Yüzünüz İsminizi Ele Veriyor mu? Belli İsimlerin Belli Görünüşleri Olabilir mi?
Ela isimli birisi nasıl görünür? Tüm Ela isimli insanları karşılaştırdığımızda ortalama bir Ela'nın nasıl göründüğünü söyleyebilecek bir prototipe ulaşabilir miyiz? Soruyu başkalarından ziyade kendimiz için de sorabiliriz, kendi isimlerimize benziyor muyuz?
Tuhaf bir soru gibi görünüyor değil mi? Zira çoğu ebeveyn çocukları için aday isimleri daha çocuk doğmadan belirlemeye başlıyor. Doğumdan sonra bebeklere isim verildiğinde bile aslında çoğu bebek birbirine benzer özelliklerde oluyor. Peki bir yüz henüz görülmeden önce kendisine verilen isme uyacak şekilde olgunlaşabilir mi?
İlginç şekilde, çoğu insanın isimlerine benzediğini ve yabancı insanların yalnızca yüzümüze bakarak bir listeden adımızı seçmelerinde şanstan daha farklı faktörlerin de ektili olduğunu gösteren kanıtlar var. Bu yüz-isim eşleşmesi tuhaf, hatta tuhaf olmanın ötesinde; bilimde soracağınız soruları sorma şeklinize göre alacağınız yanıt türünün nasıl değişebileceğinin güzel bir örneğini oluşturuyor.
Yakup İsimli Birisi Nasıl Görünür?
Bahsettiğimiz etki, 2017 yılında İsrail ve Fransız bilim insanlarından oluşan bir ekip tarafından yayınlanan bir makalede açıklandı. Bu makale insanların, isimlerle yüzleri eşleştirdiği sekiz çalışmanın sonuçlarından oluşuyor.[1]
Bu çalışmaların en dikkat çeken kısmı ise bu konu üzerindeki fikirlerin, konu hakkında yanlış olasılıklara dayanmasıydı. Bir başka deyişle "isim-yüz etkisi" üzerindeki bu çalışma aslında bilimsel süreçlerdeki soru-cevap ilişkisi üzerine modellenmek isteniyordu.
Çalışma kapsamında bir grup öğrenciye teker teker 20 yetişkinin fotoğrafı gösterildi ve gösterilen fotoğraflarla birlikte iletilen beş isimden birisini seçmeleri istendi. Bu deneyde rastgele seçim yapanlar yalnızca %20 başarı oranına ulaşacaktı. Katılımcıların ortalaması ise isim-yüz etkisini doğrular nitelikteydi; zira katılımcılar 20 yüzden 17'sinde %20'lik şanslarını aşarak %28 oranında başarıya ulaştılar.
Ancak bilim insanları şunu düşündüler: Ya verilen yanlış isim seçenekleri bir şekilde gerçek isimlerden farklıysa ve katılımcılarımız bunu anlıyorsa? Bir örnek vermek gerekirse eğer verilen isimler sırasıyla; Aydın, Atakan, Atilla, Ali ve Eymen olsaydı ve doğru isim Eymen olsaydı ne olurdu? Bu nedenle araştırmacılar, bu yanlış seçeneklerin araştırmada kullanılan diğer yüzlerin gerçek adlarından oluştuğu benzer bir deney yaptılar. Katılımcılar yine istatistiksel olarak şansın üzerinde bir başarı oranına ulaştılar.
Peki ya örneğin kültürel olgular deneyin sonuçlarını saptırıyorsa? Araştırmacılar İsrail'deki deneylerden sonra Fransa'ya döndüler. Bu sefer deneyi isimleri ne çok yaygın ne de çok nadir olan genç Fransız katılımcıların onar adet vesikalık fotoğrafıyla birlikte, 116 katılımcıyla yeniden gerçekleştirdiler. Şans eseri, %25'lik bir başarı oranı olabilirdi; çünkü bu sefer gerçekleştirilen deneyde fotoğraflarla birlikte yalnızca 4 isim verilmişti. Dolayısıyla yüz-isim etkisinin gerçek olabilmesi için katılımcıların %25'in üzerinde bir istatistiğe ulaşması gerekliydi.
Fransa'daki bu çalışma İsrail'de yürütülen çalışmalardan çok daha yüksek bir istatistik elde etti, tam %41'lik bir başarı oranına ulaştı. Ancak Fransa'daki deneyde, on vesikalık için katılımcıların önlerinde dört isim vardı, bu yüzden İsrail'deki deneye göre katılımcıların doğru isimleri bulmak olasılığı daha yüksekti.
Bilgisayarlar da İsimlerle Yüzleri Eşleştirebiliyor!
İnsan yüzlerinde sahip oldukları isimlerle alakalı izler vardır, bu yüzlere bakan insanlarda çağrışımda bulunan şeyler... Üstelik bu, sadece insanlar için geçerli değildir; eğitilmiş bilgisayarlar da aynısını yapabilirler. Araştırmacılar, 15 kadın ismini paylaşan 36.000'den fazla kadın yüzünü ve 13 erkek ismini paylaşan 58.000'den fazla erkek yüzünü içeren bir veri tabanı üzerinde bir bilgisayarı eğitti. Bu verilerle eğitilmiş bilgisayara eşleştirmesi için yeni yüzler verildiğinde bilgisayarın sergilediği eşleştirme istatistiği şans oranından yüksekti.
İsimler hakkında konuşmamız gereken şey de tam burada. İsimlerin kulağa nasıl geldiği ile yüzleri eşleştirebileceğimize dair bir fikir var. Klasik bir örnek iri yapılı, kel, geniş burunlu bir adam ve atletik yapılı, dolgun saçlı ve dar burunlu bir adamı gösteren iki görüntünün deneklere sunulmasıdır. Katılımcılara bu iki resim gösterilerek kimin Tim, kimin Bob olduğu sorulur.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Katılımcılar büyük bir oranda dolgun saçlı ve atletik adamın Tim, kel ve iri yapılı adamın ise Bob olduğunu söylemiştir. Çünkü "Bob" kelimesi kulağa yuvarlak gelir, hatta Türkçe'de de "O" harfi yuvarlak bir ünlüdür. Dolayısıyla "Bob" kelimesi insanlarda daha yuvarlak yüzlü bir isimle ilişkilendirilir.
Bu olgunun daha soyut versiyonu ise Bouba-Kiki Etkisi'dir. Bu etkiyi gözlemlemek için atılımcılara iki şekil gösterilir: Bunlardan birisi sivri köşelere sahipken diğer yumuşak kıvrımlara sahiptir. Görsel verildikten sonra katılımcılara bu şekillerle Bouba ve Kiki isimlerinin eşleştirme yapılması söylendi. Katılımcıların çoğu sivri kenarlı şekle Kiki, yumuşak kenarlı olanın ise Bouba olduğunu söyledi. Bu deney ile isimlerin söylenişindeki seslerin, görünüş ile eşleştirildiğini anlıyoruz. Ancak isimleri yüzlerle eşleştirme çalışmalarında olan şey tam olarak bu değil!
Çünkü Fransız katılımcılardan İsrailli yüzleri ve isimleri eşleştirmeleri istendiğinde ve aynı şekilde İsrailli katılımcılardan Fransız yüzlerini ve isimlerini eşleştirmeleri istediğinde başarı oranları beklentinin altında kaldı. Anlaşılan isim-yüz etkisi, kültürlere özgü gibi görünüyor. Yakoov'un yüzünü tanıyabilmek için genellikle neye benzediğini bilmemiz gerekir, isminin kulağa nasıl geldiğini değil. Yani araştırmaların ilgilendiği olgu, ortada eğer görme duyumuzla algılanabilecek bir şey varsa karar vermede görme yetimize güvenmemiz. Ama karşımıza çıkan şey görsel algımızı etkilemiyorsa, bu sefer işitme duyumuzla bir cevap arıyoruz.
Birlikte ele alınan bu sekiz çalışma oldukça etkileyici, ancak hepsi aynı katılımcıların sonuçlarından ortaya çıkıyor. Bu etkiler tekrarlanıyor mu? Eğer bu etkiler gerçekse, bir yüz nasıl oluyor da kültürün ortaya attığı hayali bir prototipe benzemeye başlıyor?
Dorian Gray Etkisi
1891 yılında Oscar Wilde, Dorian Gray'in Portresi adındaki romanını yayınladı. Peki nedir bu Dorian Gray'in olayı? Bu portredeki adam harika bir görünüşe sahip, ancak gerçekleştirdiği kötü eylemler sonucunda çatı katında gizlediği portredeki yüz giderek çirkin ve yaşlı hale geliyor. Bundan yola çıkarak insanların isimlerinin yüzlerine yansıdığına dair bir sav geliştirilmiş. Yani toplumda yüzler hakkında sezgiler oluşur, insanlar da farkında olmadan bu stereotiplere bürünür.
Psikolojide Dorian Gray etkisi, birinin sergilediği dış görünüş ve hareketleri içindeki faktörlere bağlar. Bir kişinin yüzü ile ismi arasındaki bağlantı da bir çeşit Dorian Gray etkisi olabilir; bu etki sayesinde belirli bir isimle büyümek hem davranışlarımızda hem de fiziksel görünüşümüzde değişikliklere yol açar.
Bu değişikliklerin en belirgin olanı saç modelidir. Belirli kültürlerde, isimlerin değişik saç modellerini çağrıştırması sebebiyle bu isimlere sahip insanların bilinçaltlarında o saç stillerine sahip olma isteği gelişebilir. Bu kültürel etkiyi popüler kültür ile birlikte de görebilmemiz mümkündür.
Konuyla alakalı İsrail yerel gazetelerinde yapılan çalışmalardan birinde on adayın vesikalık resimleri bazen normal olarak, bazen saçları görünmeyecek şekilde ve bazı durumlarda da yalnızca saçları görünüp yüzleri görülmeyecek şekilde katılımcılara gösterildi. Her üç koşulda da katılımcılar eşleştirme konusunda yalnızca isim-yüz deneyine göre daha yüksek bir başarı yakaladı. Yani yalnızca yüz ve isim yerine olaya yüz, saç ve isimler dahil olunca başarı oranı yükseldi. Üstelik bazı katılımcılar kendilerine verilen 10 resim-saç-yüz eşleştirmesinin 9'unda başarılı oldular. Bazı katılımcıların bireysel olarak %90 başarıya ulaşması gerçekten etkileyici bir sonuçtu.
Dahası, birisi isim-yüz etkisinde iyi bir eşleştirme yakalayamıyorsa, daha iyi bir eşleşme şansı yakalayabilmek için bir lakap kullanabilir. Robert ismi özellikle yapaylık çağrışımında bulunabilir, doğal olmayan bir şeyleri anımsatabilir. Bunun sebebi "Robert" kelimesinin "Robot" kelimesini çağrıştırması olabilir. Bu yüzden Robert ismine sahip birisinin, davranışları etrafındaki kişilerin "Robert" imgesine uymaması sebebiyle "Bob", "Rob" veya "Bobby" gibi bir lakapla çağrılması olasıdır. Burada dikkatinizi çekmek istediğimiz şey, takma adların isimlerin telaffuzunu kolaylaştırmak zorunda olmamasıdır, bazen lakaplar kişinin orijinal adından daha uzun veya telaffuzu zor olabilir. Ama yine de insanlar arkadaşlarını çağırmak için lakaplarını kullanırlar.
Robert isminin kültürel prototipi olan "The Uber Robert" (Tr: "Üstün Robert") tamlamasını ele alınca bu isimlerin ve etkilerin nasıl ortaya çıktığını hayal etmek zor olabilir. Sorumuz halen koca bir şekilde önümüzde durmakta: Robert'ın neye benzeyeceğine kim karar veriyor?
Burada, bazı ailelerde belirli isimlerin miras yoluyla aktarıldığını da hatırlamamız gerekiyor, Robert Jr.'ın Robert Sr.'ın oğlu olduğunu ve belki de üçüncü bir Robert yetiştirdiğini ve genlerin de bir nesilden diğerine aktarıldığı gerçeği göz önüne alındığında, isimlerin neye benzediğini hayal edebilmemiz daha olası görünüyor. Belirli bir komünite ele alındığında onlar için bir ismin tanınabilecek belirli özellikleri bir soyun genetiklerine bağlı oluyor.
Elbette, tüm bu okuduklarınız bilimsel literatürde yer almayan gerçek dışı bir bulgunun açıklaması gibi gelebilir. Özellikle İsrail-Fransız jurnalinde yayınlanan araştırmalardan iki yıl önce benzer bir araştırmanın kamuoyuna duyurulması ve yapılan araştırmaların olumsuz sonuçlanması sebebiyle, yayınlanan eski çalışmalar Journal of Articles in Support of the Null Hypothesis'te (Tr: "Boş Hipotezleri Destekleyen Makaleler Dergisi") yayınlanmıştır; bu da makalenin düşündüğümüz kadar havalı ve çekici olmayan, anlamsız bir makale olduğunu söylemenin farklı bir yoludur.[5]
Ancak İsrail-Fransız araştırmaları kendilerinden iki yıl önce yayınlanan araştırmaya göre daha detaylı ve sağlam temele dayanmaktadır. Bu eski çalışmada ise Amerikalı kadınların yüz-isim etkisi deneylerinde erkeklere göre daha doğru sonuçlara ulaştığı bulunmuştur. Ancak isim-yüz etkisi bu sefer de İngilizlerle tekrarlandığında isim-yüz etkisi geçerliliğini kaybetmiştir.
Ancak bu araştırma ve Amerika-İngiliz yerlileri ile Fransız-İsrail çalışmaları arasında büyük bir fark vardı. Hayal kırıklığı olan ilk araştırmada, katılımcılara bir isim ve iki yüz verilerek isim-yüz arasındaki çağrışımlar gözlemlenmişti. İsrail-Fransız araştırmasında ise katılımcılara her defasında dört veya beş isim verilerek bu isimlerden hangisinin verilen yüze ait olduğu soruldu.
Bunun önemsiz bir ayrım düşünebilirsiniz, ancak teoride verilen ismi bir yüzle eşleştirmek ile verilen yüzü bir isimle eşleştirmek beyinde farklı süreçleri tetiklemektedir. Araştırma literatüründe, kullanılması uygun olmayan bir yöntemin kullanılması sebebiyle gözden kaçırılan sonuçların veya olası yan etkilerin tespit edildiği birçok örnek bulunmaktadır. Günlük hayatta da dediğimiz gibi, Şeytan her zaman ayrıntılarda gizlidir.
Çoğunlukla güven vermeyen Amerikan-İngiliz araştırması dışında yüz-isim etkisinin gerçekten var olabileceğine dair başka veriler de mevcut! İsrail-Fransız araştırmasının yayınlanmasından tam 10 yıl önce, psikoloji öğrencileri tarafından oluşturulan bir deneyde; güvenlik güçlerinden şüphelinin robot fotoğrafını oluşturan bir yazılımla yalnızca üniversite öğrencileri arasında yaygın olan toplam 15 erkek ismi için tipik yüzler oluşturmaları istendi.
Katılımcıların bu isimler arasından tipik bir Andy, Bill ve Justin'i temsil eden yüzler oluşturmaları gerekiyordu. Araştırmada elde edilen en iyi sonuçlar bir örnek haline getirildi ve sonuçlar araştırmayla bağlantısı olmayan başka öğrenciler tarafından incelendi. Araştırmaya dahil olmayan öğrenciler ise ortaya çıkarılan bu robot yüz çizimlerini beklenenden iyi şekilde eşleştirmeyi başardılar. Üstelik bu yüzlerin hepsi birer kurgu olmasına rağmen, katılımcılar kültürel bir prototip olarak Justin ismine uyacak yüzü bulmuşlardı. Araştırmaya ortaya koyuyordu ki Justin prototipine uyan bir yüze gerçekten Justin demek, o ismin ezberlenmesini kolaylaştırıyordu; ancak Justin prototipine uyan bir yüze Bill demek o ismin hatırlanmasını zorlaştırıyordu. Yani işin içerisine şimdi de isim-yüz-hafıza etkisi girmişti!
Başka bir çalışmada ise insanlara gerçek yüzler ve on olası isim gösterildiğinde rastgele istatistiğin üzerinde oran elde edildi. Şans eseri ulaşılabilecek oran sadece %10, ancak katılımcıların başarı oranı neredeyse %14 idi. Burada verilerin doğru anlaşılması önemli, çünkü şans oranının %10 olması, bir katılımcının alabileceği en düşük istatistik %10'muş gibi algılanabiliyor. Ancak aslında, katılımcılar %0 başarı oranı bile elde edebilir; bu oranın belirttiği şey, kişiler rastgele cevap verirlerse başarı ihtimallerinin %10 olacağıdır. Dolayısıyla bu deneyi %14 ile tamamlayan bireyler, %10 şans ile birlikte %4 gibi bir oran yakalamış olmazlar. Direkt bir şekilde %14 başarı elde etmişlerdir.
Diğer Deneyler
İsrail-Fransız gazetesinin yayınladığı araştırmalardan sonra biraz daha eğlenceli replika deney girişimleri yaşanmıştır, ancak bunlar hakkında burada kesin bir sonuca varmak mümkün değil.
Fransız gazetesi Slate, okuyucularıyla yüz-isim etkisini araştırmak istediğinde bir anket çalışması başlatmıştır, ancak anketin sonuçlarına ulaşılamamıştır. Ek olarak Berkeley'deki California Üniversitesi'nden bir profesör, 106 öğrencisi ve alanındaki erkek öğretim üyelerinin yüzleriyle isim-yüz etkisini araştırmaya çalıştı. Sonuçları bu yazı için paylaşmıştı, ancak araştırmanın "eğlence amaçlı" yapıldığını söyledi. Araştırmada her fotoğraf için kullanılan ve 16 isimden oluşan bir ortak listenin olduğu, ayrıca her yüzün bir isimle eşleşme zorunluluğu olmadığı belirtilmiş. Böyle bir durumda şans yüzdesini hesaplamak da zorlaşıyor. Ayrıca İsrail-Fransız araştırmasından farklı olarak katılımcılara gösterilen fotoğraflarda bulunan kişiler nötr bir ifadede değil; kimi zaman gülümsüyor, kimi zaman ise diğer duyguları belli oluyor ve bazı fotoğraflarda kişilerin kıyafetleri de görünüyor. Böyle birçok faktörün dahil olduğu bir araştırmada yüz-isim etkisini araştırmak zor, çünkü karara etki edebilecek çok sayıda faktör var.
Yüz-isim etkisini ele alan araştırmada büyük sınırlar var, mesela tespit aşamasındaki adayların ve gördükleri fotoğraflardaki kişilerin çoğu yirmili yaşlarda. Peki yaşlı yetişkinler isimlerine benzemiyor mu? Orta yaşlı insanlar bu isim-yüz etkisi araştırmalarında daha iyi performans gösterebilirler mi? Gelecekteki araştırmalar bunu bize söyleyebilir.
Ancak yüz-isim etkisi bir gerçek ise (eğer çoğumuz yetişkinliğe ulaşana kadar nasıl görünmemiz gerektiğine dair kültürel ama ayırt edilebilir davranışlara maruz kalıyorsak), bu Dorian Gray olgusunun olağanüstü bir örneği olacaktır. Bu halde İsrail-Fransız gazetesinin yazarlarından birinin dediği doğru olabilir:
Yüzümüz adeta denizin bir taşı yıllar içerisinde aşındırması gibi yıllar içerisinde zamanla yontulmuştur.
Özetle, küçük dokunuşlarla kültürümüzde paylaşılan bazı soyut arketiplere uyacak şekilde görünümümüzü değiştiriyor olabiliriz. Yüzlerimizin ebeveynlerimizin bize koyduğu isimlere doğru gelişimini ve arketipe giderek benzeyişini ele alan daha derin ve bilimsel araştırmaları sabırsızlıkla bekliyoruz!
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 6
- 4
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: McGill | Arşiv Bağlantısı
- ^ Zwebner, Y., Sellier, A.-L., Rosenfeld, N., Goldenberg, J., & Mayo, R., et al. We Look Like Our Names: The Manifestation Of Name Stereotypes In Facial Appearance.. Alındığı Tarih: 21 Mart 2024. Alındığı Yer: Psycnet | Arşiv Bağlantısı
- H. P. Insights. The Importance Of Being Ernest: How Your First Name Can Shape Your Face. (8 Haziran 2017). Alındığı Tarih: 21 Mart 2024. Alındığı Yer: Forbes | Arşiv Bağlantısı
- Jashn. Journal Of Articles In Support Of The Null Hypothesis. Alındığı Tarih: 21 Mart 2024. Alındığı Yer: Jasnh | Arşiv Bağlantısı
- Aleksandra Ćwiek. (2021). The Bouba/Kiki Effect Is Robust Across Cultures And Writing Systems. RoyalSocietyPublishing. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. S. S. Kramer, et al. Do People’s First Names Match Their Faces?. Alındığı Tarih: 9 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Journal of Articles in Support of the Null Hypothesis | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 15:00:36 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/17210
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in McGill. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.