Evet. Dünya'nın her yerinde öyle ve absürt başarı hikayelerinin "norm" olduğunu düşünme hatasına asla düşmeyin.
Dünya'da 9 milyona yakın bilim insanı var ve bunların neredeyse hepsi üniversite okuyup, sonrasında doktora yapıp bilim insanı oldular. Bazen böyle ekstrem vakalar öne sürülüp "Bakın bu hiç okul okumadan profesör olmuş." denip, "Demek ki mümkün, siz de olabilirsiniz." mesajı verilmeye çalışılabiliyor (benzer bir şeyi "Bak Zuckerberg'e Gates'e hepsi okulu bırakıp milyarder oldular, sen de öyle yapmalısın." zırvasında görüyoruz). Buna hayatta kalma yanılgısı deniyor.
Evet, olasılıklar evreninde böyle bir şey var. Ama olasılıklar evreninde size lotonun çıkması, şu anda size elektrik çarpıp ölmeniz ve benzeri yığınla şey de var. Eğer birdenbire Albert Einstein olacağınızı düşünüyorsanız (ki sanılanın aksine, Einstein okulda gayet başarılıydı), olmayacaksınız. Sizi aksi yönde gaza getirenlere çok kulak asmayın; çünkü nasıl ki "umut" güzel bir şeyken "boş umut" kötü bir şeydir, "motivasyon" güzel bir şeyken "boş motivasyon" son derece tehlikeli olabilir.
Mesela 1000+ kitap okuyan biri neden üniversite okumuyor? O sorulmalı. Eğer okuyacak parası yoksa da ondan okuyamıyorsa, işte annesi-babası "Okula gidersen vururum." diyorsa da ondan okuyamıyorsa, önünde aşılmaz bir engel varsa da ondan okuyamıyorsa, evet, bu absürt derecede ekstrem şartlar altında (her nasıl oluyorsa 1000+ akademik kitap okumayı başararak) bu kişi çok başarılı bir dehaya dönüşebilir. Ama üniversite okumadan, doktora yapmadan bilgi satmak veya "cool" olmak gibi fikir ve amaçlarla üniversiteden uzak duruluyorsa, sınavlara çalışmak zor ve sıkıcı geliyorsa, kişi zora gelemiyorsa, hayır, muhtemelen asla "Einstein" olamayacaksınız.
Ayrıca üniversiteye gitmenin tek olayı "diploma almak" değil. Türkiye'deki "kötü" addedilen üniversitelerde bile bir üniversite kültürü içine girmek, akademiyi tanımak, kısıtlı zamanda araştırma yapmayı ve sonuç üretmeyi öğrenmek, öğrenci topluluklarına girip çıkmak, liderliği tatmak, tek başına problem çözmeyi öğrenmek, lisans düzeyinde öğrenilen çok kıymetli deneyimler (daha oturmuş üniversitelerde bu deneyim tabii daha kaliteli olacaktır).
Doktoranın da tek amacı "doktor" unvanını almak değil. Akademik araştırma yapmayı öğrenmek, fikirlerine akademisyenlerce meydan okunmasını deneyimlemek, fikrini "Ben öyle düşünüyorum, ondan doğru!" demenin ötesinde savunmayı (mesela matematikle desteklemeyi) öğrenmek, bulgularını düzenli olarak sunmayı ve gelen eleştirileri göğüslemeyi öğrenmek, hipotezleri birbirine nasıl birleştirebileceğini deneyimlemek, laboratuvar ekipmanlarına dokunmak, hobinin ötesinde yazılım öğrenmek zorunda kalmak, makale yazarken zorlanmak, 10 dergiye gönderdiğin makalenin her birinden ret yediğinde yaptığın hataları düzeltmek, araştırmanın faydalarını görmeyen dergi hakemlerine entelektüel olarak direnmek ve daha nicesi.... Bunlar kişiyi bilimin zorlu sınavlarına hazırlayan şeyler. Öyle yattığınız yerden edinebileceğiniz deneyimler değil bunlar.
Evet, eğitim sistemi berbat. Evet, üniversiteler (çoğu durumda ellerinde olmayan sebeplerle) gülünç durumda. Evet, akademide rezillikler (çoğu durumda ellerinde olan sebeplerle) diz boyu. Ama bunların hiçbiri, Türkiye gibi bilimsel arenada halihazırda sözü geçmeyen ve saygı görmeyen bir ülkeden çıkacak birinin bahane edebileceği şeyler değil. Tam tersine, bunlara rağmen o yollardan geçmek, başarını ispatlamak, yurt dışındaki saygın bir üniversitenin kapılarını aralamak ve ondan sonra bilime katkı sağlamak gerekiyor.
Çünkü gerçekle şimdiden yüzleşmekte fayda var: Kimse sizi "10.000+ kitap okudum." dediniz diye dinlemeyecek. 10.000+ kitap okumak size sahayı tanıma fırsatı verecek; ancak özgün fikir üretme yeteneğini kazandırmayacak.
İşin öteki tarafında da elbette kişinin her zaman kendi kendini geliştirebileceği gerçeği var. Bunun sebebi, bireysel gelişimin çok etkili bir şey olmasından ziyade, ortalama insanın bilimsel anlamda müthiş geri olması. Dolayısıyla bilimi öğrenmeye yönelik en ufak girişimler bile, 3-5 ders kitabına dürüstçe göz atmak bile, sıradan bir bireyi çok geçmeden ortalamanın üzerine çıkaracaktır.
Ama bu, sizi ancak bir yere kadar götürebilir. Çünkü bilimsel bir hipotez nasıl geliştirilir, nasıl sınanır, nasıl sunulur, nasıl eleştirilir, eleştiriler nasıl göğüslenir, nasıl yayınlanır, yayın sırasında gelen eleştirilere nasıl cevap verilir, yayın sonrasında alınan atıflarda gelen eleştiriler nasıl değerlendirilir... Bunları hiçbir ders kitabı öğretmeyecek. Ders kitapları bir kaynak, bir başvuru aracı. Ama biraz elinizi kirletmeden, biraz baskı altında kalmadan bilimde anlamlı bir ilerleme kaydetmeniz çok zor.
O nedenle özellikle de bizim ülkemizin gençlerinin boş hayallere kanmaması, "Sen üniversiteye gitmeden de parlarsın, aslansın kaplansın, bir lafına herkes önünde diz çöker." gibi zırvalara aldanmaması gerekiyor. Bilim çok çalışarak yapılan bir şey ve bizim kolayca rehavete kapılmak (ve o rehaveti hemen rasyonalize etmek) gibi yaygın bir hastalığımız var. Bunu kırmamız şart.
Özetle: Hele bir sıradan yolu (üniversite yolunu) takip etmeye başlayın da absürt bir beceriniz/başarınız varsa zaten ortaya çıkar ve sizi o sıradan yoldan ayırır. Baştan "Ben özelim, benim bunlara ihtiyacım yok." derseniz, 15 sene sonra gerçekler canınızı çok sıkar.
729 görüntülenme