bir agnostik olarak şu sonuca vardım;
paralel evrenleri veya bir ağacı kullanarak cevaplayabiliyoruz.
ağacı ele alalım. Ağacın dallarının bölündüğü noktalar özgür iradeyi temsil eder. Ağacın tamamı ise kaderdir. Her insan hayatını kendini ağacının en ucundaki dallardan birinde sonlandırır.
Tanrı ağacın tamamını görür, seçim yapmanızı gerektirecek noktalar ve seçiminiz sonrasında karşınıza çıkacak yeni seçeneklerin hepsi Tanrı tarafından bilinir. Seçimleriniz neticesinde ulaşabileceğiniz tüm sonları bilir. Fakat seçim hakkını size bırakır.
Sonunuzun ne olabileceği(ve ne olacağı) Tanrı tarafından bilinir fakat o noktaya ulaşmanıza sebep olan tüm seçimleri kendiniz yaparsınız.
bu konuda cevap vermekten çekinir insanlar, mesleği din olanlar bile geçiştirir fakat yine de tartışmaya meraklı din adamlarıyla karşılaşabilirsiniz.
Tartışacak kişi seçimi için şu soruları kullanabilirsiniz;
hayvanlar nasıl yaratıldı? İnsanlar gibi çiftler halinde yaratılmışlarsa ve ilk Aslan çifti ilk antilop çiftini yemişse antilopların soyu nasıl devam etmiştir? Yememişlerse aslanların soyu nasıl devam etmiştir? Uzun bir süre yemeden yaşayabiliyorlarsa canlılar neden birbirlerini öldürmeyi gerektirecek şekilde yaratılmıştır?
(cevap olarak sürüler halinde yaratılmışlardır diyebilirler o durumda da nuh tufanını devreye sokup aynı soruları tekrar sorabilirsiniz)
bu soruların ne kuran ne de hadis kaynaklı cevapları var. Bunlara kesin bir dille cevap veren kişiyle tartışamazsınız. O konuda bilgi yok veya bilmiyorum diyebilen kişiler tartışmak için uygun kişilerdir.
tartışma esnasında amacınız karşı tarafın inandıklarını çürütmek yerine sorulara cevap almak olursa ve saygı çerçevesinden çıkmazsanız neredeyse herkesle saygılı bir tartışma içine girebilirsiniz.
Bu soru kilit bir sorudur. Bu konunun nasıl yorumlandığına farklı kaynaklardan bakacak olursanız, teistlerin her zamanki gibi aynı kitaptan(kaynaklarını da gösterirler) nasıl da farklı anlamlar çıkarttıklarını size gösteren bir başka örnek olduğunu göreceksiniz. Kimileri her şeyi bilir diyecektir, kimileri de böyle eğip büküp, dolandırıp işin içinden çıkmanın kendince bir yolunu bulacaktır. Çünkü inanmak zaten iman eden kişinin temel motivasyonudur. Bu motivasyon insanda zaten var olan görmezden gelme becerisini körükler (örnek: acı çekerek öldüğünü bildiğimiz milyonlarca çiftlik hayvanını görmezden gelebilme becerimiz) ve her türlü zıtlığı, mantık hatasını, yanlışı görmezden gelme kabiliyetine seviye atlatır. Bu konuyu "Güdülenmiş Muhakeme" başlığı altında da ayrıca inceleyebilirsiniz. Yani soru ne olursa olsun bir dindar inandığı dinin kaynakları içerisinde kendi istediği şekilde yorumlayabileceği bir şeyler bulacaktır çünkü dinler bir çeşit "Grand Theory" yani: "Her Şeyin Teorisi" olma iddiasındadır fakat insan eliyle yazıldıkları ve yaratıldıkları için çelişkili ifadeler ve mantık hataları ile doludurlar. Yine de bu konuda en çok öne sürülen argümanlardan birisine değinelim; dindarlar size bu sorular karşısında insanın özgür iradesi olduğu, Tanrı'nın her şeyi bilmesinin tanrının bizim algıladığımız zaman kavramının ötesine geçebilecek aşkın nitelikleri olmasıyla alakalı olduğunu ve sonuçları zaten bilmesinin sizin sorumluluklarınızı değiştirmeyeceği iddialarında bulunurlar. Bu varsayıma göre tanrı sizi yaratır, özgür iradeyi verir, dünyaya gönderir ama bunu yaparken sonucunu da bilebilir. Eğer siz bu testte tanrının değerlendirmesine göre başarısız olursanız sonsuza dek yanacaksınız ve acı çekeceksinizdir ve tanrı sizin başarısız olacağınızı bilirken sizi teste yine de gönderir. Tanrı sizi yaratırken size soruyor mu peki? Size sorsa siz hem dünyaya gelip hem de sonsuza kadar acı çekeceğinizi bilerek var olmayı arzular mıydınız? Tanrı'nın insanı yaratma ve test etme sonra da cezalandırma ve mükafatlandırmasındaki amaç nedir peki? Tanrının sizinle bu oyunu nereye varmaktadır? Bu dinlerde bu "aşkın" sebeplerle iligli pek bilgi veya sorgulanacak alan yoktur, tanrı kutsaldır, her şeye kadirdir, 'her şeyi bilir', onun eyleminden sual olunmaz. Ha bu arada dinlerden bağımsız ve mümkün olduğunca objektif bir biçimde ele almaya kalkarsanız insanın özgür iradesinin bir illüzyon olduğu sonucuna varacaksınızdır. Özgür irade kısıtlı alanlarda karar alırken özgür olduğumuz hissine kapılmamızdan ibaret. Gerçekliğe dönecek olursanız eylemlerimizin her biri geçmiş tecrübelerimize, içgüdülerimize, dış etkenlere ve önceki eylemlerimize bağlıdır ve bizim özgür irademiz en fazla "Soft Determinism" kavramıyla açıklanabilir.
İki kavram arasında bir paradokstan bahsetmekle birlikte bu paradoksun hangi noktada meydana geldiğini belirtmediğiniz için, bir Teist olarak ortada bir paradoks da görmediğim için, İnternet'te karşıma çıkan ilk çelişki iddiasına cevap vereceğim. Az önce de belirttiğim gibi Teistim. Ancak vereceğim cevap sizin açınızdan en mantıklısı mıdır (veya mantıklı mıdır), onun garantisini veremem. İddia şu ki, her şeyi bilen Tanrı kötü birisi olacağımı da önceden biliyorsa ve beni tabiri caizse ayıplı bir şekilde yaratıyorsa, bilgi sorumluluk getireceğinden, benim kötülük yapıyor olmamın asli müsebbibi beni bu şekilde "ayıplı" yarattığını bilen (ve buna rağmen yaratan) Tanrı'dır. Bu da bir tanrının yapmayacağı bir şey olduğundan Tanrı kavramı ile özgür irade kavramı temelden çelişir. Bu iddiaya cevap vermeden önce bir ön hatırlatmada bulunmam lazım. "Kusursuz Tanrı inancını içeren bir Teizm, Tanrı'nın her şeyi bildiğini söylemekle henüz meydana gelmemiş, dolayısıyla ortada bilgisinin dahi bulunmadığı, bir olay veya olguyu bilebileceğini iddia etmez". Özgür irade kavramı üzerine düşündüğümüzde özgür irade sahibi olduğu iddia edilen bir varlık iradesini henüz ortaya koymadığı takdirde bunun önceden bilinememesi gerekir. Bu doğrudur. Zira iradesini henüz ortaya koymamıştır ve o ortaya koyduğunda var olacaktır. Öbür yandan genel ve soyut bir perspektife çıkacak olursak az önceki ön hatırlatmam da düşünülürse var olmayan hayali bir şeyin bilgisi var olanların yaratacağı olası etkiler dolayısıyla ancak olasılıklar çerçevesinde bilinebilir. Bu imkansız değildir. Yani "her şeyi bilir" iddiası "bilinebilecek her ne varsa onu bilir" şeklinde anlaşılmalıdır. Bunu bu şekilde anlamanın kusursuz Tanrı inancına istisna getirdiği iddia edilebilir. Ancak "kusur" kavramı üzerine düşündüğümüzde ortada "mantık çerçevesi içerisinde" yapılamayan bir şeyin, gerçekleşmesi "saçma" olan bir şeyin, yapılamıyor olması bir kusur olarak nitelenemez diye düşünüyorum. Söz gelimi varoluşu gereği yok edilmesi imkansız olan bir varlığın kendini öldürmesi beklenemez; böyle bir beklenti terminolojik olarak kendi içinde tutarsızdır. İddiaya gelecek olursak Tanrı özgür irade sahibi bir insan iradesini henüz ortaya koymamışsa (örneğin henüz yaratılmamışsa) ortada iradenin bilgisine yönelik bir bilgi olmadığından ancak olasılıkları bilir ki, bu da özgür iradeye ters değildir. Uygun bir olasılık ayarlaması yaparak ve o olasılıkları doğru-yanlış ekseninde eşit bir şekilde onun iradesine bırakarak her insanı sınayabilir. Netice itibarıyla Tanrı kavramıyla özgür irade kavramı arasında teorik bir uyuşmazlık yoktur yahut uyuşmazlık düşüncesi bu yolla çözülebilir.