İklim Anlaşmalarında Görünmeyen Yüz: Tarihsel Sorumluluktan Kaçış ve Eşitsiz Yük Paylaşımı
Giriş
İklim Anlaşmalarında Görünmeyen Yüz: Tarihsel Sorumluluktan Kaçış ve Eşitsiz Yük Paylaşımı
Giriş
Nurcan, koğuşun soğuk beton duvarına sırtını dayamış, gözlerini tavana dikmiş, öylece duruyor. Hani bazen insan bir şeye bakar da aslında hiçbir şey görmez ya, işte o halde. Duvarın üstündeki çatlakları ezberlemiş artık. Her gece, uykunun kıyısına gelip de dalmadan önce, o çatlaklarda kayboluyor. Sanki her biri bir yol, her biri dışarıya, evine, çocuklarına uzanan bir patika. Ama değil. Hepsi aynı yere çıkıyor: bu dört duvara.
Nurcan, kırkına yeni basmış, iri yarı, elleri nasırlı bir adam. Yüzünde, gençken hep gülen bir çocuğun izleri var, ama şimdi o izler derin çizgilerle gölgelenmiş. Sakalları uzamış, ağarmaya başlamış. Hapishanenin havası mı, yoksa içindeki ağırlık mı beyazlattı, bilmiyor. Belki de ikisi birden. Üç yıl oldu, suçsuz yere buraya düşeli. Bir yanlışlık, bir karışıklık, bir iftira…
İnsanlık tarihi boyunca, “Tanrı” kavramı hepimizin aklını kurcalayan en büyük sorulardan biri olmuştur. “Tanrı var mı?” sorusu sadece dinin alanına ait bir merak değil; aynı zamanda insan zihninin bilgiyle, bilinmezle kurduğu ilişkinin de bir yansımasıdır. Bilim ilerledikçe, evren hakkındaki bilgilerimiz artsa da, Tanrı fikri hem bireylerin hem de toplumların hayatında varlığını korumaya devam ediyor. Ama belki de Tanrı’yı sadece geleneksel anlamıyla, görünmeyen üstün bir varlık olarak görmek yerine, bir “bilgi biçimi” olarak düşünmek mümkündür. Yani Tanrı’yı, insan aklının cevaplayamadığı sorulara getirdiği kavramsal bir çözüm, anlam arayışımızın merkezinde duran bir yapı gibi görebiliriz.
Bu yazıda, Tanrı’nın yalnızca inanca dayalı bir varlık değil, aynı zamanda insanlığın bilgi eksikliklerini doldurmak için geliştirdiği sistemli bir cevap olabileceği fikri üzerinde duracağız. Bilgi arttıkça, belki de Tanrı kavramı şekil değiştiriyor, hatta bazı durumlarda önemini yitiriyor olabilir. Bu hipotezi, felsefi, kültürel, psikolojik ve bilimsel açılardan tartışacağız. Ancak Tanrı’nın gerçekten var olup olmadığına dair kesin bir sonuca ulaşmayı amaçlamıyoruz; aksine, bu büyük sorunun açık uçlu kalmasını, herkesin farklı bir cevap aramasını istiyoruz.
Bilimsel araştırmalarda, akademik makalelerde ve popüler bilim videolarında sıkça karşımıza çıkan bir kavram: "Işık hızı" — ya da halk arasında daha çok bilinen haliyle "ışık yılı".
Işık, boşlukta saniyede 299.792.458 metre (yaklaşık 300.000 kilometre) yol alır. Bu hızla bir yıl boyunca yol aldığında, yaklaşık 9.5 trilyon kilometrelik bir mesafeyi kat eder. İşte bu mesafe, "1 ışık yılı" olarak tanımlanır. Bu kavram, zamanla değil, aslında uzaklıkla ilgilidir.
19. yüzyılın başlarında, matematik ve bilim dünyası karmaşık hesaplamaları elle yapan insan bilgisayarlarına büyük ölçüde bağımlıydı. Bu dönem, basılı matematiksel tabloların doğruluğu konusunda önemli zorluklarla doluydu. Navigasyon, mühendislik ve astronomi için hayati öneme sahip olan bu tablolar, sık sık hatalar içeriyordu. Örneğin, Dionysius Lardner tarafından yapılan bir çalışmada, rastgele seçilen 40 ciltlik basılı tabloda en az 3,000 hata tespit edilmiştir. Bu tür yanlışlıklar, ünlü bilim insanı Charles Babbage gibi matematikçiler arasında hayal kırıklığına yol açtı.
İnsan hesaplamalarının güvenilmezliği, Babbage'ı mekanizasyon yoluyla bir çözüm aramaya yönlendirdi. 1822 baharında, ilk tasarımının küçük bir çalışma modelini geliştirdi; bu tasarım, Fark Motoru olarak biliniyordu. Bu makine, matematiksel tabloların üretilmesinde yer alan dört aşamayı otomatikleştirmeyi amaçlıyordu: hesaplama, transkripsiyon, dizgi ve düzeltme. Babbage'ın vizyonu, insan hatasını ortadan kaldırmak ve güvenilir sonuçlar üretmekti.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.