Sevmeyi, bağ kurma olarak düşünürsek, beynin işleyiş biçiminin bir sonucu gibi değerlendirebiliriz. Evrimsel süreçte daima diğer bireylere muhtaç yaşam süren homosapiens için, bağ kurmak yaşamda kalmanın da bir kuralıydı. Doğduğu andan itibaren bakıma muhtaç olması, yetişkinlikte güvende kalma barınma, avlanma, üreme gibi en temel ihtiyaçları için sürekli olarak diğer bireylere sosyal - komün yaşama kısaca bağ kurmaya ihtiyacı yaşamının merkezinde oldu daima.
Birey, onu yaşamda tutmaya fayda sağlayan faktörlerle olumlu bağ kurma eğilimindedir. Onun yaşamda kalmasını en ileri derecede etkileyen ebeveyn (bakımveren) ile kuracağı bağ bu açıdan en güçlü olanı olacaktır muhtemelen. Bu bağı biz sevgi olarak tanımlıyoruz.
Beyin, dış uyaranlarla, her uyarana karşılık gelen nöronal ağlarla iletişim kurar. Yaşama gelişiyle birlikte en çok etkileşime girdiği anne-baba (bakımveren) için kurulan nöron ağı, oldukça derinleşmiş ve güçlü olacaktır. Sürekli uyarılmış, sürekli beslenmiş güçlü bir nöronal ağ olarak, yoğun bir sevgi olarak deneyimlenir. Kurulan derin ve kompleks bir ağ, beynin işleyiş - mekanizması gereğidir aslında. (Kayıplarda bu yoğun ağın fiziksel karşılığı aniden kaybolduğu için, kendimizi boşluğa düşmüş gibi hisseder ne yapacağımızı bilemeyiz)
Bunun dışında aşık olma da, sürüngen beyin - limbik sistemin ÜRE - ÇOĞAL emrinin korteks yorumudur. Neslini devam ettirmesinin gerekliliğine hizmet edecek birey ile aile bağı gibi zamana bağlı derin bir nöron ağı kuracak zaman yoktur. Bu nedenle güçlü bir güdü merkezli bağ kurulur, hatta bu bağ o kadar güçlü olur ki, prefrontal korteks baskılanarak analitik düşünce geri planda bırakılır. Kişi güdü merkezlidir ve yaşamda kalmanın 2. basamağı olan üremeyi gerçekleştirmek üzere bağ kuracaktır. Bunu da çok sevmek olarak deneyimliyoruz. İşleyiş açısından biraz soğuk - mekanik hatta itici gelebilir ancak, temel basit haliyle arka planda olanlar bunlar.
Kişinin dış dünya ile bağ kurmayı öğrenmesi bakımveren tarafından gerçekleştirilir. Bakımveren in ilgi yoğunluğu, göz teması, bağ kurmayı öğrenmede TEMEL gerekliliklerdir. Çocuğun bakımveren ile kurduğu bağ GÜVENLİ BAĞ ve diğer bağ türleri olarak değerlendirilir. Çünkü güvenli bağ dışındaki bütün bağlar sorunludur. Malesef gelişim odaklı olmayan kültürlerde güvenli bağ her zaman mümkün olmamakta. İlgisiz ebeveyn - bakımveren çok görülen bir sorun. Bu şekilde gelişmiş bireyler, diğer bireylerle etkileşim kurmada sorun yaşarlar. Beyinler arası bağ kurma olarak düşünülebilir bu konu. Kişi bunu bakımverenden öğrenmedi ise, yetişkinlikte kuracağı sosyal etkileşimler sorunlu olacaktır büyük ihtimalle. İleri düzeyde bağ kuramayan, ya da normale daha yakın görünen antisosyal- asosyal kişilikler gelişmesi muhtemeldir.
Mental sorunlarda kişi uzmanlara korkmadan başvurmalı, içinde bulunduğu sevgisizlik, genel nefret, vs olumsuz duygudurum gibi semptomların düzelebileceğinden emin olmalı. Özellkle atak, depresyon dönemlerinde kişi herşeyden nefret edebilir, kendi sorunu ile yüzleşmediyse kötü biriymiş gibi hissedebilir, suçluluk duygusu ile mücadele etmek zorunda kalabilir.
Çekinik şizofren, otizmin farklı spektrumlarına sahip bireylerin, zeki olması, ya da bir konuda uzmanlaşma çabaları, içinde bulundukları süreci yönetebilmeyi hatta kendisi için faydalı hale getirebilmesini sağlamaktadır. Çünkü bu tarz mental farkılılkar, diğer bireylere göre ileri düzey bir yeteneği de barındırır. Kişi anormal hissettiği sürece sorun olarak gördüğü için bunu keşfedememekte.