Yurtçu Kurumu Nedir? Tarihsel Olarak Nasıl Gelişmiştir? Göçebe ve Yerleşik Türkler İçin Önemi Nedir?
"Yurt" kelimesi, Orhun Abidelerinde, tespit edebildiğimiz kadarıyla iki yerde geçmektedir. Bunlardan birincisi Kültigin anıtının Kuzey yüzünün 9. satırında bulunur ve kavram şu şekilde geçer:[1]
Öksüz atına binip dokuz eri mızrakladı, merkezi vermedi. Annem hatun ve analarım, ablalarım, gelinlerim, prenseslerim, bunca yaşayanlar cariye olacaktı, ölenler yurtta yolda yatacaktınız.
İkincisi ise, Tonyukuk anıtının Doğu yüzünün 5. satırında şöyle geçer:[1]
Şantung şehrine, denize ulaştırdım. Yirmi üç şehri zapt etti. Uykusunu burada terk edip, yurtta yatıp kalırdı. Çin Kağanı düşmanımız idi. On Ok Kağanı düşmanımız idi.
Bu örneklerden anladığımız kadarıyla yurt kelimesi; "hâkim olunan toprak, bölge" anlamında kullanılmıştır.
Çeşitli sözlüklerde yurt kelimesinin karşılığı olarak şunlar geçmektedir:
- Harabe halindeki eski yerleşimler.[2]
- Yer, memleket, mesken, ikametgah.[3]
- Terk edilmiş kamp yeri.[4]
- Terk edilmiş çadır yeri.[5]
Anlaşıldığı kadarıyla kelimenin anlamı bir hayli geniştir. Bu genişliği Bahaeddin Ögel şu şekilde açıklar:[6]
Türklerde yurt anlayışı çok geniştir. Çadırdan veya evden (eb) başlar, devletin sınırlarına kadar uzanır, bazen de dünyayı içine alır.
Tahmin edilebileceği üzere coğrafi, siyasi, askeri ve ekonomik olmak üzere bu genişliği etkileyebilecek birçok unsur bulunmaktadır.
Bunun yanı sıra zaman zaman yurt ve ülke kelimeleri birbirlerinin muadili olarak görülür. Bu iki kelimenin ayrımını İbrahim Kafesoğlu şu şekilde yapar:[7]
Ülke, her müstakil devletin hak ve yetkilerini mutlak şekilde kullanabildiği belirli coğrafi sahaya denir… Eski Türklerde ülkeye ‘uluş’ dendiği (uluş, bodun) ve yurt sözünün daha çok ‘vatan’ manasına geldiği anlaşılmaktadır.
Bazı Türk toplulukları her ne kadar göçebe hayat tarzını seçmiş veya seçmek zorunda kalmış olsalar da yılın belirli dönemlerinde yaptıkları göçün hareket yolları ve göç ettikleri bölgeler rastgele olmayıp, nesiller boyu kullanılan alanlar olduğu düşünülür. Ancak bu alanların kuraklık veya kıtlık gibi doğal afetler neticesinde değişebileceğini de göz önünde bulundurmalıyız. Bir nevi göçebenin "mülkiyeti" olarak da anlaşılabilen bu bölgeleri Tuncer Baykara yurt olarak kabul eder:[8]
Yurt, Türk'ün evinin bulunduğu yerdir. Şu halde Türk evinin zemini ve toprağa temas ettiği yer, 'yurt' demektir. Türk, evini mevsimlik de olsa, her zaman gelip kendi yurduna kurardı. Onun yeri yurdu bellidir demek ki kesin gerçek olup, buraya başka bir kimse gelip de evini kuramazdı.
Alıntıdan anlaşılabileceği üzere, göçebe Türklerin zamanı geldiğinde göçüp yerleştikleri bölgeler, önceden bilinen veya kararlaştırılan yerlerdir. Togan’a göre, göçülen yerlerin hudutları, destanlarda olduğu gibi efsanevi cetler ve hükümdarlar tarafından belirlenmiştir. Örnek olarak, Reşideddin’in Oğuz Destanı'nda Oğuz uruklarının hudutları gösterilirken sayılan yaylak ve kışlak yerleri gösterilebilir.[9]
Yurdun sınırları, yeri ve taksim edilmesi konusunda Osman Turan şunları söyler:[10]
Her boy ve kabilenin, kışın alçak ve yazın yüksek olmak üzere, kendine mahsus ve atadan kalma yurtları vardı. Her boy veya oymağa ait yurdun hududunu diğer kabile yurtlarının hudutları teşkil ediyordu. Bu suretle bütün kışlak ve yaylalar kabileler arasında taksim edilmişti.
Turan, 13. asırdaki bir seyyahtan örnek vererek Tuna'dan Uzak Şark'a kadar bütün ovaların, yaylaların ve bozkırların Türk göçebeleri arasında bölündüğünü söyler. Bu durumun Göktürkler zamanında da benzer olduğu düşünülür. VI. asırda kaleme alınmış Çin sülalesi vakayinameleri, Türklerin göçebe olmalarına rağmen her kabilenin kendilerine ait bir arazisi olduğundan bahseder.[10]
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Tahmin edilebileceği üzere, göçebelerin kendi aralarındaki taksimat üzerinde yerleşik toplumların olumlu bir müdahalesi bulunmadığı gibi haberlerinin de olup olmadığı şüphelidir. Bu durum ise göçebeler ve yerleşikler arasında sık sık çatışmalara yol açmaktaydı.
Önceden belirlenmiş yerlere göç etme pratiğinin eski zamanlara kadar uzandığını Zeki Velidi Togan şu şekilde açıklar:[9]
Türk boylarının en eski zamanlardan beri muayyen arazi sahalarını mülk olarak işgal etmeleri, daha Hunlar zamanına ait Çin kayıtlarında gösterilmiştir.
Yurt kelimesine ise şöyle bir mana verir:[9]
… yurt, uruğun yahut askeri kıtanın hayat ve iaşe sahası; makam, yurdun yaylak ve kışlak yerlerinde muayyen durak yerleri…
Bu tanım bazı sözlükler tarafından desteklenir:[5]
Karargâh ve Yörüklerin yazın veya kışın oturdukları yer.
1500-1785 yılları arasında Türkistan sahasında yurt terimi hem hanın ikametgâhı hem de ülkesinin genişliği anlamında kullanılmaktaydı. XVI. yüzyılda, Cengiz’in yurt geleneği Şibani Han (1501-10) ile halefleri Köşküncü (1512-30) ve Ebu Said b. Köşküncü’nün (1530-33) yurdu Semerkant idi. Hanlık Şibani’nin yeğeni Şah Budaklı Ubeydullah’a (1533-40) geçtiğinde başkent onun yurdu olan Buhara yapıldı.[11] Örneklerden anlaşıldığı üzere han merkezli bir yurt tanımlaması görülmektedir. Bu tanımın benzerini “orda” kelimesinde rastlamaktayız. İsenbike Togan bu konuda şunları söyler:[12]
Bugünkü ordu kelimesinin geldiği 'orda', han, kağan, hatun ve ileri gelen kişilere mahsus karargâhlardır. Batı dillerine 'horde' olarak geçen aynı kelime güruh anlamına gelir.
Osmanlı sahasında Yurtluk-Ocaklık verilme hadisesi, Osmanlıların yurt kelimesinden ne anladığı konusunda bir ipucu verebilir. Yurtluk-Ocaklık, bir yerin gelirinin bir kimseye tevcihi yerine kullanılan bir tabirdir. Yurtluk sadece kayd-ı hayat (ömür boyunca) şartıyla verildiği halde yurtluk ve ocaklık babadan oğula geçecek şekilde de verilebilir.
Ancak bir kimseye bahsedildiği üzere yer verildiğinde, o kişi o yerin sahibi olamazdı. Sahibi olmadığı gibi aynı zamanda araziyi satamaz, bağışlayamaz veya vakfedemezdi. Sadece kendisine verilen yerin vergisini gelir olarak toplayabilirdi.[13]
Yurt kelimesi ve bu kelimenin taşıdığı bazı anlamlar Türk mitolojisine de yansımıştır. Örneğin sözlükte yurt kelimesinin 17. anlamı olarak "göçebe Türklerin oturduğu çadır" ifadesi geçmektedir.[5] Çadır kelimesi için Doerfer "çadır, bez, peçe, kumaş" anlamlarını verir.[14] Bununla ilişkili olarak Yaşar Çoruhlu çadır ve yurt kelimelerini şu şekilde kullanır:[15]
… Kubbeli bir çadıra (yurt) benzetilen gökyüzünün ortasındaki bu yıldız (kutup yıldızı), çadırın ana direğinin yurdun kubbesini tuttuğu gibi gök kubbeyi tutar. Gök Tanrının sanat tarihindeki tasvirleri daha çok simgeseldir. Bunun güzel bir örneği, Orta Asya’da “ak öy” ya da “boz öy” olarak adlandırılan yurt denilen çadırlardır.
Bu örneklere ek olarak kâinatın otağ şeklinde düşünüldüğü (Uygur metninde) de bilinmektedir.[16] Orta Asya’da olduğu gibi günümüzde de Anadolu’nun bazı bölgelerinde insanların "yurd" denilen çadırlarda yaşaması görülen bir faaliyettir.[17]
Yurtçu kurumunu Reşideddin Oğuznamesi'nde görmekteyiz:[18]
Böyle müşavir şahsiyetler arasında ilk zikredilebilecek olan Oğuz Han’ın kendi 'Yurtçı'sı olan Kara-sülük ve babası Yuşı Hoca’dır. Oğuz Destanı’nın Uygurca variantında ise bu hâkim şahsiyete 'Uluğ Türk' denmektedir.
Yurtçu kelimesi sözlükte, konakçı yani kervanın geçeceği yeri belirleyen kişi aynı zamanda “yerçi” kelimesine karşılık gelerek de seyahat eden kimse, gezgin, seyyah ve yolcu anlamında da kullanılır.[4], [5]
Yurtçu; yazlık ve kışlık konup göçmelerde ve seferlerde hükümdarın, hatunlarının, emirlerinin kısaca devlet ricalinin çadırlarının kurulacağı yeri tayin etmek ile görevli olan memura verilen isimdir.[19] Bir diğer anlamı da yurt kuran olan bu memur, göçebe hayat tarzına mensup Türkler’in göçlerinde ve akın veyahut hareket halindeki ordularda çok önemli bir yer tuttuğu düşünülebilir.[6]
Yurtçu'nun Görevleri ve Önemi
Yurtçu kurumunun önemi daha çok savaş ve göç zamanlarında kendisini hissettirmektedir. Yurtçu; ordunun konağını, yaylak ve kışlağını, yolda gidilirken kafilenin duracağı sulak ve otlak yerleri, aşiretlerin kondukları mevkileri, tehlikeli ve su basma ihtimalinin olduğu bölgeleri tayin eder.
Bunların yanı sıra yurtçu, şehzadelerle birlikte dört ulus emirinin çadırını, hükümdarın bargâhının (sultan çadırı, yüksek divan) sağına, vezir ve divan ricalinin ise soluna kondururdu.[19] Konacak grubun büyüklüğünün yanında hangi vesile ile konulduğu da konulacak yeri etkileyen unsurlardandır.[20] Ek olarak yurtçu bu konaklama yeri bilgilerini gizli tutar, hükümdar ve mezkûr devlet erkânının konaklarının başkalarınca bilinmesine engel olurdu.[21]
Yukarıda sayılan görevlerinden anlaşıldığı kadarıyla, yurtçu vazifesinde olan bir kişinin; coğrafi ve iklim bilgisinin bir hayli geniş olduğunu düşünebiliriz. Buna ek olarak Yurtçu'nun devlet adamlarının veya boy beylerinin hiyerarşideki konumlarına da vakıf olması beklenir. Bu konu orun-mevki ile ilişkilidir ve herhangi bir çatışma veya anlaşmazlık çıkmaması için hangi beyin nerede ve kimin yanında oturacağı kesin kurallar ile belirlenmiştir.[22]
Yurtçu kavramını Reşideddin Oğuznamesinde görmekteyiz. Oğuzname’deki anlatıya göre, Oğuz Kağan dünya fethine girişirken yaşlıların savaşa katılmamaları konusunda bir buyruk çıkartır. Yuşı Hoca ismindeki bir ihtiyar, oğlu Kara Sülük’ün yardımıyla gizlice orduya katılır. Sefer esnasında Kara Sülük babasının tavsiyeleriyle birlikte Oğuz Kağan’ın ordusunun su bulma müşkülünü çözer.
Oğuz Kağan, Kara Sülük’e çok bağışlarda bulunur ve onu bütün ulusun “yurtçı”sı ilan eder.[18] Oğuz Kağan sefer esnasında Yurtçu'ya tabi olur. Geçilmesi çetin bir bölgeye geldiklerinde ise yurtçusu olan Kara Sülük’e “bizi buraya sen getirdin” diyerek, orduyu bu bölgeden çıkartmasını ister.[18]
Verilen destan örneğinden anlaşıldığı kadarıyla, Kağan bütün ordusunu yurtçunun tayin ettiği istikamette götürmüştür. Bu durum ise belli dönemlerde (savaş, göç vs.) yurtçu kurumunun öneminin had safhada olduğuna delalet edebilir. Destanda Kara Sülük’ün su bulamama müşkülünü çözerek yurtçu tayin edilmesi de manidar gözükmektedir. Bir nevi ordunun lojistik ihtiyacını karşılayan yurtçunun başlatılan seferin devamı için hayati bir görevde olduğu düşünülebilir. Buna ek olarak, yurtçuluk büyük bir meslek ve geniş bir bilgi ile görgü isteyen bir işti.[6]
Yukarıdaki destan anlatısında Oğuz Kağan’ın yurtçuyu bizzat kendisinin ataması, yurtçu olacak kişiyi kimin atadığı konusunda, genel bir çıkarım yapamamamıza rağmen yine de, bir ipucu vermektedir. Buna ek olarak yurtçu kurumunun personelleri konusunda da Kara Sülük ile hem babası hem de danışmanı olarak Yuşı Hoca’yı söyleyebiliriz. Ancak bu örneğin bir destan anlatısı olduğunu ve diğer kaynaklar ile karşılaştırma yapılmadan kullanılmasının sakıncalı olduğunu da göz önünde tutmalıyız. Aynı zamanda Şecere-i Terakime’de Oğuz Han’ın kumalardan olan altı oğlunun ismi sayılırken “Yurtçı” ismi geçmektedir.[23]
Yurtçu kurumuna bazı tarihi metinlerde de rastlamaktayız. Farsça hanedan şeceresi olarak düzenlenen Mu’izzü’l Ensab’da Uluğbey’in maiyeti arasında görülen “yurtciyan” kurumu vardır.[20] Aynı zamanda Mirza Şahruh (ö.1447) ve Hüseyin Baykara (ö. 1506)’nın maiyeti arasında da görülmektedir.[24]
Her kurum da doğal olarak karşılanabileceği gibi Yurtçu kurumunun da zaman ile değişip dönüştüğü düşünülmektedir. Bu konuyu Ögel şu şekilde açıklar:[24]
…Sonradan ordu yerleri için çadır kuran ustalara da yurtçu denmiştir. Ancak Caca Bey vakfiyesinde, Türkçe yurtçu karşılığı olan Moğolca nutukçı da Anadolu’daki iskân işleriyle uğraşan kişi anlamında kullanılıyordu.
Osmanlı sahasında yurtçunun görevini "çadır mehter başı" adı verilen bir görevli yapmaktadır. Bu görevli, padişahın çadırlarını kurup kaldıran, muhafaza eden çadır mehterlerinin amiri konumundadır. Çadır mehterleri ise, yukarıda söylenen görevleri yerine getiren kimselerdir. Sefer zamanında çadır mehterleri ikiye ayrılır, bir kısmı önden giderek kurulacak menzili belirleyip otağ-ı hümayunu kurarlardı.[25]
Yurtçu’nun önemi hakkında Ögel şunları söyler:[6]
Yurt başçısı ve beyi bulunmayan bir yurt düşünülemezdi. Yurt küçük de olsa başta lider vasfında hiç olmazsa bir aile reisi bulunurdu. Yani “yurdun beyi dışında yurt işlerini düzenleyen bir kişi de vardı.
Biz bu alıntıdan teşkilatlanma konusuna önem veren ve bu konuda zorlanmayan bozkırlı toplumlarını görmekteyiz.
Sonuç
Anlaşıldığı kadarıyla yurt kelimesinin kullanılan birden fazla anlamı vardır. Bunlardan en sık kullanılanları yerleşim yeri (yaylak ve kışlak), çadır ve karargâhtır. Aynı zamanda bu kelimelerin birbirlerine yakın anlamlı olmaları nedeniyle muadil kelimeler olarak kullanıldığı da olmuş olabilir. Bu anlamların ve çeşitliliğinin zaman ve coğrafya bağlamında değişiklik gösterdiğini tahmin edebiliriz. Buna ek olarak insanların yaşam tarzlarının (göçebe-yerleşik) da bu değişiklikte paylarının olduğunu söyleyebiliriz.
Yurtçu’nun savaş ve göç zamanlarında göç güzergâhları ve konaklama yerleri ve düzenleri ile ilgili görevleri göz önüne alınarak, coğrafya, iklim ve makam-mevki gibi bürokratik konularda belirli düzeyde bilgisinin olduğunu söyleyebiliriz. Birçok müessese gibi yurtçuluk müessesesinin de tecrübeden gelen bilgiye dayanarak babadan oğula geçtiğini kesin bir kanıya varamamakla birlikte tahmin edebiliriz.
İnsanların ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulan müesseselerin, bu ihtiyaçlar ortadan kalktığında etkisini yitirdiğini ancak ortadan kalkmasının çok güç olduğunu varsayabiliriz. Yurtçu müessesesi de bu kabildendir. Yaptığı işler göz önünde bulundurulursa, göçebe hayat tarzını benimsemiş topluluklar için nispeten daha elzem olduğunu görebiliriz.
Ancak bu durum yurtçu kurumunun yerleşik topluluklarda görülmediği anlamına da gelmez. İşlev değiştirerek veyahut farklı bir isim altında mezkûr (ismi geçen) kuruma rastlayabiliriz. Bu yeni kurumun izini sürebilmek ise, giriş de bahsedildiği gibi müessese çalışmalarının zorluklarından bir tanesidir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 8
- 5
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ a b M. Ergin. (2017). Orhun Abideleri. Yayınevi: Boğaziçi Yayınları. sf: 103.
- ^ K. Mahmud. (2021). Divanü Lugati't Türk. Yayınevi: Salon Yayınları. sf: 707.
- ^ Ş. Sami. (2016). Kamus-I Türki. Yayınevi: Nadir Eserler Kitaplığı. sf: 1558.
- ^ a b S. G. Clauson. (1972). Dictioary Of Pre-Thirteen Century Turkish. Yayınevi: Oxford University Press. sf: 958.
- ^ a b c d Y. Çağbayır. (2017). Ötüken Türkçe Sözlük. Yayınevi: Ötüken Neşriyat. sf: 5388.
- ^ a b c d B. Ögel. (2017). Türklerde Devlet Anlayışı. Yayınevi: Ötüken Neşriyat. sf: 164.
- ^ İ. Kafesoğlu. (2018). Türk Milli Kültürü. Yayınevi: Ötüken Neşriyat. sf: 227.
- ^ T. Baykara. (2001). Türk Kültür Tarihine Bakışlar. Yayınevi: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları. sf: 75.
- ^ a b c Z. V. Togan. (2020). Umumi Türk Tarihine Giriş I - En Eski Devirlerden 16. Asra Kadar. Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. sf: 417.
- ^ a b O. Turan. (2020). Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi. Yayınevi: Ötüken Neşriyat. sf: 137.
- ^ N. D. Cosmo, et al. (2022). İç Asya Tarihi Cengizliler Çağı. Yayınevi: Kronik Kitap. sf: 430-31.
- ^ İ. Togan. (2009). Nereden Bakıyorum: Derenin İçinden Mi, Pencereden Mi?. NTV Tarih, sf: 106. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Z. Pakalın. (1993). Osmanlı Tarihi Terimleri Ve Deyimleri Sözlüğü Iii. Yayınevi: Milli Eğitim Basımevi. sf: 639.
- ^ G. Doerfer. (1967). Türkische Und Mongolische Elemente Im Neupersischen. Yayınevi: Franz Steiner Verlag GMBH. sf: 16.
- ^ Y. Çoruhlu. (2020). Türk Mitolojisinin Ana Hatları. Yayınevi: Ötüken Neşriyat. sf: 36.
- ^ E. Esin. (2001). Türk Kozmolojisine Giriş. Yayınevi: Kabalcı Yayınevi. sf: 40.
- ^ M. Kütükoğlu. (2018). Osmanlı’nın Sosyo-Kültürel Ve İktisadi Yapısı. Yayınevi: Türk Tarih Kurumu. sf: 10.
- ^ a b c Z. V. Togan. (1972). Oğuz Destanı Reşideddin Oğuznamesi, Tercüme Ve Tahlili. Yayınevi: Kayı Yayınları. sf: 188.
- ^ a b İ. H. Uzunçarşılı. (1988). Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal. Yayınevi: Türk Tarih Kurumu. sf: 186.
- ^ a b H. Alan. (2006). Timurlularda Hükümdar Ve Ailesi. Yayınevi: Globus Dünya Basımevi. sf: 71-2.
- ^ M. Uyar. (2020). İlhanlı (İran Moğolları) Devleti’nin Askeri Teşkilatı. Yayınevi: Türk Tarih Kurumu. sf: 137.
- ^ A. İnan. (2020). Makaleler Ve İncelemeler Cilt 1. Yayınevi: Türk Tarih Kurumu. sf: 241.
- ^ E. G. Bahadırhan. (2021). Şecere-I Terakime Türklerin Soy Kütüğü. Yayınevi: Ötüken Neşriyat. sf: 74-5.
- ^ a b H. Alan. (2022). Muizzü’l-Ensab’ın Timurlu Teşkilat Tarihi Bakımından Değeri. Belleten, sf: 527-546. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Z. Pakalın. (1993). Osmanlı Tarihi Terimleri Ve Deyimleri Sözlüğü I. Yayınevi: Milli Eğitim Basımevi. sf: 320.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 03/12/2024 20:57:46 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13674
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.