Kapitalizm özel mülkiyet ve serbest piyasadır. Siz bir fabrikaya sahipsinizdir, kâr istersiniz çünkü açgözlüsünüzdür, bu yüzden üretirsiniz. Ya da hotel diker, hizmet edersiniz. İnsanların taleplerini karşılar ve onların paralarını alırsınız. Ben sizin ürününüzü beğenir ve paramı veririm, ikimiz de kârlı çıkarız.
Ama size sadece kâr yetmez... Yok, siz çok daha fazla kâr istiyorsunuz! O hâlde benim onu istemem lazımdır, çünkü ürünü alacak olan benim. Siz benim talebimi karşılamalısınız. O hâlde ürünü geliştirmelisiniz ki ürünü sizden alayım! Veya, benim şu anda sahip olmadığım ama sahip olmayı istediğim şeyleri üretesiniz ki talebimi bu şekilde karşılayın.
Tabii size satmak da yetmez. Sizin düşükten üretip yüksekten satmanız lazım! O zaman ucuz materyal alacaksınız. Materyalin neden ve nasıl ucuz olduğunu, materyalin fiyatının nasıl belirlendiğini burada ve burada sorduğunuz sorularda açıkladım, tekrar açıklamayacağım ve direkt sonuca geçeceğim; siz yüksek kâr hırsınızdan ötürü kimsenin istemediği ürünlerden herkesin istediği ürünleri çıkarttınız. Bir ekonomik sistem daha ne yapsın? Hiç kimse ekonomiye elini sürmeden, sizi tamamen kendi hâlinize bırakarak sizin en değersiz ürünlerden en değerli ürünleri yaratmanızı ve bunları satmanızı sağladı. Hem ben kendi istediğim ürünleri, hem de siz kendi istediğiniz ürünleri aldınız. Bu kadar iyi işleyen, bizim talebimizi karşılamada bu kadar başarılı olan hiçbir ekonomik sistem yoktur.
Komünizme ise fazla değinmeyeceğim, uzunluk açısından... Ancak Küba'nın komünist olduktan sonra ekonomisinin ne hâle geldiğini gösteren "Rönesans ve Çöküş" isimli bu makaleyi bırakacağım size. Okuyup görebilirsiniz.
Kaynaklar
- H. Llorens ve K. Smith, et al. (1998). Renaisssance And Decay: A Comparison Of Socioeconomic Indicators In Pre-Castro And Current-Day Cuba. ASCE. | Arşiv Bağlantısı