Evrim Ağacında "Nesli Tükenmiş Canlıları Nasıl Diriltebiliriz?" adlı bir makale var, onu aktarıyorum:
"Bir daha yünlü mamut görebilecek miyiz? Peki ya çizgili Tazmanya kaplanları, bir zamanlar yaşayan yolcu güvercinler, Avrupa bizonu olarak adlandırılan devasa vahşi sığırlar? Türümüz bu hayvanların ve daha nicelerinin neslinin tükenmesinde büyük rol oynadı fakat bugünlerde bilim insanlarının bu tabloyu tersine çevirme hakkında radikal bir önerisi var: Soyu tükenen canlıları hayata geri getirmek.
“Soy döndürme” adına üç ana yöntem önerildi. Bilim kurgu filmi Jurassic Park’ın getirdiği büyük ün sayesinde en çok ilgiyi klonlama topladı. Kuvvetle muhtemel bir daha asla bir Tyronnasaurus göremeyeceğiz; fosilleşmiş dinazor kemiklerinde kısır yumuşak doku kalıntısı bulunmasına rağmen kimse kuş olmayan dinazor DNA’sı bulamadı. Ama klonlama, genomu yeniden oluşturulabilecek daha yakın geçmişte yaşamış canlılar için mümkün gözüküyor. Böyle teklifler ışığında dikkatlerin mamutlara dönmesi doğal; ancak bilim insanları aynı derecede ünlü olmasa da, hemen hemen mamutlar kadar "karizmatik" canlıları da diriltmenin planlarını yapıyor.
Tilasin, halk arasında bilinen adıyla Tazmanya kaplanı, nesli tükenen canlılardan biri. Bu çizgili etçiller yüzeysel bakıldığında köpek gibi görünseler de aslında Avustralya, Tazmanya ve Yeni Gine’de göçebe yaşayan keselilerdi. En önemlisi insanlar tarafından tuzağa düşürülmeleri ve avlanmaları olmak üzere, birden fazla nedenin bir arada etki etmesi sonucu 1936’da yeryüzünden tamamen silindiler. Paleontolog Micheal Archer’ın gözlemlerine göre, tilasin türünün yakın zamanda yok olması, müzede bulunan örneklerin hala yeterli genetik materyal sağlayabilmesi anlamına geliyor. Archer ve ekibi, 2000’lerin başında Avustralya Müzesi’nin başında iken meslektaşlarıyla müze koleksiyonundaki tilasinlerden diş, deri dokularından ve kuru dokulardan DNA örnekleri aldılar.
Ne var ki, bu genetik tespitler işin sadece ilk adımıydı. DNA, grubun aldığı parçalarda gerçekten de bulunuyor; ancak asıl büyük görev bundan sonra başlıyor: Buldukları küçük bilgileri tilasin genomunda birleştirmek... Archer, Avustralya Müzesi’nden South New Wales Üniversitesi’ne geçtiğinde projeyi bırakmış olmasına rağmen, deney hakkında bir hayli iyimser:
Teknoloji geliştikçe ve DNA dizilimcileri daha iyiye gittikçe genomların tekrardan bir araya getirmenin yapılamayacağını söylemek için gerçekten cesur olmak gerekir.
Eğer tilasin genomu tamamlanabilirse, sıradaki engel yaşayabilecek bir yavru yaratmak olacak. Archer’ın aklında iki muhtemel yol var. Birincisi laboratuarda üretilmiş tilasin hücresinin çekirdeğini, çekirdeği alınmış Tazmanya canavarı hücresine, yani keseli başka bir etçile yerleştirmek. Oluşan embriyo bir tazmanya canavarının rahmine yerleştirilir ve kuvvetle muhtemel bir tilasin doğumuyla sonuçlanır. Archer’a göre bilim insanları alternatif olarak daha dolaylı bir yol deneyebilirler.
Bir seri Tazmanya canavarı hücresi aşamalı bir şekilde tilasin hücreleriyle birleştirilebilir ve tilasin genomunun tazmanya canavarı genomundan farklı bölgeleri tilasine benzetilebilir.
Tekrar tekrar denemelerle bu yöntem, bir tilasin üretilmesini sağlayabilir. 2008’de yapılan ve tilasin ve fare DNA’larının birleştirildiği bir araştırmada, böyle bir yöntemin başarılı olma şansı olduğu görülmüştür. Archer şöyle diyor:
Bu işin hafife alınmasını görmek istemem. Şu anda yapılamıyor; ancak bu 20 yıl önce yapılamayıp şimdi yapılabilen projeler için de böyleydi. Klonlamanın önündeki en büyük engel onun büyük bir zaman kaybı olduğu fikrinin yaygın olması.
Yolcu Güvercinin Geri Dönüşü
Klonlama soyu tükenen canlıları diriltmede en kolay veya en iyi yöntem olmayabilir. Soyu tükenen bir türün yakın akrabalarından birinin nesli devam ediyorsa araştırmacılar yakın arabaların genomunu değiştirerek, bir bakıma “tersine mühendislik” ile, soyu tükenen bir canlıyı geri getirebilir. Bazı kuşbilimciler ve genetikçiler yolcu güvercini bu şekilde geri getirebileceklerini düşünüyorlar.
Yolcu güvercinler Kuzey Amerika ormanlarında büyürdü ve sayıları o kadar fazla olurdu ki, soylarının tükenmesini bir avuç insan bile düşünmezdi. Sürülerinin geçmesinin günler aldığı söylenir. Ava çıkanlar, yolcu güvercin vurmadan eve dönemezdi. Avlanma ve habitat kayıpları büyük sayıda yolcu güvercinin ölümüne neden oldu ve türün nüfusu 20. yüzyılın başında büyük bir oranda azaldı. Bilinen son yolcu güvercin 1914’te Cincinnati Hayvanat Bahçesi’nde hayatını kaybetti.
Araştırmacılar yolcu güvercini, en yakın akrabalarını, bant kuyruklu güvercini kullanarak tersten diriltmeyi planlıyor.
2012'de Harvard Tıp Fakültesi'nde yapılan “Bringing Back the Passenger Pigeon” (Yolcu Güvercinleri Geri Getirmek) adlı toplantıda genetikçi George Church, hem soyu tükenen hem de soyunu devam ettiren kuşların genomlarını takip ederek aradaki farklar üzerinde çalışma önerisinde bulundu. Toplanan bilgiler ışığında araştırmacılar bant kuyruklu güvercin genomunu değiştirerek genetiksel ve fiziksel olarak yolcu güvercine eşit bir canlı yaratabilirler.
Belki de en büyük zorluk, George Church’ün de bahsettiği gibi, gereken bütün karakteristikleri, davranışlar da dahil olmak üzere, bir kuşta birleştirmek olacaktır. Yolcu güvercinleri veya diğer soyu tükenmiş canlıları hayata döndürürken organizmanın genomunun canlının anatomisine ve davranışlarına nasıl dönüştüğünü anlamak büyük çapta bilgi gerektirecek.
Tersine Sığır Üretmek
Evcil ineklerin atası Avrupa bizonu (yaban öküzü) gibi türleri hayata döndürmek için daha da basit bir yol olabilir. Hastalıklar, habitat kaybı ve insanların yanlış yönetimi sonucu ortadan kalkan bu bizon türü 17. yüzyıla kadar evcil torunlarıyla yan yana nesillerini sürdürebildiler.
Bugünlerde, aralarında Megafauna Foundation’dan Henri Kerkdijk-Otten’in de bulunduğu bilim insanları “tersine çoğaltmak” adını verdikleri süreçle bu bizon türünü diriltmeyi düşünüyor. Süreç, evcil sığırlardan başlayarak, stratejik çiftleştirmelerle soyu tükenen türün anatomisini ve genomunu yeniden oluşturmayı hedefliyor. Kerkdijk-Otten’e göre bu yaklaşımın avantajı farklı bir zamanda ve iklimde yaşamış bir türün ortama uyum sağlamasına gerek olmadan önceden uyum sağlamış bir türle çalışılacak olması.
Eğer birçok Avrupa bizonu karakteristiğine sahip ilkel sığır türleriyle çalışmalara başlarsak ortama maksimum uyum sağlamış sığır türleri elde edebileceğimizi garanti edebilirim.
Bilimsel bilgilerle yönlendirilmiş bir çiftleştirme programı günün sonunda bir Avrupa bizonu elde etmemizi sağlayabilir - tıpkı yaşayan bir sığır türünün soyunda olduğu gibi. İnsanların işe karışması (örneğin yapısal tohumlama ve embriyo nakli) gerekli olabilir. Kerkdijk-Otten’a göre hedef, sürüsüyle özgürce yaşayan ve olabildiğince fazla Avrupa bizonu karakteristiği taşıyan canlılar meydana getirmek.
Peki bilim insanları bu canlıyı yeniden yarattıklarında bunu nasıl anlayacaklar? Kerkdijk-Otten şöyle açıklıyor:
Bir Avrupa bizonunu Avrupa bizonu yapan kendi sığır genetiğine bakarak, hayvan arkeolojisini inceleyerek, diyetleri hakkında yapılan çalışmalara bakarak ve hatta tarih öncesi mağara çizimleri ve taş oymaları alanındaki bilgileri birleştirerek bunu anlayabiliriz.
Son olarak bilim insanları, oluşan yeni canlıların DNA’larını asıl Avrupa bizonu genomuyla karşılaştırabilirler.
Soy Döndürme Rüyası
Eğer soy döndürme başarılı olursa büyük bir soru geri kalan her şeyi önemsiz kılacak: Soyu döndürülen canlılara ne olacak?
Soyu tükenmiş canlılar hayata döndürülebilse bile bu, başarılı bir şekilde vahşi doğaya dönebilecekleri anlamına gelmez. Kerkdijk-Otten, projesinin vahşi sığırlarına yaşama alanı bulmak için Rewilding Europe (Avrupa’yı Yeniden Vahşileştirme) ve European Wildlife Organization (Avrupa Vahşi Yaşam Organizasyonu) gruplarıyla çalışıyor. Aynı şekilde Archer da tilasinleri kendi yaşam alanlarına dönmüş görmek istiyor. Onun için bu, bir tür kefaret.
19. yüzyılda kasten elimizden geldiğince tilasin katlettik. Ne var ki, yarattığımız felaketi tersine döndürecek vicdanımız olduğunu düşünmüyorum.
Kayıp nesilleri hayata döndürme konusu tartışmaya açık, özellikle bilimsel ilgiye ihtiyaç duyan bu kadar çok tehlikede ekosistem ve soyu tükenmek üzere olan canlı türü varken. Yine de bu ikisinin kesiştiği noktalar olabilir. Soy döndürme teknikleri soyu tükenmekte olan canlıları klonlamakta veya az nüfusu yüzünden çoğalamayan canlılara genetik çeşitlilik sunmada kullanılabilir. Archer şöyle diyor:
Soy döndürme, soyu tükenmekte olan canlıları korumaktan çok daha fazla çaba ve kaynak gerektiriyor. O zaman neden ilk olarak soyu tükenmekte olan canlıları korumayalım?
Somut ekolojik avantajlara bakarsak Archer, tilasinin diğer türleri olumlu etkileyecek etkileşimler başlatabileceğine inanıyor. Tazmanya canavarları, tilasinlerin küçük, etobur ve keseli kuzenleri, birbirlerini ısırdıkları zaman ortaya çıkan DFTD (Devil Facial Tumor Syndrome) ile mücadele ediyorlar. Archer, tilasinlerin ortama tanıtılmasının tazmanya canavarlarına yardımı olacağını umuyor. Archer şöyle diyor:
Tilasin, kendi doğasına geri döndürülebilirse Tazmanya canavarıyla besin için yarış halinde olacaktır. Böylece küçük canavar gruplarını kontrol altında tutabilir ve hastalığı yayma ihtimallerini düşürmüş oluruz.
Şu an için soy döndürme hala bir hayal ancak artık ulaşılamaz bir hayal değil. Geçmişten gelen ipuçlarını yeni tekniklerle birleştirerek bilim insanları bir daha asla göremeyeceğimizi düşündüğümüz canlıları yeniden yaratmanın yollarını buluyorlar. Bu sayede gelecek, geçmişin izlerini taşıyabilir.
Soyu Tükenen Türleri Yeniden Yaratma Konusunda İlk Başarı!
New South Wales Üniversitesinden bilim insanları 30 yıl önce nesli tükenmiş bir hayvanın canlı embriyosunu oluşturmayı başardıklarını açıkladılar. Bu yöntem nesli tükenmiş diğer canlıları tekrar hayata döndürmekte de kullanılabilir.
Klonlanan koyun Dolly’de kullanılan yönteme benzer şekilde, 1980’lerin ortasında nesli tükenen Platypus kurbağası ‘nın canlı olmayan genetik materyali, DNA’sı yakın bir cins kurbağadan alınan yumurtaya aşılandı. Ve birkaç gün sonra 30 yıl aradan sonra bir karından kuluçkalı kurbağa (Rheobatrachus silus) embriyosu ilk defa yaşama dönmüş oldu.
Araştırmacı Mike Archer, ilk bakışta yumurtanın hareketsiz göründüğünü, ancak birden hücrelerden birinin bölündüğünü sonra tekrar ve tekrar bölündüğünü belirtti. Koruma biyoloğu Michael Mahony, Sydney Morning Herald’a şöyle diyor:
Bu teknik ilk kez nesli tükenen bir türde başarıya ulaştı.
Embriyo iribaşa dönüşmeyi başaramamış olsa da bilim insanlarına göre, bu yöntemin, yani somatik hücre nükleus transferi yönteminin olgun bireyler meydana getirmesi an meselesi. UNSW'de araştırmacı olan Mike Archer şöyle diyor:
Bu kurbağa türünü tekrar zıplar hale getirmeyi bekliyoruz.
Yakın zamana kadar canlı olmayan hayvan türlerini hayata döndürmek bilim kurgu gibi görülmekteyken gelişen hücre transfer yöntemleri, nesli tükenmek üzere olan ve uzun yıllar önce nesli tükenmiş türleri hayata döndürme umudu sunuyor.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Evrim Ağacı. (12 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 12 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı