Yani "yaratılış"tan ve "simülasyon"dan ne anladığınıza bağlı. Eğer birdenbire, puf diye bir şeylerin son hâliyle var olmasını anlıyorsanız, evet, çelişir. Simülasyondan simüle edilmişlerin son anda, "puf" diye var olmasını anlıyorsanız, evet, o da çelişir. Sorun şu ki, öyle anlıyorsanız bu söylediklerinizin ikisi de gerçek olamaz, baştan çürümüş olur. Çünkü evrimin gerçek olduğunu biliyoruz. Diğerlerinin gerçekliğini bilmiyoruz. Bilimde otomatik olarak gerçeklikle çelişen alternatifler elenecektir.
Yaratılıştan anladığınız bir Tanrı'nın doğa yasalarına karar verdiği ve sonrasında evrimle bir şeyleri yarattığı ise, o zaman çelişmez (burada bunun tartışmasına girmeyeceğim, şurada detaylıca yazmıştım). Eğer simülasyondan anladığınız, Simülasyon Teorisi'ni geliştirenlerin de kastettiği gibi, Evren'in yasalarının simüle edildiği ve "şey"lerin bunlardan doğduğu ise, o zaman o da çelişmez.
Burada son bir kıyas da Simülasyon Teorisi ile yaratılış inancı arasında yapılabilir. İkincisine teori diyemiyorum, çünkü doğaüstüne atıfta bulunarak otomatik olarak bilimin temel kurallarını ihlâl ediyor. Bilimsel bir argüman değil (test edilebilir de değil, yanlışlanabilir de değil). Simülasyon Teorisi herhangi doğaüstü bir açıklama getirmiyor (tam tersine, bizim simülasyonlarımızdan yola çıkıyor). Bu teori kapsamında sözü edilen "simülasyonu yapıcılar" gayet doğal varlıklar (tabii onlar nereden gelmiş olabilir, o ayrı bir tartışma konusu). Ama bilim insanları pek umursamıyorlar Simülasyon Teorisi'ni (veya "hipotezini"), çünkü belki teorik olarak test edilemez ve yanlışlanamaz değilse bile, pratikte buna çok yakın bir statüde. Dolayısıyla hoş bir düşünce deneyi düzeyinde kalıyor, kimse ciddi ciddi Simülasyon Teorisi üzerine akademik bir program yürütmüyor. Kimse fiziği, kimyayı, biyolojiyi bu hipoteze göre şekillendirmiyor. Ama üzerine kafa yorması keyifli işte, hepsi bu.