Bununla ilgili kendü yorumumu içeren bir blog yazısı yazdım. Yazıdaki ilgili kısmı aşağıda okuyabilirsiniz. Umarım faydalı olur.
Gelelim normal kavramının özgürlükle ilişkisine. Türk Dil Kurumuna göre normal “alışılagelen, kurala uygun olan, şaşılacak bir yönü bulunmayan, olağan, doğal.” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım bir şeyin normal olup olmamasının kültüre, çevreye ve canlıya göre ve orada kabul gören norma göre belirlendiği dolayısıyla neyin normal olduğunun da göreceli olduğu sonucuna bizi götürmektedir. Psikolojide ise genel olarak kabul gören yaklaşım bir durum kişiyi rahatsız ediyorsa veya işlevselliğinde düşüşe sebep oluyorsa bu normal değildir denir. Buna biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik açıdan bakılabilir. Mesela hasta olmak kötüdür çünkü hastalık bizi belirli bir duyguyu hissetmeye, düşüncelerimize etki etmeye(sağlıklı düşünememize) ve belirli davranışları yapmaya veya davranışlarımızı kısıtlama gibi durumlara zorlar ancak kişiyi hastalıktan sağlıklı bir duruma getirmek aslında kişinin hastalık döneminde hissettiği duyguları hissedebilme, o yönde düşünme özgürlüğü ve hastalık dönemindeki davranışları yapma seçeneklerini de barındıracak bir şekilde diğer seçenekleri de kişinin rahatça seçebilmesine olanak verir. Yani aslında normal olan şey kişinin bir şeylerin baskısı altında kalmadan olabildiğince çok şeyi seçebilme ihtimalidir. Örnekler üzerinden gidersek mesela yemek yerken ağız şapırdatmak bazı toplumlarda çok kaba bir hareket olarak görülürken bazı toplumlarda yemeğin çok lezzetli olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bir iltifat olarak kabul görmektedir bu da normali göreceli yapmaktadır. Burada kişi eğer bu durumun hoş karşılanmadığı bir toplumda ise bu eylemi yapmak normal değildir çünkü kişinin gördüğü sevgi, saygı diğer insanlar tarafından azaltılır, topluluğun dışına itilir ve kabul görmeyen bir kişi haline getirilir. Bu durumda aslında kişinin seçeneklerini kısıtlayan, o seçenekleri tekrar kazanmak için daha fazla çaba gerektimesini gerektirecek yorucu ve zaman alan bir hale gelir ancak bunun iltifat olarak karşılandığı bir toplumda bu durum bir iltifat olarak görüldüğü için kişi daha çok sevilecek dolayısıyla seçeneklerini artaracaktır. Yani normal dediğimiz şeyler toplumun o şeye ne türden bir anlam yüklediği ile ilgilidir. Bu anlam da bir gösteren işlevi gördüğü için normal olan veya olmayan şeyin kişi için, toplum için, o çevrede, o zaman aralığında, o yaş grubunda, o canlıda neyi gösterdiğini, neyi temsil ettiğini bilmemiz ve anlamamız gerekir. Bu bizi neyin normal olduğuna götürür. Ancak tabiki bazı anormal denen durumlar başka insanların özgürlüğünü kısıtlamamasına rağmen toplum tarafından kabul edilmeyen şeylerdir. Bu da bizi toplumsal baskı denen kavrama götürür.Daha açık bir örnek olarak hayır diyemeyen birisini düşünelim. Bu kişi insanlara hayır diyemediğinde o insanlarla olan ilişkisinin devam etmesi, sevilmesi, kabul görmesi gibi seçenekleri artıran işlevlere sahip olmakla beraber kendi zamanından, işlerinden, değerlerinden, enerjisinden de feda ederek kendisiyle ilgili farklı alanlardaki özgürlük alanı kısıtlanmaktadır. Bir yanda insanlardan kabul görmek dolayısıyla seçenekleri artıran bir durum varken bir yandan kişinin günlük hayatındaki işlevselliğini azaltan, çok zamanını alan ve yorucu bir eylemler dizisi var. İşte bu noktada normal olan dengeyi kurabilmektir. Kendi isteklerimizin ve arzularımızın gerçekleşme olasılığını artırmak ile toplumdaki olası seçenekleri artırmak arasında bir denge kurulması gerekir. Bu iki durumdaki seçeneği de maksimuma çıkarmaya çalışırız. Ayrıca burada önemli olan bir diğer şey ise bu hayır diyememeye dair kendini mecbur hissetmesine yol açan zorlantıdır. Kişinin kendisinin arzuları pahasına karşıdakinin isteklerini yapmaya dair bir zorlantısı vardır. Bu yüzden diğer şeylere bir alan kalmaz bu yüzden kişi bu durumu engelleyemediği için özgürlüğünün kısıtlandığı bir durum oluşmaktadır bu yüzden hayır diyememek duruma göre, şartlara göre değerlendirilerek normal ya da anormal diye nitelendirilir ki bu durumda hayır demek kişi için görünürde bir seçenek olsa bile içsel zorlantısı evet demekten başka bir seçenek bırakmamaktadır. Burada kişiyi normal yapacak olan şey bu zorlantıyı engelleyerek istediği zaman evet demesi istediği zaman hayır diyerek başka şeylerle rahatça ilgilenebilmesidir. Kısaca yine normal dediğimiz kavramı belirleyen şey kişinin seçeneklerinin ne oranda fazla olduğu ve bu seçenekleri seçerken ne oranda içsel veya dışsal baskı altında olduğudur. Başka bir örnekte ise birine zarar vermek veya öldürmek normal olarak bakılmaz ve toplumda bir hastalık olarak görülür. Birini öldürmek normal midir gibi bir soru sorulabilir. Bu durumun cevabı hem evet hem hayırdır. Eğer kişi duygularını kontrol edemiyorsa yani seçim şansı olmasına rağmen zarar verip vermemek arasındaki seçimi çok yoğun bir duygusal dürtü ile gerçekleştiriyorsa veya psikotik hastalıklarda olduğu gibi gerçekliği, seçenekleri doğru bir şekilde değerlendiremiyorsa bu kişi normal değildir deriz. Ancak bunların olmadığı bir durumda bir kişi birine zarar veriyorsa eylem veya sonuç aynı olmasına rağmen bunu yapan kişiye normal diyebiliriz çünkü seçim yapabiliyor durumdadır. Tam da bu yüzden bazı suçları işleyenleri akıl hastanesine koyarken bazı kişileri hapise göndeririz. Normal biri olan ancak birine zarar veren veya öldüren bir kişinin yaptığı şey aynı zamanda iyi değildir zıttı olarak kötüdür çünkü kişinin hapse girmesi bir çok olasılıktan mahrum kalmasına aynı zamanda zarar verdiği kişinin de seçeneklerini azaltmaya yöneliktir. Görüldüğü gibi bu iki kavram hem birbiriyle ilişkili hem de özgürlükle ilişkilidir.