Viktoryen Dönem'de Ölü Fotoğrafçılığı: 19. Yüzyılda İnsanlar Neden Ölülerle Fotoğraf Çektiriyordu?
Tarihin en ilgi çekici dönemlerinden biri olan Viktoryen Dönem'de (1837-1901), Dagerreyotipi adı verilen fotoğrafçılık tekniğinin geliştirilmesi sayesinde, fotoğraf sanatı doğmuştur. Pratik olarak fotoğraf çekimini ilk defa mümkün kılan bu yöntem sonrasında, insanların bu teknolojiye verdikleri tepki de bir "garip" olmuştur. O dönemde çok sayıda insan, ölen yakınlarının da karede yer aldığı fotoğraflar çektirmişlerdir.
Özellikle de çocuk ölümlerinin çok yüksek olduğu ve ortalama ömrün 35 sene kadar olduğu bu dönemde, birçok insanın yakınlarıyla olan hatıralarını ölümsüzleştirdiğini görmekteyiz, özellikle de ölen çocuklarıyla... İşte insanlığın garip kültürel gelişimlerinin bir ürünü olarak, bu ürkütücü fotoğraflardan bazıları...
Viktoryen Dönem'de Ölü Fotoğrafçılığı
“Madde kaybolmadan evvel gölgeyi sakla”.
O dönemin fotoğrafçılarının, Louis Daguerre'in 1839'da dagerreyotipi (Fr: "Daguerréotype") isimli fotoğrafik görüntü elde etme yöntemini ilan etmesinden kısa bir süre sonra popülerleşen ve rahatsız edici olabilen bu sloganı, Viktoryen Dönemin gerçekliğini yansıtır. Antibiyotiklerin keşfinden önceki, bebek ölümlerinin arttığı ve İç Savaş'ın şiddetlendiği bir çağda ABD'de ölüm, yadsınamaz bir varlıktı. Ölüleri anma seremonilerinin önemli bir parçası da ölüm sonrası fotoğraf çekmekti.
Ölüm sonrası fotoğrafçılık; zengin Avrupalıların (ve Amerikalıların) ölü aile üyelerini, ölümle ilgili birçok sembol, renk ve jestle birlikte tasvir ettikleri ölüm-sonrası portre sanatından evrimleşti. Fotoğraflardaki insanlar (ki bunlar genellikle çocuklardı), makul derecede sağlıklı görünse de; ölü bir kuş, kesilmiş kordon, sarkık çiçekler veya üç parmaklı kutsama işareti (kutsal üçlü referans; dini inanışa göre amen veyahut kutsama için yapılan hareket, Türkçede "takdis işareti" olarak da bilinir) çoğu zaman bireyin ölü olduğunun göstergesiydi. 18. ve 19. yüzyılların başlarında popüler olan bu tür görüntüler, uzun zaman boyunca sevilenlerin anılarını hatırlatmakla görevlendirildi.
Fakat 1840'lara gelindiğinde, anı fotoğraflarının üretimi, sanatçıların stüdyosundan fotoğraf stüdyolarına geçmeye başladı ve bu süreçte uygulama daha "demokratik" bir hal aldı. Şöyle ki: Ölü ya da diri fark etmeksizin, sevdiklerinin fotoğraflarına sahip olabilecek kişiler artık sadece zenginler değildi.
Fotoğraf stüdyoları 1850'lerde ülke çapında yayıldı ve ölüm sonrası fotoğrafçılığı birkaç on yıl sonra zirvesine ulaştı. O dönemde çizimler yüklü miktarda paraya mal oluyordu, dagerreyotipler ise genellikle lüks ürün olarak görülüyordu; ambrotipler (kağıt üzerine baskı gibi olan fotoğraflar, İngiltere) ve tintipler (Melainotip veya Ferrotip, ince bir tabaka üzerine yapılmış olan fotoğraflar) diğer görsel ürünlere nazaran bazen sadece birkaç sente satılabiliyordu!
Viktoryen Dönem'de yaşayan insanlar için ölüm sonrası fotoğraf, kapsamlı bir yas töreninin sadece bir kısmıydı. Çoğu zaman evi ve bedeni olabildiğince çok siyahla örtmenin yanı sıra, cesedi yıkamak, izlemek ve mezarlığa eşlik etmek gibi daha samimi eylemler içeriyordu.
Erken dönem fotoğraflara bazen “anılarla aynalar” deniyordu ve Viktoryen Dönem insanları, ölülerin fotoğrafını bir aile üyesinin hatırasını korumanın bir yolu olarak görüyorlardı. Ölülerin fotoğrafları, hatıra olarak tutuldu, evlerde sergilendi, arkadaşlara ve akrabalara gönderildi, dolapların içine koyuldu, hatta cep aynası olarak taşındı.
Ne var ki ölüleri fotoğraflamak zor bir işti ve fotoğrafçının stüdyosunda veya ölen kişinin evinde ceset, sahne donanımı ve ekipmanların dikkatli bir şekilde yerleştirilmesi gerekiyordu. Ölüm sonrası fotoğrafların birçoğu yatakta veya tabutta yatan ölüleri gösterse de, ölü çocukları dik tutmak için genellikle annenin kucağına yerleştirilmiştir (bir ebeveynin veya asistanın bulunduğu “gizli anne” portreleri için çeşitli dökümlü kumaşlarla arka fon oluşturulmuş ve sadece bazen başarıyla yansıtılabilmiştir). Yetişkinler bazen sandalyelerde, kitap veya başka bir şey tutarken sahnelenmiş olsalar da genellikle tabutta fotoğraflanırlardı. Fotoğraf çekimlerinden sonra fotoğrafçılar, ölü kişinin bakışlarını daha az boş göstermek veyahut öğrencilerin göz kapaklarını boyamak gibi yollarla, fotoğrafların negatiflerini de manipüle ederlerdi.
Dagerreyotipi fotoğrafçısı Albert Southworth, Philadelphia Photorapher'ın 1873 yılındaki baskısında, ölüm sonrası fotoğrafçılığının zorluğunu şöyle anlatıyor:
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Ölen kişinin arkadaşları, ölünün ağzından bir sıvı gelebilir diye korkarlarsa, ölüyü sanki kusturucu bir ilaç etkisi altında ameliyat edecekmişsiniz gibi ters çevirebilirsiniz. Bunu bir dakikadan daha kısa sürede yapabilirsiniz, her şey dışarı çıkacaktır. Sonrasında ağzını silip yüzünü yıkayabilir ve her şey normalmiş gibi gösterebilirsiniz.
Bugün ölüm sonrası fotoğrafçılık ile ilgili birçok efsane internette ve halk arasında dolaşmakta. New York'taki Obscura Oddities and Antiques'in ortağı ve uzun süredir ölüm sonrası fotoğraf koleksiyoncusu ve satıcısı olan Mike Zohn, bilinen en büyük yanlışlardan birinin, insanların fotoğraf albümlerinin canlı görünen ölü insanların fotoğraflarıyla dolu olduğuna yönelik inanç olduğunu söylüyor. Zohn, Mental Floss’a şöyle anlatıyor:
Viktoryen Dönem'de ölüleri ölü olarak göstermekte hiçbir sıkıntı yaşamadılar, canlı göstermekle uğraşmadılar bunlar tamamen safsata.
Pinterest gibi web siteleri, gerçekte yaşayan insanların sıklıkla ölü olarak etiketlendiği yanlış örneklerle doludur. Hatta onları ayakta tutmak için kullanılan araçların ayrıntılı açıklamalarıyla doludur; ancak böyle bir şey gerçekte yok. Şöyle diyor:
Viktoryen Dönem insanları, ölülere poz verdirme amacıyla ip, tel gibi herhangi bir şey kullanmadılar. Onlar işlem görmüş et parçası değillerdi; sadece ölülerdi ve bu şekilde saygılı davranıldı.
Ölüm sonrası fotoğraf koleksiyoncusu ve Sleeping Beauty II: Grief, Bereavement and the Family in Memorial Photography (American & European Traditions) başlıklı kitabın yazarı meşhur Stanley Burns, problemin bir parçasının, 19. yüzyılın ölülerinin günümüzdeki ölülerden daha sağlıklı gibi gözükmesi olduğunu söylüyor. Günümüzde ömrümüzü uzatan önlemler, Viktoryen Dönem'de bulunmuyordu,ve 19. yüzyılın epidemileri insanları hızlıca öldürüyordu. Burns, şöyle diyor:
Dehidrasyondan veya göze çarpan deri döküntüleri bırakan virüslerden ölen çocuklar ya da kansere veya aşırı yaşlılığa yenik düşmüş yetişkinler dışında dönemin ölüleri genellikle oldukça sağlıklı görünür.
Zohn, Viktoryen Dönem insanlarının ölüm sonrası pozu oluşturmak için poz standları (dik tutmak için kullanılan direk benzeri şeyler) kullandıkları fikrine karşı uyarıyor:
Poz standı, tasarım ve güç açısından günümüzün mikrofon standına benziyor. Ölü bir cesedin ağırlığını taşıyabilmesi mümkün değil. Biriyle bir fotoğraf ve arkasında bir stand görürseniz, o kişinin canlı olduğu kesindir.
Ölüm sonrası fotoğraflarına odaklanan ve Thanatos Arşivini yürüten Jack Mord, poz standları konusunda Zohn'a katılıyor:
İnsanlar fotoğraflarda bu stantların tabanını görüyor ve ölü bir insanı ayakta tutmak için orada olduğunu varsayıyorlar. Ama o standların görevi hiçbir zaman bu olmadı. Temel olarak, bir fotoğrafta bir poz standının tabanını görürseniz, bu fotoğraftaki kişinin ölü değil, hayatta olduğunun bir işaretidir.
Hem Zohn hem de Mord, birçok insanın 19. yüzyılda fotoğrafçılığın ne kadar pahalı olduğu konusunda yanlış bir algıya sahip olduğuna dikkat çekiyor. Zohn şöyle diyor:
Tintipleri beş sentten daha az bir fiyata kolayca alabilirsiniz; bazen daha da ucuza bulabilirsiniz. Aşırı yoksullar dışında neredeyse herkesin alabileceği kadar ucuzdu; ancak bazıları yanlış bir şekilde bunun o kadar pahalı olduğuna inanıyor ki, insanların ömürleri boyunca yalnızca bir fotoğraf çektirebildiklerini ve bunun da ölüm sonrası fotoğraf olduğunu düşünüyorlar.
Ölüm sonrası fotoğraf ilk geliştirildiğinde bu doğru olabilirdi. Ölüm sonrası fotoğrafların ilk zamanlarda sadece bebeklerle yapılmış olabileceği de doğrudur. Fakat bu, genel bir kural değildir.
Bazı ölüm sonrası fotoğrafçılığı ile ilgili kitaplar, ölümü anlayabileceğiniz işaretlerden bahseder: Örneğin ellerdeki şişlik veya renk değişikliğinden ölüyü anlayabilirsiniz. Fakat Zohn bazen bu ipuçlarının yanlış okuyabileceğini söylüyor ve ekliyor:
Birçok fotoğrafta elleri açık renkte ölü insanlar gördüm; tıpkı, yaşayanların elinin koyu renkte gözükebileceği gibi. Bu genellikle ışık ve pozlamadan kaynaklanıyor; ama güneş yanığı gibi bir sebeple de daha koyu gözükebilir.
Zohn, sembollerin (ör: çiçekler, üst üste katlanmış eller, kapalı gözler) daha iyi bir işaret olduğunu söylüyor. Yatakta uzanmış bir yetişkinin yanı başında duran ayakkabılar da bir ölüm sonrası fotoğrafa işaret edebilir. Ve tabii ki de tabutta yatan bir kişinin ölü olma olasılığı da çok yüksektir.
Ölüm sonrası fotoğrafçılık, 1930’ların sonunda Amerika'da büyük oranda sona ermiştir. Sosyal gelenek görenekler, uzun süreli halka açık yas tutmaktan gittikçe uzaklaşmıştır ve ölümler daha medikal hale gelmiştir. Bebek ölümleri ise azalmıştır. Zohn şöyle diyor:
Ölüm sonrası fotoğrafçılığı hiçbir zaman gerçek anlamda son bulmamıştır.
Bugün birçok şirket özel olarak ölü doğan ya da yenidoğan bebeklerin fotoğraflarını çekerek bu geleneği farklı şekilde sürdürüyor ve dünyanın bazı yerlerinde hâlâ bu gelenek devam etmekte.
Şimdilerde birçok Amerikalı, son fotoğraflarının kendilerinin hatırlanmasında kullanılmasını pek istemiyor. Ölüyü zihinlerimizden çıkarmak kolay olabilir; ancak evlerimizde onların anılarını istemeyebiliriz. Viktoryen Dönem'deki insanlar içinse ölüm tuhaf bir şey değildi; son derece sıradan olan ve her zaman var olan bir gerçeklikti. Burns, ölüm sonrası fotoğraf için şöyle yazıyor:
O fotoğraflar, bugünün fotoğrafçısının bir partiyi ya da bir baloyu fotoğraflayacağı aynı özbilinç eksikliği ile çekildi.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 11
- 7
- 4
- 4
- 3
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: Mental Floss | Arşiv Bağlantısı
- J. Reilly. Haunting Photographs Of The Dead Taken In Victorian Age Shows Fad For Relatives Posing Alongside Bodies Of Their Dearly Departed. (22 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 22 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Dailymail | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:57:57 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1494
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Mental Floss. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.