Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Kafana takılan neler var?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Arda Dalkıran
Arda Dalkıran
104.5K UP
Yazar 19 saat önce 7 dk.

21. yüzyılın en çığır açan iki teknolojik alanı olan biyoteknoloji ve yapay zeka, son yıllarda hızla birleşerek tıp, tarım, ilaç geliştirme ve temel bilimler alanında benzeri görülmemiş ilerlemelere yol açmıştır. Bu makalede bu iki disiplinin kesişim noktalarını, güncel uygulamalarını ve gelecek potansiyellerini bilimsel veriler ışığında inceleyeceğiz.

Biyoteknoloji; canlı organizmaları veya bunların sistemlerini, süreçlerini ya da ürünlerini teknolojik uygulamalarda kullanma bilimidir. DNA dizileme; gen düzenleme teknolojileri (CRISPR-Cas9 gibi), protein mühendisliği ve sentetik biyoloji gibi alanları kapsar.

4
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı üyeliği tamamen ücretsiz ve sitemizi çok daha etkili, interaktif ve keyifli bir şekilde kullanmanızı sağlayacak. Üye değilseniz, birkaç saniyede üyelik oluşturabilirsiniz! Üyeyseniz de giriş yapmanızı tavsiye ederiz.

Sizden Gelenler
Asuman Pelvan Karimi
Üye
Türkiye için gökte arayıp, yerde bulduğumuz, faydası tarifsiz bir kaynak! Yeri başka başka şeyle doldurulamaz - alternatifi yok. İyiki varsınız!
Evrim Ağacı'na Destek Ol
Söz
Cemgil Bilici
Cemgil Bilici
160.8K UP
Alıntıyı Ekleyen 2 gün önce
Çok konuşuyorum kendimle bugünlerde. Ne yapayım? Başkalarının sohbetinden hoşlanmaz oldum.
Kaynak: Tutunamayanlar
5
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
Şaziye Melek Akbulut
İnceleyen10 4 gün önce
Ahlak, din, toplum konulari karakterler uzerinden fazla mukemmel bir sekilde islenmis. Dindar insanlari dusundururken oyle olmayan insanlarin cogunun da dusunmelerini saglayip secimlerini daha duzgun ve dogru bir sekilde yapmaya itiyor ayrica.
9.9/10
(20 Kişi)
Puan Ver
İnceleme Yaz
Sonra Okuyacaklarıma Ekle
7
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Eymen Şengül
Eymen Şengül
38.4K UP
Yazar 25 Ekim 2024 44 dk.

Arılar, Hymenoptera takımının Apoidea üst familyasına ait, kanatlı, tüylü ve çoğunlukla sosyal böceklerdir. Bitkilerin tozlaşmasında kritik bir rol oynayarak hem doğal ekosistemlerin sürdürülebilirliğini hem de tarımsal üretimi desteklerler. Bu nedenle, arıların ekosisteme katkıları bal üretiminden ibaret değildir, biyolojik çeşitliliğin korunması ve insanlığın besin güvenliği için vazgeçilmez bir öneme sahiptirler.

Yaklaşık 100 milyon yıl önce çiçekli bitkilerin küresel olarak yaygınlaşması, günümüzde arı olarak bildiğimiz vejetaryen eşek arıları için yeni bir fırsatlar dünyası açtı. Bu adaptasyon radyasyonu, farklı çevreler, habitatlar ve çiçeklere uyum sağlayan farklı arı türlerinin evrimine yol açtı. Tahmini 20.000 arı türü, yedi ayrı aileye sınıflandırılır. Bu aileler, arıların hortumlarının ortalama uzunluğuna göre üç geniş gruba ayrılabilir:

12
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 31 Mayıs 2024 1 sa.

Sokak köpekleri (veya bilimsel literatürdeki isimleriyle "serbest dolaşan şehir köpekleri"), şehirlerde yaşayan, sınırlandırılmamış köpeklerdir.[1] Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, şehirlerin var olduğu ve yerel insan nüfusunun izin verdiği hemen her yerde yaşamaktadırlar.

Sokak köpekleri arasında başıboş köpekler, sahiplerinden ayrılan ya da sahipleri tarafından terk edilen evcil hayvanlar ya da hiç sahiplenilmemiş yabani köpekler bulunabilir. Keza sokak köpekleri arasında başıboş safkanlar, gerçek melez köpekler ya da Hint parya köpeği gibi yetiştirilmemiş çeşitler de bulunabilir.

92
6
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Öykü Zehir
Öykü Zehir
106.5K UP
3 gün önce
Geçmişte, bilim insanları suyun ne olduğunu tanımlamakta zorlanırdı. Bazen ona "şeffaf, kokusuz, tatsız, yaşam için gerekli olan sıvı" derlerdi, yine de kimse suya net bir tanım koyamazdı. Suyun asıl tanımı olan "1 oksijen atomuna bağlı iki hidrojen atomu" tanımına ulaşacak bilimleri, kimyaları yoktu çünkü. Şimdi ise biz, yaşamı tam olarak tanımlamakta çok büyük bir güçlük çekiyoruz. NASA'ya göre yaşam "Kendi sürekliliğini sağlayabilen ve Darwinci evrime tabi olabilen bir olgudur." lakin hala yaşama genelgeçer bir tanım koyamadık. Belki de biz de yaşama tanım koymak için gereken bilimden yoksunuzdur. 

5
1 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Sude Akman
Sude Akman
213.3K UP
Aktaran 1 Temmuz 2021 3 dk.

Araştırmacılar, tıkınırcasına yemek (İng: "binge-eating") gibi yeme bozukluğu davranışlarının, beynin ödül tepki sürecini ve bu davranışları güçlendirebilecek gıda alımı kontrol devresini değiştirdiğini keşfettiler. Yeme bozukluğu davranışlarının ve nörobiyolojinin nasıl etkileşime girdiğini anlamak, bu bozuklukların neden sıklıkla kronikleştiğine ışık tutabilir ve gelecekteki tedavilerin geliştirilmesine yardımcı olabilir. JAMA Psychiatry'de yayınlanan çalışma, Ulusal Sağlık Enstitüleri tarafından desteklendi.[1] NIH'nin bir parçası olan Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü'nün Çeviri Araştırmaları Bölümü'nden Doktor Janani Prabhakar şöyle diyor:

Yeme bozuklukları, ölüm dahil ciddi komplikasyonlara yol açabilen, ciddi zihinsel sorunlardır. Yaygın yeme bozuklukları arasında anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu bulunur. Yeme bozuklukları ile ilişkili davranışlar, tür ve şiddet açısından farklılık gösterebilir ve aşırı yemek yeme, kusma ve gıda alımını kısıtlama gibi eylemleri içerebilir.

24
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
Esat Kudret
Esat Kudret
726.9K UP
İnceleyen 20 saat önce
Zihni zorlayan bir film. Biraz fizik biraz matematik ve biraz da felsefe alt yapısı olmadan anlaşılması zor bir yapım. Bazı zorlama sahneleri de yok değil. Ancak bir kaç kez ve sakin bir ortamda izlediğinizde kısmen de olsa eksik parçalar birbirini buluyor ve tam olarak anlayamasanız da filmin ana konusu hakkında bir fikir sahibi oluyorsunuz. Sevgiyle
İnceleme Yaz
Sonra İzleyeceklerime Ekle
1
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Yasin Kayalar
Yasin Kayalar
213.9K UP
3 gün önce
Doğadaki vahşi yaşama bakarak ahlaki bir tanımlamaya gitmemiz mümkün değildir. Bu anlamda natüralizm ahlaki bir kabul ve tanımlamaya gidemez. Çünkü doğayı esas alır. 'İnsani değerler' Hararinin sapiens kitabında açıkladığı gibi natüralistler için sadece uydurma (doğada karşılığı olmayan) insan icadı kavramlardır. 
1
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
Nevzat Keskin
Seslendiren 3 gün önce 12:17
Kuantum fiziği, genellikle baştan sona göz korkutucu bir saha olarak görülür. Her gün bunlarla uğraşan fizikçilere bile alandaki bazı konular hem ilginç...
5
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nı sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın! Yeni paylaşımlarımızı görmek için bizi aşağıdaki sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.

Güven Soner
Yazar 5 gün önce 4 dk.

Hastanede muayene olurken sağlık çalışanının iki dakika sessizce ekrana bakması size belki sıradan gelir. Peki ya görme engelli olsaydınız?

Seslerden başka hiçbir ipucunuz yokken o sessizlik sizde nasıl bir his yaratırdı?

15
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Onur Özer
Onur Özer
12.4K UP
Çeviren 18 Mayıs 2018 10 dk.

Moleküler evrim hızı, bir popülasyon içerisinde DNA veya protein dizilerindeki mutasyonların ne sıklıkla sabitlendiğini (yani popülasyondaki bireylerin çoğunda gözlendiğini) ölçer. Mutasyon hızı ise belirli bir zaman aralığında DNA veya protein dizisinde meydana gelen değişim miktarını tanımlar. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bu iki kavram, moleküler evrim anlayışımızın temelini oluşturur.

Örneğin moleküler saat kuramı (Zuckerkandl ve Pauling 1962), zaman ilerledikçe bir protein dizisinde sabitlenen amino asit mutasyonlarının miktarının da artacağını öngörür. Bu durumda, eğer mutasyon hızının belirli bir proteinin evrimsel soy hatları boyunca aynı olduğu varsayılırsa, moleküler evrim hızının da sabit olması beklenir (Görsel 1).

60
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Ufuk Derin
Ufuk Derin
3.3M UP
Öğrenci-Okur 29 Haziran 2020 Sen de Cevap Ver

Bilim tarihine baktığımızda, kanun tanımının çok ciddi hataları olduğunu görürürüz. Bunlardan ilki, günümüzden birkaç asır önce yaşamış ve bu kanun tanımını yapmış insanların, kanunların evrenin her noktasında aynı şekilde geçerli olduğunu düşünmeleriydi. İkinci ciddi hata ise, insanların kanunların değişmez/değiştirilemez unsurlar olması gerektiğini düşünmeleri ve bunu tanım dahilinde kullanmış olmalarıdır.

Bu tanım, bilimin güç kazandığı 16. yüzyıl ve sonrasındaki birkaç asır için oldukça mantıklıydı. Örneğin Newton'un fizik alanında, birçok bilim insanının kimya ve hatta bir miktar biyoloji alanında keşfettikleri kanunlar, hiçbir zaman değişmez ve her koşulda etkili gibi gözükmekteydi. Örnek olarak Newton'un Kütleçekimi "Kanunu"nu ele alacak olursak, gerçekten de "elmanın, Dünya'nın çekiminden ötürü her zaman yere düşmesi ve bunun çekimin olduğu her ortam için bu şekilde olması gerektiği" düşünülmekteydi. İlerleyen yıllarda önce İzafiyet Kuramı'nın, sonrasında ise Kuantum Kuramı'nın Newton'un değişmez ve evrensel olarak görülen, en temel "yasalarına" darbeler indirmesi ve bilim camiasının "varlık" ve "oluş" fikirlerine klasik görüşlerden tamamen farklı bakmamız gerektiğini göstermesi, öncelikle fizik dünyasını, sonrasında ise bütün bilim camiasını "kanun" kelimesi literatürden kaldırmaya; en azından yukarıda verdiğimiz tanımını gözden geçirmeye zorlamıştır. Bu noktadan birçok sonuç çıkarmak mümkündür:

İlk olarak, Fizik'teki gelişmeler bize her şeyin göreceli olduğunu, hiçbir şeyin sabit olmak zorunda olmadığını ve hatta çoğu zaman olamayacağını da göstermiştir. Çünkü Evren'imiz tek olmak zorunda değildir, Büyük Patlama'nın sonucunda oluşabilecek değişkenler de sadece bu şekilde değildir. Dolayısıyla her Evren'de, her koşulda, farklı sonuçlar elde etmek, farklı "yasaların" etki etmesi ve bunların değişime açık olması son derece muhtemeldir.

Tüm Reklamları Kapat

İkinci olarak, bu Evren içerisinde dahi her "yasa", her koşulda geçerli olamaz. Örneğin cisimler arasında bir "çekim kuvveti"nin olduğunu söyleyen Newton Yasaları, atom altı parçacık seviyesinde kesinlikle kullanılamayacak kadar hatalıdır. Her ne kadar günlük yaşantıda, milimetreler ile kilometreler arasında ifade ettiğimiz boyutlarda bu "yasalar" kullanışlı ve iyi bir yakınsama olsa da, gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Sadece boyut kavramı bile, yasaların değişmesini gerektirmektedir.

Son olaraksa kanunlar her ne kadar değişmezlik ve evrensellik konusunda yanılıyor olsa da, esasında bir konuda doğrudurlar: etrafımızda olan olaylara bir yaklaşım sunmakta ve onların ne olduğunu açıklamaktadırlar. Dolayısıyla kanunların bu tek olumlu tarafını alıp, ya terminolojik tanımını gözden geçirmemiz, ya da yeni bir terim geliştirmemiz gerekmektedir. Kaynaktan kaynağa bu yaklaşım farklı olabilmektedir. Kimi bilimsel kaynak "kanun" derken esasında aşağıda yapacağımız tanımı kullanmaktayken kimisi "kanun" ya da "yasa" kelimesini literatürlerinden tamamen çıkarmıştır. Biz, Evrim Ağacı olarak aşağıdaki terimi ve tanımı tercih etmekteyiz, ancak eğer ki herhangi bir noktada "yasa"lardan bahsedecek olursak, bilin ki bahsettiğimiz yine de aşağıdaki tanımıyla kanunlar olacaktır:

Bilimsel gerçekler (doğa yasaları/kanunları veya doğal gerçekler), en genel tanımlarıyla, içinde yaşadığımız Evren'in koşulları sabit kaldığı sürece geçerli olan, içeriğini tekrar eden ya da sürdüren, Evren'in var oluşundan ve bu var oluşa bağlı olarak ortaya çıkan, doğadaki olgu (fenomen) ve olayların tümüdür. Kısaca ve daha basitçe tanımlamak gerekirse doğa yasaları, doğayı gözlediğinizde, sabit olarak gerçekleşen ve pek çok durumda geçerli olan bilgilerdir. Örneğin Dünya üzerinde bir topu havada nerede bırakırsanız bırakın, top yere doğru hareket eder. Bu bir bilimsel gerçektir.

En yukarıda yaptığımız tanımıyla bir kanun değildir, çünkü hem Evren'in her köşesindeki yapı ve süreçlerin birbiriyle tamamen aynı olup olmadığını bilememekteyiz, hem de top, Evren'deki her yerde düşmek zorunda değildir (örneğin uzay boşluğunda). Yani etrafımızda sürelene olay ve olguların sınırları net olarak tanımlanmak zorundadır: "Top, üzerinde belli bir yer çekimi olan ve bu çekimin düşüşe engel olabilecek bütün kuvvetleri yendiği durumlarda, normal koşullarda, havada serbest düşmeye bırakıldığında her zaman yere doğru hareket eder."

Tüm Reklamları Kapat

Fakat bu kısıtlandırmada da karşımıza çıkan sorun, kısıtlandırmaya giderken varsayımlar yapmak zorunda kalmamızdır. Bu varsayımlarımız ise, artık bilimsel gerçeklerden çıkıp, bilimsel açıklamalar yapıyor olduğumuzun göstergesidir ve terminolojik olarak "bilimsel gerçek/doğa yasaları" kavramının sınırlarını aşmamızı gerektirmektedir. Bu da, hata yapmamız demektir. Örneğin yukarıdaki kısıtlandırmada, topun yere düşmesinin "yerin onu çekmesinden ötürü" olduğu iddia edilmektedir. Ancak İzafiyet Kuramı ve Kuantum Mekaniği'ne göre, esasında cisimler arasında bir "çekim" kuvveti bulunmamaktadır. Büyük cisimlerin uzay/zaman düzlemini bükmesinden ötürü, daha ufak cisimlerin yörünge hareketleri, bizde cisimlerin "düşüyor gibi" görünmesi hissini yaratmaktadır. Bu sebeple, varsayımımız hatalıdır veya her daim, hatalı olmaya açıktır.

Daha düzgün bir önerme, şu şekilde olabilir: Dünya üzerinde, yerden yüksek bir noktadan serbest bırakılan cisimler, yere doğru hareket ederler. Bu ise bir "kanun" olmaktan çok, bir gerçeği anlatmaktadır. İşte bu sebeple, kanunları kullanmak yerine, doğal gerçeklere başvurmak daha isabetli olacaktır.

Bu kısmı özetlememiz gerekirse:

Eğer ki kanunları genel-geçer olarak kullanacaksak ve değişmez/evrensel, olduğunu iddia edeceksek, gerçekçilikten uzaklaşmış oluyoruz ve dolayısıyla bilim sınırları dışına çıkıyoruz.

Eğer ki kanunları daha sıkı ve net bir şekilde tanımlayacak olursak, varsayımlar yapmak zorunda kalıyoruz ve bunların test edilmesinin gerekliliği ve her kişinin farklı varsayımlardan yola çıkabileceğinin getirdiği öznellik sorunu, yine bilim sınılarının dışına çıkmamız demektir.

Bu sebeplerle, bu yazıdan çıkarmamız gereken dersleri, yeri geldikçe verecek olursak:

Bilimde, kanun diye bir kavram yoktur! Modern bilim sınırları dahilinde, eğer ki "kanun" veya "yasa" kelimelerini kullanıyorsanız, bahsettiğinizin değişmez/evrensel olamayacağını ve zaman/mekana göre tanımlanmış olduğunu unutmamanız gerekmektedir. Bu bağlamda, etrafımızda olan ve kendini tekrar eden olay ve olguları doğa/bilim gerçekleri olarak tanımlamak daha güvenli ve isabetli olacaktır. Kanun derken bundan bahsediliyorsa, sorun yoktur.

208 görüntülenme

Kaynaklar

  1. Yazar Yok. Evrim Ağacı. (29 Haziran 2020). Alındığı Tarih: 29 Haziran 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı
Bu cevabın içeriği ve doğruluğu, Evrim Ağacı editörleri tarafından kontrol edilmiş ve onaylanmıştır.
5
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Söz
Eray Şeyhan
Eray Şeyhan
101.0K UP
Alıntıyı Ekleyen 13 Ekim
Beynimizin, varlığımızı ve kim olduğumuzu nasıl mümkün kıldığını gerçekten anlayabilmek için ilk dönem tek hücreli organizmalarda var olan hayatta kalma stratejilerini anlamamız gerekir. Bu özellikler ilkel çok hücreli yaşam formlarına aktarılmış, erken omurgasızlarda nöron adı verilen spesifik hücreler ile sinir sistemlerine giden yolu açmış ve omurgalılara, hayvanlara ve insanlara vücutlarının ne kadar basit veya karmaşık olduğuna bakılmaksızın yansımıştır.
Kaynak: Bilincin Tarihi Sayfa 30
3
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Ardil Yıldırım
Üye 4 gün önce 1 Cevap
Beyin kıvrımları çok çalışarak artırılabilir mi? Eğer beyin kıvrımları arttırılıyorsa birey daha mı zeki olur? Albert Einstein beyin kıvrımları üzerinde çalıştığı konu üzerinde arttırarak mı başarıya ulaştı?
256 görüntülenme
Beyin kıvrımları artırılabilir mi yada,
Artırılırsa daha mı Zeki oluruz?
Beyin kıvrımları artırılabilir mi yada, Artırılırsa daha mı Zeki oluruz?
2
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Daha Fazla İçerik Göster
Keşfet
Ara
Yakında
Sohbet
Agora

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close