Merhaba,
Kusura bakmayın aceleye geldi, uzun ve karışık oldu ama önemli olan neler söylendiğidir
Termodinamik Yasaları, Entropi, Büyük Patlama modeline karşı Plazma Evren Modeli
Termodinamik Yasaları.
Sıfırıncı yasa
“İki ayrı cisim bir üçüncü cisimle ısıl dengede ise birbirleriyle de ısıl dengededir.”
Bu yasa temas halinde olan cisimlerin ısı alış verişinde bulunduklarını ve belirli bir süre sonunda da termal (ısıl) dengeye gelerek aynı sıcaklıklara sahip olacaklarını söyler.
Birinci yasa
Enerji yaratılamaz ya da yok edilemez, ancak bir biçimden başka bir biçime dönüşebilir. İzole bir sistemdeki toplam kütle ve enerji daima sabit kalır, korunur. (Ancak bu enerji zamanla iş yapma yeteneği olan enerjiden iş yapma yeteneği olmayan, kullanılamaz enerjiye dönüşür, iş yapamaz hale gelir. Çünkü enerjinin bir iş yapabilmesi için ısı, yani enerji akışı olması gerekir.
İkinci yasa
Isı, asla daha soğuk ve düşük enerjili bir bölgeden, daha sıcak yani yüksek enerjili bir bölgeye akamaz.
Isı soğuk bir cisimden sıcak bir cisme asla kendiliğinden transfer olamaz.
Yani enerji, dışarıdan bir etki olmaksızın, her zaman yüksek enerjiden düşük enerjiye doğru akmak zorundadır.
Bir ısı işe veya iş ısıya dönüştürüldüğünde daima bir kayıp olur.
Bir sistemdeki toplam enerjinin tamamı işe dönüştürülemez. Einstein’ın kütle-enerji eşitliğine göre
kütleler durgun olsalar bile bir enerjileri vardır, bu enerjiye durgun kütle enerjisi denir. Tüm kütlelerin kütlelerine eşit enerjileri vardır.
Ancak bu kütlelerin hepsinin enerjisi iş yapar halde değildir. Kütlelerin iş yapabilen kinetik enerjileri ise ısıya maruz kaldıkları, hareket ettikleri orandadır. Ayrıca, foton ve gluon gibi kütlesi olmayan enerjiler de vardır. Einstein’ın enerji-kütle eşitliğine göre kütle enerjiye, enerji de kütleye dönüşebilir.
Bir sistemin enerjisinin işe dönüştürülebilen miktarına kullanılabilir enerji denir.
Örneğin bu yüzden Dünya yüzeyine rastgele yayılmış su birikintilerinden enerji üretemeyiz, ama bir suyu barajın bir tarafında öbekleyip, diğer tarafa kontrollü bir şekilde akıtarak anlamlı bir iş yapabiliriz ve o sayede ihtiyaç duyduğumuz elektrik enerjisini üretebiliriz.
İzole edilmiş bir sistemde entropi daima artar, yani sistemin enerjisi iş yapamaz, kullanılamaz hale gelir.
(Entropi; düzensizlik, dağınıklık, iş yapma yeteneği olmayan enerji ya da düşük enerji. Entropi, zaman içerisinde tersinmez olan bir durum değişikliğini belirtir.)
Üçüncü yasa
Bir sistemin sıcaklığı mutlak sıfıra doğru gittikçe o sistemin entropisi de sıfıra yaklaşır. Sıcaklık mutlak sıfıra yaklaştıkça bütün hareketler de sıfıra yaklaşır.
Ancak, bir nesnelerin sıcaklığını sonlu sayıda aşamada sıfıra indirmek olanaksızdır. Yani mutlak sıfır, bir cismin asla erişemeyeceği bir sıcaklıktır.
(Mutlak sıfır sıcaklığı Celsius ölçeğinde -273,15 dereceye, Kelvin ölçeğinde ise 0 dereceye karşılık gelir.)
Üçüncü yasa, bir sistemin sıcaklığını durmadan azaltırsanız, en fazla mutlak sıfır olan 0 Kelvin'e veya -273.15 santigrat dereceye (veya pratikte, bunun en fazla mikrokelvinler kadar üzerine) indirebileceğinizi söyler.
İlginç bir şekilde üçüncü yasayı bilmek, entropinin asla azalamayacağı argümanının ne kadar hatalı olduğunu görmeyi de sağlamaktadır. Zira üçüncü yasa, entropinin azalabileceğini söylemekte ama bu azalmaya teorik bir sınır koymaktadır.
Su soğudukça, atomların ortalama kinetik enerjisi giderek azalır, yani atomlar gitgide yavaşlayıp düzenli hale geçerler. Mutlak sıfırda, o sistemde olan biten her şey, kuantum düzeydeki rastgele hareketler haricinde durma noktasına gelir. Ancak durmaz!
Eğer ki enerji değeri 0 olsaydı, bu durum, Heisenberg'in Belirsizlik İlkesi ile çelişirdi. Yani sistemin konumu ile momentumu kesin olarak bilindiği durumu ortaya çıkardı ve belirsizlik ortadan kalkardı. Ama böyle bir durum fizik yasalarınca mümkün değildir.
Bu da demektir ki evrende hareket ve enerji akışı asla durmaz!
Tekrar ikinci yasaya dönersek;
İkinci yasaya göre izole bir sistemde entropi, daima artar. Çok net olması amacıyla, tekrar yazalım: İzole (yalıtık, kütle, enerji girişi, çıkışı olmayan) bir sistemde, entropi daima artar. Her sistemde değil. Her zaman değil. Her yerde değil.
Termodinamik yasaları yalnızca basit, yalıtık sistemlere atıfta bulunur, açık sistemlere değil!
Evrende tamamen yalıtık sistemler olmadığı gibi evrenin kendisi de yalıtık değildir. Bu yasalarda izole sistem denilen sistem yalnızca teoride, düşüncede olan ideal bir sistemdir.
Termodinamiğin ikinci yasasının kâşifleri R. Clasius ve W. Thomson, bu yasayı bir bütün olarak evrene uygulamayı denediler ve tamamen yanlış bir teoriye ulaştılar; evrenin sonunun “ısıl ölüm” teorisi.
Evren kapalı bir sisteme benzetilerek, tüm evrenin kaçınılmaz olarak bir denge durumuyla, yani her yerde aynı sıcaklığa sahip bir durumla sonlanması gerektiği söylendi. Yıldızlar yakıtlarını tüketecekler. Tüm yaşam yok olacak. Evren niteliksiz bir hiçlik enginliğinde yavaşça tükenecek. “Isıl ölümün” acısıyla kıvranacak.
Ne var ki, bu iç karartıcı evren tablosu, evrenin geçmiş evrimi hakkında bildiğimiz ya da bugün gördüğümüz her şeyle doğrudan çelişir.
Başlangıçta klasik mekaniğin özel bir alanından türetilen ikinci yasa, Boltzmann’ın elektromanyetizma ya da kütleçekim gibi kuvvetleri, Brown hareketini, atomların her zaman yönelimleri olduğunu, dışarıdan madde ve enerji akışının etkisinde olduklarını, atomik çarpışmaların belli bir noktadan sonraki kimyasal tepkimelerini, düzensizliğin düzene dönüşmesini, kendi kendine örgütlenen yapıları, kimyasal saati vs hesaba katmaması ve yalnızca atomik çarpışmaları kabul etmesi gerçeğince sınırlanır.
Doğada denge normal değildir, –Prigogine’den aktarırsak– “nadir ve kararsız bir durumdur”. Denge-dışılık kuraldır. Denge-dışı bir durumda, düzen ortaya çıkar. “Denge-dışılık, kaostan düzen çıkarır.”
Aslında, doğa yalnızca dağılma ve bozunmanın değil, tam zıt süreçlerin de sayısız örneğini sunar; kendi kendini örgütleme ve büyüme. Odun çürür ama ağaçlar büyür. Prigogine’e göre doğanın her köşesinde kendini örgütleyen yapılar vardır. Benzer şekilde M. Waldrop da şu sonuca çıkar:
Lazer kendi kendini örgütleyen bir sistemdir, ışık tanecikleri, fotonlar, kendiliğinden, tek bir güçlü demet içerisinde gruplanabilirler, bu demet içerisinde her foton uygun adım hareket eder. Rüzgârları sürükleyen ve okyanuslardan yağmur suyunu çeken kasırga, güneşten gelen kesintisiz bir enerji akışıyla güçlendirilmiş kendi kendini örgütleyen bir sistemdir. Matematiksel olarak analiz edilmek için çok karmaşık da olsa, canlı bir hücre, besin biçiminde enerji alan ve enerjiyi ısı ve atık madde olarak dışarı atan kendi kendini örgütleyen bir sistemdir.[4]
Tabiatın her yerinde çeşitli desenler görürüz. Bazıları düzenli bazıları düzensizdir. Bozunma vardır ama büyüme ve gelişme de vardır. Yaşam vardır ama ölüm de vardır. Ve aslında bu çelişik eğilimler birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Birbirinden ayrılamazlar. İkinci yasa, tüm tabiatın düzensizlik ve bozunmaya giden tek yönlü bir yolda ilerlediğini iddia eder. Ama bu, doğada gözlemlediğimiz genel desenlerle bağdaşmaz. “Entropi” kavramının kendisi, termodinamiğin katı sınırlarının dışında, sorunlu bir kavramdır.
Oysa bunlar açık sistemlerde, hele de sonsuz evrende hiç eksik olmaz.
“Doğada nereye bakarsak bakalım karşıt eğilimlerin bir arada varolma dinamiğini görürüz. Yaşamı ve hareketi doğuran bu yaratıcı gerilimdir.
Negatif olmadan pozitif anlamsızdır.
Karşıtların birliğine ilişkin bu evrensel olgu, gerçekte doğadaki tüm hareketin ve gelişmenin motor gücüdür. Hareketi ve değişimi açıklamak için dış itki kavramını işin içine sokmaya gerek olmamasının nedeni işte budur.
Doğada, toplumda ve bilinçte tüm nesneler, olaylar ve süreçler içlerinde bir karşıtlık (eşdeyişle eytişimsel iç çelişki) taşırlar, bu karşıtlık tüm devim ve gelişmenin kaynağıdır.
Doğada, toplumda ve bilinçte tüm nesneler, olaylar ve süreçler içlerinde bir karşıtlık (eşdeyişle eytişimsel iç çelişki) taşırlar, bu karşıtlık tüm devim ve gelişmenin kaynağıdır. Bu karşıtlıklar hem bir ‘birlik’ (biri olmadan öbürü de olmaz) hem de bir ‘savaşım’ (biri öbürünü sürekli olarak dıştalar) içindedirler, birbirlerine geçişirler (biri öbürünü sürekli olarak altetme, onun yerine geçme eğilimindedir). Doğa, toplum ve bilinç bu evrensel yasayla işler ve gelişir. Gelişme, bu savaşım sonucu, birliğin ortadan kalkıp yerine yeni bir birliğin doğması demektir. Bundan ötürüdür ki karşıtların birliği ‘geçici’ (eşdeyişle göreli, ilineksel, ikincil), karşıtların savaşımıysa ‘sürekli’ (eşdeyişle saltık, temel, birincil)dir. Bu yasadan ötürüdür ki ‘eski’ daima yerini ‘yeni’ye bırakır.
Yaşam, çelişme’den ibarettir. Yaşayan her şey, her an hem kendisidir hem kendisi olmayan’dır. Bu her an oluşan, durmadan yenilenen ve çözülen bir çelişme’dir. Çelişme biter bitmez yaşam da sona erer ve ölüm gelir’’. ‘’Matematikte diferansiyel, mekanikte hareket ve karşı hareket (etki-tepki N.), fizikte artı elektrik ve eksi elektrik, kimyada atomların birleşmesi ve ayrılması (füzyon ve fisyon) çelişme’nin evrenselliğini tanıtlar’’.
Devim, özdeğin sonsuz çeşitliliğine uygun olarak sonsuz biçimlerde gerçekleşir. Isı, ışık, elektrik dalgaları, biyolojik ve fizyolojik süreçler, kimyasal süreçler, nükleer süreçler, organik hayat ve daha sonsuzca başkaları hep devim biçimleridir.
Devimsiz madde, (maddesiz devim) hiçbir zaman ve hiçbir yerde olmamıştır. Her maddesel cisim, yapısı gereği devimsel ve değişkendir. Devimi sağlayan ilke de, her maddesel cismin hem çatışan hem birbirinden ayrılamayan karşıtlıklarındandır. Devim de bizzat madde gibi, sonsuz biçimlerde belirmektedir. Her yeni araştırma, devimin yeni bir biçimini ortaya koymaktadır. Örneğin en son bulunan devim biçimlerinden biri, atom çekirdeğinin çevresindeki zerreciklerin devimidir. Devimin çeşitli biçimleri birbirlerine bağlıdırlar ve birbirlerine dönüşürler. Örneğin kimyasal devim biçimleri biyolojik devim biçimine dönüşerek insana kadar sürüpgelen çeşitli devimsel dönüşümlerle hayatı oluşturmuşlardır.
Aklın İsyanı-Marksist Felsefe ve Modern Bilim
Termodinamik yasaları kütleçekim ya da evrim gibi genel bir evren bir yasası değildir ve evrene uyarlanamaz!
Çünkü evrenin şekli düz mü, küre gibi mi, at eyeri gibi mi, evren açık mı, kapalı mı, izole(yalıtık) mi, sonlu mu, sonsuz mu olduğu henüz tam olarak bilinmemektedir.
https://evrimagaci.org/evrenin-sekli-nedir-uzay-duz-mu-kuresel-mi-egri-mi-4536
https://evrimagaci.org/evrenin-sonu-evren-nasil-sona-erecek-evrenin-sonuna-dair-olasi-senaryolar-neler-9191
https://evrimagaci.org/termodinamik-yasalari-ve-evrim-entropi-nedir-evrim-termodinamigin-ikinci-yasasi-ile-celisir-mi-103
Evrenin şekli bilinmediği gibi büyüklüğü de tam olarak bilinmemektedir, evrenin nasıl oluştuğu da! Ancak, gözlemlenebilen evren her geçen gün gelişen teknoloji ile biraz daha büyümektedir, sonsuz da olabilir!
“1755’te Kant, “ada evrenler” olarak adlandırdığı uzak yıldız kümelerinin varlığını öngördü. Buna rağmen 1924 gibi geç bir tarihte bile, tüm evrenin, yalnızca 200.000 ışık yılı çapında olduğu ve –kendi galaksimiz ve iki komşu galaksi olmak üzere– sadece üç galaksiden oluştuğu tahmin ediliyordu.
Bugün, gözlenebilir Evren'in çapının, Evren'in genişliyor olduğu gerçeğinden ötürü 13.82 milyar ışık yılından daha büyük olduğu biliniyor. Çünkü ışık 13.82 milyar yılda sadece sabit duran bir mesafeyi kat etmedi; aynı zamanda genişleyen bir uzunluğu kat etmek zorunda kaldı. İşte bu gerçek ışığında, Gözlenebilir Evren'in çapının 93 milyar ışık yılı olduğunu biliyoruz. Ancak evrenin ne kadar büyük olabileceğine dair hesaplamalardan hangisi gerçeği yansıtıyor, şu anda bilmek mümkün değil. Zira bu konu, birazcık da Evren'in genel şeklinin ne olduğuna bağlı. Öklid Düzlemi gibi düz ve uzaysal olarak sonsuz mu? Bir eyer gibi açık ve kıvrımlı ama uzaysal olarak sonsuz mu? Yoksa bir küre gibi kapalı ve uzaysal olarak sonlu mu? Bu soruların cevabı, Evren'in boyutlarını belirlememizde yol gösterici olacak. Şu andaki en güncel hesaplamalar, Evren'in düz olduğuna işaret ediyor. Bu, onun boyutlarının sadece sınırsız değil, aynı zamanda sonsuz olabileceğini gösteriyor.
https://evrimagaci.org/evren-ne-kadar-buyuk-gozlenebilir-ve-gozlenemeyen-evrenin-toplam-buyuklugu-ne-kadar-5137
https://evrimagaci.org/evren-buyuk-patlama-aninda-ne-kadar-buyuktu-11112
Ayrıca Büyük Patlama teorisi evreni yalıtık olarak kabul etmekle termodinamiğin birinci yasası olan maddenin korunumu yasasını da ihlal eder.
Termodinamiğin birinci yasası bir sisteme giren toplam enerji o sistemden çıkan toplam enerjiye eşit olmak zorundadır, enerji korunur. Enerjinin korunumu yasası, maddenin yoktan var olamayacağını ve yok edilemeyeceğini söyler.
Büyük Patlama teorisi ise evrenin 10-43 saniyeden öncesine, ya da “evrenin başlangıcı” olduğu iddia edilen döneme dair hiçbir şey söyleyemez.
Öncelikle, evrendeki tüm maddenin “sonsuz yoğunluğa” sahip tek bir noktada yoğunlaşmış olması gerektiği düşünülemez. Sonlu bir uzaya sonsuz miktarda madde ve enerji koymak imkânsızdır.
Büyük patlama teorisinin söylediği gibi Evrenin sonsuz yoğunlukta bir noktadan “Büyük Patlama”yla doğduğunu söylüyorsanız, öncesi hakkında da bir şey söyleyemiyor yok sayıyorsanız maddenin de bu patlamayla doğduğunu, yani maddenin yoktan var olduğunu söylüyorsunuzdur. Bu da açıkça maddenin korunumu yasasını ihlal eder.
Kütle ve enerjinin yani maddenin korunumu tek tek sistemler için geçerlidir. Maddenin korunumu belli bir miktarı gerektirir. Evreni sonlu ve tek bir sistem kabul eden Büyük Patlama teorisine alternatif teorilerden Plazma Evren teorisine göre evren
Sonsuzdur.
https://www.sosyalistesitlik.org/burjuvalastirilan-bilim-ve-cernde-yapilan-deneyler/
Sonsuz ve sınırsız evrende toplam enerji belirli bir miktar anlamında sabit olabilir mi, sonsuz evrende şu kadar enerji vardır diyebilir miyiz? Diyemeyiz.
Sonsuz bir evren tek bir sistem değildir, yalıtık hiç değildir, belli madde miktarından ve bunun korunumundan söz edilemez. Sonsuz bir evrende maddenin korunumu evren için değil, tek tek sistemler için geçerlidir.
Dolayısıyla termodinamik yasaları tek tek sistemler için geçerlidir, evrene uyarlanamaz.
Termodinamik yasalarının evrene uyarlanması, evrenin bir başı ve bir sonu olduğu, kıyamet senaryosu Büyük Donma, Isıl Ölüm, Büyük Çökme, Büyük Çatırtı gibi
yorumlar yaratılışçı Büyük Patlama teorisinden çıkarılan teoriler ve yorumlardır.
Yaratılışçı Big Bang evrenin oluşumunu açıklayan biricik model olarak bize empoze edilmek istense de, gerçekte bir kaç evren modeli bulunmaktadır.
Bunların en çarpıcısı ise hiç şüphesiz “Plazma Evren” teorisidir. Bu teoriye kısaca değinmekte fayda var.
PLAZMA EVREN MODELİ
Büyük Patlama evrenbilimde kütle çekim evreni biçimlendiren ana etkendir. Plazma evrende ise
Evreni biçimlendiren ana etken kütle çekim değil elektromanyetizma’dır (daha doğrusu kütle çekiminin kaynağı elektromanyetizmadır). Plazma evren modeline göre elektromanyetizmanın evrenin yüzde 99’undan fazla bir kısmını oluşturan plazma ile olan etkileşimi sonucu bugünkü yapılar oluşmuştur.
Plazma Evren Modeli, Büyük Patlama'nın kanıtlarını ve sorunlarını farklı temellere oturtarak açıklayabilme potansiyeline sahiptir. ''Plazma Fiziği''nin kurucusu, Nobel ödüllü fizikçi, Hannes Alfven tarafından oluşturan bu teori, Evren'in bir başlangıcı ve sonu olmadığını; ama durağan da olmadığını söyler.
Kuazarların gökada merkezinden fırlatılan yüksek enerjili plazma olduğuna dair güçlü kanıtlar vardır.
1995 de Lerner, COBE ölçümlerinden elde edilen mikrodalga artalan ışınımındaki dalgalanmaların genliğinin bugünkü yumrulu yapıları oluşturabilecek büyüklükte olmadığını kanıtlamıştır. Plazma evrende gözlemlenen yumrulu yapıları oluşturmak için “ karanlık madde” ye ihtiyaç yoktur.
Laboratuarlar da yapılan deneyler filamenter akım tabakaları içerisinde kalan plazma güç kaynaklarının, evrenle karşılaştırdığımızda küçük hacimlerde de olsa mikrodalga artalan ışınımı üretebileceğini göstermiştir. Bu durumda dev filamenter akım tabakaları yıldız gibi ışınım kaynaklarından çıkan enerjiyi bir kafes gibi tutabilir. Böylece evrenin başlangıcından kalma olduğu
İddia edilen mikro dalga artalan ışınımı bilinen fiziksel süreçlerle açıklanabilmektedir. Laboratuar koşullarında
Plazmanın tabakalı yapılar oluşturduğu deneysel olarak gösterilebiliyor. Plazma Evren Modeli savunucuları mikrodalga artalan ışınımının kendi deyimleriyle Büyük Patlamacılar gibi bilimsel yöntemin dışına çıkmadan “ karanlık madde “ gibi “hayalet “ oluşumlara başvurmadan açıklanabilineceğini söylemektedirler.
Gök cisimlerinin sergiledikleri kırmızıya kaymanın bir kısmı kütle çekimsel etkiden veya doppler etkisinden olabilir . Ancak kuazarların kırmızıya kaymalarında asıl etkinin Wolf etkisi olması çok kuvvetli bir olasılıktır.
http://www.zamandayolculuk.com/pdf-1/plazmaevren.pdf
“Araştırma yaptığımızda gördük ki, Boltzman’nın entropiye getirmiş olduğu yorum, aralarında elektriksel ya da kütleçekimsel etkileşim olmayan hipotetik parçacıklarla varmış olduğu bir sonuçtur. Oysa rasgele çarpışmaların bazıları çeşitli tepkimelere ya da kütleçekimsel kuvvet parçacıkların yönbağımlı yığılmalarına neden olabilir. Diğer yandan sonsuz evrenin yalıtılmış bir sistem olarak düşünülemeyeceği dolayısı ile bu yasanın sonsuz büyüklükteki bir yapıya uygulanamayacağı sonucuna vardık.”
“1977 yılında, Termodinamiğin II. Yasasına katkılarından dolayı Nobel ödülü almaya hak kazanan Ilya Prigogine, denge durumundaki sistemler ile denge durumundan uzak sistemlerin yasaları arasında temelden bir farklılık olduğunu, denge durumundan uzak sistemlerin her birinin kendine özgü davranışlarının olabileceğini göstermiştir. I. Prigogine’nin çalışmaları bize göstermiştir ki, denge durumunda olmamak düzenliliğin kökeni olabilir”
“sonsuz evrende Olbers açmazı çözülmüş olur.”
“Gözlemler evrendeki kütle dağılımının homojen olmadığını göstermektedir, ancak daha önce de belirttiğimiz gibi, bu, evrenin bir tekillikten başladığı kabulü ile uyumsuzluk içindedir.”
“Evrendeki kütlenin %96’sının karanlık özdek ya da karanlık erke olarak var olduğu kabul edilerek bu kritik değer elde edilebilmektedir. Bu üç olguyu karanlık özdek ya da erke varsayımlarına başvurmadan açıklayabilir miyiz diye araştırdığımızda, Plazma Evren Modelinin bu olguları açıklamak için bir paradigma dönüşümü önerdiğini gördük.”
http://www.zamandayolculuk.com/pdf-1/plazmaevren.pdf
http://nina.bencoya.com/126/yasamin-anlaminda-evren-bilgisinin-yeri-ozgur-akarsu/
Vatikan tarafından da desteklenen Standart Model, bize en tutarlı evren modeli olarak sunulmasına rağmen, dikkate değer zayıf yanları bulunmaktadır. Bunlardan bir kaçına örnek verelim. Öncelikle yukarıda da belirtildiği gibi en temel fizik yasası ile çelişki halindedir. Ayrıca: Bu teoriye göre, evrende 15 milyar yıldan daha yaşlı hiçbir şey olamaz. Ancak bu önermeyle çelişen kanıtlar vardır. 1986’da Havai Üniversitesi’nden Brent Tully, hemen hemen bir milyar ışık yılı uzunluğunda, üç yüz milyon ışık yılı genişliğinde ve yüz milyon ışık yılı kalınlığında büyük galaksi yığınları (süper kümeler) keşfetti. Böyle muazzam nesnelerin oluşması için, 80-100 milyar yıl geçmesi gerekirdi. Yani büyük patlamacıların izin verdiğinden dört ya da beş kat daha uzun bir süre. O zamandan beri, bu gözlemleri doğrular nitelikte başka sonuçlar da elde edilmiştir. (aklın isyanı syf:204)
Plazma evren modelinde mistik bir güce ve yorumlara yer yoktur!
https://www.evrensel.net/haber/78555/plazma-evren-modeli
Büyük Patlama Big Bang
Pamuk ipliğine bağlı
Büyük Patlama’ya Karşı Bildiri
http://www.evreninsirlari.net/sayilar/126/s01.htm
https://www.dunya48.com/kultur-yasam/bilim/23815-rennan-pekunlu-buyuk-patlama-ya-karsi-bildiri-ve-richard-feynman-in-konusmasi
https://aliserdarbolat.blogspot.com/2014/12/rennan-hocann-buyuk-patlamaya-kars.html
Büyük Patlama’ya itirazlar var!
Prof. Dr. E. Rennan Pekünlü
https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2009/07/01/buyuk-patlamaya-itirazlar-var/
Büyük bir patlama olmuş olabilir. Fakat bu, hiçbir şekilde maddeyi, uzayı ve zamanı yaratan bir büyük patlama değildi. Bu sadece büyük bir patlamaydı, evrenin bir parçasındaki bir patlamaydı.
Alfvén ve Klein’ın senaryolarında, evrenin sadece –gördüğümüz– küçük bir bölümü ilk önce çökmüş ve daha sonra da patlamış olacaktı. Patlama tekil bir noktadan kaynaklanmaktan ziyade, yüz milyonlarca ışık yılı genişliğindeki çok büyük bir bölgeden kaynaklanır ve gelişmesi yüz milyonlarca yıl sürer; “evrenin başlangıcı” gereksizdir.
«Boş uzay» böylelikle gerçekte hiç de boş değildir, tersine tüm Evreni istila eden fokurdayan bir aktivite denizidir.” Bu hem doğru hem de yanlıştır. Şurası doğru ki, tüm evren madde ve enerji tarafından istila edilmiştir ve şu “boş uzay” gerçekte boş değildir, parçacıklarla, radyasyonla ve kuvvet-alanlarıyla doludur. Parçacıkların sürekli olarak değiştikleri ve bazılarının “zımni” parçacıklar olarak adlandırılacak kadar geçici ve kısa bir ömürleri olduğu da doğrudur. Onyıllar önce de bilinen bu fikirlerde “şaşırtıcı” olan hiçbir şey yoktur. Ama bunların “hiçlikten” ansızın ortaya çıktıkları tümüyle yanlıştır. Hiçlikten bir şeyler elde etmenin gerçekten de tek bir yolu vardır; bir Yaratılış eylemi.
Büyük Patlama gerçekten de bir yaratılış teorisidir.
Büyük Patlama Asla Olmadı adlı kitabında Eric Lerner, sonuçları bilimsel dergilerde yayınlanmış olan ve karanlık madde fikrini tamamen reddeden bir dizi gözlemin hepsini ayrıntılarıyla açıklar. Tüm kanıtlar açıkça ortada olmasına rağmen büyük patlama taraftarları hâlâ, Galileo’nun teorilerinin doğruluğunu test etmek için teleskopla bakmayı reddeden bilgiç profesörler gibi davranmaya devam ediyorlar. Karanlık madde var olmalıdır, çünkü bizim teorimiz bunu gerektirir!
Aklın İsyanı-Marksist Felsefe ve Modern Bilim
https://marksist.net/kitaplik/onlineKitap/AI
Plazma Evrende Olbers Paradok’su yok
• Plazma Evren Modellinin Felsefesi
http://tl.gd/n_1srjgmd
http://nina.bencoya.com/126/yasamin-anlaminda-evren-bilgisinin-yeri-ozgur-akarsu/
‘’Plazma evren anlayışının daha çok materyalist diyebileceğimiz kişilerce benimsenmesi, diğer yandan Big Bang’in yaratılışa inananlarca benimsenmesi bir rastlantı olmasa gerek. Böyle bir net ayrım olduğunu da söylemek istemiyorum ancak Marksist eğilimli birçok görüş, siyasal düşüncelerini plazma-evren ile desteklemekte iken benim bildiğim Hıristiyan ve Müslüman yayınlar da Big Bang teorisi ile desteklemektedir.’’
“Aslında tüm evren, madde ya da enerjinin sonsuz hareketidir. Bir hareketin sonlanması diğerini başlatır, enerji maddeye madde enerjiye dönüşür, madde bir halden diğer bir hale geçebilir ve bu böyle devam eder gider."
Maddesiz bir boş uzay fikri, uzaysız bir madde fikri kadar saçmadır. kütle/enerji(madde)/uzay/zaman/hareket ayrılmaz bir bütündür ve sonsuzdur.
http://nina.bencoya.com/126/yasamin-anlaminda-evren-bilgisinin-yeri-ozgur-akarsu/
“Büyük Patlama modelinin daha fazla destek görmesinin önemli bir nedeni dinsel görüşlerle bir paralelliği olması gibi görünmektedir.”
“Bilim insanlarının çoğunluğu bu alanda edilen deistik propagandaya sessiz kalarak suç ortaklığı yapmakta, en hafif ifadeyle bu propagandaya meze olmaktadır. Oysa o (mistik/deistik) çıkarımların “bilinmeyenlere yaslanarak” yapıldığını belirtmek sorumlulukları var.”
“Özellikle “Büyük Patlama” savunusu etrafında şekillenen “yaradılış” efsaneleri ve deist propaganda bilimsellik görünümüne bürünüyor. Bilim insanları büyük çoğunlukla bu propagandaya gülüp geçiyor ve bilimsel faaliyetleri sırasında bunlara yaslanmıyorlar, ancak bu pasif tavırları ana akım medyanın gücünü de arkasına almış propaganda karşısında sessiz kalmaları ve alanı terk etmeleri şeklinde sonuçlanıyor.”
https://bilimveaydinlanma.org/alternatif-evren-modelleri/
Plazma Evren Modeli'nin Sorunları
Plazma Evren Modeli'nin genel kabul görmemesinin altında yatan en büyük nedenlerden biri, Evren'i ezeli ve ebedi olarak göstermesi. Sonsuzluk kavramını, Evren'in ömrü için kullanması sebebiyle, birçok çevre tarafından kabul görmemiş; onun yerine sonlu, sınırlı, bir başlangıcı ve sonu olan bir Evren'i öngören Büyük Patlama teorisi kabul görmüştür. Fakat bazen mızrak çuvala sığmaz. Bir başlangıç anının varlığı yaygın kabul görse de, Büyük Patlama teorisi'nden sonra, Evren'in bir sonu olmadığı da, genişleme hızının artarak devam etmesi yönünden ispatlanmış durumda. Burada, Büyük Patlama teorisi ile Plazma Evren Modeli çakışıyor. Büyük Patlama teorisi, 20 trilyon yıl sonra termodinamik olarak ölü olsa da, sonsuza kadar var olacak bir evreni öngörebiliyor (her ne kadar ''Evren'in sonu''na dair senaryolar bulunsa da). Plazma Evren Modeli'nin, Büyük Patlama'cı çevrelerce sorun edilen bu (sonsuz evren) yönünden başka; kesin olarak öldürücü sayılabilecek herhangi bir sorunu bulunmamaktadır.
Emre Oral (Evrim Ağacı)
https://www.facebook.com/note.php?note_id=357376464320435
Derleyen Nilüfer Tekin
269 görüntülenme