Merhaba!
Eğer elinizde kanıt kalmadıysa bir bilimsever komşunuzdan Science , Nature gibi birçok saygın akademik dergilerden evrimsel biyolojiyle alakalı birçok makale alabilir, evrimin kanıtlarıyla ilgili de eğer komşunuzda varsa filogenetik , paleontoloji , taksonomi , homoloji gibi birçok sahadan makale edinebilirsiniz. Ah, komşunuzda bulunmuyor mu? Üzülmeyin, sizin için başlıklar halinde evrimin başlıca kanıtlarını sunduk!
Şimdi başlıklar altında evrimi kanıtlayan verilere bakalım.
1) Yaşamın Hiyerarşik Yapısı: Günümüzde modern bilim dahilinde "çift isimli sınıflandırma" olarak bilinen Linne-tipi isimlendirme, evrimin gerçekliğini pratik bir şekilde karşımıza çıkmış halidir. Eğer ki türler bağımsız olarak var olsalardı, onları net kategorilere ayırmamız çok kolay olurdu. Ama böyle bir durum yok. Doğada bir süreklilik var ve bu sürekliliği izah eden tek biyolojik doğa yasası da evrim.
2) Yapısal Benzerlik (Homoloji): Şaşırtıcı bir şekilde, tamamen bağımsız ortamlarda yaşayabilecek şekilde uzmanlaşmış türlerin vücutlarında sayısız benzerlikler görürüz. Bilimsel bir şüphecilikle bunu sorguladığımızda, bu canlıların ortak bir geçmişi paylaştıkları sonucuna varmamız gerekir. Bir balina ile bir insan, aynı üretim hattının ürünüdürler. Sadece birbirlerinden çok önce ayrılmışlardır ve farklı ortamlara adapte olacak şekilde evrimleşmişlerdir. Ancak atalarından kalan izleri halen birebir taşırlar. İşte ortak bir evrimsel tarihten kaynaklanan bu benzerliklere, yapısal benzerlik (homoloji) adını veriyoruz.
3) Embriyolojik Benzerlikler: Birbirinden tamamen bağımsız gibi gözüken canlıların ana rahmindeki (embriyolojik) hallerine bakacak olursanız, evrimin tartışmasız bir gerçek olduğunu görebilirsiniz. Bir tavuğun, yunusun, filin ve insanın embriyolarını ilk birkaç haftada ayırt etmeniz imkansızdır. Çünkü hepsi, ortak bir vücut planının, ortak bir genetik/evrimsel geçmişin ürünüdürler. Hatta bu ortak genetik yapı, bazen gereksiz üretimlere neden olur. İnsanda atalarından kalma kuyruklar embriyolojik evrede oluşur, sonrasında yok edilir. Benzer şekilde insanlarda embriyolojik evrede solungaç yarıkları oluşur; sonrasında bunlar farklılaşarak başka vücut organlarına dönüşür. Karıncayiyenlerin çenelerinde embriyolojik dönemde diş-öncesi yapılar oluşur, sonrasında yok edilir. Bazı karasal kurbağalar, atalarından kalma sucul larvalar üretirler; sonrasında bunlar karasal hallere dönüşürler. Türler evrimsel bir tarihi paylaşmıyor olsalardı, bu şekilde anlamsız ve açıkça sarfiyat olan üretim-yıkım işlemlerine gerek olmazdı.
4) Körelmiş Karakterler: Artık işlevsiz olan bir organı sürekli olarak üretmek, büyütmek, beslemek, bakımını sağlamak büyük bir masraftır. Bunu daha az üretenler, daha avantajlı olurlar. Çünkü o organı üretmek, büyütmek ve benzeri işlere harcayacakları enerjiyi, hayatta kalmaya harcayabilirler. Böylece bu işlevsiz yapıları daha ufak, daha eksik üretebilen ya da hiç üretmeyen bireyler, avantajlı konuma geçerler. Bu da, evrim sürecinin çok uzun bir süreç olmasından ötürü, tam olarak yok olmamış ancak yok olmakta olan organların vücutlarımızda barınmasına neden olur. Evrim gerçek olmasaydı ve türler sabit olsalardı, bunu görmeyi beklemezdik.
5) Yakınsama: Eğer ki evrim gerçek olmasaydı, birbirinden bağımsız soy hatlarından gelen canlıların, benzer yaşam alanlarında, benzer özellikler kazanmasını beklemezdik. Örneğin balıkların bütün ataları suda yaşamış canlılardır. Suda yaşamaya uyumlu belli başlı adaptasyonlara sahiptirler. Yüzgeç yapısı, tuzluluk oranını ayarlayabilmeleri, nefes alma biçimlerinde farklılıklar vb. bunun örnekleridir. Çok ufak bir grup haricinde hiçbir balığın karasal adaptasyonları bulunmaz. Öte yandan memeliler tamamen karasal canlılardır. Yakın atalarının tamamı karasal adaptasyonlara sahiptir; denizel atalarından oldukça kopmuşlardır. Buna rağmen yunuslar, balinalar, deniz aslanları, vb. hayvanlar suda yaşarlar; ancak balık değildirler. Memeli hayvanlardır! Kürkleri vardır, süt bezleri vardır, yavrularını canlı doğururlar, sıcakkanlıdırlar ve daha nicesi... Yani memeli olduklarına şüphemiz yoktur. Ancak bunlar, tıpkı balıklar gibi yüzgeçlere sahiptirler; nefes alma konusunda karasal kuzenlerinden çok farklı yapılar evrimleştirmişlerdir. Buna rağmen halen o atasal (karasal) özellikleri barındırırlar. Bu durum, evrimin yaşandığının en net örneklerinden birisidir.
6) Pek De Uygun Olmayan (Sub-Optimal, Optimum-Altı) Tasarımlar: Evrimin 4 milyar yıl zamanı olması bakımından, insan biliminin halen basit seviyede olması anlaşılırdır. Fakat şöyle de düşünülebilir: Evrimin bir canlıyı yerden havalandırması (uçurması) milyarlarca yıl almıştır. İnsan zekası ise sadece birkaç yüz yılda bir makinayı yerden havalandırmayı başarmıştır. Tabii ki doğadaki ürünler bizimkilerden biraz daha başarılıdır; fakat insan tarafından tasarlanabilecek olan kadar başarılı değildirler. İnsanı genellikle sınırlandıran, teknolojik yetersizliklerdir. Fakat hayal gücümüzün sınırı yoktur ve doğa, bu hayal gücünün oldukça gerisindedir. Bu da, kör bir doğa yasası olarak evrimin var olanın en iyisini çıkarma çabasını doğrulamaktadır. Canlılar, özenle var edilmemişlerdir.
7) Coğrafi Dağılımlar: Bazı canlılar, sadece belli coğrafi bölgelerde bulunurlar. Adeta coğrafya ile sınırlandırılmışlardır. Örneğin keseli hayvanlar, sadece Avustralya'da bulunurlar. Evrimsel tarihe baktığımızda, gerçekten de "sınırlandırıldıklarını" görürüz. Bu canlılar, Avustralya'nın bir kıta olarak diğerlerinden ayrılmasından sonra evrimleşmişlerdir ve burada hapsolmuşlardır. Eğer ki evrim gibi doğal bir süreç işlemeseydi, böyle sınırların olmaması beklenirdi. Her canlı, her yerde bulunabilir olmalıydı. Fakat Dünya'da bunu görmüyoruz. Coğrafi süreçler, biyolojik evrimi şekillendirmiştir.
8) Ara Geçiş Türleri: Her ne kadar inatla olmadıkları iddia edilse de, bilimin elinde binlerce "ara tür" bulunmaktadır. Hem de gerek fosil olarak, gerekse de canlı olarak... Bu ara türler, elinize rastgele alacağınız iki modern türün "arasında" olan canlılar değildir. Örneğin timsah ile ördeğin arasında bir geçiş bulamazsınız. Bu, çarpıtılmış bir evrim algısının ürünüdür, gerçekte evrim bundan bahsetmez.
Ara geçiş türleri, atasal bir tür ile torun bir tür arasında geçiş demektir. Örneğin denizel canlılar ile karasal canlılar arasında. Gidip iki alakasız kara canlısı alıp, onların ara geçişini bulamazsınız. Çünkü evrim tarihinde birinden diğerine doğru bir geçiş yaşanmamıştır. Fakat atasal veya atasala yakın bir türü alıp, torun bir tür ile arasında geçiş türü arayabilirsiniz.
Örneğin Ornitorenk isimli canlılar, teknik olarak Memeli'dirler. Ancak gagaları vardır, zehirlidirler, elektrikle yönlerini bulurlar ve dahası, yumurtlayarak ürerler! Adeta sürüngenler ile memeliler arasında yaşayan bir geçiş türüdürler. Benzer şekilde akciğerli balıklar denizel ve karasal canlılar arasında bulunan, yaşayan ara türlerdir!
Bunlar haricinde çok sayıda fosil ara tür de bulunmuştur. Bunlar, büyük ve spesifik canlı grupları arasındaki geçişleri (örneğin dinozorlardan kuşlara) gösteren türlerdir. Bu şekilde binlerce fosil bulunmaktadır ve müzelerde sergilenmektedir.
Umarım yardımcı olmuşumdur. (Başlıklar ve açıklamaları Çağrı Mert Bakırcı'ya aittir.)
Kaynaklar
- Çağrı Mert Bakırcı. Evrimin Kanıtı Var Mı? Evrimin Kanıtları Nelerdir?. (4 Ocak 2015). Alındığı Tarih: 18 Kasım 2020. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı