Sorunuzu felsefi temelli sormuşsunuz ama bilim temelli bir cevap olacak.
Kuantum fiziği determinizmi yani belirlenimciliği yıktı. Artık evrenin olasılıkcı işlediğini biliyoruz. Peki bu pasif bir olasılıkcı doğa mı? Elbette hayır. Daha önce hem cevaplarımda hem de aklımdan geçenlerde bir çok bilgi paylaşımı yaptığım gibi bu her an aktif bir 'olasılıkların kaynadığı' kuantum fokurdamaya dayanan bir doğa. Yani hiç bir şey yada nesne evrende sabit değil. Bu bize yanıltıcı bir bilinçsel ilizyon. Makro deneyimlerimizde var olduğunu zannettiğimiz sabitlik durağanlık tamamen bir bilinç deneyimine dayanan ilizyondur. Bunun yerine bütün herşey her an kuantum dalgalanma halindedir. İşte bu noktada anlamamız gereken şey de tam olarak şudur; bir cisim kuantum fokurdarken veya dalgalanırken an be an olasılıkcı doğası etkindir ve her an bir çok olasılık gerçekleşip çok kısa bir süre de kaybolmaktadır. İşte kuantum fiziğinin ortaya koyduğu indeterminizmin gerçek durumu ve bize anlattığı budur.
Einstein ve onun gibi düşünen bilim insanları kuantum fiziğinin ortaya koyduğu bu olasılıkcı doğayı kabul edemeyip mutlaka bizim bilmediğimiz veya belirleyemediğimiz 'gizli değişkenler' olduğunu iddia etseler de bu doğrulanmayıp tam aksine yanlışlanmıştır. Kısacası evrene içkin olarak zaten mikro düzeyde her olasılık her an gerçekleşip kaybolur yani evrende gizli değişkenler olmadan evren kendi içindeki salınımları ile (dalgalanma) hareket eder. Evrende herşeyin herşeyi etkileme potansiyelini taşıması da bundandır. Sizin vücudunuzdaki bir elektronun davranışı evrenin öte bir yanındaki bir başka elektronun davranışı etkileyebilir yada bunun tersi. (Kuantum dalga denklemleri bu durumun matematiğin ortaya koyar. Bu denklemler bir dalganın fonksiyonunu evrene yayılmış olarak açıklamaktadır) Bu bize evrenin inanılmaz derece kompleks bir yer olduğunu gösterir. Bu açıdan bu durum yeterince kavrayış geliştirenler için evrende koas değil tam aksine aşırı komplesk bir düzenin olduğunu ve herşeyin görünmez etkileşimlerle birbirine bağlı olduğunu ortaya koyar.
Gelelim insanın bu tablodaki yerine ve kader anlayışına. Beyinlerimiz de yukarıdaki evrene dahil olduğuna göre aslında beyinlerimizde kuantum dalgalanmadan nasibini alır. Bazı zamanlarda bir anda beliren düşünce ve fikirlerimiz olması da esasen bu dalgalanmaların eseridir. Yani ne düşüneceğimiz bile esasen evrenin kendisindeki salınımlardan etkilenmektedir. Tabi bunun tersi de doğru ne düşündüğümüz de evreni etkileme potansiyelini taşır. Ama bunun ne zaman ne boyutta olacağını biz belirlemeyiz. Ama bu etki olasılığı kuantum fiziğine göre her zaman vardır. Kuantum fiziğinin klasik fiziği nasıl altüst ettiğini insanlar tam olarak anlayamadı ve mikro ve makro ayrımı yaparak klasik fiziğe dayalı düşünenler kuantum fiziğinin ortaya koyduğu şok edici gerçeklerden kendilerini sıyırmış ve konforlu klasik mekanik anlayışlarını bozmamış oldular. Oysa iş sanıldığının çok ötesinde boyutlarda şok yaratması gereken durumdadır ki Einstein gibi bir dahinin kuantum fiziğini kabul edememesi de bunun en net örneklerindendir.
Son bir şey de ne düşündüğümüzü bizim belirleyebildiğimiz anlar olması ve kadermize etki edebilmemiz için bilinç özelliklerimizin zaman ve mekâna aşkın olması zorunludur. Aksi halde ne düşündüğümüzü biz değil beyinlerimiz ve onun hareketleri belirler. Bizim kaynaksız beynimizi ateşlememiz için zaman ve mekan ötesi bilinç sahibi olmamız zorunludur. Peki buna sahip miyiz. Buna dair detayları Twitter hesabımda açıkladım. Şunu da belirtelim ki klasik fiziğe göre belirlenimci düşünenlerin (metaryalistlerin)özgür iradesi olması hiç bir biçimde mümkün değildir.