Teknoloji Felsefesi Nedir?
Teknoloji Felsefesinin Cevap Aradığı Bir Soru: Teknoloji Kötü mü?
Teknoloji felsefesi, teknolojinin ne olduğunu ve teknolojinin insanla/doğayla kurduğu iletişimi inceleyen felsefe branşı. Peki teknoloji felsefesi nereden geldi, hangi aşamaları geçti ve en önemlisi, şu an nerede? Hayatımızın dört bir yanını kaplayan teknoloji, felsefe tarihinde nasıl ve ne zaman yer bulmaya başladı? Bu sorulara hızlıca değinelim.
Geçmişe Kısa Bir Yolculuk
Teknoloji felsefesini ilgilendiren soruların ortaya çıkışı sanılanın aksine uzun yıllar öncesine, Antik Yunan felsefesine dayanır. Bu noktada göreceğimiz üzere "teknoloji" dediğimizde işaret ettiğimiz şey, bugün bu kavramın bizde çağrıştırdıklarından çok daha genel bir uğraş ve üretimler kümesine denk geliyor. Antik Yunan’da "technè" dedikleri ve yirminci yüzyıl filozofları tarafından "technique" kavramıyla da ele alınacak olan bu uğraş ve üretim alanı, basitçe insan hayatını kolaylaştıran uğraş ve üretimlerinin genel adı olarak kabul edilebilir.
Democritus'a göre teknoloji, insanın doğayı taklit etmesinden ibaretti. İnsanlık doğayı taklit ediyor, tıpkı kuşlar, kunduzlar veya örümcekler gibi kendine barınaklar inşa ediyor, doğada gördüğü teknikleri kendi amaçları için uyarlıyordu. Aristo'ya göre ise insan bazen doğayı taklit ediyor, bazen de doğanın yarım bıraktığı işleri tamamlıyordu. Bu arada, yapay-doğal ayrımına dair ortaya konan ontolojik tartışmaları bu yazıda dışarda bırakıyoruz;fakat söylemeden geçmiş olmayalım: Hem Aristo felsefesinde hem de güncel analitik teknoloji felsefesinde yapay objeler ontolojisi önemli bir yere sahiptir.
Bu görece ilksel tartışmaları takip eden uzun yıllarda felsefe tarihinin, teknoloji felsefesi açısından çok verimli ilerlediği söylenemez. Aristo etkisinde geçen yüzyılların ardından insanlık, belki de ilk defa teknolojinin kendi sınırlarını aşabileceğini, doğayı yakalayabileceğini ve hatta doğayı geride bırakabileceğini düşündü. Bunun sebebi, elbette simyaydı.
Simyanın iddiası, doğayı o güne kadar hayal dâhi edilemeyecek bir çapta kontrol etmekti. Elbette, eğer bunu başarsaydı, o zaman simya, insanlığın o zamana kadar elde ettiği en büyük teknolojik gelişmeye yol açacaktı. Fakat simyanın ömrü çok uzun olmadı. Sihir, sınırsız kimyasal dönüşüm ve hatta ölümsüzlük iddiasında bulunan bu uğraş, dönemin otoriteleri tarafından büyük tepkilere maruz kaldı ve günümüzdeki bilim sayesinde bildiğimiz üzere, elbette ki iddialarının geçersizliği dolayısıyla başarısızlığa mahkûmdu.
Francis Bacon'ın ütopik romanı Yeni Atlantis ile birlikte insanlık, teknolojiyi ve insanın yaratıcı gücünü ciddiye almaya başlamış, hatta bununla da kalmayıp teknolojik gelişmelere karşın (geçici de olsa) olumlu bir tavrın mümkün olduğunu görmüştü. Makinelerin yaygınlaşmasıyla teknoloji, insan hayatının odağına yerleşmeye başladı.
On dokuzuncu yüzyıl itibariyleyse teknolojinin insanlık için zararlı neticelere ulaştığına dair bir kanaat oluşmaya başladı. Yirminci yüzyıl ise bu tartışmaların –yani teknolojinin ne olduğunu ve insanla teknolojik üretimlerin nasıl ilişkilendiklerini inceleyen felsefi ve toplumsal analizlerin "teknoloji felsefesi" başlığı altında yürütülmeye başlandığı bir dönem oldu.
Teknoloji = Kötü (mü)?
Yirminci yüzyılda çok sayıda düşünür, teknoloji üzerine yazdı, çizdi. Martin Heidegger, Hannah Arendt, Jacques Ellul, Langdon Winner ve Lewis Mumford bu isimlerden en dikkat çekenleri olabilir. Bu düşünürler ve adını buraya sığdıramadığımız niceleri, her ne kadar farklı tarz ve gerekçelerle de olsa, teknolojiye karşı "eleştirel" bir bakış geliştirdiler. Bu figürlerin çoğu, gelişen teknolojinin insan yaşamına o dönemde mevcut veya olası etkileri üzerinden analizler yaptılar. Heidegger gibi isimlerin ise daha felsefi kaygıları vardı. Heidegger özelinde teknolojinin dâhil olduğu problemin kapsamı çok daha geniş ve bu yazının sınırlarını fazlasıyla aşıyor. Fakat merak edenleriniz için ilgili Stanford Felsefe Ansiklopedisi makalesini tavsiye ediyoruz.[1]
Diğer figürlerde ise genel hatlarıyla teknoloji, insan doğasını değiştiren, zayıflatan veya insanı belirleyip tutsaklaştıran bir unsur olarak ortaya çıkıyor. Jacques Ellul'ün bu konudaki görüşlerini etkileyici bir dille anlattığı eski bir belgesel kaydı internette (hem de Türkçe altyazı seçeneğiyle) mevcut:
Ellul, kısaca teknolojinin (onun tabiriyle tekniğin) insan yaşamını belirlediğini, onu özgürleştirme vaadinde bulunmasına karşın tam tersini yaptığını, insanı kısıtlayıp basmakalıp bir yaşam tarzına mahkûm ettiğini düşünüyor. Başka bir deyişle Ellul, bir teknolojik determinist.
Yukarıda paylaştığımız röportajı seyretmeyenler için kısa bir örnek verelim: Teknoloji pek çok şeyi mümkün kıldı, diyor Ellul, ve bunlar bizleri özgürleştirdi deniyor. Araba alıyoruz örneğin, böylece daha rahat gezip dolaşabiliyoruz. Özgürüz yani. Peki, diyor Ellul, neden her sene tatil zamanı geldiğinde birbirinden habersiz yüz binlerce Parisli arabalarına atlayıp özgür iradeleriyle aynı yere, Akdeniz’e doğru hareket ediyor? Bu nasıl bir özgür irade?
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Ellul'ün çok radikal bir noktayı temsil ettiğini belirtmek gerekiyor. Fakat sorduğu sorunun etkileyiciliğini göz ardı etmek de mümkün değil. Ellul'ün bu katı düşüncelerini besleyen dünyada henüz cep telefonu, internet, sosyal medya gibi unsurların bulunmadığını da hatırlamak elzem.
Yirminci yüzyılda Ellul dışında da pek çok düşünür ve sosyal bilimci teknolojinin ve teknolojiyi ilerleten prensiplerin insan yaşamına etkisini tartışıyor. George Ritzer, makineleşmeye ve teknolojik ilerlemeye şekil veren üretim prensiplerinin topluma sirayet ettiğini ve toplumun "McDonaldslaştığını" düşünüyor.[2] Ritzer bunu tüketim toplumuna dair kurduğu analizde ortaya koysa da, McDonaldslaşma kavramı eleştirel teknoloji felsefesinin vurguladığı unsurları çok iyi özetliyor.
Neil Postman ise nesnellik, verimlilik, standardizasyon gibi tekniğe dair prensiplerin toplumu bir teknopoliye sürüklediğini söylüyor.[3] Teknopoli, insanın "insana dair" görülen ve öznellikle, gelenekle ve duygularla özdeşleştirilen yanının artık geri planda kalmaktan ziyade, tamamen görmezden gelindiği, herhangi bir şekilde ciddiye alınmadığı, başka bir deyişle yok edildiği ve toplumun tamamen verimlilik ve üretkenlik odağında varlığını sürdürdüğü bir düzene Postman tarafından verilen isim.
Güncel Felsefe: Aracılık Teorisi
Şimdiye kadar bahsettiğimiz neredeyse her düşünürün ya felsefeci ya sosyal bilimci ya da edebiyatçı olduğunun altını çizmemiz gerekir. Yirmi birinci yüzyıla geldiğimizde hem teknolojiye karşı daha olumlu yaklaşımlar sergileyen hem de teknolojik üretime dair uzmanlığı olan figürler karşımıza çıkıyor.
Tek başına teknoloji felsefesini ele alırsak bugün literatürdeki en görünür teorilerden biri, "mediation theory", yani aracılık teorisi. Teknolojinin aracı işlevi elbette ilk defa ele alınmıyor. Yirminci yüzyılın en popüler sloganlarından biri "ortam, mesajın kendisidir" (İng: "the medium is the message"), aynı zamanda Marshall McLuhan'ın yazdığı kitabın ismi. McLuhan'a göre iletişim araçlarının taşıdığı enformasyondan ziyade, kendi varlıkları toplumu temelden dönüştürüyor.[4] Örneğin, Körfez Savaşı'na dair aldığınız haberden ziyade, bu haberi ve savaşın kendisini televizyondan izliyor olmanız, bu bakış açısıyla sosyolojik olarak çok daha ilgi çekici. Fakat McLuhan’ın yaklaşımı teknoloji felsefesinden ziyade iletişim kuramı çerçevesinde ele alınıyor. Ayrıca, teknoloji felsefesi açısından incelendiği zaman dahi McLuhan’ın yaklaşımı ana akım eleştirel yaklaşıma paralellik gösteriyor. Kısacası, bu açıdan bir yenilik sunmuyor.
Aracılık teorisine geldiğimiz zaman bu durum değişiyor. Felsefeci Don Ihde'nin ortaya attığı ve akabinde felsefeci Peter-Paul Verbeek'in geliştirdiği teknolojik aracılık teorisi, teknolojiyi hem insan ve dış dünya arasındaki bir pencere olarak görüyor, hem de artık insanın dünyayı anlamlandırma şeklini doğrudan etkileyen ve tamamen kullanımıyla anlam bulan bir "netice" olarak ele alıyor. Aracılık teorisinin vurguladığı nokta ise "sorumlu araştırma ve inovasyon". Özellikle teknolojik dizayn söz konusu olduğunda "etik" yaklaşımın önemine işaret ediyor.
Bir önceki yüzyıldan farklı olarak bu teori, teknolojiyi insanı yozlaştıran bir unsur olarak ele almıyor. Dünyayla aramızda tıpkı bir gözlük gibi çalışan teknoloji kendi başına "iyi" veya "kötü" özelliklere sahip değil. Dolayısıyla, uygun şartlarda insan-teknoloji ilişkisi de sorunlu bir ilişki olmayabilir. Örneğin, eğer dizayn etiği ödevini yapar ve tabii ki ciddiye alınırsa teknolojinin insan hayatında olumlu bir unsur olarak var olması gayet mümkün. Hepsinin de ötesinde, aracılık teorisi kapsamında teknoloji, ne insana yabancı ne de insanın doğal alanının dışında kalıyor.
Özetle Verbeek'in teorisi, geçmişteki alternatiflerine kıyasla teknolojiye karşı çok daha kucaklayıcı bir tavır sergiliyor.[5] Bu tavırla birlikte sürekli gelişen ve hayal gücümüzün sınırlarını zorlamaya yaklaşan teknolojiye ayak uydurma konusunda şansının daha yaver gitmesi mümkün.
Sonuç
Sorumlu araştırma ve inovasyon, bilim ve teknoloji etiği gibi konular da bu başlıkla oldukça alakalı. Fakat her biri özel alakayı hak ediyor, dolayısıyla onlara bu yazıda değinmedik. Sonuç olarak teknoloji felsefesinin yirmi birinci yüzyılla birlikte büyük yeniliklere ve derinlikli araştırmalara hazır olduğunu söylemek mümkün gibi görünüyor. Belki de insanlık, son 50 yılın şokunu atlattıktan sonra teknolojiyle kurduğu bağı çok daha derinlikli bir şekilde inceleyebilir. Unutmayalım, on binlerce yıllık geçmişimizde hiçbir zaman bu kadar yoğun, kökten ve hızlı değişimlere maruz kalmadık.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 11
- 5
- 4
- 4
- 4
- 3
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ M. Wheeler. Martin Heidegger. (12 Ekim 2011). Alındığı Yer: Stanford Encyclopedia of Philosophy | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. Ritzer. (2004). The Mcdonaldization Of Society. ISBN: 9780761988120. Yayınevi: Sage.
- ^ N. Postman. (1993). Technopoly: The Surrender Of Culture To Technology. ISBN: 9780679745402. Yayınevi: Vintage.
- ^ M. McLuhan. (2001). The Medium Is The Massage. ISBN: 9781584230700. Yayınevi: Gingko Press.
- ^ Peter-Paul Verbeek. Mediation Theory. (6 Mart 2016). Alındığı Yer: Peter-Paul Verbeek | Arşiv Bağlantısı
- M. Franssen. Philosophy Of Technology. (20 Şubat 2009). Alındığı Yer: Stanford Encyclopedia of Philosophy | Arşiv Bağlantısı
- G. Ritzer. (2013). The Technological Society: Social Theory, Mcdonaldization And The Prosumer. Springer, Dordrecht, sf: 35-47. doi: 10.1007/978-94-007-6658-7_3. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 18/12/2024 17:09:16 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11459
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.