Tibet Platosu'nda İnsanlar Gözümüzün Önünde Evrimleşiyor!
Günlük hayatta farkına varmasak da insanlık, genetik yapısını sürekli yeniden şekillendiriyor. Çevreye uyum sağlama ve değişen koşullara adapte olma süreci, nesilden nesile devam eden bir evrimsel yolculuğun parçası aslında.
Evrimsel süreç yalnızca makro düzeyde, yani yüz binlerce yıllık geniş zaman dilimlerinde gerçekleşen büyük ölçekli değişimlerden ibaret değildir. Her nesilde gözlemlenebilen mikroevrimsel değişiklikler de bu sürecin ayrılmaz bir parçasıdır. Evrim popülasyon içindeki genetik varyasyonların nesiller boyunca seçilim baskıları altında yeniden şekillenmesiyle işler. Dolayısıyla, türlerin adaptasyon süreci canlıların soyu devam ettikçe durmaksızın işler ve özellikle çevresel değişiklikler veya ekstrem koşullar altında bu süreç daha belirgin hale gelir.
Bu evrimsel dinamikler, yüksek irtifa gibi ekstrem çevresel koşullarda, insanları uyum sağlamaya yönlendirmektedir. Örneğin; yüksek rakımlara çıkıldığında atmosfer basıncının düşmesi, vücudun solunum yoluyla alabildiği oksijen miktarını azaltır. Oksijen seviyesinin azalması, çoğu bireyde hipoksiye (dokulara yeterli oksijenin taşınamaması durumu) yol açar ve irtifa hastalığına neden olur.[1] Ancak Tibet Platosu gibi deniz seviyesinden binlerce metre yüksekte bulunan yerleşim alanlarında, yerel popülasyonların binlerce yıl boyunca düşük oksijen koşullarına uyum sağladığı gözlemlenmiştir.[2] Örneğin, bu insanlarda yüksek hemoglobin seviyeleri bulunur. Bu da daha fazla oksijen taşıma kapasitesine yol açar. Ancak bu, hemoglobindeki anormal artışlardan ziyade oksijenin daha etkili taşınmasıyla ilişkilidir. Başka bir özellik ise kan damarlarının daha geniş kalma eğilimindedir. Bu genişleme (vazodilatasyon) kanın daha rahat dolaşmasını sağlar ve vücut dokularına daha fazla oksijen taşınmasına yardımcı olur.[3]
Bu adaptasyonları daha iyi anlamak isteyen araştırmacılar, insan evriminde önemli bir gösterge olan üreme başarısına da odaklanmışlardır. Üreme başarısı, bir bireyin doğurduğu canlı bebek sayısını ve bu bebeklerin yaşayıp genetik özellikleri bir sonraki nesle aktarma ihtimallerini ifade etmektedir. Yani, çevreye en iyi uyum sağlamış özelliklere sahip olan bireyler daha fazla hayatta kalan çocuk sahibi olur ve bu uyum özelliklerini sonraki nesillere aktarırlar. Bu döngü; nesiller boyunca sürdüğünde uyum sağlayan özellikler, popülasyonun genetik yapısında kalıcı hale gelir. Tibetli topluluklarda görülen adaptasyonlar da binlerce yıl boyunca yüksek rakımlarda hayatta kalmayı başaran bu genetik özelliklerin nesiller boyunca aktarılması sayesinde ortaya çıkmıştır.[4]
Bu noktada, doğal seçilimin etkisini daha iyi anlamak için, çevresel baskıların insan genetiği üzerindeki etkisine başka örnekler vermek yerinde olacaktır. Örneğin, sıtma hastalığının yaygın olduğu tropikal bölgelerde sıklıkla görülen orak hücre anemisi buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Orak hücre anemisi, kırmızı kan hücrelerinin yapısını değiştirerek sıtmaya neden olan parazitlerin vücutta çoğalmasını engelleyen bir genetik değişimdir. Bu özellik sıtmanın yaygın olduğu bölgelerdeki insanlar için bir tür koruma sağlamaktadır. Ancak sıtmanın yaygın olmadığı bölgelerde bu mutasyonun faydası ortadan kalkmakta, hatta olumsuz etkiler yaratmaktadır. Yine de sıtmanın çok fazla can aldığı bölgelerde bu gene sahip bireyler daha fazla hayatta kalmakta, dolayısıyla doğal seçilim yoluyla bu özellik popülasyon içinde yaygın hâle gelmektedir.
Tibet Platosu'ndaki insanların biyolojik adaptasyonları da benzer bir doğal seçilim sürecinin sonucudur. Tibetli bireylerde gözlemlenen bu adaptasyonlar, vücudun düşük oksijen seviyelerine daha dayanıklı olmasını sağlamakta ve özellikle kanın oksijen taşıma kapasitesini optimize etmektedir. Bu özelliklerin en belirgin sonucu ise daha fazla doğum yapabilen kadınların genetik miraslarını çocuklarına aktarabilmesidir.[5] Bu adaptasyonları geliştiren kadınlar, yüksek oksijen taşıma kapasitesi sayesinde daha sağlıklı doğumlar yapmakta ve bu özellikler de nesilden nesle aktarılmaktadır.
Nepal'in 3.500 metre üzerindeki yüksek rakımlı bölgelerinde yaşayan, yaşları 46 ile 86 arasında değişen 417 kadın üzerinde kapsamlı bir araştırma yürüten araştırmacılar, bu kadınların canlı doğum sayılarının 0 ile 14 arasında değiştiğini, ortalama canlı doğum sayısının ise 5,2 olduğunu kaydetmiştir.[5] Araştırmada, bu kadınların hem genel sağlık durumları hem de spesifik fizyolojik özellikleri detaylı bir şekilde incelenmiştir.
Ölçülen temel parametrelerden biri, dokulara oksijen taşıyan hemoglobin düzeyleridir. İlginç bir biçimde, en fazla doğum yapan kadınlarda hemoglobin seviyelerinin ortalama düzeyde olduğu gözlemlenmiştir. Yani bu seviyeler çok yüksek ya da düşük değil, dengelidir. Bunun yanı sıra, bu kadınların taşıdıkları oksijenin doygunluk oranı oldukça yüksektir. Bu durum; yüksek rakımlarda yaşayan kadınların kan yoğunluğunu artırmadan, dolayısıyla kalbi fazla zorlamadan, hücrelerine yeterli oksijen taşıyabilme yeteneği geliştirdiğine işaret eder. Kan yoğunluğunun artması kalbin üzerine ek bir yük bindirebileceğinden, bu adaptasyon yüksek irtifada sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için son derece önemlidir.
Araştırmayı yürüten araştırmacılar, yüksek rakımlarda yaşayan kadınların en iyi uyum sağladıkları hemoglobin seviyesinin ortalama düzeyde olduğunu keşfetmiştir. Bu seviyeler çok yüksek veya çok düşük olmadığı için vücut için en uygun düzeyi sunar. Ayrıca kanın taşıdığı oksijenin doygunluk oranının yüksek olması da önemli bir avantaj sağlar. Bu sayede vücut, yüksek oksijen taşıma kapasitesine sahip olur. Bu özellikler kadınların daha sağlıklı doğumlar yapabilmelerine katkıda bulunarak üreme başarılarını artırır.
Araştırmada yüksek doğurganlığa sahip kadınlarda akciğerlere kan akış hızının yüksek olduğu ve kalbin sol tarafındaki ventrikülün genişleyerek oksijenli kanın vücuda daha etkin şekilde pompalanabildiği gözlemlenmiştir. Bu anatomik özellikler, düşük oksijen seviyelerine uyum sağlama sürecinde vücudun oksijen taşıma kapasitesini artırmak için gelişmiş genetik uyumların bir parçası olarak değerlendirilir.
Araştırmacılar ayrıca, üreme başarısının sadece biyolojik özelliklere değil, kültürel faktörlere de bağlı olduğunu belirtmektedir. Örneğin, erken yaşta çocuk sahibi olan ve uzun süre evli kalan kadınların daha fazla doğum yapma olasılıklarının yüksek olduğu görülmüştür. Bununla birlikte, üreme başarısında en önemli rolü, bu tür fizyolojik adaptasyonlar oynar. Özellikle daha düşük rakımlarda yaşayan kadınlarınkine benzer fizyolojik özelliklere sahip olan Nepal'deki kadınlarda da üreme başarılarının daha yüksek olduğu bulunmuştur.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Sonuç
Dünya üzerindeki farklı insan toplulukları, yaşadıkları çevre koşullarına bağlı olarak çeşitli adaptasyonlar geliştirmiştir. Örneğin yazımızda ele aldığımız, yüksek dağlarda yaşayan Tibetliler gibi topluluklar, düşük oksijen seviyelerine uyum sağlamak için kan oksijen doygunluğunu artıran fizyolojik özellikler kazanırken; deniz kıyısında ve okyanuslarda yaşayan Bajau halkı ise dalış sırasında daha uzun süre nefeslerini tutmalarına yardımcı olan biyolojik adaptasyonlar geliştirmiştir. Tibetlilerde, düşük oksijenli ortamlarda kalbi zorlamadan oksijen taşıma kapasitesini artıran dengeli hemoglobin seviyeleri ve genişlemiş kan damarları gibi özellikler görülürken; Bajau halkında büyük dalak ve oksijen kullanımını optimize eden genetik özellikler öne çıkar.
Böyle toplulukların hâlâ var olması, evrimin dinamik bir süreç olduğunu ve çevresel baskılar altında insan popülasyonlarının genetik çeşitlilik kazanarak uyum sağladığını gösterir. Bu da bize, doğadan kopmuş modern yaşamlarımızın ötesinde aslında çevremizle birlikte şekillenmiş bir tür olduğumuzu hatırlatır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 20
- 17
- 11
- 6
- 4
- 4
- 3
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- ^ Harvard Health. Altitude Sickness. (5 Aralık 2018). Alındığı Tarih: 26 Ekim 2024. Alındığı Yer: Harvard Health | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. M. Beall. (2007). Two Routes To Functional Adaptation: Tibetan And Andean High-Altitude Natives. Proceedings of the National Academy of Sciences, sf: 8655-8660. doi: 10.1073/pnas.0701985104. | Arşiv Bağlantısı
- ^ T. S. Simonson, et al. (2010). Genetic Evidence For High-Altitude Adaptation In Tibet. American Association for the Advancement of Science (AAAS), sf: 72-75. doi: 10.1126/science.1189406. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. M. Beall. (2006). Andean, Tibetan, And Ethiopian Patterns Of Adaptation To High-Altitude Hypoxia. Integrative and comparative biology, sf: 18-24. doi: 10.1093/icb/icj004. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b S. Ye, et al. (2024). Higher Oxygen Content And Transport Characterize High-Altitude Ethnic Tibetan Women With The Highest Lifetime Reproductive Success. Proceedings of the National Academy of Sciences. doi: 10.1073/pnas.2403309121. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 16:53:27 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/18855
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.