekilde varamazlar. Eğer öyle olsaydı bağırsakta olup biteni resim ve efekt olarak beynimize kazırdık. Bu sinyallerin varabildikleri yerler insula, limbik sistem, prefontal korteks, amigdala, hipokampus ve anterior singulat kortekstir. [4]
Bağırsak mikrobiyotası ayrıca sinyal moleküllerinin bağırsak lümeninden bağışıklık hücrelerini ve enterik sinir sistemi nöronlarının terminal uçlarını içeren lamina propriaya geçişini kontrol eden bağırsak bariyer bütünlüğünü veya portal dolaşımı etkileyebilir. Bağırsak bariyer bütünlüğü, anksiyete, otizm spektrum bozukluğu ve depresyon gibi bazı nöropsikiyatrik durumlarda bozulabilir. Sinir sistemi içinde stres, bağırsak ortamını ve mikrobiyota bileşimini değiştirebilir. [1]
Bağırsak Enfeksiyonu-Depresyon İlişkisi
Anksiyete ve bağırsak mikrobiyotası arasındaki ilişki başlangıçta enfeksiyon bağlamında araştırıldı. Son zamanlarda, büyük bir uzunlamasına epidemiyolojik çalışma, halka açık bir sağlıkla ilgili anket seti olan Tıbbi Harcama Paneli Anketi (MEPS) aracılığıyla bağırsak enfeksiyonu ve ardından anksiyete bozukluğunun başlangıcı arasındaki ilişkiyi inceledi. Çalışmadan elde edilen sonuçlar, daha önce bağırsak enfeksiyonuna maruz kalmış bireylerde anksiyete bozukluğu geliştirme olasılığının arttığını ve bağırsak mikrobiyotasının sonraki bir anksiyete bozukluğu için potansiyel bir "tetikleyici" olduğunu ortaya koymaktadır. Artan kanıtlar, bağırsak mikrobiyotasının depresyonun patofizyolojisinde önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir, ancak spesifik moleküler mekanizmaları hala belirsizdir. [2]
Depresif Fareler ve Lactobzillus rhamnosus JB-1
Yüzen fare deneyi, motivasyon ve depresyona dair oldukça etkileyici bir deneydir. Bir fare, minik bir havuza oturtulur. Ayakları yere değmediğinden dolayı, suda çırpınmaya başlar; amacı karaya ulaşmaktır. Depresif özelliklere sahip fareler, uzun süre yüzmezler. Ara ara, isteksiz bir biçimde çabalarlar. Beyinlerinde motive edici ve harekete geçirici dürtülerden çok, kısıtlayıcı sinyaller devreye girer. Ayrıca onlarda stres ön plandadır. Normal şartlar altında bu farelerin üzerinde antidepresanları denemek mümkündür. Antidepresanı aldıktan sonra uzun süre yüzmeleri durumu, antidepresanın fareler üzerinde de etkili olduğuna yönelik önemli bir işaret niteliği taşır.
İrlandalı bilim insanı John Cryan’ın oluşturduğu bir ekip, yüzen fare deneyini biraz daha ileri bir aşamaya taşımıştır. Farelerden birkaçını bağırsağın temizliğinden sorumlu bakterilerle beslemişlerdir: Lactobzillus rhamnosus JB-1. Bu vesileyle bağırsakları yenilenmiş kadar olan fareler, gerçekten de daha umutlu ve uzun süreli yüzmeye başlamışlardır. Kanlarında yer alan stres hormonlarında da kayda değer bir azalma gözlemlenmiştir. Ayrıca, hafıza testlerinde ve öğrenmeye yönelik testlerde diğer farelerden daha başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. Lakin bilim insanının vagus sinirini fareden ayırması durumu, fareyi bu açıdan geriletmiş ve diğerleriyle aynı aşamaya sürüklemiştir.
Vagus Siniri
Vagus siniri, bağırsak ve beyin arasındaki bağlantının sağlanması açısından en önemli ve en hızlı niteliğe sahip sinirdir. Diyaframdan geçerek akciğerin ve kalbin arasından yemek borusuna ulaşır, ardından boğazdan yukarıya doğru ilerleyerek beyne bağlanır. İnsanlar üzerinde yapılmış olan bir deney, bu sinirin belirli frekanslar vasıtasıyla canlandırılması durumunda deneklerin kendilerini daha rahat hissettiklerini veya daha korkak bir hal aldıklarını ortaya koymuştur. Avrupa’da 2010 yılından beri depresyona karşı uygulanabilen bir terapi yöntemi de Vagus sinirinin, hastanın iyileşmesine yol açacak kadar yüksek miktarda tahrik edilmesidir.
- Genetiği Değiştirilmiş Virüsler, Antibiyotiğe Dirençli Bakterilerle Verdiğimiz Evrimsel Silahlanma Savaşını Kazanmamıza Yardım Edebilir!
- Bakteriyografi ve Mikrobiyoloji Sanatı: Bakterilerden Portreler Yapmak...
- Enfeksiyon Dozu (ID50) ve Ölümcül Doz (LD50) Nedir? Hasta Olmak İçin Kaç Tane Virüs Bulaşmalı?
Kabarcık Deneyi ve İrritabl Bağırsak Sendromu
Kışkırtılmış bir bağırsağa sahip olan insanlar için bağırsak ve beyin arasındaki iletişim oldukça yorucu olabilir. Bu, beynin tomografisinin çekilmesi durumunda da görülebilir. Deneylerden birinde deneklerin bağırsağına küçük bir hava kabarcığı yerleştirilmiştir; bu esnada da beyinde oluşan hareketlilik fotoğraflanmıştır. Şikayeti bulunmayan deneklerde oldukça normal fotoğraflar gözlemlemek mümkün olmuştur; duygular açısından da bir karmaşaya rastlanmamıştır. Fakat kışkırtılmış (yük altında kalan) bağırsaklara sahip deneklerde bu kabarcık, beynin başka bölümlerinin de devreye girmesine neden olmuştur; bu da normal şartlar altında rahatsızlık verici durumlar üzerinde duran bölümlerin aktive olmasını beraberinde getirmiştir. Yani bu kabarcık sonucunda sinyaller, iki ayrı yolu aşmayı başarmışlardır. Bu da deneklerin kötü bir şey yapmış olmamalarına rağmen kendilerini kötü hissetmelerini beraberinde getirmiştir. Bu tarz sendromların adı "irritabl bağırsak sendromu"dur ve bu sendromlarda hissedilen şey karında baskı veya guruldamadır. Bu baskı ve guruldama, zamanla ishale veya kabızlığa dönüşür. Çoğunlukla bu sendromu yaşayan insanlarda korku ve depresyon da boy gösterir.
"Kabarcık deneyi" ve benzer deneyler, bağırsağın eşiği aşıldığı zaman veya beyin bilgileri elde etme konusunda ısrarcı olduğu zaman halsizliğin ve kötü duyguların bu sendromla bağlantılı olarak ortaya çıkabileceğini de net bir biçimde ortaya koymuştur.
Depresif Davranışa Sahip Canlıların Tedavisi
Çin'den gelen bir grup araştırmacı, Lactobacillus reuteri'nin bağırsakta bulunan ağrı sensorlarını frenleyici özelliğe sahip olduğunu laboratuvar ortamında kanıtlamıştır. "Lactobacillus plantarum" ve Bifidobacterium infantis son zamanlarda irritabl bağırsak sendromuna karşı tedavi amaçlı kullanılmaya da başlanmıştır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Hipnoterapi de, irritabl bağırsak sendromundan şikayetçi insanlarda son derece etkili bir yöntemdir. Genellikle hipnoterapistlerin işi, karşıdaki insanın düşünceler dünyasına dalmak veya onun hayal gücünü zorlamaktır. Bu, ağrı sinyallerinin hafiflemesini ve kimi odak noktalarının başka tarafa yönlendirilmesini sağlar. Kaslar üzerinde yapılan alıştırmalarda olduğu gibi bu alıştırmalar sonucunda da sinirlerin gelişmesi mümkündür. Pek çok hastanın aldığı ilaç miktarı bu terapi sonucunda oldukça azalmıştır; hatta kimi hastalar ilaç kullanımını kesmiştir. [4]
Bir dizi strese maruz kalan fareler, probiyotik uygulama, bağırsak bakteri takviyesi veya antibiyotik tedavisi ile tersine çevrilen depresif davranışlar ve mikrobiyal disbiyoz sergilediler. Ortaya çıkan depresif benzeri davranışlar, albiflorin ve Lactobacillus'un oral uygulamasıyla tersine çevrildi ve değişen bağırsak mikrobiyotasının, depresif benzeri davranışlarla ve değişen miktarlarda nörotransmiterlerle ilişkili olduğu bulundu. Özellikle, L. helveticus NS8 ile tedavi, kronik kısıtlama stresinin neden olduğu depresif benzeri davranışı iyileştirdi ve bilişsel disfonksiyonu azalttı ve etkiler, bir antidepresan olan sitalopraminkinden üstündü. [3]
Bağırsak Üzerine Etki Eden Antidepresanlar
Piyasada marka haline gelen Prozac gibi antidepresanlar bizlere "mutluluk hormonu" serotoninle bağlantılı önemli bilgiler aktarırlar. Bu antidepresanları alan her dört kişiden biri, mide bulantısı, ishal süreci ve uzun süreli alım söz konusu olduğunda kabızlıkla karşılaşır. Bunun sebebi bağırsakta yer alan beynimizin, kafamızdakiyle aynı reseptörlere sahip olmasıdır. Yani antidepresanlar, ikisini de etkilerler. Amerikalı araştırmacı Dr. Micheal Gershon, düşüncelerinde bir adım daha öteye gitmiştir ve kendisine şu soruyu sormuştur:
Sadece bağırsak üzerinde etkisi olan ve beyin açısından hiçbir etkiye sahip olmayan antidepresanlar da kimi insanlarda olumlu-olumsuz sonuçlara sebep olur mu?
Bu çok da alakasız bir düşünce değildir. Vücudumuzun ürettiği serotoninin %95'i, bağırsak hücreleri tarafından üretilir. Burada sinirlerin kas hareketleri üzerinde olan etkisini oldukça hafifletir, aynı zamanda en önemli sinyal molekülü rolünü üstlenmiş olur. Yani buradaki etki alanının değiştirilmesi, beyne çok farklı sinyaller gönderilmesine yol açabilir. Bu da, ilginç bir biçimde, hayatı yolunda giden bir insanın aniden depresif bir ruh haline bürünmesine sebebiyet verebilir.
Bağırsak Mikrobiyotasının Depresyondaki Hayati Rolü
Günümüzde "beyin-bağırsak bağlantısı" konusu üzerinde duran araştırmacı ekiplerin sayısı oldukça azdır; fakat var olanlar, oldukça iyi ekiplerdir. Elde ettikleri bilgiler yalnızca bağırsakla bağlantılı sıkıntılar yaşayanlar için kayda değer değildir; tüm insanlar açısından büyük önem teşkil eder.[4]
Yapılan tüm çalışmalar, dışsal olarak uyarılan bağırsak mikrobiyota disbiyozunun sosyal davranışlarda bozulmaya neden olduğunu, anksiyete veya depresyona yatkınlığı artırdığını, iltihaplanmayı yükselttiğini ve kusurlu sinir fonksiyonlarına neden olduğunu açıkça gösterdi. Hayvan çalışmalarından elde edilen tüm bu bulgular, bağırsak mikrobiyotasının depresyondaki hayati rolüne dair güçlü kanıtlar sağlıyor.[3]
Korku ve depresyona maruz kalan herkes, sıkıntılı bir karnın buna yol açıyor olabileceğini de hesaba katmalıdır. Bazen haklı çıkılabilir çünkü bu duygular aşırı yoğunluktan da; farkına varılmadan, yanlışlıkla alınmış bir besinden de kaynaklı olarak ortaya çıkmış olabilirler. Suçu her daim beynimizde veya yaşanmışlıklarda aramak yanlış olur; çünkü biz bunlardan fazlasıyız.[4]
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 50
- 18
- 13
- 8
- 6
- 5
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ a b L. H. Morais, et al. The Gut Microbiota–Brain Axis In Behaviour And Brain Disorders. (22 Ekim 2020). Alındığı Tarih: 3 Kasım 2020. Alındığı Yer: Nature doi: 10.1038/s41579-020-00460-0. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Wu, et al. Associations Between Disordered Gut Microbiota And Changes Of Neurotransmitters And Short-Chain Fatty Acids In Depressed Mice. (16 Ekim 2020). Alındığı Tarih: 3 Kasım 2020. Alındığı Yer: Nature doi: 10.1038/s41398-020-01038-3. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b Z. Yang, et al. Updated Review Of Research On The Gut Microbiota And Their Relation To Depression In Animals And Human Beings. (24 Nisan 2020). Alındığı Tarih: 3 Kasım 2020. Alındığı Yer: Nature doi: 10.1038/s41380-020-0729-1. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c d Giulia Enders. (2016). Büyüleyici Bağırsak. ISBN: 978-605-9177-05-4. Yayınevi: Büyükada Yayıncılık.
- A. Hadhazy. Think Twice: How The Gut's "Second Brain" Influences Mood And Well-Being. (12 Şubat 2010). Alındığı Tarih: 8 Kasım 2020. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- Johns Hopkins Medicine. The Brain-Gut Connection. Alındığı Tarih: 8 Kasım 2020. Alındığı Yer: Johns Hopkins Medicine | Arşiv Bağlantısı
- J. Sonnenburg, et al. Gut Feelings–The "Second Brain" In Our Gastrointestinal Systems [Excerpt]. (1 Mayıs 2015). Alındığı Tarih: 8 Kasım 2020. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- J. Ochoa-Repáraz, et al. (2016). The Second Brain: Is The Gut Microbiota A Link Between Obesity And Central Nervous System Disorders?. Current Obesity Reports, sf: 51-64. doi: 10.1007/s13679-016-0191-1. | Arşiv Bağlantısı
- D. B. Ruder. The Gut And The Brain. Alındığı Tarih: 8 Kasım 2020. Alındığı Yer: Harvard University | Arşiv Bağlantısı
- Cleveland Clinic. The Gut-Brain Connection. Alındığı Tarih: 8 Kasım 2020. Alındığı Yer: Cleveland Clinic | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 15:38:17 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9510
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.