Ben bu çıkarımı hiç anlayamıyorum açıkçası. Neden ahlak, insanın madde olmasından öte bir temele ihtiyaç duysun ki?
Ahlak, neyi düzenliyor? Toplumsal yapı içinde yapılması uygun bulunan ve bulunmayan şeyleri. Bunun insanın "yıldız tozu" veya "makina" olması ile ne alakası var ki?
İnsan da moleküllerden oluşan diğer her şey gibi yıldız tozu, evet; ama sadece bir yıldız tozu değil, aynı zamanda sosyal bir hayvan türü. Dolayısıyla sosyal bir hayvan türünde olması gerektiği gibi toplumsal kuralları var. Bu kurallar karıncalarda da var, şempanzelerde de var, kurtlarda da var. Onlarınki bizimkine göre daha "basit" kaçtığı için "ahlak" demiyoruz; ama özünde bizim "ahlak" kurallarımızın yaptığıyla birebir aynı işi görüyorlar: toplumu düzenliyorlar.
Buharlaşan suda ahlak aramak saçma, çünkü bir toplumsal düzen çabası yok. Eğer olsaydı, evet, onda da ahlak aranabilirdi.
"Evrensel ahlak" diye bir şeyin olmadığını anlamakta bitiyor her şey sanıyorum. İnsan toplumlarının "ahlak" anlayışı kültürel evrimle birlikte değişiyor (aynı şey karıncalar ve kurtlar için de geçerli; onlarda bizimkine nazaran biraz daha biyolojik evrime bağımlı). Dolayısıyla toplumu düzenleyen kurallar belli bir zaman diliminde her neyse, ona "ahlak" diyoruz. Ancak ahlak ile canlıların kültürel, biyolojik ve sosyolojik tarihlerinin birbirinden ayrılamayacağını anlamamız gerekiyor.
Uzun lafın kısası, "'Ahlak' diye bir şey var, bir de 'insan' diye bir şey var." gibi bir durum yok. Ahlak, zaten insanın toplumsal yapısının bir ürünü. Eğer insanlar soliter canlılar (tek başlarına yaşayan canlılar) olsaydı, bugünkü kadar karmaşık ve zengin bir ahlak anlayışından söz edebilir miydik? Elbette hayır (veya soliter bireylerin birbiriyle ne kadar etkileştiğine bağlı olarak, şu ankinden çok daha kısıtlı bir şekilde söz edebilirdik). Dolayısıyla insan sosyal bir hayvan türü olduğu sürece, ahlakından bahsedebiliriz. Bunun temelde hangi maddeden veya hangi öz ile yapıldığıyla hiçbir ilgisi yok.
Tabii ki bu ahlakın ihtiva ettiği detaylar, ilâhi bir müdahalenin olup olmamasına göre o veya bu yönde değişebilirdi (diğer her konuda olacağı gibi); ancak ahlakın varlığı veya ahlak kurallarının oluşabilmesi için illâ ilâhi bir müdahale olması veya doğal olarak açıklanamayacak bir öz gerekmiyor. Benzer şekilde, bu ahlâki kurallara uyulma nedeni de bir süpergüç diyor diye değil, buna uymayan toplumların zaten dağılıyor olması (belirli ortak kurallara dayanmayan ve o kurallara uyan/uymayanların belirli bir oranda olmadığı popülasyonların evrimsel olarak stabil olamadığını Oyun Teorisi ile matematiksel olarak da gösterebiliyoruz). Ek olarak, bu konuda Frans de Waal'ın harika bir yazısı buradan Türkçe olarak okunabilir.