Akarsuları Anlamak: Akarsu Nedir? Akarsuların Yeryüzünde Oluşturduğu Şekiller Nelerdir?
Yüzyıllardır insanlar ve hayvanlar için büyük önem teşkil eden akarsular, yaşamımızın devamlılığı için vazgeçilmezdir. İlk büyük medeniyetlerin akarsu kenarlarında yerleşim yeri kurması tesadüf değildir. İnsanlar, akarsu sayesinde en temel ihtiyacı olan tarımsal faaliyetini sürdürebilmiş ve akarsuların getirmiş olduğu verimli alüvyonlar sayesinde gerek tarım gerekse hayvancılıkta ilerlemeler kaydetmiştir.
Akarsular günümüzde daha da büyük bir önem teşkil eder. Örneğin akarsular sadece tarımda sulama için değil enerji elde etmek içinde kullanılmaktadır. Bu sayede yapılmış olan dev barajlar, günümüzde giderek artan nüfus ve bunun getirmiş olduğu ihtiyaçlar çerçevesinde enerjiye olan ihtiyacımızın belirli bir kısmını da karşılamaktadır. Binlerce kilometre uzunluğundaki dağların arasından onları milyonlarca yılda aşındırarak uygun yerlerde biriktirme yapan akarsular, tıpkı bir ekskavatör gibidir. Maden sahasından taşıdığı malzemeyi uygun yerde bırakarak aşındırma veya biriktirme meydana getirir. Biz insanlar da doğayı taklit etmiyor muyuz?
Dünyamızın fosil deposu olarak niteleyebileceğimiz tortul kayaçlar ile bunun içerisinde bulunan çeşitli bitki ve hayvan fosilleri ile akarsuların ne gibi bir ilgisi olabilir? Çok fazla! Her yıl ortalama 1.5 milyar ton gibi bulunduğu çevredeki kayaçları aşındıran akarsular, bunları çevresinde veya denize aktığı ağzında biriktirir.
Ölen bir hayvanın olabildiğince hızlı şekilde bir akarsu tarafından sürüklenmesi ve onu biriktirdiği yere bırakıp her biriktirme sürecinde bulunan ölü hayvan bedeni ya da bitkiyi adeta dış etmen ve süreçlerden koruması bizim için çok önemlidir. Bu durumun hızlı bir şekilde gerçekleşmesi gerekmektedir. Uzun süre doğada korumasız bulunan hayvan cesedinin fosilleşmesi çok düşük ihtimaldir. Bu sayede tortul kayaçlar içerisinde bulunan organik materyaller, o yumuşak alüvyon içerisinde adeta bir kalıp görevi görerek ve zamanla üst üste yığılan alüvyonun sıkışması ve taşlaşması (diyajenez) sonucu koruyucu kılıf etkisi görür. Elbette bu görevi sadece akarsular yapmazlar. Ancak akarsuların bu olaydaki görevi son derece büyüktür.
Akarsular insanların tarım ve enerji ihtiyacını karşılamanın yanı sıra, içinde bulunduğumuz coğrafyanın şekillenmesinde etkili olan en önemli dış etkendir. Milyonlarca yıllık jeolojik zamanda adeta iç etmen ve süreçlerin meydana getirdiği yüksek topoğrafyaları kazımak için oluştuğunu da görebiliriz. Aşındırma gücü sayesinde en güçlü kayaçları bile bu uzun sürede aşındırarak deniz seviyesine kadar indirirler. İç etmenler yükselme görevini sürdürürken akarsular bulunduğu bölgeyi deniz seviyesine indirmek için uğraşırlar.
Akarsuların oluşması ve belirli bir yatak eğimi içerisinde binlerce kilometre yol alarak sularını ve içerisinde taşıdığı yükünü denize boşaltması uzun ve karmaşık bir süreçtir. Morfojenetik bölgeler içerisinde en önemli aşındırma, biriktirme ve bunun sonucunda en geniş coğrafyalara yayılan bu şekiller, jeomorfoloji (yeryüzü şekli bilimi) için büyük önem teşkil etmektedir.
Flüvyal (akarsu) topoğrafyası bilinen 7 tane morfojenetik bölgelerden bir tanesini teşkil eder. Ancak kavram yanılgısına sebebiyet vermemesi için birkaç önemli hatırlatmada bulunacağız: Nemli, yarı nemli, yarı kurak bölgelerde etkili olan akarsuların aşındırma ve biriktirme şekilleri; açıklanan iklim bölgelerinde ana unsurdur. Ancak akarsular sadece yukarıda açıklanan bölgeler haricinde buzul bölgesi, periglasiyal (buzul çevresi) ve kurak sahalarda da etkilidir. Elbette bu etki, nemli veya yarı nemli bir sahadakine oranla çok daha düşüktür. Bu durumun sebebi, sıralanan bu morfojenetik bölgelerdeki ana aşındırma ve biriktirme etkisinin başka dış etken ve süreçlerin varlığıdır. Glasiyal (buzul) bölgesinde hâkim etken buzulken, kurak bir sahada rüzgardır.
Bu yazımızda akarsuların nasıl aşındırma ve biriktirme yaptığını, bununla birlikte bu faaliyetler sonucu hangi yeryüzü şekilleri meydana geleceğini belirtirken açıklanacak olan bu şekillerin flüvyal (akarsu) morfojenetik bölgelerdeki şekiller olduğunu da hatırlatalım.
Dünya karalarında akarsuların asıl etkin olduğu alanların toplam yüzölçümü yaklaşık 50 milyon kilometre karedir. Ancak bu alan akarsu (flüvyal) morfojenetik bölgesi için geçerlidir. Belirtilen bu rakama göre Dünya toplam kara alanımızın 150 milyon kilometre kare olduğunu düşünürsek bu oran karalarımızın yaklaşık %35’ine karşılık gelir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere akarsular glasiyal (buzul), periglasiyal (buzul çevresi) ve kurak bölgelerde de görüldüğü için bu oranın tamamı yaklaşık 105 milyon kilometrekare gibi çok büyük bir alana tekabül eder. Tüm kara alanlarımız ile kıyaslarsak yaklaşık %70 gibi bir orana ulaşırız. Vermiş olduğumuz bu rakamlar değişebilmektedir.
Küresel ısınma sonucu buzullarda erime meydana gelmesi ve gelişen teknoloji sayesinde uydular ile yapılan gözlem ve hesaplamalar, bu rakamların sabit olmadığını göstermektedir.
Akarsularda Akış Şekilleri Nelerdir?
Suyun aktığı kanaldaki büyüklüğe göre akarsu küçükten büyüğe olacak şekilde çay, dere, ırmak ve nehir gibi isimler verilse de bu isimler bilimsel değildir. Farklı bölgelerde farklı isimler alabilirler. Bir akarsuyun oluşabilmesi için öncelikle belirli bir yatak içinde akması gerekir. Bazı akarsular yıl boyunca düzenli bir biçimde akabildiği gibi bazı akarsular düzensizdir. Bunun en önemli sebebi akarsuyun bulunduğu bölgedeki iklimin özelliğidir. Yıl boyunca kesintisiz akan akarsulara "sürekli akarsular" denir. Yılın belirli bir döneminde akan ancak diğer tüm aylar boyunca akışı kesilen akarsulara ise "süreksiz akarsular" ya da "mevsimlik akarsular" denilmektedir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Akarsularda iki çeşit akım mevcuttur. Akım tiplerinin oluşmasında en önemli etken, akarsuyun taşıdığı su miktarıdır. Bu akım çeşitleri türbülans ve laminer akıştır. Laminer akımda su, yavaş ve sakin bir şekilde akar. Genellikle bu şekilde akan akarsularda su az olduğu gibi eğim de düşük olmaktadır. Türbülans akımda ise su hızlı bir şekilde aktığı için birbirine karışır ve girdap oluşur. Ayrıca türbülans akımda eğimin ve suyun fazla olması gereklidir.
Laminer ve türbülanslı akım ve akışkanlar mekaniğine önemli katkılar yapan ünlü mucit Osborne Reybnols tarafından bir formül geliştirilmiştir:
Re=V∗Ds/u Re = V * D_s / u
Burada ReRe Reynolds Numarası, VV hız (fit / sn veya metre / sn), DsD_s hidrolik çap (metre), uu kinematik viskozite (fit2 / sn veya m2 / sn) anlamına gelir.
ReRe değeri sıvının hareket ettiği alana karşılık gelir. Formüle göre Reynolds sayısı ReRe, eğer 2300’ün altındaysa akış laminer, ReRe 4000’in üzerindeyse türbülanslıdır. Eğer sayı bu ikisi arasında ise bu alan yukarıdaki fotoğraftaki gibi geçiş alanıdır. İki akım şekli, akarsunun kendi içerisindeki yüklerin taşınması ve birikmesi açısından önem teşkil eder.
Akarsularda Hız ve Debi (Akım)
Akarsuda hız, suyun birim zamanda kat ettiği mesafeyi belirtir. Bu durum m/sn cinsinden hesaplanır. Daha açık bir ifadeyle hız, bir saniyede akarsuyun hızının ne kadar olduğunu ifade eder. Debi ise akarsuyun enine, kesitinden 1 saniyede ne kadar su geçtiğini belirtir. Hız, suyun 1 saniyede ne kadar ileri gittiğini gösterirken debi akarsuyun enine geçidinden bir saniyede kaç metreküplük su geçtiğini gösterir.
Akarsularda suyun hızını belirleyen en önemli etken eğimdir. Ayrıca kanalın şekli, kayganlığı ya da pürüzsüzlüğü de etkenler arasındadır. Akarsuda en hızlı akış, suyun orta ve üst kısımlarındadır. Bu durumun sebebi ise sürtünmenin az olmasıdır. Yanlardaki hız, sürtünme etkisinden dolayı daha yavaşken sürtünme etkisi de türbülansa sebep olur.
Her iki kanal şeklinin de eğimi ve su miktarı aynı olduğunda su hangisinde daha hızlı ilerler? Üstteki görselde sürtünme alanı fazladır. Çünkü suyun aktığı tabanı geniş olduğu için sürtünme kuvveti de artmaktadır. Alttaki görselde ise sürtünme alanı daha azdır. Ayrıca yarı dairesel bir kanala sahip olması suyun orta kısımda daha fazla alan kaplamasına sebep olacaktır. Eğer V şekilli bir vadi olsaydı yarı dairesel bir kanal şekline göre daha fazla sürtünme olacaktı. Bu durum, en önemli etken eğim olsa da eğim faktörü ile birlikte kanal şeklinin ve zeminin pürüzsüzlüğünün de hızı etkilediğini göstermektedir. Bu sebeple temas yüzeyinin azalmasıyla hızın arttığı gözlemlenir. Görselde suyun en üst kısmı olmasa da biraz altındaki kısım daha hızlı olabilmektedir. Bunun sebebi; rüzgâr hızının, akarsuyun akış yönü ile ters orantılı bir şekilde estiği durumlarda hızın, en üst kısımda daha yavaş olmasıdır.
Debiyi belirlemek için aşağıdaki formül kullanılır:
Q=VAQ=VA
Formülde QQ debiyi, VV akarsuyun hızını, AA ise kesit alanını ifade eder. Bu formül ile saniyede geçen su miktarını metreküp olarak hesaplayabilirsiniz. Ancak debiyi hesaplayabilmek için kanalın enine kesiti ve suyun hızının bilinmesi gerekir. Aşağıda örnek bir hesaplama yapalım:
Debi=Hız×Alan\text{Debi}=\text{Hız}\times{\text{Alan}}
Örneğin; bir akarsuyun zeminden yüksekliği 3 metre, genişliği 10 metre, akarsuyun hızı ise saniyede 2 metredir.
Yükseklik ve genişliği çarparak toplam alanı hesapladıktan sonra çıkan sonucu hız ile çarparak toplam debiyi bulabiliriz:
Q=VA=3∗10∗2=60Q = VA = 3*10*2 = 60
Yukarıdaki hesaplamaya göre kanalın büyüklüğü ve hızı sonucu saniyede 60 m3 su geçer.
Görüldüğü gibi eğimden sonra en önemli unsur kanalın şeklidir. Eğer ki sığ ve geniş bir kanalda eğim fazlaysa yarı dairesel bir kanaldan debi daha fazla olacağı unutulmamalıdır. Ancak eğim aynı olduğunda bakılacak en önemli unsur kanalın şeklidir.
Akarsularda Aşındırma ve Taşıma Faaliyetleri
Akarsular için iki çeşit enerji biçimi vardır. Bunlar potansiyel ve kinetik enerjidir. Potansiyel enerji, durgun suda bulunan enerjiyi ifade eder. Kinetik enerji, hareket halindeki suyun enerjisidir. Bu sayede harekete geçen su, kinetik enerjisiyle birlikte aşındırma ve biriktirme faaliyeti gerçekleştirir. Tüm bunlarla birlikte akarsular aşındırma faaliyetlerini dört aşamayla gerçekleştirir.
Hidrolik Aşındırma
Bu aşındırma, gücünü yukarıda bahsettiğimiz kinetik enerjiden alır. Bu sayede akarsu, gücüyle zeminden kopardığı taneleri harekete geçirir.
Korazyon (Abrazyon)
Akarsunun taşımış olduğu kaya parçalarını hem zemine çarptırması hem de yanlara çarptırması sonucu meydana gelen aşındırmadır. Ortalama her yıl 2 milyon ton alüvyon taşıyan bir akarsuyun bu şekilde aşındırma yapması küçümsemeyecek derecede büyüktür.
Atrisyon
Taşınan kayaçların birbirine çarparak aşınmasıdır. Akarsu bu sayede kayaçları parçalayarak taşınmayı daha da kolaylaştırır.
Korozyon
Akarsuyun içerisinde eriyebilen kayalardır. Örneğin kalker suda erir, bu sayede erimiş yük suyun içerisinde taşınmaya devam eder. Tüm eriyebilen kayaçlar için geçerli bir durumdur. Bu aşındırma olayı, yukarıdakilerden farklı olarak kimyasal aşındırmadır.
Hidrolik aşındırma, korazyon ve atrisyon, mekanik veya fiziksel aşındırma kapsamına girer. Burada var olan etken akarsunun kinetik enerjisiyle oluşan gücü ve bunun sonucunda dolaylı olarak gerçekleşen fiziksel aşındırmayı kapsar.
Akarsular aşındırmayı ağızdan kaynağa doğru gerçekleştirir. Burada ifade edilen ağız, akarsuyun denize aktığı kısmı ifade ederken kaynak, akarsuyun doğduğu yeri belirtir. Akarsu neden kaynak kısmından ağza doğru aşındırmayıp tam tersi bir faaliyet gerçekleştirir? Bu durumun sebebi akarsunun taşımış olduğu yükün ve suyun fazlalığının ağız kısmında olması, bu sayede yukarıdaki aşındırma faaliyetlerinin bu kısımda daha fazla etkin olmasıdır. Akarsuyun yanlardan katılan kolları da ana akarsu vadisinde birleşerek ağza ilerlerler. Bu sebeple su fazlalığı kaynakta daha azdır. Bu sayede akarsu ağızdan başlayarak geriye doğru aşındırarak yatağını kazar ve genişletir.
Özetle akarsuyun taşıdığı miktar ve hızı arttıkça aşındırma gücü de o oranda artacaktır. Aşındırma gücünün artışı da eğime, yatağın şekline, bitki örtüsüne ve zeminin yapısına bağlıdır. Evet, bitki örtüsünün varlığı akarsunun aşındırma gücünü azaltır. Çünkü bitkiler, akarsunun zemine olan sürtünmesini engelleyeceği gibi kökleriyle de suyu tutarlar. Ayrıca bitkiler suyun toprağın altına sızdırılmasına sebep olduğu gibi bu olay zeminin geçirimli kayaçlardan müteşekkil olması durumunda da geçerlidir. Bu sayede yeraltı suları meydana gelir.
Görselde denge profiline ulaşmamış bir akarsu görülmektedir. Bu tip akarsularda eğim kırıklıkları ve diklik fazladır. Aşağıdaki görselde ise zamanla yatağını ağızdan kazan akarsu, geriye doğru aşındırarak bu çıkıntıları ortadan kaldırır ve deniz seviyesine doğru kazarak denge profiline ulaşır.
Denge profiline ulaşmamış akarsularda eğim fazla olduğu için su potansiyeli, eğim kırıklıkları ve hidroelektrik gücü fazladır. Barajlar eğim fazlalığı ve suyun güçlü akması sebebiyle enerji elde etmek için kullanılır. Barajlar, denge profiline ulaşmamış akarsulara inşa edilirler. Denge profiline ulaşmış akarsularda su hızı azalmış olup yatağı denize veya deniz seviyesine çok yakın bir konumdadır. Taşımacılık faaliyetleri içinde uygun olduğu gibi eğim kırıklıkları gözlenmez. Eğim kırıklıkları, akarsuyun yatağından akarken yüksekte kalan kısmının aşağı düşmesi olayıdır. Örneğin şelaleler bu sebeple oluşur.
Eğim kırıklığı neden oluşur? Bir saha tektonik hareketler sonucu yükseldiğinde akarsu doğal olarak daha derine kazacaktır çünkü akarsuyun amacı genel taban seviyesi olan denize ulaşmaktır. Bu sebeple yükselen sahada akarsu derine aşındırırken çok sert olan kayaları aşındıramayabilir. Aşındıramadığı kısım yüksekte kaldığı için orada bir şelale oluşur. Şelalenin aktığı yer ise yerel (geçici) taban seviyesidir.
Buzullaşma dönemlerinde donan okyanus sularının denizin geri çekilmesine (regresyon) ve alçalmasına sebep olacağı için akarsu yatağını tekrar deniz seviyesine indirmek için tekrar aşındıracaktır. Bu sayede eğer ki sert kütleleri aşındıramaz ise eğim kırıklığı ve dolaylı olarak da şelale meydana gelecektir.
Görselin alt kısmında yazan iç bükey profil oluşumu, akarsu denge profiline ulaştıkça oluşan bir durumdur. Ülkemizde birçok akarsu denge profiline ulaşmadığı için baraj yapımına son derece müsaittir olsa da taşımacılığa pek müsait değildir. Ancak baraj sayesinde oluşturulan göl alanı sebebiyle bu kısımlarda taşımacılık yapılabilir. Denge profiline ulaşmamış akarsular henüz genç sahaları meydana getirir. Denge profiline ulaştıktan sonra artık aşındırma faaliyetleri tamamen durmasa da çok azalmış ve topoğrafya yaşlılık görünümüne ulaşmıştır.
Yukarıda anlatılan tüm olay ve olgular, aşağıda gösterileceği üzere akarsuların yapmış olduğu şekiller üzerinde çok önemlidir. Henüz genç bir sahada oluşan şekiller ile denge profiline ulaşmış bir akarsuyun çevresinde meydana getireceği şekiller, birbirinden farklı olacaktır.
Akarsuyun Aşındırması ve Biriktirme Şekilleri
"Akarsu neden derine aşındırır?" diye bir soru sorulduğunda bunun en temel nedeni akarsuyun genel taban seviyesi olan denize kadar yatağını kazma faaliyetidir. Çünkü akarsu denge profiline ulaşmamıştır. Denge profiline ulaşan bir akarsu ise derine aşındırmaz. Bu durumun sebebi ise akarsuyun deniz seviyesine yakın olarak aşındırdığı yatağını deniz seviyesinin altına kadar aşındıramamasıdır. Aşındırma faaliyeti artık yavaşlamış bu sebeple derine kazmak yerine yan taraflarını aşındırarak geniş tabanlı vadileri meydana getirmiştir.
Boğaz Vadi
Dağların arasında yer alan bu vadi tipinin özelliği yamaçlarının dik ve dar bir şekilde olmasıdır. Fransızca olan "gorge" kelimesinden gelen bu isim dar ve derin vadiler için kullanılmıştır. Bu vadi oluşumunda yamaçların aşındırmasından daha fazla derine aşındırma olduğu için dik kenarlı bir oluşum gerçekleşir. Bu durum tamamen zeminin özelliği ve bunun sonucunda akarsuyun aşındırma gücüyle alakalıdır. Kanyon vadi oluşumları benzer olduğu için bu yazımızda ona değinmeyeceğiz.
Boğaz vadilerin kendisinden yüksek bir kütleyi nasıl aşındırdığı tartışmalı bir konudur. Bununla ilgili dört çeşit açıklama olsa da biz burada "epijenik yarma vadi" görüşüne kısaca değineceğiz. Akarsuyun üzerinde akmış olduğu zemin diskordant yani uyumsuz örtü tabakalarından müteşekkildir. Alt kısımda bir ana temel, onun üzerinde dış etmen, süreçler sonucu doldurulmuş ana temelin üst kısmında ise örtü bulunur. Bunlara örtü tabakaları denir. Akarsuyun altında bulunan örtü tabakasını zamanla aşındırması ve ana temele ulaşması olayına sürempoze denir. Bu sayede aşağıdaki boğaz vadi oluşumu gerçekleşir. Sürempoze olayı için diskordant örtünün varlığı gereklidir. Diskordant, ana temel ve onun üzerinde bulunan örtünün arasındaki uyumsuzluğu temsil eder. Yani üstteki örtü ana temelin eğimine uymamaktadır.
Bu durumu bir örnek ile açıklayalım: Mevcut bir sahada bulunan ana temelin üzerinde herhangi bir birikim olmadığını düşünebiliriz. Ancak daha sonraki zamanlarda dış etmenler sonucu ana temelin üzerinde farklı malzeme birikimi gerçekleşir. Tüm bu olaylardan sonra oluşan akarsular, olduğu gibi üstteki örtüyü aşındırarak temele gömülürler.
Andesedant Boğaz
Bir bölgede meydana gelen orojenik hareketler sonucu oluşan antiklinal (dağın kıvrılıp yükselen kısmı) sebebiyle bu boğazlar meydana gelir. Akarsuyun yatağında akarken zamanla topoğrafyanın bir kısmının yükselmesiyle iki olay meydana gelmektedir. İlk olayda eğer akarsuyun bulunduğu alan, akarsuyun aşındırma hızından fazla ise o bölgede boğaz oluşumu gerçekleşmez ve göl oluşumu meydana gelebilir. Ancak akarsuyun aşındırma hızı bölgenin yükselmesinden fazla ise orada bir boğaz oluşacaktır.
Peneplen
Yontukdüz kavramıyla da ifade edilir. Peneplen kavramı, Amerikan coğrafyasının babası olarak anılan William Morris Davis tarafından, 1889 yılında ilk defa ifade edilmiştir. Ona göre arazi artık yaşlanmış ve aşınmanın son safhasına gelmiştir.
Bir peneplenin oluşabilmesi için deniz seviyesine yakın ve topoğrafyanın önemli ölçüde düz ve düze yakın şekilde aşındırılması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle peneplenler, akarsuyun denize aktığı genel taban seviyesine yakın ve topoğrafyanın da denize doğru az eğimli olduğu çok geniş düzlük alanlardır. Akarsular topoğrafyayı aşındırıp düzleştirme faaliyetleri sırasında bazı kısımları aşındıramazlar. Özellikle çok sert kayaçlardan oluşan araziler, örneğin kuvarsit kayacı gibi sert kayalar, arazinin diğer kısımlarından yüksekte kalırlar. İşte bu aşınımdan arta kalan tepelere monadnock adı verilir. İstanbul'da bulunan Büyük ve Küçük Çamlıca tepeleri bu duruma bir örnek teşkil eder.
Akarsular denge profiline ulaşarak deniz seviyesine oldukça yaklaşırlar. Taşkın ovalarında görüldüğü gibi artık derine kazmayan akarsu, yana aşındırma yaparak geniş düzlükler meydana getirir. Bu oluşum milyonlarca yılda meydana geldiği gibi bir saha tektonik hareketler sonucu tekrardan yükselebilir. Bu sebeple sahada yükselme meydana gelirse akarsu ile deniz seviyesi arasında yükselti farkı oluşacağı için akarsu tekrar deniz seviyesine kadar aşındırma işlemini gerçekleştirecektir. Bu olay sonucu gençleşmiş peneplen diye tabir edilen oluşumlar meydana gelir. Bu olay sonucu yükselen bölgede akarsu, vadileri derinleştireceği için plato oluşur.
Peneplen oluşumunda akarsuların aşındırdığı malzemeler, akarsuların çevresinde ve çukur alanlarda birikirler. Bunlara korelat depo ismi verilir. Bu sebeple korelat depoları ve peneplen yaşları birbiriyle aynıdır. Korelat depolarının birikmeye başladığı en alt kısmı aynı zamanda peneplenin başlangıç yaşını verirken en üst kısımda peneplenin en son yaşını belirtir.
Plato
Genel olarak akarsuların gençleşme hareketinin de etkisiyle bulundukları yüksek sahaları derince kazmasıyla oluşurlar. Peneplenlere göre daha yüksekte bulunurlar. Plato sahalarında enterflüv (su bölümü çizgisi), akarsu vadilerini birbirinden ayıran çıkıntılar belirgindir. Dünyanın en büyük platosu Tibet Platosu'dur. Dünyanın çatısı olarak da anılan bu oluşumun deniz seviyesinden yaklaşık yüksekliği 5.000 metre, kapladığı alan ise yaklaşık 2 milyon km2'dir. Ancak platoların çok daha küçük de olabileceği unutulmamalıdır.
Platoların oluşumu her bölgeye göre değişebilir. Platolar, volkanlardan çıkan lavların bölgeyi yükseltmesi ve daha sonraki dönemlerde akarsuların onları derince yarmasıyla oluştuğu gibi tektonik hareketlerle yükselen sahanın tekrar akarsuların derince aşındırmalarıyla da oluşurlar. Dünyadaki karalarımızın 1/3’ünü kaplayan platolar; dağlar, ovalar ve tepelik alanlarda birlikte ana yer şekillerinden birisini teşkil eder ve çevresine göre sınıflandırılır.
Dev Kazanı
Akarsuların yüksek kısımdan aniden aşağı düşmesine şelale ya da çağlayan denir. Akarsuyun aktığı yatakta zemin özelliği farklı yükseltilerin oluşmasına sebep olacaktır. Akarsu yüksekten aktığı yeri aşındıramazken aşağı çığırdaki daha yumuşak bir zemini aşındırmasıyla meydana gelen bu farklılık sonucu şelale ve dev kazanı da oluşacaktır. Şelalelerin yüksekten aşağı akarken içerisindeki alüvyonlarla aktığı kısmı giderek çukurlaştırmasına dev kazanı denmektedir. Akarsu yüksek çığırdan akarken düştüğü kısımda bir burgaç hareketine sebep olur. Hem bu burgaç hareketi hem de içerisindeki kayaç kırıntılarının varlığı sebebiyle çukurluk oluşur . Bu çukurluğun giderek büyümesi sonucu çökme meydana gelecektir. Çünkü dev kazanı, akarsuyun aktığı alt kısmı aşındıracağı için üst kısımda çökme yaşanır. Bu sebeple zamanla geriye aşındırma gerçekleşir.
Akarsular aşındırdıkları malzemeleri birkaç sebepten ötürü çevresine bırakırlar. Yüksek çığırlardan yüküyle gelen bir akarsu, daha düz bir bölgeye geldiğinde getirdiği yükü çevresine yayacaktır. Diğer bir ifadeyle akarsuyun su miktarı azaldığında içerisindeki yükü taşıyamayacağından onu çevresine bırakmak durumunda kalacaktır. Yük miktarının artması ve hidrolik gücün azalması gibi sebeplerden dolayı da birikme gerçekleşir. Akarsu, taşıma gücü azaldığında ilk olarak daha iri malzemeleri bırakırken en son en hafif maddeleri bırakacaktır. Aşağıdaki görselde akarsuyun, hızı ve tane boyutunun büyüklüğü arasındaki ilişki sonucu aşınma taşınma ve çökelme durumu gösterilmiştir.
Grafikte gösterilen kilin aşınabilmesi için akarsuyun yaklaşık saniyede 2 metre hızla gitmesi gerekmektedir. Grafikte de görüldüğü gibi en zor aşınan ve en kolay taşınan malzeme kildir. Hızın saniyede 0,1 metre civarında olması bile kilin taşınmasına sebep olmaktadır. Kilin en uç değerler göstermesinin nedeni hem hafif hem de dayanıklı olmasıdır. Silt saniyede 1 metre ve üstünde aşınırken, 1 metre ve altında artık taşınma faaliyeti gerçekleşmeye başlar. Kumda aşınma saniyede 50 cm ve üstüyken bu değerlerin altında artık taşınma gerçekleşir. Ayrıca taneler arasında en kolay aşınma değeri kuma aittir. Kum geçirgen ve kolay parçalanabilen bir özelliğe sahip olması bunda etkendir. Çakıl, Saniyede 5 metre hızda giden bir akarsuda aşınırken bu hızın altında taşınma gerçekleşir. Hız saniyede 50 cm ve altına düştüğünde artık çökelme meydana gelir. Aynı zamanda çakıl, diğerlerine göre en yüksek hızda çökelen malzemedir. Grafikteki rakamlar, yaklaşık hızları vermektedir.
Birikinti Konisi ve Yelpazesi
Bir dağın yamaçlarından aşağı doğru inen akarsular, düz bir alana geldiklerinde su gücünü kaybedeceği için yükünü bırakırlar. Yükün bırakıldığı alan dağın etek kısımlarına tekabül ettiği için bunlara birikinti konisi adı verilmektedir. Bu konilerin eğimleri %10’dan fazla olmaktadır. Birikinti yelpazeleri, konilerin birleşmeleri sonucu daha geniş ve eğimi %10’un altında olurlar. Birikinti yelpazelerinde iri unsurlardan eğim aşağı ince unsurlara geçiş gerçekleşir. Örneğin blok, çakıl, kum, kilt ve silt vb. büyükten küçüğe doğru derecelenme oluşur. Bu durumun sebebi akarsuyun enerjisinin aşağı kısımlarda azalması sonucu iri malzemeler yerine daha küçük malzemeleri taşıma gücüdür. Eğimin azlığı sebebiyle suyun aşağı kısımda gücünü kaybetmesi bu oluşumu gerçekleştirir.
Delta
Akarsuyun kaynak kısmında başlayıp sürekli taşıdığı alüvyon, eğimin azalmasına bağlı olarak akarsuyun ağız kısmı da denilen denize aktığı yerde birikir. Deltanın gelişebilmesi için akarsuyun güçlü fiziksel (mekanik) aşındırma yapması ve denize aktığı yerin sığ olması gerekir. Burada ifade ettiğimiz fiziksel aşındırma, akarsuyun katı maddeleri taşımasıdır. Karstik bir arazide oluşan akarsular, geçtikleri yerlerdeki kayaçları korozyon sonucu eriteceği için birikim oluşmaz. Akarsuyun ağız kısmında eğer çok güçlü akıntılar varsa birikim yine gerçekleşemez. Deltalar farklılıklarına göre genellikle üç tipte oluşurlar:
Akarsu egemen deltalar, kuş ayağına da benzetilirler. Denize doğru ilerleyen dağıtım kanalları, denizin içlerine kadar sokularak yüklerini bırakırlar. Burada egemen şekillendirici unsur akarsudur. Gelgit veya dalga fazlalığının olmadığı bir denizde akarsular denize kadar ilerleyerek, ince uzun kuş ayağına benzer dağıtım kanallarıyla yüklerini rahatça bırakırlar.
Dalga egemen deltalar, hakim egemen unsurun dalga aşındırması olması sebebiyle dalga etkinliğinin görüldüğü alanlardır. Akarsu egemen delta tipinde görülen kuş ayağı benzeri oluşumlar görülmez. Akarsu yükünü bıraktıkça dalga kıyıyı sürekli vuracağı için bu ad verilmiştir. Örneğin Nil nehri deltasında, Mississippi deltasında olduğu dağıtıcı kanallar görülür ancak bu kanallar, Missisippi’de olduğu gibi kuş ayağı oluşturamazlar. Dalga egemenliğinin baskın olması bunda en büyük etkendir.
Gelgit egemen deltalar, gelgit egemenliğinin fazla olduğu bölgelerde iyi gelişim gösterirler. Gelgit akıntıları, sürekli kara içlerine hareket edip tekrar geri çekildiklerinde çok sayıda kum adacıklarının oluşmasına sebep olurlar. Bu tip deltaların oluşabilmesi için çok güçlü birikim olması gerekir. Birikim sürekli ve güçlü bir şekilde devam ettiği için gelgit olayı sonucu bu şekiller oluşur.
Delta ovaları geçmişten günümüze kadar verimliliği dolasıyla insanların yerleşim yerlerini oluşturmuştur. Ancak günümüzde barajlar; alüvyonları hapsederek delta ovalarını beslemeyi azaltmış durumdadır. Alüvyonlarla beslenemeyen deltalar zamanla daha da küçüldüğü gibi deniz suyunun karaların iç kısımlarına ilerlemesi sebebiyle yer altına karışan tuzlu su, daha sonra üst kısımlara çıkarak buharlaşması sebebiyle verimi ciddi oranda düşürmektedir. Bu duruma güzel bir örnek, Asvan Barajı’dır. Barajların çevresine olumsuz etkileri ile ilgili yazımızı buradan okuyabilirsiniz.
Alüvyal Tabanlı Vadiler
Taşma ovası olarak da bilinir. Bu akarsuların iki çeşit yatakları vardır. Çekik yatağı olarak adlandırılan yatak, akarsuyun doğal olarak derine kazdığı bir çukurluk içerisinde aktığı yatağa denmektedir. Taşkın yatağı ise su seviyesinin fazla olduğu zamanlarda çekik yatağından taşması sonucu çevresine yayılır. Akarsuyun içerisinde var olan alüvyonlar bu sayede taşmayla birlikte çevreye yayıldığı için zeminde alüvyon birikimi gerçekleşir.
Bu doğal setlerin (İng:"Natural levees") oluşumu taşkın sırasında gerçekleşir. Çekik yatağında akan akarsu, taşkın zamanında içerisindeki alüvyonları kenarlara yayar. Su, çekik yatağında taştıktan sonra düz bir arazide hareket ettiği için hızı yavaşlayacaktır. Bu sebeple alüvyonlar kenarlarda birikirler. Bu durumu, tencerede hızla pişen bir yemeğin aniden taşması sonucu yemeğin kenarlarda toplanmasına benzetebiliriz.
Görselde yazan "oxbow lake" (göl) dilimizde atnalı olarak da ifade edilmektedir. Ancak bilimsel adı oxbow gölü olarak geçer. Genel bir ifadeyle menderes çizen bir akarsuyun zamanla yer değiştirmesi sonucu oluşmuştur. Çarpak kısımlarının zaman içerisinde sürekli aşınması sonucu gittikçe birbirine yakınlaşıp en sonunda birleşmesi gerçekleşir. Aşağıdaki görselde oxbow gölünün evrimi gösterilmiştir.
Taşkın ovasında menderesli akarsuyun çekik yatağında akışı görülmektedir. Akarsuyun getirmiş olduğu verimli alüvyonlar sayesinde çevresinde tarımsal faaliyetler yaygınlık kazanır. Görselde çarpak yazan alan, suyun hızlı bir şekilde geldiğinde çarptığı yamacı aşındırmasıdır. Hemen sağ tarafında bulunan yığınak ise çarpaktan kopan parçaların bu kısımda depolanmasıdır. Sarı renkli alüvyonlar yığılmayı göstermektedir. Menderesli akarsularda talvej çizgisi (akarsuyun en derin kısımlarıyla oluşturulan çizgi) çarpaklardan geçmektedir. Ayrıca çarpaklar fazla aşındırıldığı için asimetrik (bir tarafı daha fazla eğimli) vadi grubuna da girmektedir. Yığınağın olduğu alan dışbükeyken sol taraf ise içbükey şekildedir. İşte vadi yamacı arasındaki bu farklılık sonucu simetrik bir görünüm ortaya çıkmaktadır.
Sonuç
Medeniyetimizi borçlu olduğumuz ve yeryüzünde yürüdüğümüz alanların şekillenmesinde büyük etkisi olan akarsuları anlatmak elbette kitaplar dolusu bilgi gerektirmektedir. Bu yazımızda akarsulara kısaca değinerek coğrafyamızın ne kadar ihtişamlı olduğunu ve doğal güçler arasındaki mücadelenin bilinmesinin yaşamımız açısından önemli olduğu vurgulamaya çalıştık. Sanayi devriminden itibaren yeryüzüne giderek daha fazla müdahale ediyoruz ve bundan akarsular da nasibini almış gözükmektedir. Çevreye yaydığımız zehirli atıklar ve yapılan barajlardan akarsular ve taşıdığı alüvyonlar da etkilenmekte ve doğal döngüde kesintiler oluşmaktadır. Bu sebeple en ciddi zararı tarım alanları görmektedir.
5000 yıllık yazılı tarihimiz boyunca sayısız taşkın meydana gelmiş, akarsular sebebiyle ölümler olmuştur. Her ne kadar günümüzde barajlar sayesinde su taşkınlarının önüne geçilmeye çalışılsa da akarsuları tamamen kontrol altına almak pek de mümkün gözükmemektedir. Ancak bizler doğayı daha iyi tanıdıkça ona zarar vermeden karşılıklı ve zararsız ilişki kurarak ondan en iyi şekilde faydalanabiliriz.
Taşıdığı alüvyonlar sayesinde sayısız organik maddeyi depolayan akarsular, geçmişimiz hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamız açısından da eşsiz özellikler taşımaktadır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 8
- 4
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- K. Rutledge, et al. Gorge. (21 Ocak 2011). Alındığı Tarih: 10 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Natıonal Geographıc | Arşiv Bağlantısı
- National Park Service. River Systems And Fluvial Landforms. (10 Ağustos 2019). Alındığı Tarih: 10 Ağustos 2019. Alındığı Yer: National Park Service | Arşiv Bağlantısı
- K. Rutledge, et al. Canyon. (20 Mayıs 2011). Alındığı Tarih: 11 Ağustos 2019. Alındığı Yer: National Geographic | Arşiv Bağlantısı
- K. Rutledge, et al. Plateau. (21 Ocak 2019). Alındığı Tarih: 11 Ağustos 2019. Alındığı Yer: National Geographic | Arşiv Bağlantısı
- M. Pidwirny. "Fluvial Landforms". Fundamentals Of Physical Geography, 2Nd Edition. (1 Ocak 2006). Alındığı Tarih: 12 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Physical Geography | Arşiv Bağlantısı
- Ş. Ersoy. Deltalar. (12 Ağustos 2019). Alındığı Tarih: 12 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Yıldız Teknik Üniversitesi | Arşiv Bağlantısı
- Wikipedia. Fluvial Processes. (7 Nisan 2019). Alındığı Tarih: 13 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
- M. Y. Hoşgören. (2015). Jeomorfoloji'nin Ana Çizgileri I. ISBN: 978-975-9060-31-2. Yayınevi: Çantay.
- M. Y. Hoşgören. (2014). Jeomorfoloji Terimler Sözlüğü. ISBN: 978-975-9060-85-5. Yayınevi: Çantay.
- Department of Geography and Environmental Science, Hunter College. Fluvial Landforms & Processes. (14 Ağustos 2019). Alındığı Tarih: 14 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Hunter College | Arşiv Bağlantısı
- P. Tiwari. The Fluvial Landforms And Cycle Of Erosion. (14 Ağustos 2019). Alındığı Tarih: 14 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Geography Notes | Arşiv Bağlantısı
- K. Dirik. Akarsular. (15 Ağustos 2019). Alındığı Tarih: 15 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Hacettepe Üniversitesi | Arşiv Bağlantısı
- A. V. Alan, et al. River Landform. (4 Mart 2015). Alındığı Tarih: 16 Ağustos 2019. Alındığı Yer: The Canadian Encyclopedia | Arşiv Bağlantısı
- Wikipedia. Peneplain. (12 Ağustos 2019). Alındığı Tarih: 16 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
- Wikipedia. River Delta. (28 Temmuz 2019). Alındığı Tarih: 16 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/12/2024 06:45:47 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/7923
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.