Günlük hayatta "normal" kavramı, alışılagelmiş, beklenilen, sıradan olayları ifade etmek için kulanılsa da, her toplumun, hatta her şahsın sadece kendine ait normalleri vardır.
Realist bir perspektife göre, "normal" nesnel gerçeklik ve evrensel standartlara dayalı olabilir.
Sübjektif bir perspektife göre, "normal" kişisel ve kültürel algılara bağlıdır. Bu görüşe göre, neyin "normal" olduğu, bireylerin ve toplulukların kişisel ve kültürel deneyimlerine bağlı olarak değişir. Bu nedenle, "normal" olan şeyler "subjektif" kavramından bağımsız olarak değerlendirilemez.
Bireysel deneyimler, yani aile yapısı, arkadaş ortamı, okul ortamı, hatta günümüzde internette maruz kalınan ortamlar gibi eşsiz değişkenler, herkesin farklı tecrübeler edindiği sosyal bir etkendir ve kişinin normallerinde, yaşadığı toplumun geneline kıyasla bazı farklılıklara sebep olur. Özellikle günümüzdeki kürselleşmenin boyutu göz önünde bulundurulduğunda, bu farklılıklar daha büyük boyutlara evrilebilir.
"Normal" anlayışı tarihsel, coğrafi, sosyal, dini, ekonomik, eğitimsel ve bireysel faktörlerin etkileşimi ile şekillenir. Dolayısıyla, toplumsal normların ve değerlerin oluşumu karmaşık bir süreçtir ve bu normlar, toplumsal yapının ve bireylerin deneyimlerinin bir yansımasıdır. Bu normallerin spesifik olarak hangi davranış ve olayları ifade ettiği de o toplumun ve kişinin karakteristik yapısı, rengidir.
Fikrimce, normal karşılanan insan davranışlarının oluşması, bir toplumdaki insanların hayatta kalmak, etkili iletişim kurmak, saygı görmek, aile kurmak, para kazanmak, ahiretini kurtarmak için (çoğunlukla) başvurduğu çeşitli eylemlerin zaman içinde aşina olunmasıyla gerçekleşirken, normal olaylar da, yaşanılan veya tecrübe edilen çevrelerdeki sıklıkla rastlanılmış olayları ifade eder.