YA GÜÇ YA ORTAK UZLAŞI !
Normal’in kelime kökeni norm’dur:Kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilkeye ya da yasaya uygun durum anlamına gelir. Bu nedenle normal kavramı gerek toplumdan topluma gerekse toplum içinde zamanla değişen kültürel, ekonomik, hukuksal, sosyal ve siyasi diğer durumlara göre sürekli değişime açık bir olgudur.
Burada karşımıza çıkan ve normal ile çoğunlukla karıştırılan iki kavramdan ilki yasalllık bir diğeri ise doğruluk olgusudur. Ancak normal olan her şey yasal veya doğru, yasal veya doğru olan her şey de normal olmak zorunda değildir.
Esasında kendi alanlarında (hukuk ve genel geçer doğruluk) biri hukuki bir diğeri toplumsal olmak üzere birer normdur ve aynı zeminde örtüşür. Toplumsal yapıya içkin , onu aşkın şekilde ve evrensel ölçekte, kültürel, hukuki, siyasi, sosyal ve ekonomik değişim bazen yeni normlar ile eski tezahür alanı ve anlamı ile örtüşmeyebilir. Örneğin hukuksal alanda evrensel ölçekte gelişen yeni norm( İdam cezasının reddi, ötenazi gibi), ilgili toplumun var olan hukuksal normları ile çelişebilir. Burada hukuksal zeminde ilgili toplum bunu kendi iç işleyişinde birer hukuk normuna dönüştürene kadar daha ileride olan yeni norm “meşruluk” ( kabul edilebilir ) adıyla toplumsal hayatta işlerlik kazanır. Ta ki yasal hukuki zeminde tescillenene kadar. Bu durum toplumun diğer tüm norm alanları için geçerlidir.
Bir toplumda normal’i belirleyen kimdir diye soruyu farklı şekilde sorarsak, o toplumun dinamikleri ve bu dinamikleri kontrol edebilen güçtür cevabı verilebilir. Bu güç bazen bir siyasi erk olabileceği gibi bazen bir tarikat, aşiret, ağa veya cemaat de olabilir. Hangisinin siyasi, hangisinin toplumsal, hangisinin ahlaki, hangisinin hukuki olduğu çoğunlukla seçilemez. Çünkü; ağırlıkları farklı olsa da hepsi iç içedir ve toplumu bir bütün olarak istendik şekilde dizayn etme amacı güder.
Zira normal kavramının en çok tartışmaya ve çatışmaya neden olduğu toplumlar, kendi normlarını kendi toplumsal gelişmişlik ölçülerinde, kendi iradeleri ile ve bir uzlaşı zemininde yaratamayan, aksine kendilerine tepeden ve güç temelli normlar dayatılan toplumlardır.
Bu toplumlarda başta adalet olmak üzere, eşitlik, özgürlük, hak, hukuk ve bunlara dayanan doğruluk yaşamın hiçbir alanında karşılık bulamaz. Geriye ya var olan iradeye kerhen biat ya da meşruluk temelinde itiraz kalır.
İlksel olarak normlar (normal) toplumların olağan evrimsel seyrinde zamanla, deneye yanıla, eleye eleye ve genellikle ortak bir mutabakat ile oluşur. Toplumun her alanda değişimine bağlı olarak ve ihtiyaç temelli sürekli değişir. Ancak bu durum bugün için sadece kendi özgülünde ve kendi dinamikleri ile ortak bir uzlaşı alanında buluşabilen, gelişmiş demokratik değerleri içselleştirmiş toplumlarla sınırlı ne yazık.
Dünya toplumlarının ekseriyeti ise daha çok yukarıda ifade etmeye çalıştığımız güç temelli ve tepeden inme normlara tabi olarak yaşamlarını sürdüremeye çalışmaktadır. Hem de her alan için. Hukuk, ahlak, kültür, psikoloji, sosyoloji, ekonomi, siyaset ve diğer olmak üzere.