Tek Kişilik Hücre Hapsi: Aşırı İzolasyon Beyni Nasıl Etkiler?
Zalim bir ceza yöntemi olan tek kişilik hücre hapsi, muhtemelen mahkumların beyinlerini küçülterek onlarda fiziksel işkence etkisi yaratıyor!
2018'in kasım ayında bir pazar sabahı Angola Three Hapishanesinde en uzun süre mahkum kaldığı bilinen Robert King, nörobilimcilerden oluşan bir ekibin karşısına çıktı ve tek başına hücre hapsinde geçirdiği 29 yılını anlattı. Şöyle dedi:
Yıkıcı bir deneyim... Üzerinde etkileri oluyor ve bu etkiler, kalıcı.
King, kendisi gibi mahkum olan bir diğer kişinin ölümünden sorumlu tutulup, sonrasında mahkemenin mahkumiyet kararını geri çevirmesi üzerine salıverileli neredeyse 20 yıl oldu. Fakat King, şimdi bile görüşü, hafızası ve açık alanlarda yön bulma ile ilgili sorunlar yaşadığını söylüyor.
King, deneyimini Sinirbilim Cemiyeti (Society for Neuroscience) tarafından düzenlenen 2018 konferansında anlattı. San Diego'da, tıklım tıklım dolu bir salonda, beş uzman ve King, aşırı izolasyonun beyni nasıl etkilediğini tartıştılar.
Yıllar boyunca araştırmacılar, hücre hapsinin psikolojik etkilerini belgeledi - ki bu sonuçlar aksiyete, depresyon ve hatta psikozu içeriyordu. Ama araştırmacılar, beyinde fiziksel bir seviyede neler olduğunu ortaya çıkaran nörolojik etkileri keşfetmeye yeni başladı.
Bu, özellikle “zalim ve sıra dışı ceza”nın hukuki tanımı konusunda mahkemelerde sıklıkla yaşanan zorluklarla mücadele eden hücre hapsi muhalifleri için önemli bir çalışma. Araştırma daha emekleme döneminde, ama şimdiden bütün dünyada çapında olmasa da, mahkemelerde başarı sağlamaya başladı bile! Kasım oturumunu kuran ve yöneten Michael Zigmong, şöyle diyor:
Bağış yapan sponsorluk acentalarını bize para vermeye ikna etmekle çok uğraştık. Muhtemelen bununla 4 yıldır uğraşıyoruz ve hiç başarılı olmadık.
Zigmong, yakınlardaki emekliliğine kadar hayatının neredeyse 50 yılını Pittsburgh Üniversitesi’nde geçirmiş bir nöroloji araştırmacısı ve profesörü. Kariyeri, ağırlıklı olarak Parkinson Hastalığı üzerindeki çalışmalar üzerineydi, fakat 4 yıl kadar önce Zigmond rota değiştirdi ve izolasyon konusuna odaklanmaya başladı.
Bu konu, bazı yönlerden Zigmond’un önceden yaptığı çevresel zenginleştirme (sosyal etkileşim ve zihinsel uyarma) kavramının, beyin fonksiyonu ve direnci üzerindeki rolüne odaklanan araştırmalarının doğal uzantısıydı. Şöyle diyor:
İnsanlar, beynin sinirsel döngüsünün çevresel zenginleştirmenin çeşitlerinden geliştirilmiş olduğunu biliyordu. Bu yüzden aslında "Eğer çevresel zenginleştirme beyni geliştiriyorsa, bunun anlamı 'İzolasyon beyni bozar.' demektir." demek, dilbilimsel bir değişimdi. Şunu söyleyebilirim: Hapishanelerde hücre hapsinin sonuçlarını öğrenmesi gereken insanlar ve sistemler var.
Bu değişim, 6 veya 7 yıl önce Zigmond’un Pittsburgh Üniversitesi’nden iş arkadaşı Jules Lobel tarafından tetiklendi.
Lobel, yakınlarda hücre hapsine kapatılmayı içeren büyük bir dava üstlenmişti. Bu dava, yüzlerce kişinin yıllarını, hatta on yıllarını hücrede geçirdiği devasa bir hapishane olan Pelican Bay Hapishanesi'ndeki mahkumlar tarafından, Kaliforniya eyaletine karşı topluca açılan bir davaydı.
Hücre hapsinde geçen bu yılların zalim ve sıra dışı bir ceza olduğunu kanıtlamaya çalıştı; ama bir sorun vardı: Hem federal yasalar hem de mahkemeler, bir cezanın ABD Anayasasının Sekinci Değişiklik Maddesi (İng: "8th Amendment") altında korunan hakların ihlali kapsamına girmesi için, hasarın psikolojik değil, fiziksel yapılması gerektiğini savunuyordu. Lobel şöyle diyor:
Amerikan yasalarında psikolojik problemlere genellikle fiziksel problemler kadar ağırlık verilmez Bu da beni ve bazı müvekillerimi 'Neden buna nörobilimsel bir bakış açısıyla yaklaşmıyoruz? Bunun fiziksel bir organ olan beyin üzerindeki etkisinin adı nedir?' diye sormaya itti.
Lobel bir grup nörobiliciyi mahkemede uzman tanık olarak listeledi. Hücre hapsinin beyin üzerindeki etkileri üzerine bir araştırma olmamasına rağmen, beynin insanın iyi olması için gereken sosyal etkileşimin önemini ve bu etkileşim ortadan kaybolduğunda oluşan zararı mahkemeye gösterebildiler.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Onun bilgisine göre bu, nörobilimin ilk defa hücre hapsi konulu bir davada kullanılması olarak da tarihe geçmişti. Bu düşünce yöntemi işe yaramış gibi göründü; çünkü Kaliforniya, uzatılmış hücre hapsinde bulunan binlerce mahkumu salarak davayı sonuçlandırdı.
Ama bu dava, aynı zamanda araştırmadaki Michael Zigmond’a hitap eden bir boşluğu da vurgulamış oldu. Yıllar boyunca çevresel zenginleştirmenin beyne etkisi üzerinde çalışmıştı. Bu dava ve gelecekteki potansiyel davalar ise, tam tersi üzerineydi: İzolasyonun beyin üzerindeki etkileri hakkında çalışıyorlardı.
Bunun sonunda Zigmond Jefferson Üniversitesi’nde bir nörobilimci olan ve Zigmond gibi Parkinson hastalığının ve çevresel zenginleştirmenin beyin üzerindeki etkilerini araştırmış Richard Smeyne'in de yardımını istedi. Symeyne, "Bu konuya hiç ilgim yoktu." diyor; ancak Zigmond'un, kendisinin "sosyal vicdanı" konumundaki bir kişi olduğunu da ekliyor:
Onun tutkusu cidden beni buna çeken şey oldu ve şimdi bunu yaparken, beraber çok zaman geçiriyoruz.
Bağışçıların toplanması, çeşitli nedenlerden dolayı zaman aldı. Yasal sektördeki organizasyonlar, fazlasıyla farelere dayalı araştırmalar olması sebebiyle araştırmalarını eleştirdi. Zigmond ve Smeyne de bunun analiz amacıyla insanların üstünde aşırı izolasyon testi yapılmasının veya beynini çıkarmanın etik problemlere yola açacağı gerekçesiyle gerekli olduğunu söyleyerek cevap verdi. Zigmond şöyle anlatıyor:
Aslında bana basitçe "İlgilenmiyoruz." dediler. Yaptığınız şey, hücre hapsinin koşullarıyla tamamen alakasız dediler. Siz laboratuvar hayvanları üstüne çalışıyorsunuz, bizse insanlar hakkında konuşuyoruz; arada hiçbir bağlantı yok dediler.
ABD'nin Ulusal Sağlık Enstitüsü (İng: "National Institute of Health") gibi araştırma kurumları da tekliflerini reddetti. Zigmond şöyle anlatıyor:
Tavırları, sormaya çalıştığınız sorular çok basitçe der gibi. Ve bizim cevabımız da; bak, şu an hapishanelerde bu uzun süreli izolasyonların anatomik ve biyokimyasal sonuçlarını söylenmesi gereken bir sürü kişi ve sistem var.
Araştırma şu 4 temel soruya dayanıyor:
- İzolasyon hangi yollarla beyni etkiliyor?
- Bu değişikliklerin ortaya çıkması için ne kadar zaman gerekiyor?
- Yaş bu sonuçların şiddetini etkiliyor mu?
- Geri döndürülebilir mi?
İki yıl önce Zigmond ve Smeyne ilk iki soruyu cevaplandırmak için tasarlanmış deneyler üstüne çalışmaya başladılar. Zenginleştirilmiş çevrede birkaç nesil fare yetiştirdiler, kafesleri etkileşime girmeleri için başka farelerle, oyuncaklarla ve başka beyin uyarıcı unsurlarla doldurdular. Sonra farelerin bir kısmını tek başlarına, oyuncaksız ve daha küçük kafeslere koydular. Bir ile üç ay arasında değişen sürelerden sonra iki taraftan da fareleri kurban ederek beyinlerini ve özellikle nöronlarını karşılaştırdılar.
Smeyne ve doktora öğrencilerinden birisi, bütün nöronları Sinirbilim Cemiyeti'nin yıllık toplantısından önce tek tek incelemeleriyle sonuçlanan acı verici bir süreç sonucunda çalışmayı tamamladı. O toplantı, Smeyne’in bulgularını paylaştığı yerdi: Farelerin beyinlerinin duyu ve motor bölümlerinde nöronlar 1 ayda %20 ve 3 ayda %25 kadar küçülmüştü.
Smeyne bu bulguların önemli olduklarını söyledi; çünkü bulgular, tek kişilik hücre hapsinin yasa ve mahkemelerin psikolojikten daha önemli bulduğu gerçek, fiziksel bir zarar verdiğini gösteriyordu. Şöyle diyor:
Eğer birisini hapse atar ve kollarının yüzde 20’sini alıp "Bu, seni burada tutmanın doğal bir sonucu" dersek, insanlar sinirlenecektir ve "Bunu yapamazsınız, bu işkence!" diyeceklerdir. Ama insanları bu duruma sokuyoruz ve nöronları, yani beynin yapısal bir parçası, %20 küçülüyor. Bunu dışarıdan göremesek de fiziksel bir hasar yaratıyoruz.
Bu küçülme, aynı zamanda nöronların etkili bir şekilde çalışabilme kapasitesine hasar verdiği için önemli. Smeyne şöyle anlatıyor:
Nöron, basitçe beynin bilgileri ileten hücreleridir. Yani bir hücre daha küçükse, komşularıyla iletişim kurma şansı azalır. Bunun gibi değişiklikler, Robert King ve tek kişilik hücre hapsinde uzun zaman geçiren diğer kişilerde görülen uzun süreli semptomlardan sorumlu olabilir.
Araştırmanın sonraki adımı bu değişikliklerin tersine döndürülüp döndürülemeyeceğini bulmak:
Biz bu nöronlarda kalıcı bir değişikliğe mi sebep oluyoruz, yoksa nöronların normal haline geri dönebilme yetisi var mı? Umarım, umarım kalıcı bir değişikliğe sebep olmuyoruzdur. Çünkü eğer durum öyle olsaydı, bu yaptığımızın fiziksel işkence olduğunu düşünürdüm.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 19
- 14
- 8
- 6
- 4
- 3
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 0
- Çeviri Kaynağı: whyy.org | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:39:24 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9647
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in whyy.org. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.