Felsefe yol ardı olan bilim yolcudur!
Hiçbir bilişsel ve bilimsel süreç yoktur ki bir felsefeye dayanmasın. Felsefe bilimin ebesidir ve soru sormak hala onun tekelindedir. Ki kendisi akıl sevgisi olarak nitelenir.
Ancak felsefenin bu büyük ve büyülü gücü bir zaman sonra egemen olan zihniyeti o denli rahatsız eder ki, yerine uyduruk, çarpıtılmış, uydurulmuş olanını ikame etme derdine düşürür.
Misal amaç için her yolu mubah kılan pragmatizm öyle bir felsefedir. Ya da bir bakıma yılgınlığın bir ürünü olan varoluşçuluk belki amaç itibarı ile değil fakat sonuç olarak niyetinden bağımsız vardığı yer itibarı ile öyle bir felsefedir.
Ancak bazı felsefi yaklaşımlar vardır ki kaynağını akıl ve bilimden almakla kalmaz çıktılarını da aynı aklın ve bilimin önce rızasına sunar, eleğinden geçirir, ardından hizmetine amade eder. Buna da diyalektik materyalist felsefe adı verilir. Özeti de şudur: Bilebiliriz. Akıl ve bilim ışıktır. Yanılabilir ve fakat yanılabildiğini yine ve bir tek kendisi bilir. Yanılmakla ve bilmekle kalmaz, bunun gelişmenin en temel dinamiği olduğunu da bilir ve bilimsel kuşkuyu baş tacı eder.
Zıtların birliği ve çelişkisini, evrenin devinimini, değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu, aynı nehirde iki kez yıkanamayacağımız netliği ile savunur.
Yani bir bakıma yürüyeceğimiz yolun haritasını önümüze akla dayalı ve bilimsel ispata açık olarak döşer. Gerisi bize kalmıştır. Ancak son bir şey daha söylemeden etmez: Teorisiz pratik olmaz…
Ne ve neden sorusunun müeelifidir. Bu yoldur… Nasıl, ne zaman, nerede ve kim sorusunun cevabını ise bilime havale eder. Bu ise yolcunun hem işi hem de ta kendisidir…