Doğumdan itibaren sürekli mikro yerçekimi ortamında yaşamak, insan gelişimini önemli ölçüde değiştirecektir. Özellikle bacak ve sırt kasları gibi ayakta durmak ve yerçekimine direnmek için kullanılan kaslar, kullanılmadıkları için önemli ölçüde zayıflayacak ve küçülecektir. Kemikler, artık ağırlık taşımadıkları için, daha az yoğun ve daha kırılgan hale gelecektir. Kardiyovasküler sistem, kan akışındaki yerçekimi etkisinin olmamasına uyum sağlayacak ve bu da potansiyel olarak daha zayıf bir kalbe ve değişmiş kan basıncı düzenlemesine yol açacaktır. İç kulaktaki uzamsal yönelim ve denge mekanizmaları farklı şekilde gelişebilir ve bu da yerçekimli bir ortamda yaşamayı zorlaştırabilir. Psikolojik olarak, sürekli "ağırlıksızlık" durumu, uzay ve hareket algısını etkileyebilir.
Eğer insanlar bu ortamda hayatta kalabilir ve üreyebilirlerse, uzun nesiller boyunca evrimsel değişiklikler ortaya çıkabilir. Kemik yoğunluğunda ve kas kütlesinde azalmanın, enerji tasarrufu sağlayarak nötr hatta faydalı bir özellik haline geldiğini görebiliriz. İskelet yapısı genel olarak daha narin hale gelebilir. Dengeden sorumlu olan vestibüler sistem, yerçekimi ipuçlarına daha az bağımlı hale gelebilir ve diğer uzamsal referanslara daha uyumlu hale gelebilir. Uzun zaman dilimleri içinde, bu özelliklerle ilgili gen frekanslarındaki hafif kaymalar bile daha belirgin hale gelebilir.