Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Kafana takılan neler var?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Akın Karahasan
Akın Karahasan
524.9K UP
Yazar 21 Nisan 2020 27 dk.

Değerli okurlarımız, bu yazımızda sizlere FOTON-M3 projesinin tardigradlara odaklı üç misyonundan biri olan RoTaRad (Rotiferler, Tardigradlar ve Radyasyon) misyonundan bahsedilecektir. RoTaRad misyonu rotiferler ve tardigradlar üzerine gerçekleştirilmiş olmasına rağmen yazımızda sadece tardigradlar üzerindeki deneylere ve sonuçlara odaklanılmıştır. Uzay ortamındaki stres faktörlerinin tardigradlar üzerindeki etkilerini belirlemek adına oluşturulan diğer iki misyon olan TARDIS ve TARSE ile ilgili yazılarımıza linklere tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Tardigradlar veya su ayıları, dünyadaki en zorlu hayvanlar olmaya adaydır. Bu metazoanlar, tüm dünyada derin deniz bölgeleri, gelgit bölgeleri, göller, nehirler, Himalaya dağları, tropiklerin yeşil yağmur ormanları, en kurak çöller ve Kuzey Kutbu'nun sert tundrası gibi çeşitli habitatlarda bulunabilmektedirler. Bununla birlikte, tüm tardigradlar aktif olabilmek için su filmine ihtiyaç duyar. Karasal habitatlarda, nemin fazla olduğu ortamlarda yetişen yosunlarda ve likenlerde bulunurlar. Çevresel strese maruz kaldığında bu yarı karasal tardigradlar kriptobiyoz adı verilen “askı” durumuna girebilirler. Kendilerini gözlemleme fırsatı bulduk. Yaşam Ağacı projemizdeki gözlem kaydımıza buradan ulaşabilirsiniz.

86
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 18 Temmuz 2022 40 dk.

Irk, belli bir toplum içindeki insanları, sahip oldukları fiziksel veya sosyal niteliklere göre kategorilere ayırmakta kullanılan bir kavramdır.[1] Ancak bugüne kadar birçok farklı ırk tanımı da yapılmıştır; bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:[2]

Irk tanımıyla ilişkili olarak görülen, hatta birçok durumda eş anlamlı olarak kullanılan etnik köken veya etnik grup kavramıysa şu şekillerde tanımlanmaktadır:

259
2
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Sena Yılmaz
2 gün önce
Aklımda olan teori benzeri birşey var."Enerji" veya "manifest" tarzı şeylere inanan biri değilim ve şimdi bahsedeceğim "enerji" kavramı da manifesttle alakalı değil.Sonuçta enerji yoktan var olmaz veya varken yok edilemez,sadece dönüşür. O zaman biz bir konu üzerine yeterince enerji veya yarıştığımız insanlardan daha fazla enerji harcadığımızdan eminsek bizim o konu üzerine stres olmamıza gerek yok? Yoruma açığım.
2
1 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 8 Haziran 2014 2 dk.

2009'da meydana gelen ve Dünya yörüngesinde dolanan Iridium 33 ile Kosmos-2251 uydularının çarpışması, insanlık tarihinin ilk hiper hızdaki (saniyede 3.000 metreden daha hızlı giden şekilde) uydu çarpışması olarak tarihe geçti. İki uydu, yerden 789 kilometre yüksekte, Siberya'nın Taymyr Yarımadası civarında birbirlerine saatte 42.120 kilometre hızla çarpıp paramparça oldular. 

Daha önceden birkaç uydu çarpışması yaşanmışsa da, bunların neredeyse hiçbiri isteğimiz dışında olmamıştı veya önemli çarpışmalar değildi; daha önemlisi neredeyse hiçbiri hiperhızda değildi. Örneğin 2007 senesinde DART ile MUBLCOM uydularının çarpışması, Mir Uzay İstasyonu'nun Progress M-24, Progress M-34 ve Soyuz TM-17 ile çarpışması, 1996'da Cerise uydusunun uzaydaki meteor kalıntılarıyla çarpışması... Bunların hepsi çok düşük hızlardaki çarpışmalardı ve uydulara önemli bir hasar vermedi veya verilen hasarlar giderilebildi.

21
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
Blog ~ Mek
Blog ~ Mek
50.8K UP
İnceleyen10 5 gün önce
Borges Suç ve Ceza'yı, “Kahramanları bir katil ve bir orospu olan roman” diye tanımlıyor ve ekliyor: “Bana çevremizdeki savaştan daha yıkıcı ve etkileyici geldi.”
Klasikler… “700 sayfalık kitabı nasıl okuyayım vaktim mi var benim?” “Gider filmini izlerim.” “E özeti var her yerde.” Artık bilgilerin hap gibi önümüze sunulduğu internet çağında bu cümleleri kurmak olağandışı değil. Ancak aslında en çok da bu dönemde sabra, anlayışa, sanata ve edebiyata ihtiyaç var. Modern insanın yalnızlığından sıyrılmak, dünyaya ve en çok da kendi içimize ayna tutmak için, edebiyata sığınmamız gerek. İnsanların “Okudum,” derken yalan söylediği kitapların çoğu, klasik dediğimiz romanlardan. Italo Calvino, Ama klasikler öyle güçlü kitaplardır ki, diyor, okumadan okudum diyenin de hemen yüzünü kızartırlar. Binlerce uyarlaması, kısaltılmışı, filmi, dizisi, tiyatrosu, manga versiyonları bile var klasiklerin. Belki klişe bile oldular. Peki bunlar nasıl eserler ki bu denli üzerinde oynanmış, uğraşılmış, filmi yapılmış, kırpılmış, biçilmiş. Niçin? Sanata el atmış herkesin bir bildiği vardır. Biz de herkesin herkesleştiği şu günlerde, yaygın olarak Dostoyevski'nin en önemli romanı görülen Suç ve Ceza gibi taşırken bile zorlanacağınız bu romanı elinize almanıza değecek nedenleri derledik.

1. Felsefesi için
Suç ve Ceza, yalnızca kurgusal bir hikâye değil. Konusu ve yazım tarzı bir yana, felsefesi de oldukça değerli. Ki bu iki etmeni de şekillendiren, kitabın sadece önemli bir öyküye değil, sağlam bir düşünceye de sahip olması. O da yine Dostoyevski’nin yaşamı ve birikimi sayesinde oluşuyor. Sibirya’daki sürgün zamanlarında Dostoyevski, Hegel’in “Olağanüstü İnsan” fikriyle tanışıyor: Hegel’e göre insanlar ikiye ayrılır: ahlaka dayalı sıradan insanlar ve yaptıklarıyla çığır açan ve kanunların da üstünde “kahramanlar”. Hegel bu fikre bağlı olarak, hayranı olduğu Napolyon içinse şöyle der: “Saltanatını sürmek için şehirden çıkan imparatoru –dünyanın ruhu o adamı– gördüm; bir atın üstünde otururken yalnızca tek bir noktaya konsantre olmuş halde, dünyaya uzanan ve ona hükmeden böyle bir bireyi görmek harikulade bir his.” Buna ek olarak Tarihin Felsefesi kitabında Hegel, bir davranışın doğruluğuna ya da yanlışlığını, ancak kişinin vicdanının belirleyebileceğini savunuyor. Örneğin birinin kendi çıkarı ya da sadist zevkleri uğruna cinayet işlemesi yanlış, çünkü vicdan böyle bir davranışın arkasındaki motivasyonun acı vermek olduğunu farkında. Ancak öte yandan vicdan, cinayeti masum birini kurtarmak ya da masumların acı çekmesini engellemek olarak da addedebilir –böylelikle bu doğanın faydası içindir– bu durumda takdir edilmesi gereken bir davranış olur, çünkü arkasındaki motivasyon iyi niyetlidir. Raskolnikov bir “kahraman” olmasa da, Hegel’in “Olağanüstü İnsan” kavramının vücut bulmuş hali. Romanın felsefesi de bütünüyle bu fikre dayanıyor ve sizi de sorgulamaya itiyor. Gerçekten iyi amaçlar uğruna işlenmiş suçlar, suç sayılmalı mıdır? Ya da “hakkaniyetli” suç diye bir şey var mıdır? Zaten bu sorular cevaplanabilseydi, ahlaklı bir katil de ahlaksız bir katil gibi vicdan azabı çekmeyecekti. Dostoyevski de aslında roman boyunca bunu çevresinde dönüyor ve sizin de dönmenizi sağlıyor, zira bu felsefe olmasa, yani Raskolnikov “ahlaksız” bir katil olsa, hiç acı çekmeyecekti. Ve Suç ve Ceza hiç yazılmamış olacaktı.

2. Eşsizliği için
Suç ve Ceza’yı herhangi bir türe sokmak mümkün değil. Hem psikolojik hem felsefi hem polisiye hem gerilim hem de edebi bir roman. Rus edebiyatında dönemin öbür romanlarının tersine, bölüm bölüm ama ayrılmaz bir bütün halinde yazılmış. Her bir parçası da kendi içinde eşsiz, özgün karakterlerden, farklı temalardan ve Raskolnikov’un ruhsal süreçlerinden oluşuyor. Ayrıca her bir bölüm bir başkasıyla bağlantılı ve okuyanı merak içinde bırakan beklenmedik, dramatik sonları var. Dostoyevski’nin ustalıkla yaptığı bir başka şey ise, dramayı yükseltişi, ruh hali ve sahne betimlemeleri. Kitapta karakterler kurnaz ve rahatsız edici bireyler olarak olarak ortaya çıksalar da, en ham halleriyle gösteriliyor ve hiçbir şekilde okuru ürkütüp uzaklaştırmıyor. Dostoyevski sahneleri öyle bir duyarlılık ve maharetle anlatıyor ki, size öfkeyi, acımayı, gerginliği, şefkati ve hüznü, her duyguyu tattırıyor. Raskolnikov başlı başına bir başyapıt olsa da, romandaki her karakter nevi şahsına münhasır. Rusların isim geleneği sizi şaşırtmasın. Raskolnikov’un kardeşi örneğin, annesi için Dunechka, toplum için Avdotya Romanovna, abisi içinse Dunya. Her karakter hissedilir bir gerçeklikle tasvir edilmiş ve aslında hepimizin içinde olduğu “ötekiler”i temsil ediyor. Küçük yaşta bir seks işçisi, bir pedofil, itibarını yitirmiş ve yoksulluk nedeniyle çıldıran bir kadın... olay örgüsünü belirliyorlar ve çoktan Raskolnikov’un suçuyla lekelenmişler, ki bu da durumu çok daha çarpık ve şok edici yapıyor ve bizleri şu sonuca getiriyor: bu karakterler olmadan, Suç ve Ceza da olmazdı.

dostoyevski suç ve ceza

3. Zamansızlığı ve evrenselliği için
Romanın hikâyesi Rusya’nın karanlık bir döneminde geçiyor olabilir. Orada anlatılan günlük yaşam, şimdiki zamanla örtüşmüyor olabilir. Siz Türkiye’de yaşayan Alman bir ailenin Protestan çocuğu da olabilirsiniz. Bu roman ilk kez 1866’da basılmış, yani üzerinden 150 yıl geçmiş, kuşaklar atlamış, fakat bugün hâlâ dünya edebiyatının en büyük eserlerinden biri sayılıyor. Sayılmaya da devam edecek. Her zamandan, her ulustan, ırktan ve kültürden insana hitap ediyor. Çünkü insanlık aynı insanlık, duygular aynı duygular, hikâye tam olarak bugün dünyanın her yerinde yaşanabilir. Anlayamadığınız, yabancıladığınız hiçbir şey olmayacak. Üstelik şimdilerde kullanılan birçok yazım tekniğini, belki şu an klişe sayılan birçok unsuru Dostoyevski o zamanlarda ilk kez yapmış, ilk kez denemiş. Bu nedenle Suç ve Ceza’yı okurken hem edebiyatın önemli bir evresinde geziniyor, hem de zamansızlığı sayesinde kendinizi 1800’lerin Rusya’sına bile ait hissediyorsunuz.

4.Dostoyevski için
Eskiler, “En iyi bildiğin şeyi yaz” derler. Dostoyevski de her romanında en iyi bildiği şeyden, kendinden pek çok iz bırakmış. Suç ve Ceza’yı hakkaniyetli bir klasik yapan nedenlerden biri de bu, Dostoyevski’nin suç ve ceza kavramlarıyla bizzat tanışıyor olması: 1821 yılında Moskova’da doğan Dostoyevski, gaddar, alkolik ve disiplinli bir baba ve hasta bir anneye sahipti. Çok geçmeden annesini tüberkülozdan kaybetti. St. Petersburg’da mühendislik okuduğu dönemlerde zamanını sık sık okuyarak ve düşüncelere dalarak geçirdi. Bu dönemde arkadaşları ona, sinirli ve hassas bir yapıya sahip olduğu için "Ateş Fedya" adını taktı. St. Petersburg’dayken babasının şaibeli ölüm haberini aldı. Birçok kaynak, Dostoyevski’nin babasının ölümünü içte içe istediği için depresyona girdiğini ve ilk sara nöbetlerini bu nedenle geçirdiğini yazıyor. Okuldan sonra ise St. Petersburg'daki İstihkâm Müdürlüğü'nde görev aldı, ancak bir yıl sonra istifa etti ve yazarlığa yöneldi. İlk kitabı İnsancıklar büyük övgü topladı, ancak sonrakiler sertçe eleştirildi. Bu nedenle hayal kırıklığına uğrayan Dostoyevski yeraltına ve politikaya yöneldi. 1849’da devlet aleyhine bir komploya karıştığı iddiasıyla tutuklandı. Sekiz arkadaşıyla beraber idam cezasına çarptırıldı. Ancak son anda af kararı okundu ve cezası dört yıl kürek ve altı yıl adi hapse çevrilerek Sibirya’ya sürüldü. İşte tam bu zamanda da, suç ve ceza kavramlarıyla tanıştı. Sürgünde geçirdiği dört yılın ardından 1854 yılında kürek cezasından kurtularak er rütbesiyle kışla hizmetine verildi. Semipalatinsk'te (Semey) zorunlu ikamete mahkûm edildi ve özgürlüğüne ancak 1859’dan sonra kavuşarak St. Petersburg’a geri döndü. Burada sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntılı bir hayat sürmeye başladı. Yayıncılardan aldığı avanslarla yaşıyordu. Başlarda Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikâye olarak tasarladığı Suç ve Ceza’yı harmanlayıp bir romana dönüştürdü ve roman ilk kez 1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, psikolojisinin oldukça gergin olduğu bir dönemde yazdığı Suç ve Ceza’da kendi ruhunu Raskolnikov’a yansımıştı. Trajedilerle dolu ve alışılmadık bir hayatı olan Dostoyevski’nin biyografisini yazan E.H. Carr ise, Suç ve Ceza’daki Dostoyevski etkileri için şöyle diyor: “Wiesbaden’de her gün, giyeceklerinin ya da ufak süs eşyalarının karşılığı olarak onu açlıktan kurtaracak birkaç thaler alma ümidiyle rehincileri dolaşıyordu. Bu katı kalpli tefecilerden biri, Raskolnikov’un kurbanının ilk modeli olmalı ve bu korkunç gerginlik ânında, Dostoyevski kendi yüreğinde, bir Raskolnikov’un potansiyelini sezmiş olmalı.”

5. Bir insanı anlamak için
Akşam haberlerini izlerken ya da gazetenin üçüncü sayfasını okurken, “Bir insan bunu nasıl yapar” diye sorduğunuz olmuştur. Ya da belki en yakınınızın yaptığı şeyi bile anlayamayıp, “Niçin yaptı” sorusuyla uykularınız kaçmıştır. Birisinin sizi anlayamadığını düşünmekse apayrı bir duygu. Eğer sık sık bu duygulara kapılıyor, çıkmaza düşüyorsanız, bir an evvel Suç ve Ceza’yı okumalısınız. Çünkü aslında yoğun bir psikolojik roman olan bu roman bize, tıpkı çevremizdeki çelişkilerle dolu insanlar gibi bir karakterin, bir yanda özverili, çalışkan bir öğrenci, öbür yanda cinayet işleyen idealist bir yoksul olan Raskolnikov’un iç dünyasında öyle derin yolculuklar yaptırıyor ki, gerçek hayatta insanlara karşı algınız, bakış açınız genişliyor. Bir süre sonra Raskolnikov sanki yıllardır hayatınızdaymış gibi hissediyorsunuz ve hatta okuyan birçok insan, rüyalarına bile girdiğini söylüyor. Son sayfalara geldiğinizdeyse neden o baltayı eline aldığını, neden soğuk terler döktüğünü, neden içine kapandığını, neden vicdanını susturamadığını, neden haklı düşüncelerinin bir yandan içini kemirdiğini, yani tamamen o çelişkili Raskolnikov’u anlamış, özümsemiş, tanımış oluyorsunuz. Bir de Suç ve Ceza’yı, Suç ve Ceza yapan o şeyi.

6. Unutulmazlığı için
Belki yüzlerce film izlediniz, yüzlerce kitap okudunuz. Kısa, uzun ya da bir proje, bir makale için belki. Kaçı aklınızda? Kaçıyla ilgili bir sohbet açıldığında, “Okudum ama tam olarak hatırlayamıyorum şu an” demek zorunda kalıyorsunuz? Muhtemelen birçoğu. Suç ve Ceza okuyanlarınsa söyleyeceği en ortak şey, kuşkusuz bugün bile hatırlayabilmeleri olacaktır. Çünkü bu romanı ikna edici ve tamamlayıcı anlatımı, temposu, karakterleri, muazzam psikolojisi ve derin felsefesi nedeniyle bütünüyle özümseyerek, algılayarak okuyorsunuz. Yarattığı atmosfer sayesinde gözünüzde canlandırmamanız ise mümkün değil, Dostoyevski’nin bizzat kendi çizdiği bir yana, herkesin zihninde bir Raskolnikov vardır.


7. Empati kurabilmek için
“Sen olsan ne yapardın?” Bu soruyla kim bilir kaç kez karşılaştınız. Ya da siz söylediniz birisine, “Kendini benim yerime koy” dediniz. Peki alevli bir tartışma sırasında ya da belki de içinde olmadığınız başka bir durumda, kendinizi bir başkasının yerine gerçekten koyabiliyor musunuz? Hele bir suçlunun yerine? Peki ya bir katilin? Tüm yargılardan arınarak empati kurmanın kolay olmadığını bütün yaşantınız boyunca hissetmişsinizdir. Ama 700 sayfalık bu klasik size, “Raskolnikov’un yerinde olsam ne yapardım” sorusunu defalarca sorduruyor. Ve defalarca yanıtlıyorsunuz. Belki kuşkuya düşerek, kafanız karışarak, anlamayarak, zorlanarak. Ama yanıtlıyorsunuz. Çünkü tam olarak bu nedenle Suç ve Ceza bir klasik. Ve tam olarak bu nedenle onu okumalısınız. Klasiklerin çocuklar için uyarlandığı Hepsi Sana Miras serisinde, Suç ve Ceza’yı uyarlayan Abraham B. Yehoshua ise kitap hakkında şöyle diyor: “Suç ve Ceza’yı torunlarıma (on yaşındaki Tamar ve sekiz yaşındaki Gaia) okuduğumda, beni elektrik çarpmış gibi dinlediler. Eşim ve ben işte o zaman şunu fark ettik: Onların böylesine etkilenmelerine sebep olan şey, işlediği suçun bilincine vararak, bunun cezasını çekmek ve pişmanlığını yaşamak isteyen genç öğrenci Raskolnikov’un onlarda uyandırdığı derin empati duygusuydu.”

dostoyevski suç ve cezaDostoyevski'nin St Petersburg'daki mezarı.

8. Kasveti için
Evet, kasveti. Bu özelliği Suç ve Ceza’nın eksikleri arasında görüyor olabilirsiniz. Ancak Suç ve Ceza, tam olarak da bu gerçekçi kasveti nedeniyle okunmalı. Bu roman çok karanlık, hazırlıklı olun, mizaha denk gelemeyebilirsiniz. Hatta baş kahramanın tek anlar, yalnızca delilik anlarına denk geliyor. Eski Rusya’da insanların yoksulluk çektiği, sarhoş olduğu, yaşamak için bedenini sattığı bir yerde geçiyor roman. Hastalıklı ve hüzünlü olaylarla dolu. Borges Suç ve Ceza'yı, “Kahramanları bir katil ve bir orospu olan roman” diye tanımlıyor ve ekliyor: “Bana çevremizdeki savaştan daha yıkıcı ve etkileyici geldi.” Size bir peri masalı sunmuyor Dostoyevski, gerçek hayatın içine çekiyor, her esaslı romanın yaptığı gibi. Üstelik bunu gerçek bir hikâyeyle değil, kurgusal bir hikâyeyle yapıyor. Zaten belki de bu, Dostoyevski’yi dünyaca ünlü bir yazar yapan yeteneğin ta kendisi.
Kitap
9.3/10
(22 Kişi)
Puan Ver
Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi XLV (45) - Rusça Aslından Çeviren: Mazlum Beyhan
İnceleme Yaz
Sonra Okuyacaklarıma Ekle
4
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
Egehan Kılıç
Egehan Kılıç
100.5K UP
İnceleyen9 22 saat önce
İnsanı cidden etkileyen bir kitap üst ve alt sınıf ayrımı olsun karakter gelişimi olsun insanı gerçekten düşündüren konuları olsun anlattığı hikaye olsun karakterler olsun finali olsun ve en önemlisi direkt martin karakteri gayet gayet güzeldi özellikle karakterlerle çok yakın bağlar kurup cidden kitabı yaşayarak okudum bazı yerlerinde gereksiz olarak gördüğüm bölümler ve finalinde insanın kafasında kalan birkaç soru haricinde cidden mükemmel bir kitap olduğunu söyleyebilirim zaten 1 puanıda bunlar yüzünden kırdım gerek karakter gelişimi gerekte karakterler arasında ki bağlar çok güzel işlenmiş hikaye boyunca her hareket nakış gibi dokunmuş çok severek ve beğenerek okudum bittiğine de üzüldüğüm bir kitap oldu gayet başarılı ve mutlaka okunması gereken bir kitap.
Kitap
9.9/10
(92 Kişi)
Puan Ver
İnceleme Yaz
Sonra Okuyacaklarıma Ekle
4
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nı sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın! Yeni paylaşımlarımızı görmek için bizi aşağıdaki sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.

Sena Ömür
Sena Ömür
100.4K UP
Ekleyen 4 Ekim 2022 24 dk.

Yeme bozuklukları, anormal yeme veya kilo kontrol davranışları ile karakterize, ciddi psikiyatrik bozukluklardır. Tüm yeme bozuklukları kişinin fiziksel ve zihinsel sağlığını olumsuz yönde etkiler.

Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabının 5. baskısı (DSM-5) ve Uluslararası Hastalık Sınıflandırması (ICD-11), altı ana beslenme ve yeme bozukluğu konusunu kapsamaktadır:

26
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Söz
Ebru Gelekçi
Ebru Gelekçi
54.9K UP
Alıntıyı Ekleyen 2 gün önce
İnsan kötü şeyleri bilmediği beceremediği için değil, canı istemediği için yapmamalı.
Kaynak: Denemeler
8
2 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
Yaman Göktaş
Yaman Göktaş
53.4K UP
İnceleyen10 2 Mart
Şu ana kadar okuduğum en güzel fabl idi! Stalinizmi ve devlet baskısını çok güzel bir kara mizahla anlatıyor. Okuması gayet güzeldi, ayrıca fabl su gibi akıp gidiyor. Gereksiz uzatmamışlar ve çok güzel olmuş. Bir de şu değirmen için yapılan tuhaf çaba... Daha fazla ekseler onu yapmak yerine daha iyi olurdu. Fakat bu 1 yıldız düşürmek için yeterli değil. Fablın sonunda ise toplumun her şeyi unutması ve tekdüzeleşmesi, domuzların artık her şeyi yapabilmesi de artık sonu kapatan güzel kapanış yaptı. 10/10'u hak eden efsane kitaplardan biri!
9.7/10
(381 Kişi)
Puan Ver
Orjinal Adı : Animal Farm
İnceleme Yaz
Sonra Okuyacaklarıma Ekle
3
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Mert Karagözoğlu
Çeviren 10 Haziran 2024 1 sa.

Randy Haas, Peru'da bulunan And Dağları'nda 9 bin yıl önce ölmüş ve av malzemeleriyle gömülmüş bir insanın iskeletine rastlar. İskelet, genç bir kadına aittir ve beraberinde bazı sorular getirir; insanlık tarihi boyunca gerçekten yalnızca erkekler mi avlanmıştır?[1]

Daniel Miller, Brezilya, Kamerun, Şili, Çin, İrlanda, İtalya, Japonya, Doğu Kudüs ve Uganda dahil olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde insanların akıllı telefonlarını nasıl kullandıklarını araştıran küresel bir araştırma ekibinin bir üyesidir. Araştırma, akıllı telefonların farklı kültürel bağlamlarda yerine getirdiği fonksiyonları aydınlatmayı hedeflemektedir. İrlanda'ya odaklanan Miller da akıllı telefonlarımızın bireysel bir avatara dönüştüğünü; telefonu kullanan kişinin sosyal kimliğinin ifade edilmesinde ve canlandırılmasında rol oynadığını öne sürer.[2]

31
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'na Destek Ol
Söz
Burak Başkan
Burak Başkan
104.9K UP
Alıntıyı Ekleyen 8 Mart
Kadınlık meselesi bu kadar saçmaysa, bunun nedeni erkeğin kibrinin bunu bir tartışma haline getirmesidir.
Kaynak: İkinci Cinsiyet
Bu alıntı Evrim Ağacı tarafından öne çıkarılmıştır.
12
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
İnceleme
Ege Can Tokluoğlu
İnceleyen10 7 Nisan
Üçleme şeklinde yazılmış bu kitabın kesinlikle orijinal dişinde yazılmış şekilde okunmasını tavsiye ederim. Bu çevirisi (Alfa Yayın evi) maalesef çok başarılı olmamıştır, bazı yerlerde anlam kaymaları mevcuttur. Aynı zamanda çeviride seçilen kelimeler anlamda daralmaya sebep olmaktadır.
İçeriğe gelecek olursam, felsefe öğrenmek için, etkin bir biçimde konuşabilmek için mutlaka tarihini iyi bilmek gerektiği fikrindeyim. Bu kitap filozofların neleri ne zamanda hangi koşullar altında nasıl düşündüklerini, kronolojik sıraya dizerek kimin kimden etkilendiğini çok net ve açık bir dille ortaya koymaktadır. İlk kitabında başta Yunan olmak üzere İlkçağ, ikinci kitabında Ortaçağ ve son kitabında modern çağ felsefe tarihinde bahseden bu kitap, ben felsefe ile ilgileniyorum diyen herkesin mutlaka okuması gereken bir eserdir.
9.9/10
(9 Kişi)
Puan Ver
1. Cilt: İlk Çağ Felsefesi
İnceleme Yaz
Sonra Okuyacaklarıma Ekle
4
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Daha Fazla İçerik Göster
Keşfet
Ara
Yakında
Sohbet
Agora

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close