Adem ve havva dini bir bir konu olsa da evet, bütün canlılar belirli seviyelerde akraba. Ancak insanlar özelinde bakacaksak ilişki katsayısını bilmemiz gerek. Ensesti ve buna karşı evrimleşen mekanizmaları anlarsanız uzak akrabalar için neden böyle olmadığını (hatta bazı özel durumlarda yakın olsa bile) anlayabilirsiniz.
Bilindiği üzere, yakın akrabalar arası çiftleşme sonucu doğan yavrularda nadir genetik hastalıkların ortaya çıkma ihtimali daha yüksek olmaktadır. Bunun sebebi, birçok nadir genetik hastalığın çekinik genler üzerinde taşınıyor olmasıdır. Bu çekinik genlerin geniş bir popülasyonda bir araya gelerek hastalığı üretme ihtimali oldukça düşüktür. Ancak küçük ve birbiriyle yakınen akraba olan bir grup, kendi arasında çiftleştiğinde, bu akrabaların atalarından miras aldıkları ve çekinik genler üzerinde taşınan hastalıkların yavrularda bir araya gelme ihtimali çok ciddi miktarda artmaktadır. Bu nedenle, tür içi bireyler arası akrabalık katsayısını bilmek önem kazanmaktadır.
Basitçe, ilişki katsayısı %0 (veya 0) ila %100 (ya da 1) arasında değişen bir orandır. Akrabalar arası yakınlık arttıkça, bu oran da giderek %100'e (ya da 1'e) yakınsar. Benzer şekilde, daha uzak akrabalar arasındaki ilişki %0'a (ya da 0'a) yakındır. Bu durumda, karşımıza akrabalık ilişkileri ile genetik yakınlık katsayısını ilişkilendiren şöyle bir tablo çıkmaktadır:
Tek yumurta ikizleri (klonlar): %100
Ebeveyn ile yavru: %50
Öz kardeşler: %50
3/4 kardeş (kardeş-kuzenler): %37.5
Dede/nine ile torun: %25
Üvey kardeşler: %25
Amca/Dayı/Hala/Teyze ile Yeğen: %25
Çifte Kuzenler: %25
Büyük dede/nine ile torunun torunu: %12.5
Birinci Derece Kuzen: %12.5
İkinci Derece Kuzen: %3.13
Üçüncü Derece Kuzen: %0.78
Dördündü Derece Kuzen: %0.20
Akrabalık ilişkisini bu şekilde sayısal olarak ifade edebiliyor olmak, hukuki bazı sonuçlara da sahiptir. Bunların başında, yasal olan ensest ilişki derecesinin belirlenmesi gelmektedir.
Birçok ülkede ensest, genetik yakınlık derecesi %25'in üzerine çıktığında başlar.
Enseste karşı genetik yollarla birkaç mekanizma evrimleşmiştir. Bu mekanizmaların etkisini büyük oranda kendi hayatınızda da hissedebilirsiniz. Kendinizi zorlayarak aile bireylerinizden biriyle cinsel ilişkiye girdiğinizi hayal etmeye çalıştığınızda bile zihniniz bunu reddedecek ve tiksinme duygusu uyanacaktır. İşte bu, genlerimizin etkisinde beynimizin ilgili bölgelerinin bu düşünceye verdiği biyokimyasal tepkiden ibarettir. Siz, aile üyelerinizden biriyle cinsel ilişkiyi düşündüğünüzde, beyniniz anında bu imgeyi yaratacak kimyasalları hafıza hücrelerinizden çağırır ve frontal beyniniz bir görüntü yaratır. Ancak bu görüntü, beynin enseste karşı tepki verilen kısımlarını da tetikler ve buralardan salgılanan enzimler ve bunların etkisindeki hormonlar, eş zamanlı olarak size tiksinme ve psikolojik ret hissini yaşatacak ve sizi uzak tutacaktır.
Ayrıca yine benzer şekilde, algısal olarak (yakın) akraba olunduğunun bilinci de çok önemlidir. Yani kardeşinden, bebeklik döneminde, henüz algılar tam olarak çalışmazken ayrılan bireyler, yıllar sonra birleştiklerinde birbirlerine cinsel istek duyabilmektedirler.
İnsanlardaki Ensest Önleyici Mekanizma: Westermarck Mekanizması
Özellikle sosyal hayvan türlerinden (insan gibi), daha güçlü mekanizmalar görülebilmektedir. Feromonların etkisi halen görülmekle birlikte, karasal hayvanların en gelişmiş duyularından olan koku duyusu halen ensest önleyicilikte önemli bir rol oynamaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalar, Sigmund Freud'un ensest ile ilgili ileri sürdüğü Oedipal dürtüler hipotezi ile çelişmekte ve Freud'un iddialarının en azından nedenlerinin yanlış olduğunu göstermektedir.
Yapılan araştırmalarda, insanların 6 yaşına kadar yakın akrabalarının kokularını net bir şekilde öğrendiğini ve beynin buna göre adapte olduğunu, bu yaştan sonra ise ömür boyunca, bir beyin hasarı gerçekleşmediği sürece, bu kokuların korunduğunu ve cinsel olarak itici bir etki yarattığı ortaya koyulmuştur. İşte bu mekanizmaya, Westermarck Mekanizması denmektedir. Dişilerin, bu konuda erkeklerden daha başarılı olduğu gösterilmekle birlikte, her iki cinsiyette de kritik düzeyde etkili olduğu görülmektedir. Mark Schneider ve ekip arkadaşlarının İnsan Doğası (Human Nature) dergisinde yayınladıkları araştırmalarına göre yetişkinler ile çocuklar arasında da bu mekanizma koku duyusuyla sağlanmaktadır. Yani yetişkin bireylerin, hiç tanımadıkları çocuklara karşı duydukları cinsel itim de bu mekanizmayla sağlanmaktadır. Ancak araştırmaya göre, beyin bu işlevi "genelleme" (generalization) isimli bir yöntem ile sağlamaktadır; yani bir çocuğa (kardeşe, yavruya, vs.) duyulan cinsel itim, tüm popülasyon içerisindeki çocuklara psikolojik olarak genellenmektedir ve her birinin kokusunun tanınmasına gerek kalmadan, beyin her çocukta uyarılarak cinsel iticilik sağlanmaktadır. Bunu, bir yemek ortada olmadığı halde, sadece onu düşünerek yemeğin kokusunu ve tadını hissetmek ile benzeştirmek mümkündür.
948 görüntülenme