Nick Bostrom
“Bi' dakika nasıl olabilir ne okuyorum ben anlamıyorum ya neden herkes bundan bahsetmiyor!” serimizin ikinci bölümüne hoş geldiniz.
Nick Bostrom
“Bi' dakika nasıl olabilir ne okuyorum ben anlamıyorum ya neden herkes bundan bahsetmiyor!” serimizin ikinci bölümüne hoş geldiniz.
Vücut geliştirme, vücuttaki kas ve tendonları kademeli bir şekilde artan dirence maruz bırakarak, yani giderek daha ağır yükler altına sokarak, iskelet kaslarının büyüklüğünü ve gücünü arttırmayı hedefleyen bir güç antrenmanıdır.
Çoğu durumda bu gelişmeyi sağlamak için, kütleçekim kuvvetinden faydalanılır: Büyük kütleler, Dünya'ya doğru daha büyük bir kuvvetle çekildiği için, bu kütlenin altına giren veya onu kaldırmaya çalışan kişiler daha büyük bir ağırlık kuvveti hissederler. Bir dambıl veya halterin yaptığı, kişinin kaslarıyla dengelemeye çalışacağı büyük bir kütle (dolayısıyla yere doğru büyük bir ağırlık kuvveti) görevi görmesidir. Düzenli olarak bu tür bir yük altına giren kaslar, burada detaylarını izah ettiğimiz fizyolojik süreçlerden geçerek irileşir ve güçlenirler.
Bizim için en iyi Müzik, Huzurdur.
Yıl 1665, Robert Hook bilinen en küçük canlıları keşfedip onlara “cell” yani ‘hücre’ adını verdi. Yıl 1866, genetiğin babası olarak görülen Gregor Mendel bezelyelerde karakter kalıtımını keşfetti. Yıl 1953, Rosalind Franklin, James Watson ve Francis Crick DNA’nın üç boyutlu çift sarmal yapısını keşfettiler. Yıl 1983, Kary Mullis geliştirdiği PCR (polymerase chain reaction) tekniğiyle moleküler biyolojide yeni bir devir başlattı. Yıl 1996, bilim insanları Dolly adlı hayvanı klonlamayı başardıklarını açıkladılar. Yıl 2007, insan genom projesi başarıyla tamamlandı ve insanın bütün genetik haritası çıkarıldı. Bilim kurgu filmlerinde gördüklerimiz günden güne hayatımıza girmeye başladı ve bilimsel araştırmalar parabolik bir hızla artmaya devam ediyor. Yıl 2013, Londra Kraliyet Hastanesi’nde 30 kişilik bir ekip kök hücrelerden organ üretmeye başladıklarını duyurdu.
1996’da Kuzey Karolina’da bir laboratuvarda ilk idrar torbası üretildiği günden bu yana üretilen doku ve organların karmaşıklığı git gide artmakta. Şu ana kadar 5 hastaya soluk borusu nakli yapıldı. Araştırma ekibinden Alex Seifalian daha öncesinde hastalarına gözyaşı kanalı ve atardamar nakilleri yapmış bulunmakta.
Hormonlar, fizyolojik dengemiz üzerinde etkisi en güçlü olan kimyasallardır. Güzel bir gece uykusu çekmek istediğimizde aklımıza pek gelmezler. Ancak onlar biz uykudayken de mesailerine devam eder, iyi uyku çekerek dinlenmemiz ve ertesi güne hazırlanmamız için çaba harcarlar.
Gün içerisinde yaşadığımız stres, koşturmaca bizi fiziksel ve psikolojik olarak yorar. Bunun en büyük nedeni hormon seviyelerimizde olan değişimlerdir. Böyle zorlu bir güne hazırlanmak ise iyi bir uyku çekmekten geçer. Ancak "iyi uyku göreceli bir kavramdır. Yaştan yaşa ve cinsiyetlere göre değişir. Hormonlar ile uyku arasındaki bağı anlamak ise iyi uykuya ulaşmaktaki en önemli basamaktır.
Kimya, maddenin temel yapı taşlarını, bileşimini, özelliklerini ve uğradığı dönüşümleri inceleyen temel bir bilim dalıdır. Atomların ve moleküllerin davranışlarını, aralarındaki etkileşimleri ve bu etkileşimlerin makroskopik dünyaya yansımalarını sistematik olarak araştırır.
Kimyanın temel odağı, maddenin mikroskobik düzeydeki organizasyonu ile makroskobik özellikleri arasındaki ilişkiyi anlamaktır. Örneğin bir metalin elektriği neden ilettiği, suyun neden belirli bir sıcaklıkta kaynadığı veya ilaç moleküllerinin vücutta nasıl etki gösterdiği gibi sorulara yanıt arar. Bu bağlamda kimya, doğal dünyayı anlamamızı sağlayan ve teknolojik ilerlemelerin temelini oluşturan kritik bir disiplindir.
Sabah gün daha tam ağarmadan uyanmışsınız. Yağan yağmuru görüp hayıflanıyor, ne giymeniz gerektiğine karar vermeye çalışıyorsunuz. Geçici bir süreliğine girdiğinizi düşündüğünüz işte 5. yılınızı doldurmuşsunuz. Evden çıkmaya hazır hale geldiğiniz on beş dakika içinde aynı rutinler, aynı beğenmediğiniz sistem, aynı sıkıcı ve boş günlük yaşam meşgaleleri zihninize boca oluyor. Zaten kahvaltı yapmıyorsunuz. Giderken bir simit alır, iş yerinde de bir hazır kahve içersiniz olur biter. Esasında kahvaltıyı seviyorsunuz ama bu şekilde değil. Hafta sonundaki geç ve uzun kahvaltılara bayılıyorsunuz. Zaten düşündüğünüzde, yapmaktan zevk aldığınız hemen her şeyi hafta sonu yapıyorsunuz. O bile tam değil, çünkü pazar günü öğleden sonra başlayan pazartesi sendromu, o gününüzün de yarısını götürüyor.
“Bir buçuk gün” diye düşünüyorsunuz, “tüm hafta yaptığım her şey, katlandığım her şey, her sıkıntı bir buçuk günümü kazanmak için.”
Merhaba ben aslında bu soruya çok daha önceden cevap yazmıştım. Ama sistemsel bir sıkıntıdan dolayı cevabımı paylaşmadan silindi. Sonrasında soruyu da kaybettim. Gecikme için kusura bakmayın lütfen.
Öğlen şekerlemelerin neden daha tatlı geldiğini anlatmadan önce uyku döngülerini den biraz bahsetmek istiyorum. Uyku, NREM (evre 1–3) ve REM evrelerinden oluşan yaklaşık 90 dakikalık döngülerle ilerler.
NREM evre 1: uykuya geçiş, hafif uyku
NREM evre 2: gerçek uyku başlangıcı, kalp atışı ve vücut sıcaklığı düşer
NREM evre 3: derin uyku, beyin toparlanması
REM: rüya ve hafıza konsolidasyonu
Bu döngüler birbirini takip ediyor ve uyku sürenize göre bir gecede ortalama 4-6 kez tekrarlanıyor.
Kısa gündüz uykuları genellikle hafif uyku evrelerinde (NREM evre 1–2) kalır, bu da hızlı bir zihinsel tazelenme sağlar.
Bir de herkesin kendine özel bir sirkadyen ritmi var, yani biyolojik saati. Öğlen saatlerinde vücut doğal olarak kısa bir enerji düşüşü yaşar. Kısa bir şekerleme ise günün hala verimli olmasını sağlar.
Öğle uykuları, özellikle hippocampus ve prefrontal korteks bölgelerinin işlevini tazeler. Bu nedenle öğrenme, dikkat ve odaklanmada hızlı bir artış görülür. Gece uykusu ise uzun vadeli hafıza konsolidasyonu ve bedenin onarımı için gereklidir.
Şimdi birazcık da gece uykularından bahsedelim. Diyelim ki ses biyolojik saatinize göre geç yatıyorsunuz. Yani bu sirkadyen ritminizi bozuyorsunuz. O zaman uyku kaliteniz bu mu olumsuz etkileniyor. Ayrıca uzun gece uykuları ise tüm uyku evrelerinden geçer. Eğer sizin uyku apnesi huzursuz, bacak sendromu gibi rahatsızlıklarınız varsa bu durumlar gece uykunuzu böleceği için gece daha uzun süre uyumuş olsanız bile yeterince dinlenmemiş hissedebilirsiniz. Bu sağlık problemleri kısa gündüz uykunuzu bölmez ve sizi rahatsız etmez.
Uykunun bölünmesinden bahsetmişken hangi evrede bölünürse nasıl tepkilerle karşılaşırız bunu da anlatmak istiyorum.
Hafif uyku yani evre bir ya da 2 içerisindeyseniz beyin çok çabuk tekrar uykuya dönebiliyor. Çoğunlukla uyku evresi kaldığı yerden devam ediyor veya sıfırlama oluyor ama birbirinden bir farkı yok, kişiyi de fazla etkilemiyor.
Eğer derin uyku yani evre 3 içerisindeki bir kişi uyanırsa beyin burada uyanmaya zorlanıyor. Tekrar uyuduğunuzda da genellikle uyku döngüsü baştan başlatılıyor. Çünkü derin uykuya geçmek, enerji gerektiren bir süreç ve beynin reset yapması gerekiyor.
Rem uykusundayken uyanırsınız da (beyin aktivitesinin yüksek olduğu bir evre) uyanmak uyku sarhoşluğuna yol açıyor. Yeniden uykuya geçiş çoğunlukla NREM evre 1’den başlar. REM evresine gelmek biraz zaman alır. Yani siz Uykunuzun en tatlı yerinde çalan o alarmı erteliyorsunuz ya Aslında yataktan dinç bir şekilde çıkabilecekken Gününüzün ilk 3-4 saatini yorgun ve mutsuz geçiriyorsunuz. Alarmlarını ertelemeyin.
Tuvalet ve su içmek için yataktan çıkmak da kişide uyku sarhoşluğa sebep olabilir. O yüzden yatağa girmeden önce tuvalete gidilmeli ve bi şeyler tüketmeyi, fazla ışığı yarım saat 1 saat öncesinden kesmelisiniz.
Uyku hakkında da detaylı bilgi isterseniz profilimdeki birkaç yıl önce yazdığım blog yazımı okuyabilirsiniz. Ayrıca bu hafta içinde uyku hakkında 2 blog yazısı daha yazmayı düşünüyorum, konu ilginizi çekiyorsa beni takip edebilirsiniz. Sevgiler...
[1][2][3][4]
Bilim tarihine baktığımızda, yukarıdaki "değişmez kanun" tanımının sorunlu olduğunu görürüz. Bu sorunlardan ilki, günümüzden birkaç asır önce yaşamış ve bilimsel kanun tanımı üzerine kafa yormuş insanların, kanunların Evren'in her noktasında aynı şekilde geçerli olduğunu düşünmeleriydi. İkinci ciddi hata ise, insanların kanunların değişmez/değiştirilemez unsurlar olması gerektiğini düşünmeleri ve bunu tanım dahilinde kullanmış olmalarıdır.
Örneğin cisimler arasında bir "çekim kuvveti" olduğunu söyleyen Newton Yasaları, yıldız ve kara delikler gibi büyük kütleli cisimler etrafındaki gök cisimlerinin hareketini veya atom altı parçacıklar seviyesinde kullanılamayacak kadar hatalıdır. Eğer Newton'un F=ma denklemine "yasa" dersek, bu yasayı ihlâl eden birçok durumu görmezden gelmemiz gerekir ve bu, "yasa" veya "kanun" kavramının altını oyar.
Öncelikle, kanunları bilimsel olarak tanımlarken, onların "değişmezlik" niteliğini ortadan kaldırmamız gerekmektedir; ancak "evrensellik" özelliğini olabildiğince korumamız gerekmektedir.
Dünya üzerinde, yerden yüksek bir noktadan serbest bırakılan cisimler, yere doğru hareket ederler.
İşte bu, yeterince genel bir gerçeği veya olguyu anlatmaktadır. Bu çerçevede keşfettiğimiz gerçeklere "kanun" diyebiliriz. Daha isabetli bir terim ise doğa gerçekleri olacaktır.
Bu, bize çok temel bir ders vermektedir: Bilimde, "değişmez kanun" diye bir kavram yoktur! Modern bilim sınırları dahilinde, eğer ki "kanun" veya "yasa" kelimelerini kullanıyorsanız, değişmez ve mutlak yasalardan söz ediyor olamazsınız.
Öte yandan kanunlar da sınırsız değildir. Yukarıda gösterdiğimiz gibi, Newton'un kütleçekim yasasının da belirli sınırları vardır (sadece zayıf kütleçekimsel alanlarda geçerlidir ve büyük kütleli cisimlerin etrafında bozulur). Benzer şekilde; Ohm Yasası sadece doğrusal elektrik devre ağlarında çalışır; Bernouilli Yasası gibi aerodinamik yasaları, transonik ve süpersonik uçuşlarda gözlenen sıkıştırılmış akışlarda çalışmaz; Hooke Yasası sadece elastik limitinin altında sünen malzemelerde çalışır; Boyle Yasası sadece ideal gazları tanımlar ve daha nicesi... Bu yasaların hepsi bilim için önemlidir; ancak sadece ve sadece belirli sınırlar altında yapılan gözlemleri tanımlarlar.
Ayrıca yasaların kapsamı da vardır. Bazı yasalar, diğer yasaların ufak bir kısmını tanımlarlar veya onların kısıtlı bir alandaki karşılığıdırlar. Örneğin Newton dinamikleri içindeki yasalar, Galileo dönüşümlerini kapsar; öte yandan Newton dinamiği, özel görelilik yasalarının bir alt başlığıdır çünkü Galileo dönüşümleri, özel göreliliğin temel aldığı Lorentz dönüşümlerinin düşük hızlardaki yakınsamalarıdır (İng: "approximation"). Benzer şekilde, Newton'un kütleçekim yasası, genel göreliliğin düşük kütleler için bir yakınsamasından ibarettir. Coulomb Yasası, zayıf çekirdek kuvvetine dayanan kuantum elektrodinamiğinin uzun mesafelerdeki yakınsamasıdır. Eğer bir olguyu daha basit bir yasayla/gözlemle ifade edebiliyorsak, o şekilde ifade etmeyi seçeriz; çünkü bu işleri daha kolay kılar.
---
Doğa yasası derken sadece bu kavramı kastediyorsak "Doğada gördüklerimizi kısıtlı biçimde olarak ifade etmek için icat ettik diyebiliriz." Ama biz ifade etmesek de kütleçekimi gibi etkiler olacaktı. Evrenin yapısından kaynaklanan bu durumun belirli bir alandaki etkisinden bahsediyorsak "Bunları keşfettik." de diyebiliriz. Tamamen cümledeki kullanım amacına bağlı.
Örneğin "Top neden düşüyor?" diye sorduğunuzda "Kütleli cisim, uzay-zaman dokusunu büktüğü için." diye cevap alırsınız. Bu "neden soruları silsilesi"nde en başa sararsanız büyük patlamaya kadar gidiyor. Doğa yasaları dediğimiz olgu da büyük patlama sırasında oluşan şartlardan dolayı evrenin dokusundan kaynaklanan şeyler. Yani şöyle düşünün. Bir nehir, aktığı zaman nehir yatağı onu sınırlar. Su, "Ben buradan gitmiyorum ya!" diyemez. Aynı şekilde evrenin dokusu da bazı durumları sınırlıyor. Yani bir bilinç olmasına gerek yok. En sonunda bir yere geliyoruz yani. Evrenin başlangıcında oluşan şartlardan dolayı evrenin dokusu belirli şeyleri dikte ediyor, sınırlıyor. Evrenin başlangıcının nasıl olduğunu tam olarak anlarsak kaynağı hakkında fikir edinebiliriz ama şu an "Doğa yasalarının kaynağını nedir?" sorusuna verilebilecek en bilimsel cevap "Bilmiyoruz." olur.
Bununla beraber , anlayışın yalnız çokluğunun değil , kendisinin bile hastalık olduğuna dair güçlü bir inancım var.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.